Mızrakların Uçlarına Uydurma Hadis Takanlar

13.savaşcı

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2009
Mesajlar
120
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Mızrakların Uçlarına Uydurma Hadis Takanlar
HADİS ÜZERİNE

Yazılarıma mızraklarının ucuna bir takım uydurma hadisleri takarak saldıranlar oluyor Kimi hadisleri saldırı aracı olarak kullanıyorlar ve tam bir uydurma hadis terörü estiriyorlar
Bu yazıyı Diyanet'ten gelen "Uydurma had isler temizlenecek" başlıklı haber nedeniyle yazıyor değilim
İkbal'in tabiriyle "İslam'da dini düşüncenin yeniden inşası" işine kendini vakfetmiş birisi olarak, yazdığım yazılara mızraklarının ucuna bir takım uydurma hadisleri takarak saldıranlar oluyor Kimi hadisleri saldırı aracı olarak kullanıyorlar ve tam bir uydurma hadis terörü estiriyorlar Bunun için de özellikle üç kitabı bahane edip kalkan olarak kullanıyorlar; Gazzali'nin İhya-u Ulumiddin'i, Said-i Nursi'nin Risale-i Nur'u ve Sahih-i Buhari adlı kitaplar…
Güya ben buralarda geçen hadisleri inkar ediyormuşum veya kale almıyormuşum Bunlara karşı geliyormuşum Bu kitaplarda geçen hadislere ve görüşlere aykırı fikirler ileri sürüyormuşum ve hatta bu nedenle dinden bile çıkmışım, kafir ve mürted olmuşum
Önemine binaen müsaadenizle bu yazıyı bu konuya ayıracağım
***
Şurası bir gerçek ki Kuran'ı Kerim dışında hiçbir kitap Müslümanları mutlak anlamda bağlayıcı değildir Yani ben adı geçen kitapların hiç birisine dönüp bakmasam, esas almasam, delil kabul etmesem bile hiçbir şey olmaz Allah bana "Neden bu kitapları esas almadın?" diye hesap sormaz Kuran dışında herkesin yazdığı kitap önce kendini, sonra onu gönüllü kabul eden taraftarlarını bağlar Diğerleri onlardan sorumlu tutulamaz
"Ama bu kitaplarda Hz Peygamber'in hadisleri var" diyeceksiniz
Olsun, Hz Peygamber'in hadisleri sadece bunlarda mı var? Ben hadisleri bunlardan başka bir kitapta bulamaz mıyım? Sahih-i Buhari Hz Peygamber'den yaklaşık 250 yıl sonra, İhya yaklaşık 500 yıl sonra, Risale-i Nur da yaklaşık 1400 küsür yıl sonra yazıldı Onlar yazılıncaya kadar ortada hadis yok muydu? Hz Peygamber bilinmiyor muydu? Dünyaya Hz Peygamber'i bunlar mı tanıttı?
Bir hadis sırf şu kitapta veya bu kitapta geçiyor diye sahih olmuş olmaz Yani bir hadis "Buhari'de geçiyor, Risale-i Nur'da yer alıyor, İhya'da var" diye yunmuş yıkanmış değildir Onlarda da zayıf hatta uydurma hadisler olabilir Çünkü hiç birisi Allah'ın kitabı değildir Bu, onların oturup hadis uydurduğu anlamına da gelmez Uydurulmuş bir hadis meşhur olunca, güvendikleri hocaları silsilesinden geldiklerini de görünce kitaplarına almakta bir beis görmemiş olabilirler
Buhari'nin ortalıkta hadis olduğu iddia edilen onbinlerce rivayetin sadece % 5'ini kitabına alarak geri kalan % 95'ini elediği unutulmamalıdır Peki, bu durumda Buhari'yi kitabına almadığı hadisler nedeniyle Hz Peygamber'i kale almamakla veya bir çok hadisi inkar etmekle mi suçlayacağız? Tam tersi, iyi yapmıştır, yaptığı çok yerindedir
Şimdi, İslam'ın ikinci yüzyılının ardından, üçüncü yüzyılda Buhari ve çağdaşlarının yaptığına ikinci eleme dersek, şu an bir üçüncü elemeye daha ihtiyaç vardır Yani bu çağın Buhari'leri ortaya çıkmalıdır ve aynen onun yaptığını yapmalıdır
Buhari ve çağdaşlarının, kendinden öncekileri, kriterler oluşturarak süzgeçten geçirmesi gibi, biz de, bizzat Buhari ve adı geçen diğer kitapları üzerlerine "sünger" çekmeden "süzgeçten" geçirmeliyiz
Bu durum, özelikle Türkiye gibi bir ülkede, söz konusu bu kitapların çok ciddi bir tenkit süzgecinden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir Bunun henüz doğru dürüst yapılmadığını görüyoruz Kimi insanlar sanki onları Allah yazdırmış gibi Kuran'dan daha çok onlara inanıyorlar Oysa Allah'ın "yazdırdığı" yegane (bozulmamış) kitap Kuran'dır .
