Meyhaneye Giderken Risale-i Nur Dersine Davet Edilen Ve Hidayete Eren Adamın Öyküsü

Özduygu

Doçent
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
652
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Meyhaneye Giderken Risale-i Nur Dersine Davet Edilen Ve Hidayete Eren Adamın Öyküsü

Sabahattin Pamukçu ile roportaj

Risale-i Nurları ne zaman ve nerede, nasıl tanıdınız?

Daha genç yaşlarda para ile tanışmıştık ve işimiz de hayli iyi idi. O nedenle çok rahat bir hayat yaşıyorduk. Gençliğin verdiği taşkınlıkla ve dini bir eğitim de almadığımız için dinden uzak bir hayat yaşıyorduk. O şartlarda evlendik ama evlenmek de bizi ıslah etmemişti, gene her akşam içki masalarından ve meyhanelerden sonra eve geliyorduk. Kadınlara pek değer vermiyorduk, evde çalışan birileri diye bakıyorduk.

Kendimize benzeyen arkadaşlarımızla hayatımız geçiyordu. 1984 yılının bir akşamı 27 yaşında bir delikanlı edasıyla bir arkadaşımı bekliyordum. Birlikte gidip her gün olduğu gibi kafayı çekecektik. Ben o arkadaşı beklerken hiç beklemediğim Nüsret isminde başka bir arkadaş -Orman Dairesinde çalışıyordu- yanıma geldi. Bu arkadaşı ben, bizden daha hızlı yaşayan biri olarak biliyorum. Evveliyatı öyleydi…

Fakat o gün bana farklı davrandı. Kendisinin Risale-i Nur derslerine gittiğini söyledi. Ve orada bana kainattan bahsetmeye başladı, çevremizdeki canlıları ve hadiseleri göstererek “bunların başıboş olmadığını, sahipsiz olmadığını, bir köy muhtarsız, bir iğne ustasız, bir harf katipsiz olamayacağı gibi bütün her şeyin bir yaratanının olduğunu” anlattı. Biz o güne kadar “Allah var” diyorduk, ama o kadar. Hiçbir kulluk görevini yerine getirmiyorduk. Tabii, O anlattıkça ben etkilenmeye başladım. Anlatıyor ben dinliyorum ve bana çok enteresan geliyordu anlattıkları. Ayrıca kendisi böyle bir insan da değil bizden hızlı yaşayan biri olarak biliyorum. O durumda kendisine, “Sen bunları nerden öğrendin?” diye sordum.

Hızlı derken neyi kastediyorsunuz?

Yani, Cenab-ı Hakkın haram kıldığı bir tarzda yaşıyordu demek istiyorum. Bizim hayatımız da o zaman öyle idi. Bizim bu sohbetimiz iki saatten fazla sürmüştü, enteresandır o beklediğim arkadaş da o akşam gelmedi. Ben artık o saatten sonra eve gittim. Her akşam ben eve alkollü olarak giderdim, ama o akşam alkol almadığım gibi biraz da erken gitmiştim. O zaman annem hayatta o da bizimle kalıyor. Eşim onlar benim bu halime alışkınlar. Ama bu defa ayık gelmeme şaşırmışlardı.
Abdest aldım. Odama çekildim namaz kılarak Allah’tan af dilemeye başladım. Annem (rahmetli) ve eşim kapı aralığından bana bakıyorlar, şaşkın bir şekilde “Ne oldu bu adama? Bizim oğlan namaz kılmaz ne oldu da böyle oldu?” diye merakla beni izliyorlar. Ben çok etkilenmiştim, kendimi çok günahkar ve asi bildiğimden o gece sabaha kadar dua ettim ve Allah’a yalvardım.

Sabah ezan okunduğunda kalktım toplandım ve Sultan Camisine namaz kılmaya gittim. Sultan camisinin imamı o zaman Ali Katıöz Hoca idi. Sabah namazlarında malum genelde yaşlılar olur. Namazdan sonra benim genç olmam dikkat çekmişti. Ali hoca ben görünce yanıma yaklaştı ve “Allah kabul etsin delikanlı” dedi. “Sağolun” dedim “hocam teşekkür ederim.” Hoca ile beraber yürümeye başladık. Evlerimizde yakın Sultan camisinin karşısında eve geldik ben iki ekmek alıp eve bıraktıktan sonra hiç uyumadan işe gittim.

