*Molla İsmail Çetin Efendi'nin Bediüzzaman (RA) üzerine görüşleri*

furkan

Asistan
Katılım
7 Haz 2010
Mesajlar
486
Tepkime puanı
21
Puanları
0
Şu tartışmalardan dahi anlaşılıyor ki ortada bir sorun vardır. Ve bu soruna sebep olanlar kendi zanları ile bir şeyler yumurtlayıp, işte buna göre zaman tarikat zamanı değildir diyenlerdir.
 

furkan

Asistan
Katılım
7 Haz 2010
Mesajlar
486
Tepkime puanı
21
Puanları
0
Bediüzzamanın hangi mürşidle manevi yolla görüşüp bu unvanı aldığı bilemiyorum. Ancak kendisinin tasavvuf ve tarikata uzak olmadığı hatta bazı şeyhlerden tarikat dersi aldığı bilinmektedir. Mesela yaşadığı devirde “meclis-i meşayıh” reisliği yapmış M. Esad Erbili onun intisab ettiği kişilerdendir. (Prof Dr. Hasan Kamil Yılmaz)
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Bu adamlara bırakınız bir şahsın hakikatları beyan etmesini ortada bütün haşmetiyle koskoca bir İslâm Tarihi ve Tasavvuf mesleği ve binlerce ulemanın beyanları var . Bütün bunlalra sırt çevirip göz yumanlardan İsmail Çetin adındaki şahsa mı inanacaklarını zannediyorsunuz? Kusura bakmayın ama, bu asla mümkün olmayacaktır ! Çünkü, bunlar sürekli karanlıkta kalmış insanalrdır. Gündüzden ve güneşten haberleri yoktur.

kardeş karanlıkta kalan yoktur ve 5 000 e varan müesseseler ile dünya çapında eğitim için uğraşıyoruz..

Ayrıca ticari olarak TUSKON la şirketlerin dünya ülkeleri ile ticaretini kavileştiriyoruz..

Açılan ve açılacak olan 10'a aşkın üniversitemizle dev bir eğitim ordumuzla gümbür gümbür ayaktayız..

Esas karanlıkta kalan ve kendini yenileyemeyenler kendi nakıs dairelerine baksınlar.. başkalarına çamur atacaklarına kendi önlerine aydınlatsınlar...

bu arada (Seyyid) Şenel Beyin makalesini de incelemenizi istirham edeyim.. zahmet olmazsa..

bu arada gerçek veli ve mürşitlere lafımız olmadığını buradan da anlayabileceksiniz...

http://www.feyzdergisi.com/yazi_ayrinti.php?yazi_no=482

http://www.feyzdergisi.com/yazi_ayrinti.php?yazi_no=897
 

furkan

Asistan
Katılım
7 Haz 2010
Mesajlar
486
Tepkime puanı
21
Puanları
0
Bir insan tüm insanların ve cinlerin ibadetini yapsa, hizmetlerini görse ancak sevap kazanır. Ebrardan olur ve cennetlik olur inşaallah.

Manevi kemalat ise ancak seyrü süluk yoluyladır. İstisnalar istisnadır.

Kimse ben şunu yapıyorum diyerek mürşidleri inkar edemez, hafife alamaz.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
kardeş karanlıkta kalan yoktur ve 5 000 e varan müesseseler ile dünya çapında eğitim için uğraşıyoruz..

Ayrıca ticari olarak TUSKON la şirketlerin dünya ülkeleri ile ticaretini kavileştiriyoruz..

Açılan ve açılacak olan 10'a aşkın üniversitemizle dev bir eğitim ordumuzla gümbür gümbür ayaktayız..