Şahsen ben yazılmış her kitabı "sözün namusu adına" okumayı görev bilirim Keşke her yazılanı okuyabilseydim Ama kimi kitapları okumanın veya esas almanın "dini bir zorunluluk" olmadığını söylemeyi de aynı şekilde sözün namusu adına görev bilirim ve işte söylüyorum; Sahih-i Buhari'yi, İhya-ı Ulumuddin'i veya Risale-i Nur'u okumak dini bir zorunluluk değildir Bunlar olmasa da olurdu, İslam'a ve ümmete hiçbir şey olmazdı, dimdik yoluna devam ederdi Yeni nesiller ve kişiler gelirdi Tıpkı ben, sen veya o olmasak da olacağı gibi Biz İslam'a şeref katmıyoruz, İslam bize şeref katıyor İslam'ın akıp gelen tefekkür ırmağı bir dönemde veya bir şahsın kitabında dondurulamaz.
"Buhari olmasaydı bu din yok olurdu, İhya olmasaydı ümmet-i Muhammed yıkılır giderdi, Risale-i Nurlar olmasaydı imansız kalırdık" vs diyenlere bu söylediklerim
Bakın, Kuran'ı bir kenara atarsak helak oluruz, ama o kitaplardan hiç birisini okumasak bile bir şey olmaz İlk 250 yıl boyunca Buhari'yi okumayanların, ilk 500 yıl boyunca İhya'dan haberdar olmayanların, 1400 yıl boyunca da Risale-i Nur'u hiç bilmeyenlerin bulunuyor olması, dahası bunları hiç görmemiş oldukları halde ahirete intikal etmiş olmaları ne demek istediğim hakkında bir fikir verebilir Yani demem o ki bunlar ümmetin olmazsa olmazları değildir Yararlanan yararlansın ama kimse onları Kuran yerine koymaya kalkmasın ve bunlarsız olmaz demesin
Meşhur bir hadiste geçen "Kuran'ı kendi görüşüne göre tefsir etmek" ifadesi, aslında "Kendi tefsirini Kuran yerine koymak" demektir Bunu yapan cehennemdeki yerini hazırlamış olur Hadiste "Kuran'ı tefsir etmek" değil, "Tefsirini Kuran yerine koymak" mahkum ediliyor Bu ikisi arasındaki farkı iyi düşünün Tabi hadis uydurma değilse…
***
Hadislere gelince…
Ben meşrep olarak kökten hadis inkarcısı bir tutum içinde değilim 20 yıla varan yazı hayatım boyunca böyle bir tutum içine girdiğim görülmemiştir Ancak hadis konusunda tıpkı Ebu Hanife gibi ince eleyip sık dokuyanlar meşrebinden olduğum söylenebilir Yani öyle kolay kolay hadis kabul etmem Bir sürü şartlardan geçmesi gerekir Sırf Buhari'de, İhya'da, Risale-i Nur'da geçiyor diye bir hadisi öpüp başıma koyacak da değilim Bunların da tenkit süzgecinden geçmesi gerekir
Keza "Tek kaynak Kuran" diyenlerden de değilim Hadisin Kuran gibi gelmemesi ve araya 14 asrın girmiş olmasından kaynaklanan sorunlar nedeniyle daha temkinliyim, hepsi bu Bana göre değil hadis, milletler tarihi, dinler tarihi, sosyoloji, antropoloji, biyoloji, tabiat tarihi, coğrafya, eski mitolojiler vs bile yeri geldiğinde kullanılmalıdır Tabi hepsi süzgeçten geçirilerek
Bu tutum, hadislerin kaynağı olan Hz Peygambere karşı bir tavır değildir Eğer onun sağlığında yaşasaydım, sabah kalktığımda gidip kapısını çalarak işin doğrusunu sorabilecek durumda olsaydım hiç sorun yoktu Ne derse yapardım Çünkü bana göre hadisler de ayetler gibi doğruluk ve dürüstlük abidesi (el-emin) olan yetim Muhammed'in ((SAV)) dilinden çıkmıştır O söylemişse doğrudur
Ancak mesele bu değilMesele, onun ölümünden sonra yüksek karizmasından yararlanarak kendi fikirlerini onun adını kullanarak ümmete yutturmaya kalkışanların bulunmasıdır Bunlara karşı önlem almak zorundayız Dinimizi uydurma hadis bezirganlarının en küçük bir sarsıntıda yıkılıp gidecek hurafe çöplüğü üzerine kuramayız Eleştirel akıl ve mantıktan koparsak ha babam uçarız
Yukarıda adı geçen kitap müelliflerin bunu yaptığını söylemek istemiyorum Fakat onlar da farkına varmadan, iyi niyetlerinin kurbanı olarak bu bezirganların oyununa gelmiş olabilirler Aradan yol bularak kitaplarına girmiş olanlar bulunabilir Eleştirel analize tabi tutulmaları onların da iyiliğinedir, hepimizin iyiliğinedir Benim yazdığım kitaplar da aynı muameleye (eleştirel analiz) tabi tutulmalıdır Aksi halde gelişme olmaz; müsademe-i efkardan barika-i hakikat doğmaz
