Soru Mezhepler şirk midir? Gereklilik midir?

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Nass getir
Ayet ve hadis getir
Öyle ben farz yaparım olmaz

İslam kör taklidi kabul etmez
Zırvalayacağına açıkla
Buyrun
Ayet ve hadis getirin

On yıllarca, sahabe ve tabiin bu konuda bir şey söylememişken, ardından biri kalkıp din adına niyet böyle, şöyle demeye hakkı yoktur, bu bidat olur.


Sen kendini ne zannediyorsun ey humaka ! Sana kimse "gel müslüman ol!" diye yalvarmıyor ! Günümüzde herşey kolaylıkla bulunabiliyor ve kimsen,in kimseye bir delil getirmesine gerek kalmıyor-kalmamış ! Kimse de sana delil getirmek zorunda değil ! Şu ana kadar forumda sanki müslümanmışsın gibi görünüyordun ama burada yazdıklarınla bizzat müslüman olmadığını kendin itiraf ettin! Bendeniz de forum sakinlerini muhatablarınızı ve kanka edineceklerinizi iyi tanıyın diye herkesi uyardım ! Daha fazla bir söze gerek yok ! Olay budur !
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Sen kendini ne zannediyorsun ey humaka ! Sana kimse "gel müslüman ol!" diye yalvarmıyor ! Günümüzde herşey kolaylıkla bulunabiliyor ve kimsen,in kimseye bir delil getirmesine gerek kalmıyor-kalmamış ! Kimse de sana delil getirmek zorunda değil ! Şu ana kadar forumda sanki müslümanmışsın gibi görünüyordun ama burada yazdıklarınla bizzat müslüman olmadığını kendin itiraf ettin! Bendeniz de forum sakinlerini muhatablarınızı ve kanka edineceklerinizi iyi tanıyın diye herkesi uyardım ! Daha fazla bir söze gerek yok ! Olay budur !
Delilin yok zaten
Elinde kalan sadece tekfir etmek
Niyet maksadtır, fitridir, kendiliğinden gerçekleşir, Allah ile kul arasındadır. Konu boş yere kitaplar dolusu zaman kaybıdır.
Malayani şeyleri terketmek müminin güzelliğindendir.
Hiçbir sahabe niyet hakkında soru sormamıştır, varsa delilin buyrun söyleyin elbette kabul ederim velevki rivayet zayıf bile olsun.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Alimlerden bazıları, namaza niyette, kalbî irâde ile birlikte dille de söylemeyi bid‘at-i hasene olarak görmüşlerdir. Halbuki ne Peygamberimiz’den (s.a.v.), ne sahâbe-i kiramdan, ne de tâbiînin büyüklerinden niyetin böyle yapıldığına dair bir şey sabit değildir. Bu hususta sahih bir rivâyet olmadığı gibi, zayıf bir kavil dahi yoktur. Bilakis onlar, ayağa kalkar kalkmaz ilk tekbiri (iftitah tekbirini) almışlardır. Yani dille niyeti söylemenin bid‘at olduğu âşikârdır. Hâl böyle iken, bunun için de bid‘at-i hasene demişlerdir.

“Fakîr der ki; bu bid‘at, sünnet bir yana, farzı dahi ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bu takdirde insanların ekserisi, niyeti kalplerinde hazırlamadan ve kalpdeki gaflete de aldırış etmeden, sadece dille söylemekle iktifa ederler. İşte o zaman da, namazın farzlarından biri olan kalple niyet, tamamen terk edilmiş olur, namaz da fesâda gider. Diğer bid‘atler de buna kıyas edilebilir...

“Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) sünnetine tâbi olmakla kalmalısınız; ashâb-ı kirâma uymakla yetinmelisiniz. Zira onlar, yıldızlar gibidir; hangisine uysanız, hidâyeti bulursunuz.”
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Buyrun niyet getirmekle başlayalım.. mezheplere göre niyet farzdır.Hatta bazı mezheplerde dil ile sünnettir, artık nerden uydurdularsa. Gerçekte ise niyet getirmek bidattir; çünkü niyete dair nas yoktur. Niyet fıtridir, vicdainidir, direk Allah cc mütallıktır ve o noktaya peygamber sav bile müdahil olamaz meğer ki kul peygamberi örnek alsın o başka.

