MEVLANA HALİD ZİYAUDDİN BAĞDADÎ Kuddise Sirruh

buharaA

Paylaşımcı
Katılım
11 Ara 2006
Mesajlar
163
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Mevlânâ Hâlid hazretleri zahirî ve bâtınî ilimleri zâtında toplamakla "iki kanatlı" mânâsına zül'cenahayndir. Büyük bir âlimdir, itikadda mezhebi Eş'arî, tarîkatı Nakşbendî-Müceddidî, meşrebi Kadirî, Sühreverdî, Kübrevî ve Çeştî'dir. Bu beş tarikattan da icazetlidir. Nesebi Hazret-i Osman'a varır. Babası, Hazret-i Osman neslinden Hüseyin bin Ahmed'dir. Ecdadından olan Pîr Mîkâil hazretleri ekrad arasında "Altıparmak" diye bilinir.
Mevlânâ Hâlid hazretleri ilimde yüksek derece sahibi, sarf, nahiv, mantık, aruz, münazara, belagat, bedî, hikmet, kelâm, usul, hesab, hendese, usturlâb, hey'et, hadis ve tasavvuf ilimlerinde deniz gibi âlimdir.
Muhtereme annelerinin nesebi, Hazret-i Fâtıma neslinden Pir Hızır hazretlerine dayanır.
Mevlânâ Hâlid, 1190 bin yüz doksan senelerinde Baban sancağı'nın Karadağ kasabasında dünyaya gelmiştir. Burası Süleymaniye'ye beş mil mesafededir. (Süleymaniye, Musul vilayetinde. Musul'un ikiyüz otuz kilometre güneydoğusunda, Bağdad'ın ikiyüz yetmiş kilometre kuzeydoğusunda, İran sınırından kırkbeş kilometrelik mesafede iki dağ arasında uzanmış bir ovada bulunan sancak merkezi bir kasabadır. (Kamusu'l-a'lâm.)
Bu kasab da birden fazla medrese bulunup birçok bahçeleri ve tatlı su pınarları vardır.
Hâlid orada yetişti. Medreselerinin bir kısmında Kur'an'ı, Şafiî fıkhını, sarf ve nahvi öğrendi.
Daha bulûğa ermeden akranını geride bıraktı. Bununla beraber nefsini terbiyeye, zühde, açlığa, az uyumağa, haramlardan çok sakınmağa, Suffe ashabının hallerine uyarak kendi haline yaşamağa azmetti.
İlim tahsili için birçok beldelere yolculuk edip ulûm-i nâfiayı, zahir ilimleri öğrendi. Kendi memleketine yakın yerlerde bulunan birçok muhakkik şeyhlerden ilim tahsil etmiş, sonra Süleymaniye'ye gelerek hikmet okumuş, sonra memleketine dönerek hakikat meydanında zamanının âlimlerini geride bırakmıştır. Müşkil ibarelerden ne sorulursa sorulsun derhal cevap verirdi. Çok kuvvetli bir hafızası, harikulade bir zekâsı vardı.
Harikulade ilmiyle meşhur olup şöhreti bütün dünyaya yayıldı. Birçok medreselerin müderrisliği kendine verildiyse de "bu makama layık değilim" diyerek kabul etmedi.
Sonra Sendec taraflarına giderek hendese ve hey'et (yani geometri ve astronomi) ilimlerini büyük âlim Muhammed Kasım Sendecî'den ikmal edip memleketine döndü.
Süleymaniye'deki âlim şeyh Abdülkerim, bin ikiyüz onüçte vefat ettiğinde onun yerine müderris olup ilim okutmaya başladı. Dünya ve ehline meyletmeyip Cenab-ı Hakk'a ibadet ve ubudiyet yolunda istikametini muhafaza etti.
Allah'ın hükümlerini tebliğde hiç kimseden yılmadı ve korkmadı. Sözü tesirli, sireti makbul idi. Azimetle amel ederdi. Emsali ona hased ederlerdi. Fakr u kanaati şiar edinmiş, sabır hasletiyle aziz olmuştu. Vakitlerini istiğrak halinde yaptığı ibadetleriyle geçirirdi.
Bin ikiyüz yirmide içini haccetmek ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in mübarek Ravza-i Mutahharesini ziyaret etme iştiyakı sardı. Mâsivâdan sıyrılarak Allah ve resulü yolunda hicrete koyuldu. Haleb-Şam yoluyla Hicaz'a gitti. Bu beldelerde bulunan meşhur muhaddislerle musahabe eyledi. Onlardan hadis dinledi. Hadis dinlediği Şeyh Muhammed Kezberî, Mevlânâ Hâlid hazretlerine Kadiriyye tarikatından icazet verdi.