Bu, eleştirel akıldır; ümmetin kolektif ruhunun yanlış olanı kim olursa olsun, nerede geçiyorsa geçsin durdurması, ayıklamasıdır Şu anki yaşayan nesiller olarak bize düşenin bu olduğunu düşünmekteyim.
Bu yapılmadığı taktirde bin sene önce uydurulmuş bir hadis nesilden nesile aktarılıp gelir de kimsenin ruhu duymaz Çünkü eleştirel akıl olmadan, özeleştiri olmadan, geçmişe körü körüne bağlılık sürüp gidiyorsa, her "Gâle Resullulah ((SAV))…" sözüne içimizin yağı eriyip uyuyorsak evin yolunu bulamayız Zira ortalık uydurma hadis kaynıyor Önlem almak, süzgeçten geçirmek, "Dur bakalım" demek, ince eleyip sık dokumak zorundayız.
Bu anlamda "Hz Peygamber" ile ona ait "hadis" iddiasını aynı şey olarak görmemek gerekir Her "hadis" iddiasını duyduğumuzda peygambere olan büyük saygımız ve sevgimiz nedeniyle içimizin yağı eriyip kendimizden geçemeyiz Aksi halde tam da uydurmacıların beklentisi doğrultusunda hareket etmiş oluruz Onlar zaten bunu bildikleri için kendi fikirlerini "Gale Seyyid-i Kainat ve Nebiy-i Muhterem Hz Muhammed Mustafa ((SAV))…" karizmasının arkasına sığınarak zerketmektedirler.
Oysa Hz Peygamber işte o bildiğimiz Allah'ın Resülüdür Hadis ise, sonradan onun tarafından söylendiği iddia edilen sözdür Zaten hadis kelimesi sözlükte "Sonradan ortaya çıkan, icat edilen" demektir Dolayısıyla onun tarafından söylendiğinin inandırıcı delillerle ispat edilmesi, kanıtlanması gerekir Az önce geçtiği gibi, bir hadisin sırf meşhur bir kitapta geçiyor olması yeterli değildir Bir sürü şarttan daha geçmesi gerekir Bu tür şartlar sütten dilimiz yandığı için yoğurdu üfleyerek yemek istememizden kaynaklanmaktadır Şu halde bu şartların geçmişte konması doğruydu, haklıydı, kesinlikle gerekliydi Şu an daha da geliştirilmeli ve hatta zorlaştırılmalıdır.
***
Şimdi…
Şu an İslam dünyasında dokuzu (Kütüb-ü Tis'a) Sünni dünyanın, dördü de (el-Kafi) Şii dünyanın elinde olmak üzere 13 büyük hadis kitabı var Bu kitaplarda yarı yarıya olmak üzere yaklaşık 30 bin civarında Hz Peygambere ( ve Hz Ali ve imamlara çünkü Şiiler onlardan gelene de hadis diyor) ait olduğu iddia edilen rivayet bulunuyor
Bunların hepsini Hz Peygamber söylemiş midir?
Bunları Hz Peygamber'in gerçekten söylediğine ikna olmamız lazım Öyle yağma yok
Hz Peygamber Kuran dışında hiçbir şey söylemeden, başka hiçbir söz dahi ağzından çıkmadan gitmiş değildir herhalde Mutlaka çeşitli vesilelerle bir şeyler söylemiştir Bu söyledikleri etrafındaki sahabeler tarafından duyulmuştur ve değişik yollardan aktarılmıştır Duyan duymayana söylemiştir Fakat zaman içinde bunların içine uydurmaları da karışmıştır Buna önlem olsun diye cerh ve tadil çalışmaları olmuş, ayıklama faaliyetlerine girişilerek değişik dönemlerde mevzuat (uydurma hadisler) kitapları yazılmıştır
Tarihten günümüze bunların en önemlileri arasında, örneğin İbnu'l-Cevzi'nin Kitabü'l-Mevzuat mine'l-Ehadisi'l-Merfuat'ı, Mecdüddin el-Firuzabadi'nin Hatimetü Sifri's-Saade'si, Celalüddin es-Suyuti'nin el-Leal-Masnua fi'l-Ehadisi'l-Mevzua'sı, İbnu Arrak el-Hicazi'nin Tenzihü'ş Şeriati'l-Merfüani'l-Ahbari'ş Şeriati'l-Mevzua'sı, Şemseddin-i Sehavi'nin Makasıd-ı Hasene'si, Ali b Sultan el-Kari'nin el-Mevzuat'ı (Türkçe'ye çevrildi), Muhammed b Ali eş-Şevkani'nin el-Fevaidü 'l Mecmua fi 'l-Ehadisi'l Mevzua'sı (Türkçe'ye çevrildi), Ebü'l-Hasenat Abdu'l-Hayy el-Leknevi'nin el-Asaru'l-Merfuda fi'l Abbari'l-Mevzua'sı ve Türkçe olan M Yaşar Kandemir'in Mevzû Hadisler, Menşei, Tanıma Yolları ve Tenkidi ile M Hayri Kırbaşoğlunu'nun Alternatif Hadis Metodolojisi'ni bir çırpıda sayabiliriz
