MİllİyetÇİlİĞİn Fİkİr Babasi Nİhal Atsiz Kİmdİr ?

_OSMANLI_

Üye
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
95
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
MİLLİYETÇİLİĞİN FİKİR BABASI NİHAL ATSIZ KİMDİR ?
 
M

Murat Sâki

Guest
Web sitesine bir göz attım ve dün şans eseri bir eserini azda olsa okuma imkanım oldu ama pek beğenmedim.-web siteside dahil berbat-

Şunu kesin olarak söyleyebilirim; İslam'da Milliyetçilik yoktur!
 

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
Demek milliyatciliğin fikir babası helal olsun çocuğunu seçme şansı olmış desenize.
 
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
94
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Konya
NİHAL ATSIZIN Bİ KİTABINDAN ALINTIDIR OKUSAN NASIL BİRİ OLDUĞUNU ANLARSIN




TÜRK ÜLKÜSÜ


Dünya bir çarpışma alanıdır. Yaratıcı kuvvet, dünyayı bir çarpışma düzeni içinde yaratmış, yaratılanlar çarpışma düzeni içinde yaşayıp bugüne erişmişlerdir.

Bunun, neden, niçin böyle olduğu hakkındaki yüksek felsefi düşünceleri bir yana bırakıp gerçeği olduğu gibi kabul edersek, çarpışmaya hazır bulunmanın en hayati prensip olduğu sonucuna kendiliğinden varırız.

İnsanlar arasındaki çarpışma, birleşip düzene girmiş topluluklar arasında oluyor. Bu topluluklara millet diyoruz. Milletler, binlerce yıldan beri var. Amansız boğuşmalarda bazıları ortadan kalkmış, bazıları sonradan kurulmuş, fakat milletler her zaman var olmuş, her zaman birbiriyle savaşmıştır.

Savaşmak, yaşamak için gereklidir. Çünkü, milli çıkarların çatıştığı davaları bitirmek için, savaştan başka çare bulunamamıştır. Milletleri savaşa hazır bulunduran iki vasıta vardır. Biri maddidir, buna "teknik" diyoruz. Biri ruhidir, "ülkü" adını veriyoruz.

Uzun tarih göstermiştir ki, eşit maddi kuvvetler arasındaki çarpışmayı ruhi yönden üstün olan kazanır. Ruhi kuvvet, teknik kuvveti yaratabilir. Ruhi kuvvetten yoksunluk ise, maddi güç ne kadar büyük olursa olsun bozgun demektir.

Ruhi kuvvet nedir?

Milli üstünlük inancı, büyümek isteği, yani milli ülküdür. Milli ülküler, toplulukların yaratıcı kuvvetidir. Bütün yaratıcı güçler gibi de, aykırılıkları yok etmek özelliğine maliktir. Türk yaratıcı gücü, yani Türk ülküsü, yüzyıllardan beri prensip haline gelmiş, uğrunda çarpışılmış, birkaç kere gerçekleşmiş bir düşüncedir. Ona hayal diyenler, hayal içinde gevşeyip tembelleşmiş olanlardır. Dedikleri gibi hayal olsaydı, hiç gerçekleşir miydi?

Bununla beraber yirminci yüzyıl bir mucizeler zamanı olmuş, olmaz sanılanlar mümkün kılınmıştır. Bu bakımdan da Türk ülküsünün gerçekleşmesini ummak, insanlar için, haktır.Türk ülküsü, Türk büyüklüğü ve Türk kudreti isteği ve inancıdır. İnancın ne büyük ruhi amil olduğunu anlatmaya lüzum yok. İmanla, ümitsiz hastalar bile iyileşiyor

Bir ülkünün çerçevesinde toplanmak ve onun için ölümü bile göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Milli bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır? Hayvan, ölümden ve ızdıraptan kaçar, kuvvetliden korkar.

Ölümden korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü insandır.

