MİMARİ İSKELET YAPIMIZ

dedekorkut1

Doçent
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
1,148
Tepkime puanı
18
Puanları
38
Konum
Ankara
MİMARİ İSKELET YAPIMIZ

SELİM GÜRBÜZER


Her yaptığımız binaların dışı güzel olsa bile şayet iskelet kısmı mühendislik hesapların dışında rastgele inşa edilmişse en düşük deprem sarsıntısında o binanın yıkılacağı muhakkak. Belli ki Yüce Yaratıcı canlıları yaratırken kendisine biçilen ömür sürecinde tıpkı bir balık kılçığında olduğu gibi mimari bir iskelet bir sistemle donatarak dış ve iç tesirlere karşı korunaklı kılmıştır. Bu açıdan bakıldığında canlılık mühendislik hesapların ötesini de aşan mimari bir sanattır diyebiliriz elbet. Zira toplamda 206 kemikten ibaret iskelet sistemimizin statik hesabının ilk kıkırdak ayağı 35-37 günlük ceninken belirmeye başlayıp 45-47 güne gelindiğinde ise kıkırdağın kemiğe dönüştüğü gözlemlenmiştir. Yani embriyo döneminde iç iskelet sadece kıkırdak dokudan ibaretken sonradan kemiğe dönüşmekte. Tabii burada sonradan kemikleşme dönüşümünden maksat anne karnında toplam 9 aylık geçireceğimiz süreçte kısmi kemikleşme anlamında esnek yapıda kıkırdak doku olup, bu süreçte bebeğin neredeyse vücudunun tamamına yakını kıkırdak yapıda olması gerektiğidir. Şayet iskelet sisteminin tümü kemik olsaydı ceninin dokuz ay sonrasında doğumu zor olacaktı. Dolayısıyla bebeğin dar alanda elastiki ve yumuşacık bir kıkırdağımsı bir iskelet sistemiyle manevra yapması gerekir ki anne karnından dünyaya adım atışında kazasız belasız geçiş yapabilsin. Öylede olur zaten. Derken doğumun yaklaştığının belirtisi doğum sancıları ilk elden rahim kaslarının kasılmasının habercisi olduğunun bir işareti olup bu kasılmalar sayesinde her zorluğun ardında ferahlık vardır sözü yerini bulup dokuz aylık süreç mutlu sonla tamamlanmış olur da.

İskelet sisteminin vücutta başlıca üç görev için var olduğu sezilip bunlar:

-Vücuda dayanaklık sağlayıp organları korumak,

-Vücut içerisinde sinir ve kas sistemlerin irtibatını sağlamak,

-Vücut hareketleri için manivela vazifesi görmektir.

İskelet sisteminin en önemli sacayağını teşkil eden manivela özellikteki kıkırdak doku esnek bir yapıda olup üzerine 70 kg’lık bir yük binse bile eklemler arasına yerleştirilen yağlar sayesinde kemikler aşınmayıp esnek bir şekilde hareket edilebilecek şekilde dizayn edilmiştir. Hakeza kabuksuz sümüklü böcek ve balıklardan özellikle yunus balıkların vücut yüzeylerinin yağlı olması da onları muhtemel aşınmalara karşı korunaklı kılmakta. Nitekim midye ve benzeri kabuklu hayvanlara baktığımızda bu iş için kabukların belli aralıklarla açılıp kapanmasını sağlayan otomatik kasların varlığını görürüz. Ama gel gör ki Charles Darwin midyedeki bu otomatik açılıp kapanan kapıları tesadüfi bir eser olarak görmekte. Oysaki basit bir menteşe yapımında bile işin içine bir usta eli girmeden kendi kendine açılıp kapanan menteşe yapımı asla söz konusu değildir.