Bu kitaplarda binlerce hadisin tenkidi yapılır, uydurma olanları tanıma yolları gösterilerek ölçüler, kriterler konur ve her "Gale Resullulah ((SAV))…" diye başlayan söze hadis denemeyeceği delilleriyle anlatılmaya çalışılır Bunlar boşuna ortaya çıkmamıştır
Bu tür kitaplarda çok önemli bazı kriterlerden bahsedilmiştir Sadece bunlara bakmak bile bir ipucu verebilir Liste uzayabilir ama bunlardan en önemlilerini birkaç madde halinde şöylece sıralayabiliriz;
1- Hadis, doğrudan doğruya Hz Peygamber'in dilinden olmalıdır
2- Hadis, Kuran'a aykırı olmamalıdır
3- Hadis, aklın ve duyuların apaçık (bedihi) verilerine aykırı olmamalıdır
4- Hadis, gelecekle ilgili yer, zaman, tarih, kişi, topluluk ismi vermemeli, bunları övgü veya yergi içermemelidir
5- Hadis, itikatla ilgili olmamalıdır çünkü haber-i vahid itikatta delil olmaz Bütün hadisler ilim ifade etmesi açısından haber-i vahittirler Yani Kuran gibi geniş topluluklarca rivayet edilmezler Her sahebe kendi duyduğunu tek kişi olarak Hz Peygamberden aktarır Bunun için ona haber-i vahit denir
6- Hadis, daha çok bir evrensel ahlaki öğüt içeriyor olmalı veya yaşayan sünnetle gelen bir ibadetin nasıl yapılacağını gösteriyor olmalıdır Güvenilir hadislerin büyük çoğunluğu da zaten böyledir
Sadece bu altı kriter bile yukarıda anılan 13 kitaptaki yaklaşık 30 bin rivayete vurulduğunda en az yarısından fazlasının elendiğini görülür Geriye, büyük çoğunluğu evrensel ahlaki öğütler ve ondan daha az bir kısmı da, şu an yaşanılan ve Kuran'da zaten yer alan namaz, oruç, hac, zekat, abdest gibi ibadetlerin nasıl yapılacağına dair örneklikler anlamına gelen rivayetler kalır ki asıl uyulması gereken hadisler de bunlardır
***
Evrensel ahlaki öğütlerden maksat iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, erdem, mertlik, söz, namus, vefa, ana babaya saygı, çocuk sevgisi, kadınlara iyi davranma, yoksula yardım, mahrumu, mazlumu ve mağduru koruma, komşu hakkı vb zaten her toplumda atasözleri, güzel sözler ve deyişler şeklinde beliren temel insanlık hasletleridir
Asıl sahih hadisler bunlardır Bu sözlerin bir benzerini bir Çin atasözü, bir Kızılderili şiiri veya bir Rus deyişi olarak da duymuş olabilirsiniz Konfüçyüs'e, Buda'ya veya bir bilge kişiye ait söz olarak da işitmiş olabilirsiniz Hepsi aynı kandilden konuşurlar Bu anlamda milletlerin anonim ruhu olan atasözleri, saf dinlerin ruhu gibi yalan söylemez Birbirine benzerler, hemen tanırsınız onları
Demek ki (Şiilerin hadis anlayışı da dahil) genel olarak hadis dediğimiz sözler, sahihiyle zayıfıyla, mevzusuyla meşhuruyla, aslında, örneğin Çin anonim ruhunun Konfüçyüs'de billurlaşarak iyi, güzel ve doğru namına ne varsa ona atfetmesi gibi, İslam milletlerinin anonim ruhunun Hz Muhammed'te billurlaşmış halidir
İçinde o anonim ruhun arayışlarını, acılarını, özlemlerini, umutlarını ve aynı zamanda da acizlik ve zayıflıklarını bulursunuz Sünni kitaplarda bir çok hadis tenkit edilirken "Aslında bu söz Hasan-ı Basri'ye aittir, Arapların şu şiirinden alınmadır, Sırrı Sakati'nin sözüdür…" vs denilerek eleştirilmesi, Şii kitaplarda da Cefer-i Sadık'ın veya Muhammed Bakır'ın sözleri olarak da aktarılması bunu gösterir
Yani, İslam milletlerinin, yeryüzünün tozuna toprağına bulanarak, olaylar içinde yoğurularak akıp gelen bilinçaltı, peygamberden gelen rivayet kandiline katılarak kendini onunla ifade etmiştir Bu nedenle bir taraftan umudu, hasreti, arayışı, diğer taraftan da zaafiyeti, acizliği ve eksikliği bir arada barındırır İyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, adalet vs ile ilgili sözler birincisine, İsa, deccal, mehdi, kadını aşağılama, erkek egemen söylemler vs ikincisine örnektir