Esas karanlıkta kalan ve kendini yenileyemeyenler kendi nakıs dairelerine baksınlar.. başkalarına çamur atacaklarına kendi önlerine aydınlatsınlar...

bu arada (Seyyid) Şenel Beyin makalesini de incelemenizi istirham edeyim.. zahmet olmazsa..

bu arada gerçek veli ve mürşitlere lafımız olmadığını buradan da anlayabileceksiniz...

http://www.feyzdergisi.com/yazi_ayrinti.php?yazi_no=482

http://www.feyzdergisi.com/yazi_ayrinti.php?yazi_no=897

Şeytanın en etkin kandırması, kişinin yaptığı kötü işleri ve nefsani davranışlarını kendisine güzel göstermesi ve Allah Rızası için yapıyormuş gibi inandırması ve zannettirmesidir ! İşte, asıl karanlıkta kalmış olanlar bunlardır. Çünkü, bunlar zifiri karanlığı nur kabul etmişlerdir. Nitekim bu zulmet onları oyle kaplamıştır ki, kendileri Allahın mekrinden dahi emin bir şekilde hayat sürmektedirler. Allah böyle bir sapkınlıktan cümle ümmet-i MUhammedi korusun. Amin .
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Şeytanın en etkin kandırması, kişinin yaptığı kötü işleri ve nefsani davranışlarını kendisine güzel göstermesi ve Allah Rızası için yapıyormuş gibi inandırması ve zannettirmesidir ! İşte, asıl karanlıkta kalmış olanlar bunlardır. Çünkü, bunlar zifiri karanlığı nur kabul etmişlerdir. Nitekim bu zulmet onları oyle kaplamıştır ki, kendileri Allahın mekrinden dahi emin bir şekilde hayat sürmektedirler. Allah böyle bir sapkınlıktan cümle ümmet-i MUhammedi korusun. Amin .

Şeytanın en etkin kandırması

Bir ilave de benden

ŞEYTAN ın SAĞDAN vurması

Kendilerindeki bilgiyi kendilerine göre yeterli görüp sanki sahip oldukları ilim le BAŞKALARINI yargılama değerlendirme yapanlar ın düştükleri durumdur.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
...konu üzerine alıntıdır...

Feyz: Tarikat meyvemidir? Molla İsmail Çetin: Ben de tarikat meyvedir diyorum. Ama tarikat meyvedir demek, yani tarikata ihtiyaç yoktur demek değildir. Üstad Bediüzzaman söylemiştir. Üstad Bediüzzaman'ın sözünü anlamıyorlar. Üstad Bediüzzaman bizatihi "Adi bir sofi, müetefennin bir alimden daha fazla imanını kurtarır diyor. Hakiki sofi hakiki nurcudur diyor. Bediüzzaman Tasavvuf zamanı değildir deyişim bir zamana mahsustur diyor. Ehli tasavvuf nura girdikleri vakitte nura nur katarlar. Bediüzzaman tasavvufu en güzel şekilde ortaya koyan zattır.
Tarikat zamanı değildir iman kurtarma zamanıdır deyişinin (geçici) muvakkat olduğunu sonra zaman tarikatın zamanı olduğunu gösterdiğini söylüyor. Bediüzzaman tasavvufa karşı değildir. Bediüzzaman yalnız sofilerden değildir. Yani bir şeyhten irşad izni almış demek değildir. Ama büyük bir alim, ilimde çok meşhur ve asrın müceddidir.

Bediüzzaman; "Şimdiye kadar ben yanlız iman hakikatını düşünüp tarikat zamanı değil bid'atler mani oluyor dedim. Fakat şimdi sünneti peygamberi dairesinde bütün oniki büyük tarikatın hülalası olan ve tarik en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine her tarikat ehli kendi tarikat dairesi gibi görüp girmek lazım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehli tarikin en günahkarı bile çabuk dinsizliğe giremiyor, kalbi mağlup olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakiki nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bi'datlere ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerekir."

