Mevlana Muhammed Mustafa İsmet Garibullah Büyük Şeyh Efendi ks.

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,654
Tepkime puanı
2,337
Puanları
113
Konum
istanbul
Mevlana Muhammed Mustafa İsmet Garibullah Büyük Şeyh Efendi ks.
Silsile-i Zeheb denilen meşhur Âlim ve Mürşid-i Kâmil Silsilesinden, İnsanları Hakka davet edep, Ehli Sünnet vel Cemaat yolunu ve Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in Sünnetini yaşayıp yaşatan Âlimler zincirinin kopmaz halkası.
Orta boylu, şişman değil, zayıfta değildir. Buğday benizli, nurani yüzlü, kaşları ve kirpikleri siyah ve sakalları sık idi. Bunun ortası hafif yüksek yüzü uzunca ve çok güzel idi ve güler yüzlü biriydi. Bütün azaları tamam ve düzgündü.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin (Kuddise Sırruhu) halifesi olan Abdullah-ı Mekkî hazretlerinin (Kuddise Sırruhu) hâlifesidir. Aslen Yanyalı (Arnavut)dur. Abdullah-ı Mekkî hazretlerinden (Kuddise Sırruhu) icâzet almıştır. Büyük Şeyh Efendi Mustafa İsmet (Kuddise Sırruhu) Mekke’de bulunan Abdullah’ı Mekkî hazretlerine (Kuddise Sırruhu) intisab etmişti. AbdullahıMekkî Hazretlerine (Kuddise Sırruhu) müntesip Süleyman Kırîmî (Kırımlı) birlikte sohbetlere devam ediyorlardı. Birgün temiz hava teneffüs etmek için birlikte Taife doğru yola çıktılar. Yolda giderlerken Kırîmî’nin devesi birden yere çöktü. Süleyman Kırîmî (Kuddise Sırruhu) Abdullah Mekkî hazretlerini (Kuddise Sırruhu) kastederek, “Sultan vefat etti, Mekke’nin hizmeti bana verildi” dedi. Geri Mekke’ye döndüler. Abdullah’ı Mekkî hazretleri (Kuddise Sırruhu) gerçekten vefat etmişti. Süleyman Kırîmî hazretleri Mekke’de hizmete devam etti. Büyük Şeyh Efendi Arnavutluğa gitti. Orada bir müddet hizmete devam ettikten sonra; manevi bir işaretle Edirneye gelen İsmet Garibullah (Kuddise Sırruhu) sultan camisinde bir müddet irşâd vazifesine devâm etmiştir.
İsmet Garibullah’ın (Kuddise Sırruhu) İstanbul’da müritleri çoğalmıştı. Hatta Sultan Mecit Han dahi İsmet Garibullah’aintisab etti. İstanbul’daki müritleri şeyh efendinin İstanbul’a gelmesini çok arzu ettiler. İsmet Garibullah (Kuddise Sırruhu) İstanbul’a gelerek Koca Mustafa Paşa Semtinde çalışmalarına devâm etti. Bir taraftanda tekke inşası için arsa aramaktaydı Şimdiki hâli hazırda bulunan İsmet Garibullah (Kuddise Sırruhu) dergâhı satılmaktaydı. Kilise yapılması için rumlar tarafından arsa sahibine büyük para teklifi yapılmıştı. Fakat arsa sahibi arsayı rumlara vermeyip, İsmet Garibullah (Kuddise Sırruhu)’a az bir ücretle tekke inşâsı için satmıştı.
Tekke tamamlandıktan sonra, İsmet Garibullah (Kuddise Sırruhu), tekkeyi buldunuz ama şeyhi kaybettiniz dedi. Kısa bir müddet sonrada vefât etmiştir. Mustafa İsmet Efendi (Kuddise Sırruhu), padişahlar tarafından ilmi takdir edilir, padişahlar tarafından sık sık ziyâret edilirdi. 1872′de vefat eden Mustafa İsmet Efendinin (Kuddise Sırruhu) kabri, yaptırdığı tekkenin bahçesindedir. Yanında medfun bulunan halifelerinden Hacı Nurullah Efendi, Muhammed Şerif Efendi, Dâhiliye nazırı Memduh Paşa, kayınpederi Şeyh Hüseyin Efendi, Yozgatlı Miralay Muhammet Ârif Efendi.