Mevlânâ Hâlid, Medine-i Münevvere'ye varınca Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'! bir kaside ile medheyledi. Bir müddet orada kaldı. Adeta Mescid-i Nebevi'nin bir güvercini oldu.
Mevlânâ Hâlid hazretleri anlatırlar:
"Medine-i Münevvere'de iken nasihatından istifade edeceğim bir zât aradım. Birini buldum. Onu, abdest alırken gördüm. Önce ayağını, sonra kolunu, daha sonra yüzünü yıkadı. Kendi kendime: "Bu adam daha abdest almayı bilmiyor!" dedim. Bana sert sert baktı ve dedi ki:
"Mekke'ye vardığın zaman böyle şeylere karışma!"
Kim olduğunu sordum. Yemenli imiş. Bir büyük zât imiş. Bir cahilin bir âlimden rica edeceği şekilde nasihat istedim. Birçok nasihatten sonra buyurdu ki: "Mekke'de şeriatın zahirîne muhalif bir iş ve hareket görürsen inkâra kalkışma!"
Sonra Mekke'ye, Harem-i şerife vardım. O zâtın nasihatıyla amel etmeyi uygun gördüm. Bir deve kurban etme sevabını almak için erkenden Harem'e girdim, Kabe'ye doğru oturup Delâil okumaya başladım.
Karşıma siyah sakallı, avam kıyafetinde, Beytullah'a arkasını dönmüş, yüzünü bana çevirmiş bir adam gördüm. Onunla benim aramda kimse yoktu. İçimden: "Şu adamın terbiyesizliğine bak!" dedim. O adam bana: "Allah katında mü'mine hürmet Kabe'ye hürmetten daha makbuldür. Neden benim Kabe'ye arka dönüp sana yüzümü verdiğime itiraz ediyorsun? Medine'de sana söylenen sözü ne çabuk unuttun!?" dedi.
O zâtın evliyaullahdan olduğuna şüphem kalmadı. Kendisini gizliyor diyerek ellerine kapandım. Kusurumun affını rica ettim. Beni Hakk'a irşad etmesini taleb ettim. Buyurdu ki: "Senin fütuhatın burada değildir." Ayağını kaldırıp Dehlâ'yı gösterdi. Bir baktım Dehlâ'yı gördüm. Gözümün önünden gitmedi. Devamla dedi ki: "Orada sana işaret gelir. Senin fütuhatın orada olacaktır."
Haremeyn'de beni maksuduma irşad edecek bir zât aramaktan vazgeçip haccımı ikmal ederek Şam'a vardım. Oradaki âlimler ile ikinci defa teşerrüf ettim. Bana karşı kalblerinde muhabbet uyandı."
Mevlânâ Hâlid hazretleri, ondan sonra memleketine dönüp zühdünü artırdı. Bugüne kadarki hasenatını seyyiat saydı.
Şah Abdullah Dihlevi hazretlerine bağlı müridlerden birisi gelip Mevlânâ Hâlid hazretleriyle görüşerek, şeyhinin Nakşî tarikında bulunup, peygamber ahlâkı ile ahlâklanmış, ilmiyle amil bir mürşid-i kâmil bulunduğunu, şimdi Cihanabad'da ikamet ettiğini, muradıma orada nail olacağımı anlatarak: "Yürü, onun hizmetine kavuşmak için yolculuk edelim" dedi.
Bu müridin sözü canına işleyip gitmeğe karar verdi. Müderrislik vazifesini terkederek bin iki yüz yirmi dörtte develerle ıssız sahraları geçerek Tahran'a vardılar. Orada İsmail Kâşi isminde bir müctehidle görüşerek uzun tartışmalardan sonra onu susturmuş, İsmail Kâşî de talebelerine "Bizim delilimiz kalmadı" demiş.
Sonra Bestam'a varıp Sultanü'l-ârifin Bâyezid Bistâmî hazretlerini ziyaret ederek farsça bir kasideyle medheylemiş, Markan, Simnan ve Nişabur'a uğrayıp oradaki Allah dostlarını ziyaret etmiş, sonra İmam Ali Rıza'yı ziyaret edip bir kaside ile medhetmiş, o kasideyle de Tuş şairlerini suskun etmiş, Tuş şehrinde birçok bid'atler bulunması sebebiyle çok durmayıp geçmişti.