RİSALE-İ NUR’U BİLEN ARKADAŞLARIM BANA HİÇ ANLATMADI

Ben o gün öğlen ikindi, akşam namazlarını camide kıldım. Sanayiden camiye gelen tanıdık arkadaşlar da var. Kendileri aslında Risale-i Nurları daha önce tanımışlar ama bana hiç bahsetmiyorlar. Yani akşamları sohbete gidiyorlar fakat bana anlatmıyorlar. Biz bataklığın içerisindeyiz debeleniyoruz, onların elinde de ip var bizi bataktan kurtaracak o ipi atsalar ve “Bu ipi tutar mısın?” deseler fena mı olur. Yani bir adam bataklığın içinde ise siz ona bir ip atsanız “yok ipi tutmam” der mi? Aksine aklı başında ise “aman Allah razı olsun o ipi hemen ver “ der.
Enteresandır o sanayide her gün beraber olduğumuz bu arkadaşlar seneler geçmiş olmasına rağmen bize o ipi uzatmadılar. İşte o orman dairesinde çalışan Nüsret uzattı. Ona nasip oldu. Demek her şeyin bir zamanı var zamanı dolmadıkça olmuyor.

O gün akşam namazına gene Sultan camisine geldim. İşte bana akşamları sohbet olduğunu o zaman söylediler. Bana söyleyen kişi gene sanayiden arkadaşımız Arif Şimşek, boyacılık yapıyor o söyledi. Fakat çok nezaket kuralları içinde söylüyor. “Gelir misin? Gelmez misin? Bilemem ama böyle bir sohbet var” diyor. Ben de kendisine biraz sitem ettim “Ben zaten İslamiyet’i araştırıyorum, İslami sohbet olurda gelinmez mi? Zaten benim ihtiyacım var elbette gelirim” dedim.

İlk defa o akşam derse gitmiş oldum. Saim Tarakçı’nın evinde olmuştu. Çok hoşuma gitmişti o ders…

Siz o zamana kadar Risale-i Nurları tanımamıştınız değil mi?

Evet, hiç tanımadığım gibi hiç duymamıştım. Hiçbir şekilde ilgim alakam yoktu, zaten camiye gitmiyorduk, namaz kılmıyorduk ki… Yani o tür insanlarla irtibat halinde değildik.

Ama kısa zamanda neyin nesi olduğunu öğrendik. Bu sohbette okunan kitapların Risale-i Nurlar olduğunu anlattılar ve ben o zaman Can Kırtasiye adında bir kitabevi vardı orada bu eserler satılıyordu. Halil Köprücüoğlu bakıyordu oraya… Ben oraya gittim kendilerine dedim ki, “ben Külliyatın tamamını alamam, o kadar param yok, fakat bana Sözleri verir misin?” dedim.
Daha önce biraz araştırmıştım o nedenle önce Sözleri okumam gerektiğini düşünmüştüm, ardından Mektubat, Lemalar ve diğer tüm Külliyatı alıp okudum.

Bir müddet sonra benim evde de ders olsun istedim ama hanım karşı çıktı. “Ben bizim evde ders olsun istemiyorum” dedi. Gerçi ben namaza başladıktan sonra o da namaza başlamıştı ama nedense bilmediği bir şey olduğu için karşı çıkıyordu.

Sonra kendisini ikna ettim “Bak benim eski halimi biliyorsun, şimdiki halimi de biliyorsun benim bu hale gelmeme neden olan bu eserler ve bu sohbetler sebep oldu.” dedim. Önceleri biraz direndiyse de daha sonra o da ikna oldu ve bizim evde de ondan sonra ders yapmaya başladık. Zaten evim biraz genişti yani ders yapmaya müsaitti… Daha sonra benim böyle birden dönüş yapmam aile çevresinde bazı kişileri rahatsız etti bana “Namaz kıl, oruç tut ama o cemaatlere gitme” diyerek telkinde bulunmaya çalıştılar.

BİNLERCE GÜNAHA ANCAK CEMAATİN DUASIYLA KARŞI KOYABİLİRDİM

Ama tabi ben artık o dönemi çoktan geçmiştim ve biliyordum ki cemaat olmazsa insan bir yere varamaz. Tek başına bu dehşetli asırda günahlardan kendisini kurtaramaz. Bize hücum eden binlerce günaha karşı ancak cemaatin duası ile karşı koyabilirim. Cemaat çok farklı bir şey şirket-i maneviye olduğundan orada bir kişinin duası kabul olursa hepimizin duası kabul olur. O nedenle ben o telkinleri ve ikazları dinlemedim yoluma devam ettim. Allah’a şükür hala da devamdayız.