Bir zamanlar, dinler, insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı'dan öğütler verdi. Bugünkü ülküler tamamıyla millidir. Dini inancı da içine almış olan milli ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bu duygu ve düşüncedir.

Bugünkü kaba maddecilik arasında, Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o, yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz. Bütün Doğu milletlerini yendiği halde, yalnız Türklerle başa çakamayan Batı'nın içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim silahımız, Türk ülküsüdür

Arab'ı, Acem'i, Hind'i, Çin'i yenilirken, tek başına Avrupa'ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Tanrının adının savunan Asya arslanları, zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır.

Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü, içinde yabancıya hayranlık unsuru var. Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek ilacı "Türk ülküsüdür".

Bir şair:


Bu toprak için,
Bu bayrak için,
Ölelim..
Fakat bilelim.


Diyor. Güzel bir düşünce. Türk ülküsünün yoluna girdiğimiz gün, bu şiiri biraz değiştirerek söyleyeceğiz:


Bu toprak için,
Bu bayrak için,
Ölelim.
Ne düşünelim, ne de bilelim!


10 Kasım 1955
 
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
94
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Konya
HATTA HEPSİNİ OKUMANA GEEK YOK ŞUARYI OKUSAN NE HALT OLDUĞUNU ANALSIN


Bir zamanlar, dinler, insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı'dan öğütler verdi. Bugünkü ülküler tamamıyla millidir. Dini inancı da içine almış olan milli ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bu duygu ve düşüncedir
 

_OSMANLI_

Üye
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
95
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
ya bunlar gerçekmi peki milliyetçiler bu şahsı destekliyorlarmı yada kitapları ocaklarda okutuluyormu ?
 

ufuklar27

Paylaşımcı
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
310
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kaş
Web sitesi
www.lotuskitap.com
ya bunlar gerçekmi peki milliyetçiler bu şahsı destekliyorlarmı yada kitapları ocaklarda okutuluyormu ?

Ahmet Turan Alkan'ın bu konudaki yazısı çok güzel... Tavsiye ederim :good[1]:

Ramazan mahmurluğunda kitaba yatmak

Ahmet Turan Alkan Aksiyon Sayı: 570 - 07.11.2005

Nihâl Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” adlı kitaplarının aynı kapak altında birleştirilmiş baskısını bir gecede okumuştum; sayfasını hatırlamıyorum ama bir gecede bitirilmesi müşkül derecede kalın bir kitaptı. Yemek için zaman ayırmayı bile lüzumsuz gibi gösteren o tatlı okuyuşları şimdi hasretle hatırlıyorum.

Nihâl Atsız, bizim gençlik kuşağının efsânesiydi; şiirlerinin haylicesini ezbere bilirdik. Onun Türkçü geçmişi, bir kahramanlık hikâyesi gibi dilden dile gezerdi. Atsız’ın bir ilim adamı sıfatıyla önemli tarih tetkiklerine imzâ atmış olduğunu ise ölümünden sonra Ötüken’in yayınladığı “Atsız Armağanı” isimli hacimli eseri incelerken farketmiştim.

İşte o günlerde kulaktan kulağa yayılan bir hayıflanma haberini hatırlıyorum, “Duydunuz mu Atsız’ın oğlu komünist olmuş!” Atsız gibi bir adamın oğlu nasıl komünist olabilirdi? Evlâtlarına söz geçiremeyen baba hikâyelerinden henüz haberimiz yoktu; üstelik sonraki yıllarda Yağmur Atsız ismini Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarı olarak görmemiş miydik; oğluna değil Atsız’a üzülmüş, zihnimizdeki Atsız büstünün biraz epridiğini farketmiştik.

Yağmur Atsız ismiyle yakın zamanlarda Türk Edebiyatı dergisi ve Tercüman gazetesinde yeniden karşılaştık. Bizim zihnimizdeki “Komünist evlât”, hiç de o bildiğimiz komünistlere benzemiyordu; millî meseleler karşısında fevkalade hassas, husûsen Türkçe dâvâsında tavizsiz münevver çehresiyle Yağmur Atsız bizi bir kere şaşırtmıştı.