Sonra Herat'a varmış, oranın ulemasıyla görüşmüş, imtihan meydanında onlarla muhavere etmiş, Afgan uleması Mevlâna Hâlid'i "sahili olmayan bir okyanus"a benzetmişler, hepsi de hakkı teslim etmişlerdir.
Oraya da veda edince birkaç mil ötede acaib haller müşahede etmeye başladı.
Oradan bir mağaraya geldiler. Afgan'ın genç haricilerinin mağarası olup şerlerinden kendi haricîleri bile titrermiş. Oradan geçip Kandehar, Kabil ve Daru'l-ilimde müşavere ettiler. Buradaki âlimler Mevlâna Hâlid'i korkunç bir sel ve şiddetli bir yağmur gibi buldular.
Oradan diğer bir kasabaya vardılar. Orada muhakkik âlim Şeyh Muhammed Senâullah
Nakşbendî'nin yanına varıp ondan dua ve yardım taleb etti. Mevlâna Hâlid diyor ki: "O gece rüyamda dişlerini yüzüme geçirip beni çekmeye başladıysa da ben gitmedim. Sabaha çıkınca huzura vardım, rüyamı söyledim." Buyurdular ki: "Allah'ın bereketiyle kardeşimiz seyyidim Şeyh Abdullah Dihlevî hazretlerinin hizmetine git diyerek "senin maksudun onun vasıtasıyla hasıl olacaktır" buyurdu.
Ben anladım ki şeyhimin himmetinin cazibe kuvveti beni kendine cez-betmiştir.
İniş-yokuş demeden uzun mesafeleri katederek Dehlâ'ya, Cihânâbâd'a vardık. Yola çıktığımızdan bir sene sonra vasıl olmuşuz. Varacağımıza kırk konak kala nefahat ve işaretleri gelmeğe başladı. Ben oraya varmadan has ihvanına geleceğimi haber vermişler.
Mevlâna Hâlid kuddise sirruh, Dehlâ'ya girdiği gece arapça bir kaside ile, bir sene süren yolculuğunu, o meşakkatten kurtulduğunu ifade ile şeyhini medhederek himmetini taleb ile Cenab-ı Hak tarafından kabulünü rica etmiş, matlubuna vasıl olduğun için şükrünü Allah'a arzeylemiştir.
Mevlânâ Hâlid, şeyhine vasıl olduktan sonra yol ihtiyaçlarından artan neyi varsa hepsini fakirlere tasadduk etti. Sonra Hind diyarında şeyhlerinin şeyhi, tarikatlerinin kutbu, yaratıkların gavsı, hakikatlerin madeni, kâmil ve mükemmil şeyh Abdullah Dihlevî kuddise sirruh hazretlerinden feyz aldı.
Orada telkin olunan zikir ve mücahede ile beraber zaviyenin hizmetiyle meşgul olmuş, beş ay geçmeden de ferd-i kâmil olmuştur. Allah bunu dilediğine verir, O'nun fazlı büyüktür.
İftihar edilmez, zira bir lûtf-i ilâhîdir. Sâliklerden bazıları bir anda vâsıl olur, bazıları bir saatte, bazıları bir günde, bazıları bir haftada, bazıları bir ayda veya birkaç senede vâsıl olurlar. Minhâcü'l-âbidin kitabında bunlar anlatılmıştır.
Abdullah Dihlevî kuddise sirruh hazretleri mübarek eliyle ihvanına yazdığı mektubunda Mevlânâ Hâlid kuddise sirruh hazretlerinin fenâ-yı tam ve bekâ-yı tam ile maksuduna vasıl olduğunu beyan etmişlerdir.
Mevlânâ Hâlid kuddise sirruh hazretlerine Nakşî, Kadirî, Sühreverdî, Kübrevî ve Çeştî olmak üzere beş tarikattan hilafet vermişlerdir. Şeyhinin işaretiyle âlim ve fazıl Abdülaziz Hanefî en-Nakşbendî'yi ziyaretle Kütüb-i Sitte'den icazet aldı. Bu zat, Mevlânâ Hâlid'i icazetnamesinde "Hak yolunda yüksek himmet sahibi" diye medheyledi. Ondan sonra hadis ve tefsirden de icazet vermiştir.
Bir sene hizmet ettikten sonra irşadla vazifeli olarak memleketine dönmek için izin verildi. Abdullah Dihlevî hazretleri, Mevlânâ Hâlid hazretlerini dört mil mesafeye kadar uğurladılar. Karadan ve denizden gitmek suretiyle elli günde memleketine ulaştı. Bu elli gün içinde bir şey yemedi ve su içmedi. Zikir ve ibadetle gıdalandı.​
 