Bu anlamıyla hadis külliyatı, şu an yıkılmış bir uygarlığın, bir zamanlar parlak başarılar elde etmiş bir yaşanmışlığın kayıtlara yansımış söz deposudur Şu an üzerine sünger çekilmesi değil, süzgeçten geçirilmesi, yeniden ele alınması, yukarıdaki gibi kriterler oluşturularak ayıklanması, buradan diğer milletlerin anonim ruhuyla mukayese edilmesi, böylece de insanlık terazisinde tartılması gerekir Toptan bir kenara atılamayacağı gibi toptan kabul de edilemezler
***
Uygulamalı bir örnekle ne demek istediğimi açayım;
Önce yukarıdaki onüç meşhur kitaptan oluşan hadis "deposuna" bakıyoruz İçlerinden az önceki altı kritere uyanlardan bir demet seçip çıkarıyoruz, örneğin;
"Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır" (Tırmizi, Muslim)
"İyilik güzel huydur Günah vicdanını rahatsız eden, içinde sakladığın ve insanların duymasından hoşlanmadığın şeydir" (Muslim, Tırmizi)
"Ya Ebu Zer! Ne tedbir gibi akıl, ne haramdan kaçınmak gibi vera, ne de güzel ahlak gibi müruvvet bulunur" (Nesei)
"Allahım! ayrılık ve bozgunculuktan, ikiyüzlülük ve kötü ahlaktan sana sığınırım" (Ebu Davud, Nesei)
"Üç kimse var ki cennete giremeyecektir: zina eden ihtiyar, yalancı hükümdar ve kibirli fakir" (Muslim, Nesei)
"Kibirli ve kendinde olmayan şeylerle öğünen kimse cennete giremez" (Ebu Davud)
"Bir adam "Ya ResulAllah, insanların en erdemlisi (hayırlısı) kimdir?" diye sordu "Çok yaşayıp ameli güzel olandır" buyurdu "Peki, İnsanların en kötüsü kimdir?" diye sordu, "Çok yaşayıp ameli kötü olandır" buyurdu (Tırmizi)
"Bir adam "Ya ResulAllah, ben Allah yolunda savaşmak istiyorum" dedi "Annen sağ mıdır?" diye sordu Evet deyince "Ayağına sarıl, cennet oradadır" buyurdu (Tabarani)
"Asıl zenginlik mal çokluğu değil gönül zenginliğidir" (Buhari, Müslim, Tirmizi)
"Hz Peygamber bir gün "Pehlivan kimdir, bilir misiniz?" diye sordu "Güreşte yenilmeyendir" dedik "Hayır dedi, asıl pehlivan öfkesini yenendir" (Müslim, Ebu Davud)
"Müslümanların en faziletlisi kimdir? diye sorulunca "Elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir" buyurdular" (Tirmizi)
"Kendin için istediğini mümin kardeşin için de istemedikçe kamil mümin olamazsın" (Buhari)
"Birbinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz" (Buhari, Müslim)
"Resulullah bir yere seriyye gönderdi Seriyye geri döndüğünde onlara şöyle buyurdu "Afferin küçük cihadı yerine getirip de büyük cihadı baki kalanlara" Denildi ki, "Ya Resulullah! Büyük cihad da neyin nesi! Hazret "nefs ile cihad" buyurdu" (el-Kafi)
***
Şimdi, "iç kriterlerden" geçen bu rivayetleri "dış kriterlere" yani diğer milletlerin anonim ruhu olan atasözleri ve deyişleriyle karşılaştırıyor, insanlık terazisinde tartıyoruz;
"Her şey bir güzelliğe sahiptir fakat bunu herkes görmez (Konfüçyüs)
"Bir adamdan şüpheleniyorsan onu işe alma, işe alıyorsan ondan şüphelenme" (Çin atasözü)
"Kalbinde yeşil bir dal bulundurursan şakıyan kuşlar gelir (Çin atasözü)
"Eşek olursan semer vuran çok olur" (Türk atasözü)
"Yiğit harpte, dost dertte, olgun adam öfkelenince belli olur" (Arap atasözü)
"Dünyada üç şey gizlenmez: Duman, aşk, parasızlık" (Arap ötasözü)
"Kadehin içinde, denizde boğulanlardan çok daha fazla insan boğulmuştur (Alman atasözü)
"Parlayan herşey altın değildir" (Alman atasözü)
"Güzellik, bakan kimsenin gözündedir" (Fransız atasözü)
"Kurt dumanlı havayı sever" (Fransız atasözü)
"Başkasından üstün olmamız önemli değildir Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır" (Hind atasözü)
"Don Kişot olmak için yola çıkan pek çok insan evine Sanco Panco olarak döndü" (İspanyol atasözü)
"Eline, diline, beline sahip ol" (Mani)
"Doğru davranmak için şu beş şeyi yapma; yalan, zina, adam öldürmek, hırsızlık, içki içmek" (Konfüçyüs)
"Sevmek keman çalmak gibidir, bilmeyen kötü sesler çıkarır" (Bolivya atasözü)
"Az kork, çok umut et; az ye, çok çiğne; az homurdan, çok nefes al; az konuş, çok anlat; az nefret et, çok sev ve en güzel şeyler seninle olsun" (İskandinav atasözü)
