İstihya
Doçent
- Katılım
- 25 Eyl 2010
- Mesajlar
- 723
- Tepkime puanı
- 122
- Puanları
- 0
Modern İnsanın Bunalımları-M.Erol Kılıç
Modern insanın yaşadığı bunalımın nedenlerini bizimle paylaşan Marmara Üniversitesi hocalarından ve Türk İslam Eserleri Müzesi Başkanı Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, “İnsan, bilinçli ve şuurlu bir program dâhilinde, “meşiyeti ilahiye”nin bir tazühürü olarak yaratıldı. Yani, bir ilahi isteğin, arzunun ve aşkın neticesinde insan denen bir varlık zuhura geldi. İnsan bu ilahi oluşu madde alemine nuzul edişi ile beraber, unuttu” dedi.
- Bugün modern insan büyük bir bunalım yaşıyor. Özellikle seküler akımların etkisinde kalan ve maneviyat ile bağlarını koparan modern insan dünyayı bu ideolojik kalıplarla anlamlandırıyor. Hal böyle olunca da manevi anlamda büyük bir boşluk oluşuyor ve bu boşluğu dolduramadığında bunalımlar ortaya çıkıyor. Özellikle son dönemlerde uzak doğu kökenli tarikatlerin Batı’da büyük rağbet görmesinin en önemli nedeni işte bu manevi boşluktan kaynaklanıyor. Son yüzyıldır, Batı kaynaklı düşünce akımlarının etkisinde kalan bizim insanımız da bu bunalımın etkisinde kaldı. Dünyevi düşünce akımları insana mutlu olma kaynağı olarak parayı, kadını, zevki sefayı gösterdi. ABD’nin en ünlü Pop idollerinden Britney Speras’ın bütün zenginliğe ve dünyevi varlığa rağmen, daha 30’unda uyuşturucu kaynaklı tedavi görmesi, psikiyatristlerle tanışması ve son günlerde televizyonlarda ve gazetelerde yayınlanan acıklı görüntüleri modern insanın içine düştüğü durumu ortaya koyuyor.
Bugün gerek Batı’da gerekse Türkiye’de hızla çöken aile yapısı, artan intiharlar, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması toplumları sarsıyor. Son dönemde ortaya çıkan istatistikler, gelinen noktanın tartışmaya muhtaç olduğunu gözler önüne seriyor. Günümüz insanının yaşadığı bunalımın en temel sebebinin ‘insanın oluşu’ ile ilgili sorulara verdiği cevaplarda olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, “İnsanın sahip olduğu şeyler değil, insanın oluşu ona gerçek kalıcı mutluluğu verir. Ben kimim, nereden geldim, şu an burada ne yapmaktayım. Nereye doğru gitmekteyim. Gelişim neredendi ve sonum nerede? İnsana mutluluğu verecek şeyler bu sorulara vereceği cevaplardadır. Modern hayat insanın kafasındaki bu deruni sorulara cevap vermedi ve ihmal etti” diyor. Bu hafta röportaj konusu olarak “modern insan”ın içine düştüğü bunalımı seçtim ve Marmara Üniversitesi hocalarından ve Türk İslam Eserleri Müzesi Başkanı Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç'a ile bu konuyu konuştuk.
- Rönesans sonrası ortaya çıkan seküler ideolojilerle birlikte insanın hayatında materyalist dünya anlayışı önemli bir yer tutmaya başladı. Ama bugün modern insan mutsuz. Bu mutsuzluğun ortaya çıkmasında maneviyattan kopuş mu etkilidir?
İnsanın sahip olduğu şeyler değil, insanın oluşu ona gerçek kalıcı mutluluğu verir. Ben kimim, nereden geldim, şu an burada ne yapmaktayım. Nereye doğru gitmekteyim. Gelişim neredendi ve sonum nerede? İnsana mutluluğu verecek şeyler de bu sorulara vereceği cevaplardadır. Modern hayat insanın kafasındaki bu deruni sorularına cevap vermedi ve ihmal etti. Onu sadece dışını süsleyen bir organizmaya indirgedi. Body çalışmaları ile vücudunu güzelleştirmeyi, anti aging çalışmaları ile yaşlanmaya karşı durmayı öğütledi. Oysa yaşlanmaya karşı olmak demek adeta ölüme karşı olmak demekti. Hâlbuki bilgelik anlayışında 1-7, 7-14, 14-21 yaş arası gibi insan hayatında 7’li devreler bulunmaktaydı. Her dönemin insanın oluşumunda, tekâmülünde ve maneviyat ilerlemesinde önemli payı vardır.