Niyetin farz olduğunu söyleyen mezhep yoktur. Ya müstehap yada bidat denmiştir. Sünnettir diyenler neye dayanarak bunu söylemişlerdir?
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Niyetin farz olduğunu söyleyen mezhep yoktur. Ya müstehap yada bidat denmiştir. Sünnettir diyenler neye dayanarak bunu söylemişlerdir?
Bacım, size bu bilgiyi ulaştıran yanlış ulaştırmış ! Hanefilerde namazlarda niyet farzdır. Şaifler ve bazı malikiler ise niyeti rûkün sayarlar.
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Ben sesli niyet üzerine söylemiştim.
Sessiz niyet farzdır.

Sesli niyetin farz veya sünnet olduğunu söyleyenlerin dayanağını merak ettim. Yoksa mezhep imamımız var ve herhalükarda ona uyuyoruz.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Ben sesli niyet üzerine söylemiştim.
Sessiz niyet farzdır.

Sesli niyetin farz veya sünnet olduğunu söyleyenlerin dayanağını merak ettim. Yoksa mezhep imamımız var ve herhalükarda ona uyuyoruz.
Cenan Hnm,
Niyet kalbe aittir. Bununla beraber kalb ile niyet yapıldıktan sonra dil ile de söylenmesi daha iyidir. Bir insan başlayacağı bir namaza, kalb ile niyet edip de dili ile bir şey söylemese, o namazı caiz olur. Fakat kalb ile niyet etmekle beraber “şu vaktin farzını veya sünnetini kılmaya niyet ettim” demesi, daha iyidir. Bu şekilde, hem kalb, hem de dil ile niyet edilmesi, sahih olan görüşe göre müstahabdır. Kalbden niyet olmaksızın dil ile yapılan niyet sahih değildir.

Kaynak : NAMAZ KİTABI 1 | İLMİHAL | ÖMER NASUHİ BİLMEN İLMİHALİ | TAMAMI
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Ben sesli niyet üzerine söylemiştim.
Sessiz niyet farzdır.

Sesli niyetin farz veya sünnet olduğunu söyleyenlerin dayanağını merak ettim. Yoksa mezhep imamımız var ve herhalükarda ona uyuyoruz.
Namaza kalktığın zaman amacın bellidir zaten
Pkk lı bazı pislikler namazı tiyatro ile alaya almışlardı
Şimdi diileri ile niyet getirseler namaz kılmış mı olacaklardı

Her amel - iyi yada kötü farketmez- niyete göredir ve otomatik gerçekleşir.
Bu yüzden niyet için sahabeye şöyle deyin böyle deyin denmemiştir. Aslında otomatik gerçekleşen bir şeyi manuel hale getirirsen vesveseye kapı aralarsın ki ben bir türlü namaza başlayamayan insan gördüm
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Cenan Hnm,
Niyet kalbe aittir. Bununla beraber kalb ile niyet yapıldıktan sonra dil ile de söylenmesi daha iyidir. Bir insan başlayacağı bir namaza, kalb ile niyet edip de dili ile bir şey söylemese, o namazı caiz olur. Fakat kalb ile niyet etmekle beraber “şu vaktin farzını veya sünnetini kılmaya niyet ettim” demesi, daha iyidir. Bu şekilde, hem kalb, hem de dil ile niyet edilmesi, sahih olan görüşe göre müstahabdır. Kalbden niyet olmaksızın dil ile yapılan niyet sahih değildir.