Şimdi, o “hayırsız evlâd”ı daha yakından ve elbette daha aslına sâdık çizgilerle tanımak için yeni bir vesile var. Yağmur Atsız, hâtıralarını, “Ömrümün İlk 65 Yılı” başlığı altında yayınladı. Kitaptaki yazılardan bir kısmını Türk Edebiyatı dergisinde okumuş ve beğenmiştim ama Türkçe’nin yazılı imlâsı konusunda gösterdiği bükülmez sertliği yadırgamıştım. Meselâ Osmanlıca’da “dal” ile yazılan ama günümüz Türkçesinde sertleşerek “t”ye dönüşen takıları Atsız, titiz bir inatla eskisi gibi yazıyordu: “Açmıştım” yerine “açmışdım”, unuttum yerine “unutdum” gibi. Yeri gelmişken kıymetli bilginimiz Mehmet Sait Hatiboğlu’nun da yazılı imlâda şahsi kriterlerini inatla savunduğunu belirtmeliyim. Hatiboğlu Hoca, ayrı yazılması gelenek olan soru eklerini, anlamı bozmayacağı gerekçesiyle bitişik yazıyor ama “dahi” anlamına gelen “de ve da” eklerinde geleneğe riayet ediyor. Benim kanaatim galat-ı meşhûrun lugât-ı fasihden evlâ olduğu merkezindedir ama yine de bu şahsi tutumları tartışılır bulduğumu belirtmeliyim.

Yağmur Atsız’ın üslûbu çok tatlı ve akıcı, Türkçe’ye vâkıf; Türkçe’yi, “eskidir, anlaşılmaz” endişesiyle tasarruf ederken sağa-sola bakındığımız kelime ve cümle kalıplarını dışlamak yerine tatlı üslûbu içinde pek tabîi bir akış ile kullanıyor. Hele ecnebîlerin “humour” adını verdiği ve “insanın kendisiyle dalga geçebilme kabiliyet ve itminânı” diye tercüme edilebilecek şirin ve haylaz edâlı tasarrufu ise Türkçenin zevkine varmak isteyen okuyucunun pek seveceği türden. Hatıralar, herbiri vesika kıymetini haiz fotoğraflarla zenginleştirilmiş ama daha güzel tarafı, Yağmur Atsız’ın yaşadığı “ilk 65” yılın arka plânında tasvir edilen dekor bilgisinin samimiyeti ve sahiciliğidir.

 

_OSMANLI_

Üye
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
95
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Yağmur Atsız’ın üslûbu çok tatlı ve akıcı, Türkçe’ye vâkıf; Türkçe’yi, “eskidir, anlaşılmaz” endişesiyle tasarruf ederken sağa-sola bakındığımız kelime ve cümle kalıplarını dışlamak yerine tatlı üslûbu içinde pek tabîi bir akış ile kullanıyor. Hele ecnebîlerin “humour” adını verdiği ve “insanın kendisiyle dalga geçebilme kabiliyet ve itminânı” diye tercüme edilebilecek şirin ve haylaz edâlı tasarrufu ise Türkçenin zevkine varmak isteyen okuyucunun pek seveceği türden. Hatıralar, herbiri vesika kıymetini haiz fotoğraflarla zenginleştirilmiş ama daha güzel tarafı, Yağmur Atsız’ın yaşadığı “ilk 65” yılın arka plânında tasvir edilen dekor bilgisinin samimiyeti ve sahiciliğidir.


sizin bahsettiğiniz atsız bu güzel türkçesi ile acaba hangi yazıları kaleme almış yani güzel türkçesinemi aşık olalım yoksa yazdığı yazılara mı ?
 

_OSMANLI_

Üye
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
95
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
mesela ben araştırırken şu yazısı acaip dikkatimi çekti yorumunu yaparsanız sevinirim...