Üstad demek istiyor ki; şimdide tarikat zamanıdır. Binaenaleyh her halukarda nur şakirdleri ve ehli tarikatın beraberce çalışmaları gerekir. Bu da iki kanatla olur. İtikad ve tevhid ilmini Risale-i Nur'dan, zikir ve vuslat ilimlerini Erbab-ı Tarikat'tan öğrenmek gerekir.(Özleşme yolu s.175) (Emirdağ Lahikası 11/s.54/Nur yayınları/Beşiktaş/1989/270. Mektup)

Bediuzzaman 29. Mektubun telvilhat-ı tı'sanın üçüncü telvihidinde şöyle; Adi bir samimi ehli tarikat, suri, zahiri bir mütefenninden daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevki tarikat (rabıta) vasıtasıyla ve muhabbeti evliya (manevi beraberlik) cihetiyle imanını kurtarır. Kebairle fasık olur, fakat kafir olmaz, kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Şedid bir muhabbet ve metin bir itikad ile aktab kabul ettiği bir silsileyi meşayıhı, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütemediği için, onlardan itimadını kesilmezse, zındıkaya giremez...

Tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkık, alim zatta olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir...

Tarikata bağlı, samimi kalbi harakete gelen bir kimse zındık olamaz. Evliyayı sevdiği için, kutub kabul ettiği zevatlar sayesinde Allah-u Teala onu korur. Ama tarikata intisabı olmıyan bir kimse kalbi harakete gelmediyse büyük bir alim olsa dahi zındıkların hilelerinden kendini kurtaramaz. Sofi günah işleyebilir; kafir olmaz. Ama büyük bir alim, kafir olabilir.

Bundan üstün cevap olamaz. Bediüzzaman hakikat zamanıdır demiştim yani şimdi öyle demiyorum, zaman gösterdi ki tarikat ihtiyaçtır. Ama tarikatçılar Risale-i Nuru karşısında bilmeyecek, kendisinden bilecek. Yani sofilerle nurcuların birbirine karşı gelmeleri doğru değildir. Risale-i Nur iman hakikatlarını, yani delil ile yol gösterir. Sofi ise kalbi delillerle yol gösterir. Bir kimsenin kalbi müslüman değilse yani kalbi zayıf ise sofi olamaz Müslümanlığı zayıf olur. Delil bilmiyorsa gene zayıf olacak. İkisinin birleşmesiyle sofi meydana gelir. İmam-ı Rabbani meşrebide budur.

Demin sordunuz, Şeyh Muhammed Raşid'in ilmi yönü nedir? diye demekki Şeyh Muhammed Raşid ilimle şeyhtir. İlmi olmayan Şeyh olamaz. Aynı zamanda tasavvuf başlıbaşına bir ilimdir. Demekki Kitapsız olmaz, okumasız olmaz. Nakşibendi meşayıhlarından ümmi çok azdır. Kısmi azamisi büyük alimlerdendir. Büyük bir alim olmıyan büyük bir şeyh olamaz. Şeyh önce alimdir, sonra şeyhtir.
Peki sofi ilmi olmuyorsa, kitap okumuyorsa benim kanaitime göre sofi değildir.
Şeyh Hz.'lerinin birkaç sene hizmetlerinde bulundum. İlme çok önem veriyordu.Bizce sofilik iki şeydir. Birincisi ilmi tatbikat ikincisi ameli tatbikat. İlmi tatbikat demek, itikatın amelin dört mezheb ehli sünnet vel cematin ölçülerine ayarlanmasıdır. Ameli tatbikat Peygamber (s.a.v) sünneti yani şeriatını ihya etmesidir. Üçüncü bir şey daha vardır. Zikir ve rabıta. Mesala Üstad Bediüzzaman Şeyh Muhammed Raşid'in şeyhinin şeyhi olanın köyünü överek şöyle diyor; "Bediüzzaman küfür ve İslam medeniyetini mukayese etmek esnasında şöyle buyuruyor":

"Dilersen hayalinle Nurşin köyündeki Seyda'nın meclisine gir, kutsal sohbetiyle İslam medeniyetinde padişahları; insan suretindeki melekleri görürsün. Sonra Paris'e git büyük millet meclisine gir. Orada elbiselerini giyinmiş akrepleri , insanoğlu suretine girmiş ifridleri görürsün. (Mesnevi-Arabi, s127)

Görülüyor ki, Bediüzzaman Nurşin Köyünü Paris'e Nurşin köyündeki tarikatı bugün tüm dünyayı uyuşturup dinden imandan uzaklaştıran masonluğa mukayese eder.