Kaynak : NAMAZ KİTABI 1 | İLMİHAL | ÖMER NASUHİ BİLMEN İLMİHALİ | TAMAMI
Bak yukarda imam rabbaninin görüşünü yazdım
Bırak müstehap olması bidat diyor hatta namazı bozabilir diyor
İmam rabbanin ilmi, Nasuhi bilmem den daha üstündür
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Alimlerden bazıları, namaza niyette, kalbî irâde ile birlikte dille de söylemeyi bid‘at-i hasene olarak görmüşlerdir. Halbuki ne Peygamberimiz’den (s.a.v.), ne sahâbe-i kiramdan, ne de tâbiînin büyüklerinden niyetin böyle yapıldığına dair bir şey sabit değildir. Bu hususta sahih bir rivâyet olmadığı gibi, zayıf bir kavil dahi yoktur. Bilakis onlar, ayağa kalkar kalkmaz ilk tekbiri (iftitah tekbirini) almışlardır. Yani dille niyeti söylemenin bid‘at olduğu âşikârdır. Hâl böyle iken, bunun için de bid‘at-i hasene demişlerdir.

“Fakîr der ki; bu bid‘at, sünnet bir yana, farzı dahi ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bu takdirde insanların ekserisi, niyeti kalplerinde hazırlamadan ve kalpdeki gaflete de aldırış etmeden, sadece dille söylemekle iktifa ederler. İşte o zaman da, namazın farzlarından biri olan kalple niyet, tamamen terk edilmiş olur, namaz da fesâda gider. Diğer bid‘atler de buna kıyas edilebilir...

“Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) sünnetine tâbi olmakla kalmalısınız; ashâb-ı kirâma uymakla yetinmelisiniz. Zira onlar, yıldızlar gibidir; hangisine uysanız, hidâyeti bulursunuz.”
İmam Rabbani hazretleri
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Cenan Hnm,
Niyet kalbe aittir. Bununla beraber kalb ile niyet yapıldıktan sonra dil ile de söylenmesi daha iyidir. Bir insan başlayacağı bir namaza, kalb ile niyet edip de dili ile bir şey söylemese, o namazı caiz olur. Fakat kalb ile niyet etmekle beraber “şu vaktin farzını veya sünnetini kılmaya niyet ettim” demesi, daha iyidir. Bu şekilde, hem kalb, hem de dil ile niyet edilmesi, sahih olan görüşe göre müstahabdır. Kalbden niyet olmaksızın dil ile yapılan niyet sahih değildir.

Kaynak : NAMAZ KİTABI 1 | İLMİHAL | ÖMER NASUHİ BİLMEN İLMİHALİ | TAMAMI

Ben de sizin gibi biliyorum. Doğru olan bu şekilde. Kalben niyet edilir, dil ilede ikrar edilir
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Namaza kalktığın zaman amacın bellidir zaten
Pkk lı bazı pislikler namazı tiyatro ile alaya almışlardı
Şimdi diileri ile niyet getirseler namaz kılmış mı olacaklardı

Her amel - iyi yada kötü farketmez- niyete göredir ve otomatik gerçekleşir.
Bu yüzden niyet için sahabeye şöyle deyin böyle deyin denmemiştir. Aslında otomatik gerçekleşen bir şeyi manuel hale getirirsen vesveseye kapı aralarsın ki ben bir türlü namaza başlayamayan insan gördüm

Bir ibadete kalkışmak zaten niyettir. Sesli dile getirmekte müstehap görülmüş. (Bazıları bidat demiş.) Aslında merak ettiğimin cevabı vardı bende teyyid etmiş oldum.
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Cenan hanım hiçbir sahabe böyle yapmamıştır
Direk namaza başlamıştır
Bunu biliyorum onun için sünnetteki dayanağını sordum. (Sesli niyet) Sünnet diyenler neden sünnet demiş? Dayanaklarını merak ettiğimden.

Karşıma sürekli fıkhi sorular çıkıyor ve artık herkes delil istiyor yada yanlış bilgi veriyorlar bu sefer kaynağını araştırıp cevap vermek durumunda kalıyorsunuz.
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
“Fakîr der ki; bu bid‘at, sünnet bir yana, farzı dahi ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bu takdirde insanların ekserisi, niyeti kalplerinde hazırlamadan ve kalpdeki gaflete de aldırış etmeden, sadece dille söylemekle iktifa ederler. İşte o zaman da, namazın farzlarından biri olan kalple niyet, tamamen terk edilmiş olur, namaz da fesâda gider. Diğer bid‘atler de buna kıyas