- Modern insan, ölümden ölesiye korkan ve yaşlanmayı durdurmak için anti aging yapan bir insan haline geldi. Her gazete sayfalarında insanlara bu bilgileri aktaran yazı ve haberlere rastlıyoruz…
40’lı yaşlardan sonra insanın bedeni ve fiziki gerilemesi olarak algılanan nöro fizyolojik damarların tıkanmasıyla birlikte, insanda başka bir değişim ortaya çıkıyor. Beyin damarlarının tıkanması, yani yaşlılıkla beraber bir olgunluk bir kemal ve daha üst derece bilgeliğin açılması bir anlayış vardı Gelenek’te. Fakat bu kaybedildi. Ve yaşlılık bir problem ve kurtulunması gerekli bir hastalık olarak gösterildi. İnsanlara bunun eğitimi verilmediği için, yaşlılıktan kaçmalar ve ölüm korkusu birçok psikolojik bunalımı da beraberinde getirdi. Ortaçağ’da psikiyatristler dükkân kapatırken, bugün en fazla iş yapan meslek grubu haline geldiler.
- Bunun sebebi nedir?
Bu da Erich From’un tabir ettiği ‘olmak’ ve ‘sahip olmak’ ayrımını bir kere daha düşünmemize sebebiyet verdi. Demek ki, insanı insan yapan şeyler insanın sahip olduğu şeyler değil, onun oluşunu belirleyen şeylerdir. Bu oluşa cevap verecek olan da düşünceler, akımlar ve felsefelerdir. Modern insan bu kapıları çalmaya başladı ve bu tür kapılar da insana gerçek mutluluğu ne kadar verebilir sorusunu karşımıza çıkardı. Bu soruyu cevaplamak için Mevlana, İbni Arabi, Hacı Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Şahı Nakşibend, Yunus Emre gibi bizim arifler ve sufi bilgeler dediğimiz insanların temsil etmiş olduğu tasavvufi İslam’a başvurduğunuzda alınan cevap çok netti ve o cevap şuydu: Bir ayete dayanılarak hareket ediliyordu ve o ayette, ‘Biz insanı en mükemmel surette yarattık ve ona, kendi ruhumuzdan üfledik” deniliyordu.
Modern insanın yaşadığı bunalımın nedenlerini bizimle paylaşan Marmara Üniversitesi hocalarından ve Türk İslam Eserleri Müzesi Başkanı Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, “İnsan, bilinçli ve şuurlu bir program dâhilinde, “meşiyeti ilahiye”nin bir tazühürü olarak yaratıldı. Yani, bir ilahi isteğin, arzunun ve aşkın neticesinde insan denen bir varlık zuhura geldi. İnsan bu ilahi oluşu madde alemine nuzul edişi ile beraber, unuttu” dedi.
- Bugün modern insan büyük bir bunalım yaşıyor. Özellikle seküler akımların etkisinde kalan ve maneviyat ile bağlarını koparan modern insan dünyayı bu ideolojik kalıplarla anlamlandırıyor. Hal böyle olunca da manevi anlamda büyük bir boşluk oluşuyor ve bu boşluğu dolduramadığında bunalımlar ortaya çıkıyor. Özellikle son dönemlerde uzak doğu kökenli tarikatlerin Batı’da büyük rağbet görmesinin en önemli nedeni işte bu manevi boşluktan kaynaklanıyor. Son yüzyıldır, Batı kaynaklı düşünce akımlarının etkisinde kalan bizim insanımız da bu bunalımın etkisinde kaldı. Dünyevi düşünce akımları insana mutlu olma kaynağı olarak parayı, kadını, zevki sefayı gösterdi. ABD’nin en ünlü Pop idollerinden Britney Speras’ın bütün zenginliğe ve dünyevi varlığa rağmen, daha 30’unda uyuşturucu kaynaklı tedavi görmesi, psikiyatristlerle tanışması ve son günlerde televizyonlarda ve gazetelerde yayınlanan acıklı görüntüleri modern insanın içine düştüğü durumu ortaya koyuyor.