"... Kur'an Muhammed'in talimatıdır.Kur'an'daki yeminler Muhammed'in gönlünden ve beyninden doğmuştur.Kumar,içki ve her türlü fuhşiyatla yozlaşmış,karılarını değiştiren ve kız çocuklarını gömecek kadar vahşet gösteren bir toplumda Muhammed'in başka türlü davranmasına imkan yoktu.Onlara korkunç cehennem azapları gösterecek ve dünyada doğrulukla yaşayanlara da öte alemde köşkler,kevserler,güzel huri kızları vaat edecekti."(Ötüken Dergisi,Kasım/70,S.11)(MAKALELER-3)
 

ufuklar27

Paylaşımcı
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
310
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kaş
Web sitesi
www.lotuskitap.com
sizin bahsettiğiniz atsız bu güzel türkçesi ile acaba hangi yazıları kaleme almış yani güzel türkçesinemi aşık olalım yoksa yazdığı yazılara mı ?


Nihal Atsız'ın niçin okunduğu konusunda fikir olmasına dair ilk iki paragraf için makaleyi gönderdim...

Yağmur Atsız meselesine dalmaya gerek yok...:eek:fftp:
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
s.a

İslama taraftarlığı olmadığını biliyorum kalan kismi beni ilgilendirmiyor....
Allah için sevmeli...

Selametle...
 

BLueAngeL

Üye
Katılım
17 Kas 2006
Mesajlar
34
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Selamun Aleykum, Bozkurtlar neye inanir bende bunu merak ediyorum ve neden kendilerine bozkurt diyorlar milliyetciligin islamda yeri nedir?

Selam ve Dua ile...
 

_OSMANLI_

Üye
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
95
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
milliyetçilik ve islam bunlar pek yanyana gelecek terimler değil diye biliyorum yanılıyormuyum acaba...
 
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
94
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Konya
Bozkurt nedir?

Bozkurt Türk milletinin sembolüdür. Birbirini takip etmis olan Türk nesillerinin ortak malı olan millî destan parçalarimizda, Türklere yol göstericilik yapan, Türkleri zaferlere götüren bir sembol...

Artik Bozkurt bir güç, orduya yol gösteren bir kılavuz, darda kalanlarin yardimina kosan bir Hizir, Hakan'a ve orduya ihtiyat, ihtimam ve temkin dersi veren bir hoca sembolüdür... Oğuz Han'la ve ordusu ile beraber savasan, orduya moral veren ve onu zaferden zafere kosturan bir faktördür. Savasçiligin, cesaretin, bir sembolüdür. O kurt olmaktan ziyade, kurda benzetilen bir kurtarici ve bir kahramandir. Bilgin ve akıllı bir Hakan'dır.

Neden Bozkurt?

Bu sualin cevabı herhalde Bozkurt’a ait özelliklerin, Türk’lerde bulunan özelliklerle örtüşmesi olabilir diye düşünülmektedir. Cesareti, esarete tahammül edemeyişi, kıvraklığı,tek eşli oluşu, Aile düzenine sadakati v.b gibi özellikler onun, atalarımız tarafından sembol seçilme nedenleridir. Her milletin tarihinde destanlar önemli yer tutar. Bilindiği gibi halk hikayeleri ve menkıbeler ağızdan ağıza söylenerek, nesilden nesile geçiyordu. Zamanla bu hikayeler yazıya dökülerek en sonunda zamanımıza kadar ulaşan destanları meydana getirdiler. Bu destanlar da Bozkurt’un çok önemli yeri vardı. Íngilizler için Aslan, Ruslar için ayı, Fransızlar için horoz, Íranlilar için Pars, yahut kaplan, Japonlar için ejder ne ise, Türkler için de Bozkurt odur


