Mezhep Farklılığı Ve Aleviler

|SEÇKiN|

Profesör
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
812
Tepkime puanı
133
Puanları
0
Konum
İstanbuL
İslam’da ki mezhepsel farklılığı; herhalde, birileri Hıristyanlık’ta ki mezhepsel farklılıkla karıştırıyor. Hıristyanlık’ta ki mezhepler, çoğunlukla sosyal bir tepkimeden doğmuş, adeta birer din mesabesindedirler. Mesela, Protestan kelimesi, baş kaldıran itiraz eden anlamına gelir.Martin Luther, Roma Katolik Kilisesinin günahları bağışlaması ve bunu mali bir kaynak haline getirmesi gibi konularına itiraz etti. Bu mücadelesi ile Protestan mezhebinin doğuşunu
sağladı.

Hıristyanlık’ta ki mezheplerin içyapıları, inançları ve hatta kiliseleri bile farklıdır. Biri diğerinin kilisesine gidemez. En tepede ki dini liderleri de farklıdır. Mesela, Katolik Mezhebinde dini lider “Papa” iken, Ortodoks Mezhebinde “Patrik”; Gregoryen Ermeni Kilisesin de Ruhani başkan “Katağikos” dur. Farklı olmayan tek şey dinlerinin ismidir.




İslam’da ki mezhep farklılığı, İslam Ümmetinin yapısına hiçbir “farklılık” getirmez. İslam’da mezhep farklılığı, farklı müctehidlerin aynı konuda ki farklı ictihadları demektir. (Kur’an ve Sünnet’ten hüküm çıkarabilecek ilmi seviyeye sahip âlimlere müctehid; yaptıkları bu hüküm çıkarma işine de ictihad denir.)Hiçbir müctehidin, İslam’ın haramları ve farzlarının kesinliği hususunda diğer bir müctehidle ihtilafı yoktur. Mesela, namaz, oruç, hac, cihad ve benzeri bütün farzların farziyeti; içki,kumar, zina gibi haramların haramlılığı hususunda bir ihtilaf söz konusu değildir.
Bütün müctehidlerin İslam’ın bu temel esasları üzerinde ittifakı vardır. İhtilaf, bu konuların ayrıntılarındadır. Yine ayrıntılar hususunda da büyük oranda ittifak varken, belli konularda da farklı ictihadlar söz konusudur. İşte bu farklı ictihadlar mezhepleri doğurmuştur. Farklı müctehidlerin bir konuda farklı ictihad yapmaları, Müslümanlar için bir “tercih zenginliğinden” başka bir şey değildir.İslam müctehidleri, çoğunlukla aynı ders halkalarında yetişmiş medrese arkadaşları veya biri diğerinin hocasıdır. Mesela, Ebu Hanife ve İmam-ı Malik, Cafer-i Sadık’ın talebeleri; İmam-ı Şafii, Ebu Hanife’nin talebesi olan İmam-ı Muhammed’in talebesidir.

Sonuçta bunlar, aynı kaynaklardan beslenmiş ve birbirlerine ders vermiş ve ders almış kişilerdir. Bu müctehidler ihtilaf ettikleri konularda da ısrarcı olmamışlardır. Hatta şöyle tavsiyeleri olmuştur: “Benim bu konuda istinbat ettiğim görüşüm budur. Sizler yine de Kur’an ve Sünnet’te uygun görürseniz alın, görmezseniz red edin.”Benzeri mütevazı tavsiyeleri olmuştur. İnsanlar robotlar gibi değillerdir. İnsanların yaratılış özellikleri farklıdır. Bu farklılık onların Huy ve karakterlerini, ahlaklarını, fiil ve algılama yetilerini etkiler. Müctehid de olsa aynı şeyi farklı algılamaları ve farklı anlamaları tabiidir. İşte bu farklılıklar İslam’da ki mezhepsel farklılığı oluşturmuştur. Tabi bu farklılıksa… Bir mezhebe tabi olan, artık o mezhebin ictihadlarına tabi olur. Çünkü mezhepler kendi içlerinde bir bütünlük arz ederler. Ama zaruret durumunda diğer bir müctehd’in içtihadına göre amel edilebiliniyor. Bugün Hanifi’ler diş yaptırırlarken imam-ı Şafiin ictihadına uyarlar.

Tüm bu farklılıklar sadece ameldedir. İtikadi alanda mezhep olmaz. İtikadi mezhepler denilen mezhepler kelami mezheplerdir. İtikadi konular bellidir ve nettir. Amelde, Ehl-i Sünnet Müctehidleri ile İmam-ı Cafer-i Sadık’ın ictihadları arasında da büyük farklılıklar yoktur. Amelde ki fark sayısı sadece 16 tanedir. Evet, binlerce mes’eleden sadece 16 tane.