S

SaLtan

Guest
mevdudiye sapık diyen zihniyetin şahsı..

ne dedin sen burda anlamadımkii

ne olurrr anlatt..

kimmiş bu şıhh
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-

Eski zamanda ondört yaşımda iken icazet almanın alâmeti olan üstad tarafından bir

cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle,

memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığını; sâniyen, o

zaman büyük âlimler bana karşı üstadlık vaziyetini değil, ya rakib veyahut teslimiyet

derecesine girdikleri için, bana bir cübbe giydirmek ve üstadlık vaziyetini alacak

kendilerine güvenenler bulunmadı ve evliya-yı azîmeden dört-beş zâtın da vefat

etmeleri cihetiyle ellialtı senedir icazetin zâhir alâmeti olan cübbeyi giymek, bir üstadın

elini öpmek, üstadlığını kabûl etmek hakkımı, bu günlerde yüz senelik bir mesafede

Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyaeddin kendi cübbesini pek garib bir tarzda

bana giydirmek için gönderdiğini, bâzı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o

mübarek yüz yaşında (Hâşiye) cübbeyi giyiyorum, Cenâb-ı Hakka şükrediyorum.

(Hâşiye): Risale-i Nur şâkirdlerinden ve âhiret hemşiremizden Asiye namında bir

hanım eliyle o mübarek emaneti aldım.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
ORHAN CİHANGİR' Alıntı:
Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyaeddin kendi cübbesini pek garib bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini, bâzı emarelerle bana kanaat geldi.

Mevlana Halidi Bağdadi Hz.leri Nakşibendi tarikatında yeni bir kol başı olmuştur ve O'ndan sonra Nakşilik adeta Halidilik olmuştur. Alıntada anlatılmak isetenen mana hak olsa idi ne gerek vardı kol başı olmasına? Neden cübbesini göndermişte talebelerini göndermemiş? Neden pek çok halife bırakmış, yolun devamı için? Neden hiç bir halife kabul etmemiş anlatılmak istenen manayı? vs...
 

buharaA

Paylaşımcı
Katılım
11 Ara 2006
Mesajlar
163
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
ORHAN CIHANGIR SEN NE DIYORSUN anlamiyorum ??
 

serdAR-

Üye
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Mevlana Halid Bagdadi Hz. 365 Halife birakmistir, Emir üzerine 1 senede (her gün bir tane) 365 Halife yetistirmistir. Bu yüzdende Naksibendinin en yaygin kolu Halidiyye koludur.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Nur talebesi kardeşlerimin kafaları hakikaten karışık.. Bunu bir çok mevzuda müşahade ediyorum.. Bu mevzuda da öyle..

Hem hararetle biz Tasavvuf değiliz, hatta Tasavvuf üstüyüz derler, hem de bir şekilde Tasavvufla olan bağlarını, ilgilerini ifade eden nakillerde bulunurlar.. Belki kastınız farklıdır ama Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleriyle ilgili olan nakli ben böyle anlıyorum..

Bu zihni mülevveşlikten başka bir şey değil..

Artık karar verin canım..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
es-selamü aleyküm ve rahmetullahi..

okuduğunu anlayan kardeşlerimiz olduktan sonra yorumu da onlara bırakıyorum..

alın biraz daha kafanız karışsın diyeceğim ama yanlış anlamayın..

Birincisi: Hazret-i Mevlânâ, zülcenaheyndir.

Yâni hem Kadirî, hem Nakşî tarikat sahibi iken, Nakşîlik Tarîkatı onda daha galibdir.

Üstadım, bil'akis, Kadirî meşrebi ve Şâzelî mesleği onda daha ziyade

hükmediyor. Ben Üstadımdan işittim ki: "Hazret-i Mevlânâ (K.S.) Hindistan'dan

Tarîk-ı Nakşîyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi, Şâh-ı Geylânî'nin (K.S.) ba'delmemat,

hayatta olduğu gibi tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlânânın (K.S.) mânen tasarrufu

cây-ı kabûl göremedi. Şâh-ı Nakşibendle (K.S.) İmam-ı Rabbanî'nin (K.S.)

ruhaniyetleri Bağdad'a gelip, Şâh-ı Geylanî'nin ziyaretine giderek rica etmişler ki:

Mevlânâ Hâlid (K.S.) senin evlâdındır, kabûl et. Şâh-ı Geylânî (K.S.) onların

iltimasını kabûl ederek Mevlânâ Hâlid'i kabûl etmiş. Ondan sonra birden Mevlânâ

Hâlid (K.S.) parlamış. Bu vâkıa ehl-i keşifçe vâki ve meşhud olmuştur. O hâdise-i

ruhaniyeyi o zaman ehl-i velâyetin bir kısmı müşahede etmiş, bâzı da rü'ya ile

görmüşler." (Üstadımın sözü burada tamam oldu.)