Önce bilmek sonra yapmak, bilmeden yapan ya çıldırır ya da bir cinne mahkum olur. Ama bilgiyle sofi başlarsa ne çıldırır ne de bir cinne mahkum olur. Bu da güzel bir tedavidir. Tatbikat edilmelidir. Şeyh Hz.'lerin meşrebinde yahutta halifelerde, halifenin halifelerinde samimi olan hatta Muhammed Raşid (k.s)'in en yakınları olanlardan hiçbir şüphemiz yoktur ama uzaklara bakıyoruz ki, kitap okumaya ehemmiyet vermiyorlar. Halbuki tasavvuf adabı öğrenmektir. Adab ise kitapsız olmaz. Önce ilim bilmek sonra ikincisi bilerek, o bilgi üzere Peygamber (s.a.v)'in şeriatını tatbikketmek, üçüncüsü zikir ve rabıta dördüncüsü sohbet ve tarikat devam eder. Öyle olmazsa mürid ya bir cinne mahkum olur, ya hissine kapılır çıldırır. Öyle olmazsa sofi olamaz...
Feyz Araştırma Ekibi (Sayı:40)

http://www.feyzdergisi.com/yazi_ayrinti.php?yazi_no=651
Ama büyük bir alim, ilimde çok meşhur ve asrın müceddidir.
Ne müceddiddir.Ne büyük bir alimdir.Eski Said yeni Said tiplemesiyle meşhurdur.
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Said Nursi'nin tarikat hakkındaki konuşmalarının tevili ve tefsiri vakit kaybıdır. Bu satırları yazan bir insanın tarikat hakkındaki görüşlerini tebessümle okumak ve yoluna yolcu etmek gerekir. :

“Nûrlar, mektepleri tam nurlandırmaya başladı. Mektep şakirtlerini medrese talebelerinden ziyade Nurlara sahip ve nâşir ve şakirt eyledi. İnşaallah, medrese ehli yavaş yavaş hakikî malları ve medrese mahsulü olan Nurlara sahip çıkacaklar. Şimdi de çok müftülerden ve çok ulemalardan Nurlara karşı çok iştiyak görülüyor ve istiyorlar. Şimdi en mühim tekkeler ehli, ehl-i tarikattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahip çıkmaları lâzım ve elzemdir. Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatini düşünüp "Tarikat zamanı değil, bid'alar mâni oluyor" dedim. Fakat şimdi, sünnet-i Peygamberî dairesinde, bütün on iki büyük tarikatın hulâsası olan ve tariklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarikat ehli kendi tarikatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi.( Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 50)


 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Ülkemizin mümtaz ulemasından muhterem İsmail Çetin Hocaefendi ‘den bizzat dinlediğim bir hadiseyi ibret nazarlarınıza arz etmek istiyorum.
Şöyle anlattı hocamız;“Isparta’ya ilk geldiğim seneler(1971-72) bir köyde imamlık yapıyordum. Benden önceki imam, kırk sene bu köyde vazife yaptığı halde kendi çocukları dâhil hiç kimseye bir şey öğretememişti.

Neden kırk senedir kimseye bir şey öğretemediğini sorduğumda “benim pardösümün üzerine oturdular, kalkamadım, bir şey yapamadım” dedi(Halk partililerin engel olmasını kastediyor)

Kendisi Konyalı Mehmed Vehbi Efendi’nin talebelerinden imiş. Ama seferberlik(Birinci Dünya Savaşı) çıkınca icazet alamamış. Daha sonra da Mehmed Vehbi Efendi’ye ulaşamamış. Ama ilmi çok güzel idi.


Bir gün konuşurken Bediüzzaman’dan bahis açtı. “Bir gün tarlada çalışıyordum. O Barla’daki Kürt Hoca köye gelmişti. Kitaplarını bana hediye etti, ben reddettim. Kitapların köye girmesine de mani oldum. Hatta bu olaydan sonra hoca, Atabey yolu bu köyden geçmesine rağmen bu yolu hiç kullanmadı ” dedi.