***
Daha bunlar gibi onlarca, yüzlerce örnek zikredilebilir
Burada yapılmak istenen şudur: Artık eski hadis alimlerinin kitaplarını yazarken kullandığı hasen, merfu, muttasıl, munkatı vs kriterlerinin bizim için bir anlamı kalmamıştır Onlar bir şekilde bunları oluşturarak kitaplarını yazmışlardır Ve bu kitaplar şu an bizim elimizdedir Bizim de şimdi bu kitaplarda geçen sözleri birer "depo" olarak görüp süzgeçten geçirmemiz gerekir Sonra onları oluştuğu tarihsel coğrafya ve iklimden çıkarıp insanlık alemi ile test etmemiz lazım Onlarınkini bizimki ile bizimkini onlarınki ile karşılaştırmamız lazım Bu bize çok şey öğretecektir İnsanlığın ortak bir aklının, akıp gelen ortak bir vicdanının olduğunu göreceğiz Kuran'ın "ma'ruf" (tanınıp bilinen) dediği tam da bu değilse nedir?
Artık bizim için sahih hadis demek, insanlığa söyleyebilecek hale gelmiş sözümüz demektir Çünkü çok badirelerden geçmiş, iç savaşlardan çıkmış, cerh ve tadillere uğramış, tenkit edilip süzgeçten geçirilmiş ve bu günlere gelmişlerdir Şimdi biz artık o tür cerh ve tadillerle uğraşamayız, biz o nesil değiliz Bizim artık bunlar içinden insanlığa sunmalar yapmamız lazım Eğer rivayet ettiğiniz söz bir Çinli için, Bir Meksikalı için, bir Rus için bir anlam ifade etmiyorsa, sizin kendi tarihsel coğrafyanızda, oranın şartlarında kalmış demektir Oradan dışarı çıkınca da bir anlamı yok demektir Artık onu rivayet edip durmanın ne anlamı var? Elimizdeki "hadis deposundan" öyle sözler seçmeliyiz ki bir Çinli veya Meksikalı bunu duyduğunda "Ne güzel söylenmiş, buna benzer bir söz de bizim atasözlerinde var" diyebilmeli Yukarıdaki hadis örnekleri bir fikir vermiş olmalıdır
İşte günümüzün sahih hadisleri bunlardır
Sahih hadis bu anlamda insanlığın aklına, vicdanına, fıtratına, sağduyusuna hitap eden sözdür İnsanlığın ortak akıl ve vicdanının, Mekkeli bir öksüzün aklında ve vicdanında dile gelişidir İnsanlığın anonim ruhunun evrensel bir peygamber olması sebebiyle Hz Muhammed lisanından ifade edilişidir Bunu herkes kendi lisanına rahatlıkla tercüme edebilir çünkü onlarda da buna benzer sözler vardır Edemiyorsa, diğer milletlerin fıtrat ve vicdanında bir karşılığı yoksa bilin ki onu Hz Muhammed söylememiştir
Örneğin "Hz Peygamber mübarek idrarını maşrapayla yatağının altın koymuştu Ümmü Habibe'nin hizmetçisi Bürke adındaki kadın onu içti Hz Peygamber "Bu senin sağlığına iyi gelecektir" dedi ve o kadın bir daha hastalanmadı" (Darakutni ve Tabarani'den naklen Suyuti'nin el-Hasaisu'l-Kübra'sında geçer c 1, shf 193) rivayetini duyan insanlık fıtrat ve vicdanı derhal onu dışına atar, kabul etmez çünkü uydurmadır, böyle bir şey asla olmamıştır
Öte yandan peygamberin akla ve vicdana hitabeden apaçık sözlerine karşı çıkanlar da tabiki olmuştur Bunlara yakından bakın, vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında onu tasdik etmekten geri duramadıklarını görüsünüz Ama toplumda üslendikleri rol, menfaat ve çıkarları inkar etmelerini gerektirdiği için körü körüne güneşi balçıkla sıvamaya kalkarlar Ebu Cehil'in bir gün yalnız kaldığında "Bak Muhammed, söylediklerin güzel şeyler ama biz bu putları terk edersek Kureyş aç kalır" sözü buna en çarpıcı örnektir
***
Benim kanaatim odur ki herhangi bir peygamber -örnek olsun diye söylüyorum- "Annelerinizle evlenebilirsiniz" deseydi, peygamber olduğuna bakılmaz derhal reddedilirdi Çünkü insanlık vicdan ve fıtratı öyle sağlam bir dayanaktır ki peygamberleri bile test eder Peygamberler onun dile gelen soylu sesi (lisan-ı sıdk) oldukları için söyledikleri sonra çağlarda bile olsa özgür vicdanlarda makes bulmuştur…
R.İHSAN ELİAÇIK
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
R.İHSAN ELİAÇIK