SİKKE-İ TASDİK-I GAYBÎ syf :16
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Sormuş olduğum sorular halen cevap beklemektedir. Halidi Bağdadi'nin halifeleri üzerindeki tasarruf devam etmiyor mi ki (manen tabi ki ediyor) vefat etmiş bir şeyhden medet umuyorsunuz? Gidin o halifelere danışın...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Kusura kalma TALİP kardeşim..

soruyu bana tevci ettiğinizi buraya bakınca anladım..

Halidi Bağdadi'nin halifeleri üzerindeki tasarruf devam etmiyor mi ki (manen tabi ki ediyor) vefat etmiş bir şeyhden medet umuyorsunuz? Gidin o halifelere danışın...

vefat eden bir şeyhden medet uman yok ki kardeşim, sadece ÜSTAD

(RA) hazretlerinin küçük bir alıntısını yaptım buraya.. esasında

sorunuz ÜSTADA ama ben yardımcı olayım bu konuda..


Manevi aleme yakın olan insanlarda zaman ve mekan yoktur..

Bunları biz risale-i nurda tayy-i mekan ve bast-ı zaman olarak

okuduk.. yani zamanın ve mekanın da bir sınırları varsa da bu

RABBİMİZİN (CC) seçtiği kulları için sınır yoktur veya bir an-ı seyyale

de onlar görüşürler konuşurlar, mütalla ederler ve hakeza benzer

olaylar olur..


Vefat eden şeyhin cübbesinin 100 sene sonra Üstad (RA) tarafından

giyilmesinden niye rahatsız oldunuz ki kardeşim.. erenlerin sağı solu

belli olmaz.. onlar telsiz telefonlarla binlerce kilometre öteden

konuşur mesajlaşır sohbet ederler.. yazdıysa vardır bir hikmeti ve

herşeyi herkez anlayacak diye bir şey yok ki ...

bakın siz anlayamamışsınız ama anlayan

anlamıştır muhakkak...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
:D

güzel kardeşim ben anladım da cevap olarak sen ne anlattın bana.. Okuyunca anlaşamadığımıza hükmettim. Açıklamalarına diyecek birşey yoktur. Konumuz ile verilmek istenen mesaj ile bir alakası yoktur. Siz risalelerde okumuşunuz tayy-i mekanı, bast-ı zamanı ama bunlar önceden anlatılmış ve kavram haline gelmiş sözlerdir. Herhangi bir tasavvuf kitabına müracaatla bunu görebilirdiniz. Muhterem bir profesörün "bazı gençler İslam düşünce tarihinin Bediüzzamanla başladığını zannediyorlar" gibi bir açıklaması var. Maalesef de öyle.

Vefat eden şeyh, cübbesini yüzyıl sonraya da gönderir bin yıl sonrasına da. Olabilir.. Sizin söylediğiniz ise sadece bir zandan ibarettir. Bende diyorum ki bu zan hakikat olsa idi yani tasarruf Bediüzzaman'a verilmiş olsa idi (bir bakıma sahibüz zaman olsa idi) bu mübarek zat cübbesinden önce canı gibi sevdiği evlatlarını gönderir idi. Tarikatta yeni bir kol başı olması da abes olurdu. Nasıl olsa yakın bir tarihde Bediüzzaman gelecek.. Bağdadi hz.leri halifeler bırakmış, Onlarda kendilerinden sonra.. Bediüzzman hz.lerinin bulunduğu zamanda yaşamışlar ve hiç bir meşayih anlatılmak istenen manayı kabul etmemiş. Yol yine devam edegelmiş ve kıyamete kadar da edecektir..(bi iznillah)

Herşeyden kendinizce bir emare buluyorsunuz ki bunu bulamayacak adam da yoktur. Bunlar zandan ve zorlama tevillerden ibarettir. Deyin ki Ladikli Ahmet ağa gibi, biz Sami Efendi ile manevi emaneti almak için Rasulullah'ın huzuruna gittik. Bak burda ne zan var ne de kendince bir işaret bulma. Olmuş bir şeyi söylüyor. Ya kabul edersiniz ya da bu zat yalancı der geçersiniz. Ama asla yanılıyor diyemezsiniz...