Namaza kalkan kişi zaten namaza niyetle kalkıyor, kalbinden vakit namazını kılmayı geçiriyor. Dil ile ikrar etmek namazı nasıl ifsad eder? Kalbinden namazı geçirmeyen dile nasıl döker?
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::

Hanefiler abdest için niyet şart koşmazlar ama teyemmüm için şart koşarlar
Al sana başka bir çelişki

Bu gereksiz çelişkiler gereksiz akıl yürütme ve gereksiz sorulardan neşet eder
Ki peygamber efendimiz sav böyle lüzumsuz sorulardan menetmiştir

Akıl yürütme şeklinde dine yeni kural ihdası tehlikelidir
Dil ile söylemek müstehapmış
Neye göre ağam, delilin nedir
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizden sonra, O’nun bıraktığı dini daha iyi yaşama gayretinin sonucu olarak farklı mezhepler çıkmıştır. Buradaki mezhepler, önceki din mensuplarının yaptığı gibi, dini yontma üzerine kurulu değildir. ‘Ne demek istemişti?’ araştırmasının sonucu olan bir mezhepleşmeden söz edebiliriz. Bu manada, şimdi bilindiği gibi dört adet mezhep de yoktur. Mezheplerin sayısı daha fazladır. Zaman bir kısmının unutulmasına yol açmıştır.
Biz Müslümanlar olarak, sadece Müslüman kimliğimizi biliriz. Hiçbir Müslüman, mezhebi ile anılamaz. Çünkü İslam, ilave bir isme gerek bırakmayan bir dindir.
Mezheplerle ilgili olarak şu kurallara dikkat etmek durumundayız:
1- Mezhepler, tamamen ilmi maksatlar ve çalışmaların ürünüdür. En azından şu anda bilinen DÖRT MEZHEP böyledir. Siyasi bir etkiden söz etmek insafsızlıktır. Ebu Hanife ve diğerleri, ilmi kimlikleriyle öne çıkmış, tarihin kaydettiği nadir şahsiyetlerdendirler. Kendilerinin de biz mezhebimiz olsun, insanlar bizim peşimizden gelsin gibi bir amacı olmamıştır. Dört mezhebin ilk büyükleri, takvaları ve zühdleriyle meşhur kimselerdi. Şu anda bizim elimizdeki bilgi kaynakları, tecrübe birikimi gibi imkânlar ellerinde olmadığı halde, olağanüstü denecek çapta himmet göstererek dinleri için bir şeyler yapmaya çalıştılar. Bu ümmet onları, sadece hürmetle anmalı, hayır dua etmelidir. Allah onlardan razı olsun.
2- Hiçbir mezhep imamı, ‘peşimden gelin.’ demedi ama dediklerinin yabana atılmasına da razı olmadı. Dediklerinin ‘din’ olduğuna samimiyetle inandılar. Bu durum, onlarda sonra gelenlerin, mezhep büyüklerinin peşinden gitmeyi abarttığı vehmi doğuracak tutumlar sergilemesine neden olmuş olabilir. Her halükarda Müslümanlar, dinin olmazsa olmazı şeklinde bir mezhep imamının peşinden gitmek zorunda değildirler. Bizim için son söz Kur’an’dır, sünnettir. Mezhep imamlarını, Kur’an ve sünneti önümüze hazır malzeme olarak getirdikleri için taklit ediyoruz. Bu taklidimizde, bizi de onları da bağlayan Kur’an ve sünnet olmalıdır.
3- Mezheplerin anlaşılabilmesi için şunu da bilmemiz gerekir: ‘Kur’an’ın şu ayeti şöyle diyor.’ diyebilmek sanıldığı kadar kolay değildir. Kur’an derin bir derya olarak, içine dalanın kendisine bir yığın inci çıkarabileceği bir kitaptır. O imamlar da filan surenin filan ayeti dedikleri için, ortaya mezhepler çıktı. Şimdi, ‘bu mezheplere ne gerek var, kitap ortada!’ mantıklı çıkışlarda, yeni bir mezhep olma nüvesi gizlidir. ‘Onlar değil, ben!’ iddiası dillendirilmese de vardır.