Benim Risale-i Nurları tanıyıp daire içine girmemden sonra ailemde de bazı değişiklikler olmaya başladı mesela kızım daha beş yaşında iken Kur’an okumayı öğrendi on iki yaşlarına gelince hafız oldu ve haliyle örtündü, benim ailemde genelde örtülü ve dindar pek yok o nedenle ortalık biraz karıştı…

Aileden ne tür tepkiler aldınız?

Ailemden her konuda tepki aldım desem abartmış olmam. Çocuklarımın okumasından giyim kuşamına kadar her konuda bana tepki gösterdiler. Mesela bir teyzem kızı vardı, kız meslek lisesinde de müdür yardımcısı idi “Sakın böyle bir şey yapmayın, sakın çocuklarınızın aklını karıştırmayın, sakın örtmeyin” gibi ikazlarda bulunuyordu. Yani beni güya düşünüyorlar ve benim çocuklarımın modern yetişmesini istiyorlar. O nedenle sürekli telkinde bulunuyorlardı.

Ben de elimden geldiği ve dilimin döndüğü kadar onlara anlatmaya çalıştım. Onlara şunu dedim “Bu anlattığınız mesele o kadar basit bir mesele değil, insanın inancına uygun yaşaması çok güzel bir şeydir. İmanını kurtarması ve Allah’ın isteğine uygun yaşaması kadar önemli bir şey olamaz.” gibi sözlerle onları ikna etmeye çalıştım.

CEMAATLERE KARŞI OLAN KUZENİM BİLE RİSALE-İ NUR’U OKUMAYA BAŞLADI

Zaman içerisinde onlarında inadı kırıldı ve o “yapmayın etmeyin” diyen teyzemin kızı bile bir müddet sonra Risale-i Nurları okumaya başladı ve şimdi namaz kılıyor, sürekli Cevşen okuyor. Bize “Hakikaten sizin yaptığınız doğruymuş, bizim yaptığımız yanlışmış” deme noktasına geldi.

Risale-i Nurları tanıdıktan ve namaza başladıktan sonra farklı bir hayata başladınız. Ondan sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Neler olmadı ki, her şey değişti, öncelikle işimiz düzene girdi, dürüst çalışmaya başladık ve Allah’a şükür güzel bir işletme sahibi oldum. Cenab-ı Hak o kadar bol verdi ki, verdiği nimetlerin haddi hesabı yok. Ben o zaman bir tane Sözler kitabını alırken paramı hesaplayarak almıştım. Ama daha sonra defalarca Külliyat almak mümkün oldu, hac nasip oldu, 93’te hacca gittik, daha sonra umreye gittik eşimle beraber. Önemli olan bunlar, ömrümüzü doğru yolda ve ibadetle geçirmek nasip oldu.

RİSALE-İ NUR İLE ŞUURLU VE BİLİNÇLİ BİR MÜSLÜMAN OLDUK

Biz eskiden bir kiraz ağacına baktığımızda zannederdik ki, o kirazları o ağaç yapıyor. Oysa Risale-i Nurlar sayesinde anladık ki, onların hepsi birer tablacıdır. Hakiki inamı veren Allah’tır. Yani şuurlu ve bilinçli bir Müslüman olduk. Çocuklarımız –Elhamdulillah- hepsi Risale-i Nurlar sayesinde dindar yetişti tam bir mümin olarak yetişti. Bunlar bizim için çok önemli şeyler. Ama dünya işlerinde de başarılı olduk çok kazandık ve hem dünyamız hem de inşallah ahretimiz de kurtulmuş olur.

ARTIK BÜTÜN DÜNYA RİSALE-İ NUR OKUYOR

Risale-i Nur hizmetleri açısından bakarsak geçmişle kıyaslama yaptığınızda nasıl bir gelişme görüyorsunuz? Eskiye göre bugün hizmetler ne seviyede?

Ben Risale-i Nurları ilk tanıdığımda bir avuç insandık ve derse giderken tek tek girer çıkardık, dikkat çekmesin ve şikayet olmasın diye. Oysa şimdi öyle mi? Şimdi her yerde, her köşe başında ders oluyor. Herkes derslere geliyor. Binlerce insan sohbetlere katılıyor. Fevkalade bir seviyede talebe hizmetleri oluyor. Bütün dünya bu gün Risale-i Nur okuyor. Birçok ülkede sempozyumlar düzenleniyor.

Risale-i Nurlar artık televizyonlarda radyolarda ve basın dünyasında hemen her gün anlatılıyor ve geniş kitlelere yayılıyor.