Anlaşılan iskelet sistemine tesadüfen kemik yığınlarından oluşmuş bir yapıdır deyip es geçmek pek mümkün gözükmüyor, bilakis yığın sandığımız iskelet yapı emir almış, emrin gereğini yapan bir şahika mimari eser olarak karşımıza çıkmakta. Örnek mi? İşte en basitinden elimizi oluşturan kemik sistemi olmasaydı birçok işlerimizi yapamayacaktık. Üstelik elimiz sağlı sollu da inşa edilmiş, yani bir elin nesi var iki elin sesi var misali çift mimari sanat olarak karşımıza çıkmakta. Dolayısıyla böylesi bir mimari sanat karşısında Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Düşünsenize dünya hayatımız sona erse de kıyametin ardından kemikler yine bizim için 'yıkılmadık ayaktayız' dercesine dirilmemize vesile olacak bir şahika eser olarak karşımıza çıkacaktır. Nitekim Resulullah (s.a.v)'in komşusu Adiyy b. Rebia ahiretle ilgili nüzul olan ayetlerden etkilenmiş olsa gerek ki iskelet yapımızı oluşturan kemikleri sorgulamaya başlayıp şöyle der:

- Anlat bakalım öldükten sonra dirilmek nasılmış?

Peygamberimiz (s.a.v) bu soru karşısında gayet sakin bir şekilde ahireti anlatıverir, o da dinlemesine dinledi ama itiraz babından şöyle der:

- Ya Muhammed! Sözünü ettiğin Rabbin şu birbirinden ayrılmış kemikleri bir araya getirip diriltecek öyle mi?

Resulullah (s.a.v) ikna olamayacağını anlayınca oradan ayrılmak zorunda kalır. Zira ne söylese ciddiye almayıp itiraz ediyordu. Derken bu arada kıyame suresi nazil olur:

-İnsan zannetmesin ki biz onun kemiklerini toplayıp bir araya getiremeyiz. Doğrusu biz onun parmak uçlarını bile tesviye etmeye hazırız.. Dönüp dolaşıp varılacak, durulacak yer Rabbinedir… (Kıyame, 1-15)

Yine bir gün Ubeyy b. Halef elindeki birkaç kemiği Resulullah (s.a.v)’e göstererek:

-Peki, bunları kim diriltecek?

Resulullah (s.a.v) bu durum karşısında:

-O’nu yaratan diriltecek elbet ve hayat verecek, seni de cehenneme tıkayacak deyip oradan ayrılıverir. (Bkz. Ahmet Lütfi Kazancı Saadet devrinden 2. Cilt, Aydınlıklara doğru eserin sahife 221'de geçiyor. Semerkant yayınevi-2001)

Bu arada Cibril Emin Yasin suresini vahy etti:

İnsan görmedi mi ki biz onu tek bir damladan yarattık.. Çürümüş kemiklere kim hayat verecek dedi… O Allah ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da siz şimdi onları yakıp duruyorsunuz. Allah’ın emri bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece ‘ol’ dediği zaman, o oluverir. Dönüş ancak O’na’dır (Yasin.77-83).

Ubeyy b. Halef (Ümeyye) nüzul olan ayet karşışında bu kez:

-Bir atım var, onu özel olarak besliyorum, bunu bilmiş ol ki seninle mücadeleye kararlıyım ve seni öldüreceğim der.

Allah Resulü bu tehdit edici sözlere rağmen hiçbir şekilde yine metanetini bozmadan:

-Aksine ben seni öldürürüm ya Übeyy, diye cevap verir.

Gerçekten de ileri ki yıllarda bir savaşta bu söz yerini bulup, Yüce Allah (c.c) Habibini yalancı çıkarmaz da.

Malumunuz namazın ardından 33 kere Subhanallah, 33 kere Elhamdülillah ve 33 kere Allah adını zikretmekle tespihimizi 99’a tamamlarız. O halde 33 rakamına sadece rakam olarak bakmayalım, bu arada iskelet sisteminin ana kolonunu oluşturan omurganın 33 omur kemik tespih tanelerinden meydana geldiğini düşünüp tefekkür etmekte fayda vardır elbet. Nitekim 33 omur tespih kemik tanelerinin en üsteki “Servikal vertebra (boyun omuru)” denen 7 omur kemik taneleri olarak adından söz ettirip kendisini oluşturan omur kemikleri ise baş kısmın kendi ekseni etrafında 180 derece dönmesine imkân verecek şekilde dizayn edilerek dizilmişlerdir. Öyle ki tespih taneleri misali böylesi bir dizilim sayesinde bütün vücudumuzu döndürmek gibi bir zahmete katlanmaksızın sadece baş eksenimizi çevirmemiz kâfi gelebiliyor. Birde bu dizilim şeklini manevi tespih tanelerinin dışında dünya işlerimiz yönünden düşündüğümüzde belli ki insanoğlu keşfettiği buldozer ve kepçe gibi makineleri omurga yapımızdan ilham alaraktan manevra kabiliyeti gösterecek şekilde yapmış gözüküyor. Böylece bu sayede inşaat sektöründe kullanılan tüm teknolojik donanımlar insan vücudunun bir kopyası dünyevi nimetler ve dünyevi keşifler olarak karşımıza çıkmış olur.