Umarım anlatmak istediğinizi anlar ve buna göre cevap verirsiniz..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Üstelik Meşayıhtan gelen haberler şu yöndedir:

"Üstad Hazretleri mücahid ve çilekeş bir insandı.. Kendisinin Meşayıha hürmeti vardı.."

Üstad Hazretleri hakkında ben bundan başka bir sıfat duymadım.. Üstad Hazretleri için Mürşid-i Kamil idi, Evliyaullah'ın büyüklerindendi; tasarrufu halen süren bir tasarruf sahibiydi; hakikat derecelerine yeni ve kestirme bir yol açmıştı; Velayete ihtiyaç bırakmayacak bir yenileme yapmıştı; kesinlikle bu ve buna benzer bir kelam eden Meşayih olmamıştır.. Hatta o asrın Müceddidiydi dahi denilmemiştir.. Kesinlikle böyle bir haber dahi varid değildir..

Meşayih bir değil ki haberi olmamış diyesin.. Nice Meşayih gelip geçmiştir.. Halen de çokca mevcuttur.. Bu sıfatları tastik eden yoktur..

Peki bu sıfatlar nerden çıkıyor:

Üstada olan aşırı sevgi ve ihlası takip edenlerini bu raddeye taşımıştır.. Bu sıfatları onlardan başka kullanan da olmamıştır..

Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin hırkasını giymek demek, Halifelik alındığına dair zahirde bir işarettir.. Bu haber de malesef varid değildir.. Onun bir Nakşi-Halidi halifesi olduğunu söyleyen de olmamıştır..

Kabullenmek zor ama bu böyle..

Üstad Hazretlerine yakıştırılan sıfatların önündeki en büyük engel Meşayih hazeratının bizzatihi ve fiili olarak İrşad görevinin başında bulunmasıdır.. Onların varlığıdır..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
:D

güzel kardeşim ben anladım da cevap olarak sen ne anlattın bana.. Okuyunca anlaşamadığımıza hükmettim. Açıklamalarına diyecek birşey yoktur. Konumuz ile verilmek istenen mesaj ile bir alakası yoktur. Siz risalelerde okumuşunuz tayy-i mekanı, bast-ı zamanı ama bunlar önceden anlatılmış ve kavram haline gelmiş sözlerdir. Herhangi bir tasavvuf kitabına müracaatla bunu görebilirdiniz. Muhterem bir profesörün "bazı gençler İslam düşünce tarihinin Bediüzzamanla başladığını zannediyorlar" gibi bir açıklaması var. Maalesef de öyle.

Vefat eden şeyh, cübbesini yüzyıl sonraya da gönderir bin yıl sonrasına da. Olabilir.. Sizin söylediğiniz ise sadece bir zandan ibarettir. Bende diyorum ki bu zan hakikat olsa idi yani tasarruf Bediüzzaman'a verilmiş olsa idi (bir bakıma sahibüz zaman olsa idi) bu mübarek zat cübbesinden önce canı gibi sevdiği evlatlarını gönderir idi. Tarikatta yeni bir kol başı olması da abes olurdu. Nasıl olsa yakın bir tarihde Bediüzzaman gelecek.. Bağdadi hz.leri halifeler bırakmış, Onlarda kendilerinden sonra.. Bediüzzman hz.lerinin bulunduğu zamanda yaşamışlar ve hiç bir meşayih anlatılmak istenen manayı kabul etmemiş. Yol yine devam edegelmiş ve kıyamete kadar da edecektir..(bi iznillah)

Herşeyden kendinizce bir emare buluyorsunuz ki bunu bulamayacak adam da yoktur. Bunlar zandan ve zorlama tevillerden ibarettir. Deyin ki Ladikli Ahmet ağa gibi, biz Sami Efendi ile manevi emaneti almak için Rasulullah'ın huzuruna gittik. Bak burda ne zan var ne de kendince bir işaret bulma. Olmuş bir şeyi söylüyor. Ya kabul edersiniz ya da bu zat yalancı der geçersiniz. Ama asla yanılıyor diyemezsiniz...

Umarım anlatmak istediğinizi anlar ve buna göre cevap verirsiniz..


Muhterem bir profesörün "bazı gençler İslam düşünce tarihinin Bediüzzamanla başladığını zannediyorlar" gibi bir açıklaması var. Maalesef de öyle.