4- Kur’an ve hadis bilgisinin, ‘hoca bilgisi’ düzeyinin bile üstüne çıktığı bir dönemde İslam’ı yaşamak isteyen bir Müslüman’a, ‘Kur’an’a ve Sünnet’e sarıl!’ şeklinde verilecek bir mesajın uygulanırlığı yok denecek düzeydedir. Müslümanların mevcut şartlarda, ana kaynaklardan hüküm çıkarıp din yaşamaları mümkün değildir. Bu nedenle, daha önce gerekli hükümleri çıkarıp, ümmetin hizmetine sunmuş bulunan fukahanın eserleri, dolayısıyla mezhepler bir nimettir. Çağımızdaki ilim erbabının bile onları yok sayması mümkün görülmemektedir. Bu da Müslüman’a bir mezhebi izleme mecburiyeti getirmektedir. Ancak ‘bir mezhebi izlemek’ ile ‘bir mezhebi din haline getirmek’ aynı görülmemelidir. Nihayetinde beşer ürünü olan ictihadların, ayet-hadis gibi görülmesi, onları ayet-hadis yapmaz.
5- Bir mezhebi terk edip başka bir mezhebe intikal etmek, dinin ağır zannedilen hükümlerinden kaçmak için yapılıyorsa zaten dini tercih etmeye kimse zorlanmamaktadır. Mezhepleri kaçamak aracı olarak kullanmanın gereği kalmaz. Hayır, mesele Müslüman’ın çözümsüz bir sorununa, başka bir fakihin ictihadı ile çözüm üretmekse, kalpler Allah’ın nazarına açık olduğuna göre, kimsenin niyetinden dolayı tenkit edilmesi de gerekmez.
6- İctihad ve mezhepler esasen fıkıh konuları içindir. Fıkıhta ictihada müsaitlik oranı geniştir. İtikadi konularda bu genişlikten söz edemeyiz.
Mesela: A mezhebine göre meleklere iman edilir, B mezhebine göre edilmez denemeyeceğine göre itikadi konularda mezhep, fıkıhtaki gibi görülemez. İtikad konularında bugün mezhep olarak bildiğimiz ekoller, itikadın ana meselelerinde değil, o meseleler etrafında oluşmuş tartışma ortamına ait konuları ihtiva etmektedir.
7- Müslümanların birbirlerini mezheplerine göre değerlendirme hakları olmadığı gibi, tarihin hiçbir dönemi, böyle bir bakış tarzının görmezden gelinebileceği uygun ortamlara müsait olmamıştır. Mezhep üzerinden veya mezhep ekseninde dönen konularda yapılan tartışmalarda, ümmetin genel durumunu ve dik durmaya olan ihtiyacı itibara almamak en azından sorumsuzluktur.
8- ‘Sünnilik’ ve ‘Şiilik’ bu başlıkta ele alınan mezhep kavramının dışında görülmelidir. Özellikle Şiilik, İslam tarihinin en dramatik olaylarının başında gelebilecek bir facia üzerine kurulmuş ve o mantıkla canlı tutulan bir mezheptir. Bu yönüyle bakıldığında, İSLAM dairesinin onca geniş çapında önemli bir yer tutmaması gerekmektedir. Sünnilik ise, o olay dâhil, İslam’ı dengeli ve ilk haliyle anlayıp yaşamanın adıdır.
9- Bütün imtihan konuları gibi, mezehep konusunda da mutedillik esasının muhafaza edilmesi, iyi Müslümanlık vasıflarındandır. İslam’ın önüne geçirilmiş bir mezhep anlayışı kadar, İslam’ı bugünlere getirenlerin yok sayılması anlayışı arasında, Hakk’a tabi olma anlayışına bağlı kalmalıyız.
Nureddin Yıldız

Hakperest kardeşim, bence bu alıntıyı dikkatlice okuyun.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Hakperest kardeşim, bence bu alıntıyı dikkatlice okuyun.
Ben mezhepli bir insanım ama kuran ve sünnete uygunluğunu test etme hakkım her daim saklıdır. Bazı durumlarda hanefiye uyarım. Mesela oruçlu iken kulağımı çubukla karıştırdığım olur, Şafide
bozar. Niyet konusunda imam rabbaniyi benimserim ama alışkanlık dille de yapıyorum ki dil ile terk etmeyi düşünüyorum.
Mezhebe değil konumuna itirazım var.
Mezhebin peygamber varisi ülemayı
ve ulul emr kurumunu sekteye uğratmasına itirazım var.
Mezheplerin geriye kalan faydalarına itirazım yok.