Peki; kaburga kemikleri neyin nesidir derseniz, bunlarda malum kafes görevi yapmakta. Öyle ki; kafes kemikleri üsteki 7 omurun altındaki 12 sırt omuruna bağlanmış haldedir, ancak hareket kabiliyetine sahip değillerdir. Malum genellikle çift kanatlı kümes hayvanları canlılar kafes sayesinde kendilerini emniyete almaktalar. Aynen öyle de bizlerde organlarımızı omurgamıza bağlı kafes tarzı kaburga kemikleriyle korumaya almış oluruz. İyi ki de kaburga kemiklerimiz var, bu sayede iç organlarımız üzerinde bir emniyet supabı koruyucu kafesimiz olur. Öyle ya şayet bu söz konusu koruyucu kafesimiz olmasaydı herhangi sert bir darbe karşısında iskelet yapımız çöküp enkaz yığını haline dönüşmesi an meselesi olacaktı.

Bel kemiğimiz malum lomber vertebra denen alttaki 5 omurdan müteşekkildir. Sonraki bel omuru sağrı ise dört omur kuyruk sokumundan müteşekkildir. Kuyruk sokumu kemiği evrimcilerin iddia ettikleri gibi kuyruğun kullanılmayan izleri değil, tam aksine bazı kalça kemiklerin kaslarına tutunma noktasıdır. Zaten kuyruk sokumu olmaksızın rahat oturmak mümkün değildir.

Omurganın en önemli görevi omuriliği korunaklı kılmaktır. Korunması da gerekir. Çünkü sinir sistemimizin en önemli organı hüviyetindedir omurilik. Öyle ki üç tabaka zarla kaplı ve en dışta omurga yapısıyla emniyetli bir şekilde muhafaza içine alınmıştır. Ayrıca bu tabakaların arasını dolduran sıvı, omuriliği dışarıdan gelebilecek olası darbelere karşı korur da. Nitekim her adım atışımızda omurlar birbiri üstünde herhangi bir aşınmaya meydan vermeksizin manevra sergileyerek hareket etmemizi sağlarlar. Üstelik hareket esnasında sürtünmeye karşı her bir omur arasına disk şeklinde dayanıklı kıkırdaklar yerleştirilmiş olup bu diskler amortisör görevi yapmakta da. Yetmedi aşınmalara karşı sırf bu işler için salgı sistemi de devreye girmekte. Şayet tüm bu donanımlardan yoksun olunmuş olsaydık en ufak darbede sinir sistemimizin bir anda felce uğraması kaçınılmaz olacaktı. Hemen her vücut aygıtımızın en ince detayına kadar planlı bir şekilde donatıldığı o kadar net kendini belli ediyor ki bir bakıyorsun uyluk kemiği dikey vaziyette 1 ton ağırlığı kaldırabilecek güçte olup her adım atışımızda vücudumuzun üç misli ağırlığı taşıma kabiliyeti gösterebiliyor. Yine bir bakıyorsun istirahate çekilip oturduğumuzda her iki uyluk kalça kemiğimiz bize sızı vermesin diye de kalça kemiklerimizin kaba ve etli butlu şekilde donatılmış olduklarını görüyoruz. Yetmedi kemiklerin bu şekilde desteklenip dayanıklı bir şekilde donatılmalarının yanı sıra elastikiyet özelliğine haiz bir şekilde de donatıldıklarını görmekteyiz. Şayet kemiklerin bir kısmı elastikiyet kabiliyetinden yoksun olsaydı dışardan gelebilecek herhangi bir darbeye karşı savunmasız bir şekilde mukavemet direncimiz kırılmış olacaktı. Belli ki dış tesirlere karşı kemiklere elastikiyet özelliği verilmesi yaratılışımızın ilk başlangıcında hakkımızda takdir edilmiş en ince detay planının varlığını bize göstermektedir. Bilindiği üzere kıkırdak doku esnek bir yapıda olup kondroit denen hücreler, özelleşmiş hücreler arası kondrin madde ve kollajen veya elastik liflerden biçimlenmiş bir yapıdır. Kemik dokusu ise osteosit denen hücreler ile sert ve geçirimsiz olan osein denen ara maddeden oluşan bir yapıdır. Nitekim osein kalsiyum fosfat, kalsiyum karbonat, magnezyum fosfat ve kalsiyum florid gibi maddeler bakımdan zengin ürünler içermesi hasebiyle vücudumuzun en sert ve dayanıklı yapısını oluştururlar.