Siz ipi ele geçirdikten sonra kendiniz çevrenizdeki insanlara o ipi uzattınız mı? Böyle bir hatıranız var mı?

Elhamdulillah Allah nasip etti çok insana ip uzattık. Mesela bir tanesini anlatayım. Mesela bir arkadaşım vardı. Gayr-i meşru ilişkilere girerdi, kötü kadınlara giderdi. İçki içer, ibadet zaten yok. Sanayide kendi işyerleri var, hayli zengin biri. Zaman zaman yurtdışına gider gelir. Bir gün kendisine dedim ki, “Sen işyerlerini takip ediyor musun? Denetliyor musun? Oradaki çalışanlardan yanlış yaptıklarında hesap soruyor musun?” dedim. “Soruyorum tabi… Nasıl sormam” dedi. “Peki” dedim “Hesap sorarken bunu nasıl yapıyorsun?” dedi: “Onları tek tek karşıma alıyorum ve yaptıkları hakkında onlardan hesap soruyorum, son iki ay içinde neler yaptınız? Ne kadar kazandık? Ne kadar kaybettik? Bunların hesabını soruyorum. ” dedi.

Ben “ne güzel” dedim. “Eğer hesap sormazsan bu işler yürümez bir yerde bozulur. Peki sen şu anda elli yaş civarındasın geçen bu kadar süre içinde kendini hiçbir kenara çekip kendi kendine sordun mu? Ben ne yapıyorum? Nerden geldim? Kimin hesabına çalışıyorum? Biri beni hesaba çekerse ne cevap vereceğim diye kendini hiç çek ettin mi? Yani kendine sordun mu?” dedi. “Hayır hiç sormadım ve böyle bir şey de düşünmedim.”

Bunun üzerine “Peki ama sen kendi işyerlerinin hesabının iki ayda bir gidip çalışanlardan alıyorsun, onlardan hesap soruyorsun, yanlış yapmışlarsa cezalandırıyorsun şayet güzel gelişmeler sağlamışlarsa onları mükafatlandırıyorsun da kendi elli yıllık hesabını kendine vermiyorsun? Bir gün senden de hesap sorulacağını düşünmüyor musun?”dedim. Böyle bir sohbetten sonra kendisine dedim ki, “Gel istersen –o esnada da ikindi ezanı okunuyordu- birlikte namaza gidelim” Sağolsun beni kırmadı ve birlikte namaza gittik, akşam namazı oldu baktım beni aradı dedi “Akşam namazına da gittim” ve o arkadaş şimdi beş vakit namazını kılıyor, o kötü alışkanlıklarını da terk etmiş ve bu yıl hacca müracaat etmiş inşallah hacca gidecek.

Elhamdulillah bu gibi bir çok arkadaşa o ipi uzatmış olduk, tabi hidayeti veren Allah biz de vesile oluyoruz o kadar… Zaten Risale-i Nurların hizmet metodu ve ihtiva ettiği hakikatler hemen tesirini gösteriyor.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Allah (CC) razı olsun kardeşim...

sarhoşların gerek risale-i nur ile ve gerekse Üstadımız (RA) ile yaşanan olaylarından bir kaçını da aktarayım müsadelerinizle..

"Üstad sarhoşu kurtardı"

"Bu hadise bir Ramazan günü olmuştu.

Emirdağ'a gitmek için vasıta beklerken zil-zurna Sarhoş biri çıkageldi.

Üstad Hazretlerinin de üşümemesi için sırtına bir yorgan sarmıştık.

Sarhoş, Üstadın yanına varmış, 'Aman hocam, üşüme, üşüme' diyerek Üstadın yorganını düzeltiyordu.

"Üstad sarhoşa, 'Kardeşim, otur yanıma. Seninle konuşalım' dedi.

Sarhoş edepli bir şekilde Üstadın yanına oturdu.

Üstad ona, 'Beş vakit namazını kılacağına ve senede bir ay oruç tutacağına bana söz ver, ben de ölünceye kadar sana dua edeceğime söz vereyim' dedi.

Bu sözler üzerin Sarhoş hüngür hüngür ağlamaya başladı ve şöyle dedi:

"Hem vallahi, hem billâhi söz veriyorum. Bugün banyoya gidip abdest alacağım ve bu gece sahura kalkacağım.

Yeter ki, sen bana dua et de bu halden kurtulayım. Hem namazımı, hem de orucumu terk etmeyeceğim.'

Son Şahitler 3.Cild s. 199............MUHİDDİN YÜRÜTEN
 
Üst