R. İhsan Eliaçık birçok çalışmasının yanında en son çıkardığı meal ve genişletilmiş 3 ciltlik meali ile tanınıyor.


ieliacikguluyor.jpg



İhsan Eliaçık’ın Müsemmim (Zehirleyici) yönü Mucizeleri inkâr ve tüm naslara pozitivist yaklaşımıdır.


Şimdi kendi makalesinden Alıntılanan yorumlarını iletiyoruz;


Kur’an Mucizelerini, “Tevil” yolu ile inkâr etmek ancak bu kadar ustaca olur!


Örnek 1: Hz. İbrahim’in ateşten kurtulması. İle ilgili Ayetin “Mucize” kısmını İnkâr!


“İbrahim’i ateşte yakmak istediler. “Yakın şunu” (21/69) demekten başka bir şey yapamadılar. İbrahim ise “Size selam eder, Rabbimin uğrunda sizi bırakır giderim ” (37/100, 19/47-49) diyerek Babil İmparatorluğu’nun beşkenti Ur şehrini terk etti. Böylece, Salih’in, Hud’un ve çok sonları da Muhammed’in (yatağına Ali’yi bırakarak) şehri terk etmesi gibi, İbrahim de şehri terk ederek ateşten (yakılarak idam!) kurtuldu. Yaktıkları ateş de orada öylece söndü gitti; “Ateşe serin ol dedik, selam olsun İbrahim’e!” (21/69).

Örnek 2: Süleyman’ın cinleri, kuşları, karıncaları İle ilgili Ayetin “Mucize” kısmını İnkâr!

“Süleyman merkezi Kudüs olan bir devlet kurmuştu. Böylece bölgeyi bir adalet ve barış yurdu (Daru’s-Selam) haline getirmiş ve bunun için Kudüs’e bu anlamda Jerusalem denmişti. Güneyde Sebeliler (karıncalar), kuzeyde Hititler (kuşlar), doğuda Babilliler (cinler/periler) ve batıda Fenikeliler (yelkenli gemi ve rüzgarlar) emrine girmişti. Çünkü bu devletler o dönemde böyle anılır ve bilinirlerdi. Onlarla çeşitli zamanlarda temaslarda bulunmuş ve konuşmalar yapmıştı.
Sebe Kraliçesini ülkesine davet etti. Göz açıp kapayıncaya kadar (çok kısa bir sürede) onun tahtının bir benzerini yaptırttı. Tahtın, krallığın, debdebenin değil; asıl daha başka şeylerin insan hayatındaki önemini ona göstermek istedi. Kraliçeyi Allah’ın dinine davet etti ve Müslüman olmasına vesile oldu. Böylece dünyanın başına dünyada gözü olmayan kanaatkâr ruhlu insanların geçmesi gerektiğinin dersini verdi.”

Örnek 3: İsa’nın göğe çekilmesi İle ilgili Ayetin “Mucize” kısmını İnkâr!
“İsa, Allah’ın evine ticarethaneye, gerçek hayat dinini tapınak dinine çeviren bezirgân din adamlarına ve onların efendisi Bizans tiranlarına başkaldıran yiğit bir peygamberdi. Daima mesel ile konuşurdu. “Ey Tavus kuşu (Kudüs) senin civcivlerini (halkını) toplamak istedim ama beni sevmediler” derdi. Zulüm altında yaşamayı kaderleri bilen halkına “Uyanın! Size yepyeni bir gelecek çizeceğim (çamurdan bir kuş yapacağım) ve Allah’ın vahyine yüreklerinize üfleyeceğim ve onunla yepyeni bir hayata başlayacaksınız. Üzerinize serpilmişi ölü toprağını kaldıracak, Allah’ın ayetlerini körelmiş gözlere gösterecek, sağırlaşmış kulaklara dinleteceğim. Artık hiçbir şey gizli kalmayacak, bütün gerçekleri ortaya dökeceğim (evinizde biriktirdiklerinizi haber vereceğim).Ben şu engerek soyunun (tapınak taciri din adamlarının) sırtınıza yüklediği ağır yükleri kaldırmaya, vurulduğunuz zincirlerden sizleri kurtamaya geldim.