Bu arada iskelet sistemimizi genel olarak kemikler ve eklemlerimiz oluşturup bu yapıya eklemlenmiş olarak baş, omuz, el, kol, bacak ve ayak kemiklerinin kesiştiği mafsalların yanı sıra vücut içerisinde sinir ve kas sistemiyle de doğrudan irtibatlanması söz konusudur. Örnek mi? İşte tek bir elimizle ilintili 27 adet kemik ve her kemiği sarıp sarmalayan 19 kasın varlığı bunun en bariz örneğini teşkil eder. Malumunuz vücudumuzda düz ve çizgili (iskelet kas) ve kalp kası olmak üzere üç çeşit kas vardır. Düz kaslara yemek borusu kası, mide ve bağırsak kası, mesane çevresi ve rahim gibi kaslar örnek teşkil ederken, çizgili kaslara ise kalp ve kemiklere kirişlerle bağlı olan kaslar örnek teşkil eder. Aynı zamanda kasları kemik yapımızın estetik donanımı olarak da niteleyebiliriz. Hatta kasların bünyesinde var olan kimyevi enerji mekanik enerjiye dönüşerek yüzmeden tutunda futbol oynamaya kadar hemen her alanda kendini iyiden iyiye hissettirebiliyor. Ama gel gör ki bu sayede güç gösterisi için pazılarımızı hareket ettirir ettirmemizden sevinç duyarız da asıl bu sevinci bize yaşatan ve gücü veren külli irade-i kuvvetten bihaber davranmaktayız, oysaki bu durumun bilincinde olsak maddi gücümüze manevi güçte katmış olacağız demektir.

Velhasıl-ı kelam öyle anlaşılıyor ki iskelet sistemi sadece insanoğlunun mimari yapısını değil tüm biyolojik canlı âlemin mimari yapısını da oluşturmakta. Nitekim omurgasız sölentereler ve solucanların vücudunda belli bir basınçta tutulan sıvı bir mimari iskelet sistemi olarak görev ifa ederken, yumuşakçalar ve eklembacaklılarda da malum kalsiyum karbonat, keratin ve kitin birikimiyle oluşan dış iskelet (ekzoiskelet) bir mimari yapı olarak görev ifa etmekte. Bu arada süngerlerde, derisi dikenlilerde ve omurgalı hayvanlarda ise kaslarla doğrudan bağlantılı iç iskelet (endoiskelet) bir mimari yapı olarak bu görevi ifa eder. Hakeza kıkırdaksı balıklarda, iç iskelet sadece kıkırdak doku bu görevi üstlenirken kemikli balıklar ve diğer omurgalı canlılarda da hem kıkırdak hem de kemik dokudan oluşan yapılar bu görevi üstlenmiş olurlar.

Vesselam.
 

Ekli dosyalar

  • Medineden Buharaya.jpg
    Medineden Buharaya.jpg
    211.1 KB · Görüntüleme: 0

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Teşekkür ederiz lakin parca parca verseniz daha rahat okunur yazilarıniz diye düşünüyorum acizane.
 
Üst