Zaten ulul emr ve ülema görevlerini yerine getirebilirse mezhep din uçurumu büyük ölçüde kapanır.
 

Lasiyyema

İhvan Forum Üye
Katılım
30 Ocak 2019
Mesajlar
37
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Nasılki çarşıda mevsimlere göre, birer meta mergub oluyor. Vakit be-vakit birer mal revaç buluyor. Öyle de, âlem meşherinde, içtimaiyat-ı insaniye ve medeniyet-i beşeriye çarşısında, her asırda birer meta' mergub olup revaç buluyor. Sûkunda yani çarşısında teşhir ediliyor, rağbetler ona celboluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezib oluyor. Meselâ: Şu zamanda siyaset metaı ve hayat-ı dünyeviyenin temini ve felsefenin revaçları gibi... Ve selef-i sâlihîn asrında ve o zaman çarşısında en mergub meta, Hâlık-ı Semavat ve Arz'ın marziyatlarını ve bizden arzularını, kelâmından istinbat etmek ve nur-u nübüvvet ve Kur'an ile, kapatılmayacak derecede açılan âhiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak vesailini elde etmek idi.
İşte o zamanda zihinler, kalbler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle, yerler ve gökler Rabbinin marziyatını anlamağa müteveccih olduğundan; içtimaiyat-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri, vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu. Ona göre cereyan ettiğinden her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak herşeyden bir ders-i marifet alır. O zamanda cereyan eden ahval ve vukuat ve muhaverattan taallüm ediyordu. Güya herbir şey, ona bir muallim hükmüne geçip, onun fıtrat ve istidadına, içtihada bir istidad-ı ihzarî telkin ediyordu. Hattâ o derece şu fıtrî ders tenvir ediyordu ki; yakın idi ki, kesbsiz içtihada kabiliyeti ola, ateşsiz nurlana... İşte şu tarzda fıtrî bir ders alan bir müstaid, içtihada çalışmağa başladığı vakit, kibrit hükmüne geçen istidadı, "nurun alâ nur" sırrına mazhar olur; çabuk ve az zamanda müçtehid olurdu.
Amma şu zamanda, medeniyet-i Avrupa'nın tahakkümüyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla, şerait-i hayat-ı dünyeviyenin ağırlaşmasıyla, efkâr ve kulûb dağılmış, himmet ve inayet inkısam etmiştir. Zihinler maneviyata karşı yabanileşmiştir. İşte bunun içindir ki, şu zamanda birisi; dört yaşında Kur'an'ı hıfzedip, âlimlerle mübahase eden Süfyan İbn-i Uyeyne olan bir müçtehidin zekâsında bulunsa, Süfyan'ın içtihadı kazandığı zamana nisbeten, on defa daha fazla zamana muhtaçtır. Süfyan, on senede içtihadı tahsil etmiş ise, şu adam yüz seneye muhtaçtır ki tahsil edebilsin. Çünki Süfyan'ın ibtida-i tahsil-i fıtrîsi sinn-i temyiz zamanından başlar. Yavaş yavaş istidadı müheyya olur, nurlanır, herşeyden ders alır, kibrit hükmüne geçer. Amma onun naziri, şu zamanda Çünki zihni felsefede boğulmuş, aklı siyasete dalmış, kalbi hayat-ı dünyeviyede sersem olmuş, istidadı içtihaddan uzaklaşmış. Elbette fünun-u hazırada tevaggulü derecesinde istidadı içtihad-ı şer'î kabiliyetinden uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tefennünü derecesinde içtihadın kabulünden geri kalmıştır. Onun için "Ben de onun gibi zekiyim, niçin ona yetişemiyorum?" diyemez ve demeye hakkı yoktur ve yetişemez.
Sözler - 481
 
Üst