Benden öncekilerin yolunu sürdürmeye, benden sonrakilerin müjdesini (bu davanın ilelebet süreceğini, bitmeyeceğini) haber vermeye geldim.” derdi. Fakat “engerek soyu” Bizansla işbirliği yaparak onu yok etmek istedi. Mahkeme kurup yargıladılar ve Babil’in asilere verdiği ceza olan ateşte yakarak idam gibi, İsa’yı da Bizans’ın asilere verdiği ceza olan çarmıha germe ile cezalandırdılar. Acılar içinde ellerine ayaklarına çiviler çakılmış halde çarmıhta son nefesini verdi. Fakat şunu bilmiyorlar ki onu gerçekte öldürmediler, asmadılar, öyle olduğunu sandılar. Allah ona çok yüce, çok yüksek bir paye verdi çünkü şehitler ölmez! Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Gerçekte onlar yaşıyor, fakat siz bunun farkında değilsiniz (2/154). Bütün şehitler Allah’ın katına yükselir ve Allah onları kendi katından rızıklarla yaşatır…”

Ayette Hz. İsa için “Ve: Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157–158)
Buyrulurken; Bu Anud adam, Hz. İsa’yı öldürdüler Acılar içinde ellerine ayaklarına çiviler çakılmış halde çarmıhta son nefesini verdi. diyebiliyor!
Bunca rezil hezeyandan sonra tuz ve biber olarakta şu habis cümlelere yer veriyor;

“Demek ki mucize olmuş olaya olmamışlık katma (menkibeştirme), masal hiç olmamışlık (esatirleştirme), kıssa da olmuş olayın dengi ile anlatımı demek oluyor.”

“Dininizi doğduğu topraklara, doğduğu zamana ve doğduğu mekâna gömülüp gitmekten kurtarın. Mucizelerle ve masallarla avunmayı bırakın.”


TENKİD;

Öncelikle, Ayetle veya mütevatir hadislerle sabit olan mucizeleri inkâr etmek kesinlikle küfürdür.

R. İhsan Eliaçık kesinlikle uzak durulması gereken ve itikadı buram buram Küfür kokan Anud bir şahsiyettir…

Allah Teâlâ “Belam” için söyle buyuruyor:

« O üzerine varsan da kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp soluyan bir köpek gibidir.» (A´raf - 175)

“İste günaha dalmış (Âlim / Bilgin) de böyledir. Çünkü Belam Allah’ın kitabını biliyordu. Buna rağmen azgın arzularla dolarak köpeğe benzetildi. Ayet demek istiyor ki.

«O hikmeti bilsin bilmesin, fark etmez. Her iki durumda da azgın arzulara bulaşır.”

İhsan Eliaçığın bu yaklaşımını, İslam dünyasına ilk aşılayan, oryantalist kâfirlerden başkası değildir.

Mısır'da Muhammed Abduh ve Ahmed Emin gibiler maalesef bu akımın etkisinde kalmışlardır. Onlarca yıl önce Mısır ve bazı Arap ülkelerinde revaç bulup sonra sönen bu akım, ne yazık ki ülkemizde şimdilerde hortlatılmak isteniyor. Bu da hiç hayra alamet değil.

Aslında zamanlama o kadar tesadüfî değil! Çünkü ülkemizdeki ilmi seviye Arap ülkeleri ile kıyaslanmayacak kadar kötü.
İşin korkunç tarafı; Kur'an peygamber kıssalarını apaçık anlattığı ve mucizelerini de sembolsüz izah ettiği halde, ısrarla Kur'ani kıssaları yalanlamak artık Türkiye’de normal bir durum.

Buna benzer bir teoriyi Mısır'da Taha Hüseyin diye bir sapık öne sürdüğü için, Ezher ulemasınca üniversiteden sürülmüş ve aleyhine fetva çıkarılmıştı. Yani sapıklığı tescillenmişti. O da Hz. İbrahim a.s. ve Hz. İsmail a.s. gibi kıssaların temsili olduğunu ve gerçek olmadığını ileri sürmüş ve savunmuştu.

Tabi ki Tâhâ Hüseyin bunu ilk kez keşfetmiyordu. Bilakis üstadları olan şarkiyatçılardan (oryantalist, müsteşrik) araklamıştı. Sonra kendi üslup ve kalıbıyla piyasaya sürmüştü. Ama tutmadı. Her ne kadar fitne ateşi eninde sonunda söndürülse de hatta erken söndürülmüş olsa bile, illa ki yaktığı yerde eser bırakıyor. Bu eserlerden birisi de Recep İhsan Eliaçık olsa gerek... (Ebu Huzeyfe - Misak)



Allah Teâlâ Böyle Bel’amların şerrinden bu güzide Ümmeti muhafaza buyursun…
Yahya Baştürk – Aldananlar.org
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
biri çıkmış tarikat karşıtı yazmış, tarikattan biride ona güya cevap veriyor. ne kadar samimiler ikiside?? aliaçık ile baştürk ??
 
Üst