Bu sözün kaynağını verebilirmisiniz bilmiyorum ama bizler İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİNİN BEDİÜZZAMANLA başladığı diye birşey söylemedik ve söyleyene de tasvip etmeyiz..

Bende diyorum ki bu zan hakikat olsa idi yani tasarruf Bediüzzaman'a verilmiş olsa idi (bir bakıma sahibüz zaman olsa idi) bu mübarek zat cübbesinden önce canı gibi sevdiği evlatlarını gönderir idi.

Yani sizce Bediüzzaman sahibüz zaman olmayabilir veya değildir demek istiyorsunuz yani.. ama takdiri İlahi eğer öyle ise ve halidi Bağdadi Hz.leri ona gönderdiyse sizin söz söylemeye hakkınız yoktur, yani insanın ölümü birdir ve değişmezse yapacağı hizmetleri de birdir ve değişmez.. seçilen kişi eğer Üstad ise evlatlarına göndermesi gerekmez kardeşim..

Herşeyden kendinizce bir emare buluyorsunuz ki bunu bulamayacak adam da yoktur. Bunlar zandan ve zorlama tevillerden ibarettir.

Herşeyde biz kendimize emmare bulmadığımız gibi Risale-i nura okuyan insanlar başta olmak üzere Üstadın risalelerde bahsettiği..**helaketler ve felaketler asrının sahibi vb...** yakaze aleminde Peygamberimizle (SAV) toplantısını anlatmazdı veya ...**ben Resulu Ekremden (SAV) aldığım dersle bildim ki..**diye münacaatta bahsederken yalan mı söylüyor sizce bence siz bediüzzamanı anlayamamışsınız kardeşim... bunlar zann veya tevil değildir... zaten biz kimseyi inanın demiyoruz..burası Risale-i nurlar için açılan bir sayfa ve burada BAŞTA BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ VE TALEBELERİNİN HAYATI konuşulur..

herhalde buna yasaklama getiremezsiniz.. eğer site sizinse bu bölümü kaldırtın kimse yazı yazamasın ve siz mutlu olun kardeşim...

Umarım anlatmak istediğimi anlamışsınızdır eğer anlayamadıysanız size anlatacak başka kişiler bulabiliriz.. mesala bu konularla ilgili dahi aktif siteler var orada sorarsınız size anlatırlar..selametle kalınız....
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Üstaz Bediüzzaman hazretlerinin evliyanın büyüklerinden olduğuna dair bir şüphem yoktur. Onun hizmet tarzı başka idi. Pek de büyük bir hizmeti oldu ve olacaktır.. Yanlış olan bunu zorlama teviller ile daha farklı bir boyuta taşımaya çalışmaktır...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
HELE ŞÜKÜR EN AZINDAN EVLİYA OLDUĞUNU YAZABİLDİNİZ..

BİRŞEYLER DAHA YAZACAĞIM AMA İNANIN SİZİN ARAŞTIRMANIZI

İSTEDİĞİMDEN YAZMIYORUM...

Bu konuyu gerçekten sağduyulu olarak ve öğrenmek amacındaysanız

bu ve buna benzer konular internet deryasında var...



Zorlama teviller yapan da yok ama gerçekleri de değiştiremezsiniz

güzel kardeşim.... ÜSTAD (RA) en azından **ben Mehdinin öncü

koluyum onun hizmetlerine hazırlayan bir piştarım** diyorsa evliya

bir şahısdan yalan söz sudur etmeyeceğine göre inanmak lazım

bence..


Hele 5 vakit namazı bile zorlanarak kılmaya çalışıyorsam, oruçta 30.

günü bekliyorsam veya p.tesi - perşembe oruçlarını tutmakta

zorlanıyorsam, kendi ailemi veya evladımı tam itikad üzerine

yetiştirmekte ve yaşatmakta sıkıntı çeken bir insansam....

.... bunun eleştirisini yapamam ve yapmamalıyım..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Orhan abi,

Acizane sana ve senin gibi düşünenlere bir tavsiyem olacak..

Madem her şeyden bu kadar eminsiniz ve cesaretiniz var; Türkiye'de yüzlerce Halidi Halifesi var, halen hayatta ve görevlerinin başındalar.. Bak herhangi bir isim de vermiyorum.. İstediğiniz Halidi halifelerine hem de istediğiniz sayıda Halifeye ayrı ayrı bütün bu söylediklerinizi götürüp bizzat sorunuz..