İsmet Garibullah Efendinin (Kuddise Sırruhu), Abdullah Bahâeddin isminde bir oğlu vardı. İbadete çok düşkün olan bu çocuk, gece yatağına hiç yatmadan ibadetle sabahlarmış. İsmet Garibullah şayet bu çocuk yaşarsa çok büyük insan olur demiş. Küçük yaşta vefat eden bu çocukda İsmet Efendinin yanında medfundur. Kayınpederi şeyh Hüseyin Kutsî Efendi İsmet Garibullaha intisab ettiği zaman İsmet Efendi ona hoca olmadığına sevin demiş. Hüseyin Kutsî Efendi: “Şaştım, bir şey diyemedim.” Ne zaman Hüseyin Efendi tarikatla ilerlemiş, şimdide hoca olmadığına üzül demiş. Çünkü irşâd vazifesinde ilim lâzım demiş. İsmet Garibullah daima başını ustura ile tıraş ederdi. Birgün yine tıraş olurken, bir bey çocuğu atıyla geldi. İsmet babanın başını tıraşlı bir vaziyette görünce kabağa bak kabağa diye alaylı söz söylemesine İsmet baba cevap vermedi. Bey çocuğu atına binmek istedi. Fakat ata atlarken kafası yere çakıldı. Altındaki atı kaybolmuştu. Tekrar atına atlamak istedi yine atı kaybolarak kafası yere çakıldı. Bey çocuğu berbere ne oluyor dedi. Berber İsmet babayı işaret ederek kabağa sor cevabını verdi.
İsmet baba (Kuddise Sırruhu) Risale-i Kudsiyye adlı kitabının zûhurat yoluyla yazdırıldığı yine Kutsiyye kitabında anlatılmaktadır. Sene 1271 idi. Muharrrem’den dahi gün 11 idi. Budur ğalip o günlerden biri idi. Gece idi gönülden dert bir idi. Dediler “gel aziz hakka gidelim.” Cemali Ba Kemale seyridelim.” dediler. İsmet baba (Kuddise Sırruhu) “Öyle bir andı ki görenler sûra üfrülüyor zannederdi. Ve kendisine, aşkla bir eser yazki, salikler o eserin te’siriylefeyzlensinler Muhabbetleri artsın, Hem türkçe olsun. Bir vezinle olsun beyanı” dediler. İsmet baba: Ben Arnavut’um. Fasih lisanı bilmem. Vezinden anlamam deyip, feryat ettim” dedi. “Bu kitabın yazılmasını isteyen Allah’dır. Hatadan muhafaza yine o edecek” dediler. İsmet baba (Kuddise Sırruhu) zuhurata tabi olarak Kutsiyye eserini yazdı. Her bir kelimesinden hakikat menbanın feyz’leri insanın gönlüne dolarak mânevi Terâkki yollarında seyr-ü sefâ ettirmektedir.
Büyük Şeyh Efendi’nin (Kuddise Sırruhu) zevce-i mutahharası Nakşiye validemiz, büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sırruhu) sağlığında tekkeyi bahçesiyle vakfetmişti, fakat resmen tescil ettiremeden dar’ul-beka’ya irtihal buyurdu. Bu kerre varisler ayaklandılar ve taksime kalkıştılar. Nakşiye validemiz (Rahmetullahi Aleyh) buyurdu ki: “Ben efendimin vasiyetini zayi ettirmem”. Ne kadar altını vesair varsa hepsini sattı, varisleri memnun etti ve tekkeyi kurtardı.
 
Üst