Baktım ki üstadın aleyhinde.. Aynı gün Mesnevi-yi Nuriye’nin Arapçasını, dışını kâğıtla kaplayarak kendisine götürdüm. Kitaptaki bir ibareyi göstererek “Hocam ben burasını anlayamadım. Bana anlatır mısın?” dedim.
Okudu, çok hoşuna gitti Bu ibare Kadı Beyzavi’nin mi?” dedi. Başka bir yer gösterdim, yine okudu, hayran kaldı. Üçüncü defa aynı durum tekerrür edince “bu kitap Kadı Beyzavi’nin mi?” diye sordu. “Hayır” dedim “Said Nursi’nin.”

Hayretle “Yahu bana onun için “ ümmi” demişlerdi “bir şey bilmiyor” demişlerdi deyince, “Ümmi olan böyle bir şey yazabilir mi” dedim.
Sonra ona ; “Hocam, ben senin ilminin bereketinin neden olmadığını, kırk senedir neden kimseye faydalı olmadığını şimdi anladım. Sen Bediüzzaman’ı rencide ettin. O da senin ilminin feyzini kesti”dedim”
Durdu, düşündü, sonra hızla eli benim tütün tabakama gitti. Ben, bana vuracak sandım. O, büyük bir üzüntü ile onu kendi kafasına vurdu ve pişmanlık içinde “Eyvah! Hoca keşke kırk sene önce bu köye gelseydin” dedi.
“Dedim ki “Hocam, Allah Teâlâ iki kişiye harp ilan edeceğini haber veriyor;
1-Faiz Yiyenler; Bu ayetle sabittir.
2-Allah’ın velilerine eziyet edenler. Bu kudsi hadisle sabittir. Üstad Bediüzzaman’ın ise en büyük velilerden olduğuna şüphe yoktur.”
Anladım anladım, ama şimdi anladım” dedi. Çok üzüldü. Ondan sonra nerede beni görse hüngür hüngür ağlıyordu. Kısa bir süre sonra da hastalandı ve vefat etti.



İsmail Hocamız bu hadiseyi anlattıktan sonra şunları söylediler; “Bediüzzaman asrı tedavi edecek çapta bir insandır. Cem’ül Cem mertebesindedir. Nadir ulema bu mertebeye çıkmıştır. Bizim Bediüzzaman’ı tartacak terazimiz yoktur. Bizim dar terazimize onu koymayın.”
Bir sorumuz münasebiyle de Hocamız şunları ifade ettiler. “Üstad Bediüzzaman’ın dediği haktır. O bir şey söylemişse başkalarının ne dediğine bakılmaz. Bakın şunu söyleyeyim; Üstad, zamanının âlimleriyle, zamanımızın âlimleriyle kıyas edilemez. Onlara benzetilemez. Bunu akıldan çıkarmamak gerek.”
Salih Okur
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Üstad Bediüzzaman’ın dediği haktır. O bir şey söylemişse başkalarının ne dediğine bakılmaz. Bakın şunu söyleyeyim; Üstad, zamanının âlimleriyle, zamanımızın âlimleriyle kıyas edilemez. Onlara benzetilemez. Bunu akıldan çıkarmamak gerek.”
Cahilane söylenen sözlere cevab vermeğe değmez.Bu ifadelerin ne ilimle ne selim akılla bir bağı vardır.Lep ve leap (boş işler)türünden şeyler.
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Üstad Bediüzzaman’ın dediği haktır. O bir şey söylemişse başkalarının ne dediğine bakılmaz. Bakın şunu söyleyeyim; Üstad, zamanının âlimleriyle, zamanımızın âlimleriyle kıyas edilemez. Onlara benzetilemez. Bunu akıldan çıkarmamak gerek.”
Cahilane söylenen sözlere cevab vermeğe değmez.Bu ifadelerin ne ilimle ne selim akılla bir bağı vardır.Lep ve leap (boş işler)türünden şeyler.

cevap vermeye ilmin yetmez .
kıskançlığınız ta burdan kabak gibi belli oluyor spot lamba gibi :)
 
Üst