Bozkurt Destanı

''...Türkler'in ilk ataları Batı Denizi'nin batı kıyısında otururlardı. Türkler, Lin adlı bir ülkenin ordularınca yenilgiye uğratıldılar. Düşman çerileri bütün Türkleri erkek-kadın, küçük-büyük demeden öldürdüler. Bu büyük ve acımasız kıyımdan yalnızca 10 yaşlarında bulunan bir oğlan sağ kaldı geriye. Düşman askerleri bu çocuğu da buldular ama onu öldürmediler; bu yaşayan son Türk'ü acılar içinde can versin diye, kollarını ve bacaklarını keserek bir bataklığa attılar. Düşman hükümdarı, çeri (asker) lerinin son bir Türk'ü sağ olarak bıraktığını öğrendi; hemen buyruk verdi ki bu son Türk de öldürüle ve Türkler'in kökü tümüyle kazına... Düşman çerileri çocuğu bulmak için yola koyuldular. Fakat dişi bir Bozkurt çıktı ve çocuğu dişleriyle ensesinden kavrayarak kaçırdı; Altay dağlarında izi bulunmaz, ıssız ve her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir mağaraya götürdü. Mağaranın içinde büyük bir ova vardı. Ova, baştan ayağa ot ve çayırlarla kaplıydı; dörtbir yanı sarp dağlarla çevrili idi. Bozkurt burada çocuğun yaralarını yalayıp tımar etti, iyileştirdi; onu sütüyle, avladığı hayvanların etiyle besledi, büyüttü. Sonunda çocuk büyüdü, ergenlik çağına girdi ve Bozkurt ile yaşayan son Türk eri evlendiler. Bu evlilikten 10 çocuk doğdu. Çocuklar büyüdüler; dışarıdan kızlarla evlenerek ürediler. Türkler çoğaldılar ve çevreye yayıldılar. Ordular kurup Lin ülkesine saldırdılar ve atalarının öcünü aldılar. Yeni bir devlet kurdular, dört bir yana yeniden egemen oldular. Ve Türk kaganları atalarının anısına hürmeten, otağlarının önünde hep kurt başlı bir sancak dalgalandırdılar...''
 
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
94
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Konya
bozkurt'Un manası ve ülkücülerin neden kendilerine bozkurt dediği burada yazıyor.
yani böyle saçma bir destan ben diyecek birşey bulamıyorum.
bu arada ülkücülerin bayanınada ASENA diyorlar DİŞİ KURT demek
kendilerine kurt diyorlar acayip bir durum
 
M

Murat Sâki

Guest
bozkurt'Un manası ve ülkücülerin neden kendilerine bozkurt dediği burada yazıyor.
yani böyle saçma bir destan ben diyecek birşey bulamıyorum.
bu arada ülkücülerin bayanınada ASENA diyorlar DİŞİ KURT demek
kendilerine kurt diyorlar acayip bir durum

Kendilerine ne dedikleri önemli değilde düşünceleri ön yargı duvarlarında haps olmuş.

İslamiyet ilede pek alakaları olduğunu söyleyemem.
 
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
94
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Konya
Kendilerine ne dedikleri önemli değilde düşünceleri ön yargı duvarlarında haps olmuş.

İslamiyet ilede pek alakaları olduğunu söyleyemem.


İSLAMİYETLE ALAKASI OLANLARDA VAR TABİKİ NAMAZ KILANLARINI GÖRÜYORUZ. AMA CUMAYA GİTMEDİ DİYE ADAMI ÇEKİP DÖVDÜKLERİNİ SONRADA CUMA VAKTİ GİDİP KUMAR OYNAYANLARI DA BİLİYORUZ.
BİRDE ŞİMDİ KİŞİLERE BAKMAK ÖNEMLİ DEĞİL ÖNEMLİ OLAN GÖRÜŞ GÖRÜŞLERİNDE IRKÇILIK VAR MI PEKİ YAA IRKÇILIK İSLAMA AYKIRIMI O ZAMAN KONUŞMAYA GEREK YOK
 
Üst