Bunlar: Mut’a Nikâhı, Ehl-i Kitap kadınla evlenebilme, çıplak ayak üzerine mesh edebilme, namazlar arasında cem edebilme ve mirasta bazı farklı görüşlerdir.
Bunların hiç biri Müslümanları farklı olma gibi bir konuma sokmaz. Bunların hiç biri Müslümanları kardeş olmalarına bir engel teşkil edemez. Çünkü Müslümanları kardeş yapan Kur’an’dır. Bugün, Güneydoğuyu ve Orta doğuyu kapsayan bir yolculuğa çıktığınızı düşünün. İstanbul da Hanefi İctihadlarına tabi bir imamın arkasında namaz kılarken; Diyarbakır’da Şafii, İran’da Caferi, Mekke’de Hanbelî bir imama tabi olursunuz. Aklınıza bunların hangi mezhepte olduklar bile gelmez ki doğrusuda budur. Mezhepsel farklılık, en ufak bir ayırımın çağrışımını yapmaz. Yapamaz! Zira yerine göre diğer mezhebin ictihadı ile amel ediyorsunuz. Müslümanın düşüncesinde mezhep boyutu yoktur. Sadece, ibadetlerinde tercih ettiği müctehidin ictihadlarına uyma var. Bu şekilde düşünen bir Müslüman kitlesi de söz konusu değil.



Bu gün Alevi kardeşlerimiz, Allah’ın kitabı Kur’an’a ve O’nun peygamberi Hz.Muhammed’in yoluna uyar, İmam-ı Cafer-i Sadık’ın ictihadlarına göre amel ederek;
Namazlarını kılar, Oruçlarını tutar ve kısacası Allah’ın Dini’ni yaşama gayretini verirlerse, Tabi ki kardeşlerimizdir. Ama İslam’ın dışına çıkar, İslami yaşamı bir kenara iterlerse; kimsenin bir şey yapacağı da yoktur. Kimse Allah’ın Dini hususunda bir muafiyete sahip değildir. Herkesin hesap vereceği bir mahşer günü vardır.




Bu gün seküler rejim, kitlesel olarak kendine dayanak yapabileceği iki kesimi seçmiştir. Bunlardan biri göçmen kökenliler, diğeri Alevi kesimidir. Bunlar üzerinde özel çalışmalar yapılmaktadır. Göçmenlerin, Trakya ve Egede ki homojen yapıları korunarak; Anadolu’nun İslami etkileşiminden muhafaza edilecek, Alevilerde de mezhepsel farklılıklar sürekli gündemde tutularak Ateist bir çizgiye çekileceklerdi. Alevi kökenli fakat seküler sistemin bu özel elemanları, Alevileri kendi inançsızlık çizgisine çekme gayretini sürdürmeye devam ediyorlar. Eğitim de, medya da ve internette her yerde karşınıza çıkabilirler. Masumane, iyi niyetli Alevilerin tabii haklarını savunuyormuşçasına hareket ederler. Hedefleri Alevileri Allah’ın Dininden uzaklaştırmaktır. Bunlar sürekli senaryo üretirler.Tarihte ki, Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt çizgisi ile Muaviye, Yezid ve Emevi çizgisini çizerek ayrıştırmanın tarihi köklerini bu olaylar üzerine kurarlar. Kendileri o tarihte yaşamış Ehl-i Beyt’in torunlarıymışçasına, Ehl-i Sünneti de Emevi taraftarıymışçasına olayları kurgularlar. Nedense, kendilerini Ehl-i Beyt çizgisinde, Ehl-i Sünneti de Emevi çizgisi üzerinde tanımlarlar.

Kendilerini Ehl-i Beyt taraftarı yapan, bizleri de Emevi taraftarı yapan şey ne?

Şayet mesele onların yolunda gitmekse, bakalım kim kimin yolunda gidiyor?

Namaz kılmayan, içki içen Yezid, İslam’ı en güzel şekilde yaşayan, namaz kılan Hz. Hüseyni şehid etti. Demek ki namaz kılmayanlar, içki içenler Yezidi’n yolundalar. Namaz kılan, islamı yaşayanda Hz.Hüseyin’in yolundadır.”Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz”



Anadoluda da Ehl-i Sünnet kesimi tarafından kıyıma uğradıklarını söyleyerek Koçgiri,Dersim olaylarını da örnek gösterirler ve Ehl-i Sünnet kesimi üzerinde bir düşmanlık kurgusu kurarlar. Bu kurguların aksine hakikat başkadır.

Hakikat şu ki,

Tarih boyunca, başta Ebu Hanife, İmam-ı Malik olmak üzere Ehl-i Sünnet önderleri, Ehl-i Beyt mücadelesinin içinde oldular. Bu uğurda işkence çektiler, zindanlara düştüler. Ebu Hanife zindanda şehid oldu.
Tarihi olarak bizler, bu olaylardan 13 asır ilerideyiz. Alevilerle aynı ortamın insanı ve hatta çoğumuz aynı ırktanız. Anadolu insanı olarak dedelerimiz, ancak miladi 8. yüzyılda Müslüman oldular. Kimilerimiz Caferi (Alevi), Kimilerimiz de Ehl-i Sünnet oldu.