Bugün gerek Batı’da gerekse Türkiye’de hızla çöken aile yapısı, artan intiharlar, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması toplumları sarsıyor. Son dönemde ortaya çıkan istatistikler, gelinen noktanın tartışmaya muhtaç olduğunu gözler önüne seriyor. Günümüz insanının yaşadığı bunalımın en temel sebebinin ‘insanın oluşu’ ile ilgili sorulara verdiği cevaplarda olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, “İnsanın sahip olduğu şeyler değil, insanın oluşu ona gerçek kalıcı mutluluğu verir. Ben kimim, nereden geldim, şu an burada ne yapmaktayım. Nereye doğru gitmekteyim. Gelişim neredendi ve sonum nerede? İnsana mutluluğu verecek şeyler bu sorulara vereceği cevaplardadır. Modern hayat insanın kafasındaki bu deruni sorulara cevap vermedi ve ihmal etti” diyor. Bu hafta röportaj konusu olarak “modern insan”ın içine düştüğü bunalımı seçtim ve Marmara Üniversitesi hocalarından ve Türk İslam Eserleri Müzesi Başkanı Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç'a ile bu konuyu konuştuk.
- Rönesans sonrası ortaya çıkan seküler ideolojilerle birlikte insanın hayatında materyalist dünya anlayışı önemli bir yer tutmaya başladı. Ama bugün modern insan mutsuz. Bu mutsuzluğun ortaya çıkmasında maneviyattan kopuş mu etkilidir?
İnsanın sahip olduğu şeyler değil, insanın oluşu ona gerçek kalıcı mutluluğu verir. Ben kimim, nereden geldim, şu an burada ne yapmaktayım. Nereye doğru gitmekteyim. Gelişim neredendi ve sonum nerede? İnsana mutluluğu verecek şeyler de bu sorulara vereceği cevaplardadır. Modern hayat insanın kafasındaki bu deruni sorularına cevap vermedi ve ihmal etti. Onu sadece dışını süsleyen bir organizmaya indirgedi. Body çalışmaları ile vücudunu güzelleştirmeyi, anti aging çalışmaları ile yaşlanmaya karşı durmayı öğütledi. Oysa yaşlanmaya karşı olmak demek adeta ölüme karşı olmak demekti. Hâlbuki bilgelik anlayışında 1-7, 7-14, 14-21 yaş arası gibi insan hayatında 7’li devreler bulunmaktaydı. Her dönemin insanın oluşumunda, tekâmülünde ve maneviyat ilerlemesinde önemli payı vardır.
- Modern insan, ölümden ölesiye korkan ve yaşlanmayı durdurmak için anti aging yapan bir insan haline geldi. Her gazete sayfalarında insanlara bu bilgileri aktaran yazı ve haberlere rastlıyoruz…
40’lı yaşlardan sonra insanın bedeni ve fiziki gerilemesi olarak algılanan nöro fizyolojik damarların tıkanmasıyla birlikte, insanda başka bir değişim ortaya çıkıyor. Beyin damarlarının tıkanması, yani yaşlılıkla beraber bir olgunluk bir kemal ve daha üst derece bilgeliğin açılması bir anlayış vardı Gelenek’te. Fakat bu kaybedildi. Ve yaşlılık bir problem ve kurtulunması gerekli bir hastalık olarak gösterildi. İnsanlara bunun eğitimi verilmediği için, yaşlılıktan kaçmalar ve ölüm korkusu birçok psikolojik bunalımı da beraberinde getirdi. Ortaçağ’da psikiyatristler dükkân kapatırken, bugün en fazla iş yapan meslek grubu haline geldiler.
- Bunun sebebi nedir?
Bu da Erich From’un tabir ettiği ‘olmak’ ve ‘sahip olmak’ ayrımını bir kere daha düşünmemize sebebiyet verdi. Demek ki, insanı insan yapan şeyler insanın sahip olduğu şeyler değil, onun oluşunu belirleyen şeylerdir. Bu oluşa cevap verecek olan da düşünceler, akımlar ve felsefelerdir. Modern insan bu kapıları çalmaya başladı ve bu tür kapılar da insana gerçek mutluluğu ne kadar verebilir sorusunu karşımıza çıkardı. Bu soruyu cevaplamak için Mevlana, İbni Arabi, Hacı Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Şahı Nakşibend, Yunus Emre gibi bizim arifler ve sufi bilgeler dediğimiz insanların temsil etmiş olduğu tasavvufi İslam’a başvurduğunuzda alınan cevap çok netti ve o cevap şuydu: Bir ayete dayanılarak hareket ediliyordu ve o ayette, ‘Biz insanı en mükemmel surette yarattık ve ona, kendi ruhumuzdan üfledik” deniliyordu.