Şu unutulmamalıdır ki,
Müslüman, Müslüman olmanın gereği olarak Ehl-i Beyt taraftarıdır. Ehl-i Beyt, Kur’anî bir tabirdir. Dün olduğu gibi bu günde her Müslüman Ehl-i Beyt’e sevgi duyar.
Bu kurguların aksine, aramızda hiçbir zaman katliam boyutunda bir sorun olmadı. Anadolu coğrafyasında Aleviler de, Ehl-i Sünnet de kıyımlara uğradılar ve bu olaylar
tamamen siyasi boyutludur. Yönetimle o kesim arasında ki olaylardır. Dersim, Koçgiri isyanlarında Aleviler kıyıma uğrarken; Yozgat, Konya ve Şeyh Said
olaylarında Ehl-i Sünnet kıyıma uğradı. Yapanlar rejimin sahipleri idi. Ne gariptir ki, Dersim, Koçgiri katliamlarını yapanların çocukları ile aynı olaylarda babaları katledilenlerin çocukları, bu gün siyasi arenada kol koladırlar. Ve bu kurgulamaları yapanlar,
sözkonusu katliamları yapmış olan güçlerin maşalarıdır. Maraş ve Sivas olaylarının planlayıcılarının da aynı güçler olduğu son günlerde ortaya bir bir
çıkmaktadır.

Bu tertiplemelerin dışında, Bin yıldır beraber yaşayan, Alevilerle Ehl-i Sünnet kesimi arasında söz konusu benzer olaylar hiçbir şekilde yaşanmamıştır. Hep dostluklar yaşanmıştır. Bunun yaşanabileceği, bir neden bir gerekçe yoktur. Biriz, bir bütünün parçalarıyız.
Hepimiz Müslüman’ız, Allah Müslümanları kardeş yapmıştır.





Hepimizin şu hakikati de bilmesi gerekir ki, İman- İtikat, mezhepsel boyutta olmaz. İmanın itikadın mezhebi de olmaz İslam da ki itikadı esaslar bellidir. Bunlara itikat eden Mümin olur. Etmeyen Mü’min olmaktan çıkar. Olay bu kadar nettir. Bunun Alevi’si Sünni’si Kürdü, Türk’ü Çerkez’i olmaz.

Kur’andan, Sünnet’ten, Namazdan, Oruçtan uzak bir Ehl-i Beyt sevgisinin hiçbir anlamı yoktur. Kendi içinde çelişkilidir. Zira Ehli-i Beyt sevgisi Peygambere sevginin bir ifadesidir. Peygamber yaşamının, Kuran yaşamının olmadığı yerde, böyle bir şey olamaz! Hz. Ali, Kur’an’ı, Sünneti en iyi yaşamış örnek bir Sahabe.
Kur’ansız, Sünnetsiz, Namazsız, bir Hz. Ali sevgisi olmaz.
Gerisi mugalâtadır, boş laftır.

Görevli ateist kurgucuların, Alevi kardeşlerimizi ateizm bataklığına sürme çabaları devam ederken; Alevilerin içinde, tüm bu olayların bilincinde olan gür sesler çıkmaya başladı. Son zamanlarda bu ateistlerin pabuçları dama atılmak üzeredir.

Dünya Ehli Beyt Vakfı’nın çalışmaları, Malatya Hacı Bektaşi Veli Kültür Merkezi Başkanı Hasan Meşeli ağabeyin yiğit Mücadelesi, İnternet üzerinde Kur’an-i bir perspektif açısı altıda Ehl-i Beyt çizgisinin mücadelesini veren siteler, oldukça umut vermektedir.


Rabbim Hidayeti ve Nusreti ile bizleri kuşatsın.






Fazlı Kayaduman
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Şimdiki şia'nın kendilerini İmam Ca'fer Sâdık Hazretlerine nisbet etmeleri sebebiyle, bazı ehli >Sünnet müslümanların kafası karışıyor, galiba.Lakin bu iddia doğru değildir.Hazreti Ali'nin taraftarları olan ve hayatında beraberliğine bulunan zevat hakkında söz yoktur.Yani bunlar Şiat-ul-Hâlisa taifesi olup

Ehli Sünnet vel'cemaattirler.Ca'feriye=İmamiye fırkasının, teşbih, tecsim, ve ashabı tekfir etmek meselelerinden uzak kalmaları şartıyla imanlarına hükmederiz.(Şerhul Mevâkıf s.628 v.dev.Fetava-s-Subki c.2 s. 290)


Türkiyemizde alevi iddiasında bulunupta kendilerini herhangibi bir mezhebe nisbet etmeyenler için ise aynı itikadda bulunamıyoruz.Zira Alevilik bir mezheb değil, meşrebdir.Bazıları Müslümanların namaz kıldıkları câmilere alternatif olarak Cem Evlerini gösteriyorlar.Bu ayrı bir din iddiası demektir, neuzübillah!

Şianın birçok kolu vardır.Bunların itikadlarını öğrenmek isteyenlere, üstad ismail Çetin Hocamızın Rahimehullah, ''İttiba' Ehli Sünnete'dir'' kitabını okumalarını salık veririm.
 
Üst