Halid-i Bağdadi Hazretlerinin Hırkası meselesinden tutun da Tasarruf meselesine kadar ne varsa sorunuz.. Onlardan meselelerin aslına dair bilgileri alınız.. Onları bu sıfatlara hakem ediniz.. Oralardan öğrendiklerinizi bize yansıtmanız dahi şart değildir..

Var mısınız?

Madem konumuz Halid-i Bağdadi değil mi?
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Üstelik Meşayıhtan gelen haberler şu yöndedir:

"Üstad Hazretleri mücahid ve çilekeş bir insandı.. Kendisinin Meşayıha hürmeti vardı.."

Üstad Hazretleri hakkında ben bundan başka bir sıfat duymadım.. Üstad Hazretleri için Mürşid-i Kamil idi, Evliyaullah'ın büyüklerindendi; tasarrufu halen süren bir tasarruf sahibiydi; hakikat derecelerine yeni ve kestirme bir yol açmıştı; Velayete ihtiyaç bırakmayacak bir yenileme yapmıştı; kesinlikle bu ve buna benzer bir kelam eden Meşayih olmamıştır.. Hatta o asrın Müceddidiydi dahi denilmemiştir.. Kesinlikle böyle bir haber dahi varid değildir..

Meşayih bir değil ki haberi olmamış diyesin.. Nice Meşayih gelip geçmiştir.. Halen de çokca mevcuttur.. Bu sıfatları tastik eden yoktur..

Peki bu sıfatlar nerden çıkıyor:

Üstada olan aşırı sevgi ve ihlası takip edenlerini bu raddeye taşımıştır.. Bu sıfatları onlardan başka kullanan da olmamıştır..

Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin hırkasını giymek demek, Halifelik alındığına dair zahirde bir işarettir.. Bu haber de malesef varid değildir.. Onun bir Nakşi-Halidi halifesi olduğunu söyleyen de olmamıştır..

Kabullenmek zor ama bu böyle..

Üstad Hazretlerine yakıştırılan sıfatların önündeki en büyük engel Meşayih hazeratının bizzatihi ve fiili olarak İrşad görevinin başında bulunmasıdır.. Onların varlığıdır..


ES-SELAMU ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ..

HİRAHOS Kardeşim senin mesajının cevabını vermeye unutmuşum kusura bakma, bir an geliyorum pc başına sonra işler çıkıyor sonra yazıyorum sonra gidiyorum...yazdıklarınızdan alıntı yaparak cevaplayayım musadenizle...

Hatta o asrın Müceddidiydi dahi denilmemiştir.. Kesinlikle böyle bir haber dahi varid değildir..

Bunu siz r. nurlara okusaydınız muhakkak rastlardınız ki Şamlı Hafız Tevfikin mektubunda geçer, kendisi mehdilik konusunda ben değilim ama müceddid olabilirim der vs. vs.... bu konu çok yerde zikredilir.. isterseniz araştırabilirsiniz ve r. nurlar Onun onayı olmadan son şeklini almamıştır veya onayı olmadan ilave yapılmamıştır kardeşim...

Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin hırkasını giymek demek, Halifelik alındığına dair zahirde bir işarettir.. Bu haber de malesef varid değildir..

Vallahi kendi yazdığı bir konuyu sizinle tartışmam ama böyle yazıyorsa da Üstad yalan söylemeyeceğine göre ben doğrudur derim siz ne derseniz deyin.. şimdi açıklayamadın sukut ettin haksızsız diyebilirsin ama işin özü böyle... ama en azından diğer a.tagut kardeşimle karşılıklı diyaloğumda da gözlemlediyseniz fikir birliği içinde olabiliyoruz ama bazı kardeşlerim olayı farklı yönlere çekerek değiştirmeye çalışıyor... bir de olayın şu boyutu var bu bir tılsımdır, her yüzyılın imamı bu tılsımın kendisine ait olduğunu düşünmüş ve öyle olmadığını görünce bir sonraki imama tılsımı devretmiştir. İman ve kur-an hizmeti olan bu tılsım Bediüzzamana nasip olduğundan eğer tarihçesini veya

http://www.ihvan-forum.com/showthread.php?t=13226

bu konu başlığında


Risale-i Nur, mev'id-i Ahmedî (A.S.M.) ve müeyyed-i Haydarî (R.A.) ve teâvün-ü Gavsî (K.S.) ve tavsiye-i Gazâlî (K.S.) ve ihbar-ı Fârûkîdir ( K.S.).

geçen kısmı düşünürsen olayın bir üst mertebesini göreceksin bu yazılanlar sikke-i tasdiki gaybi 267. sayfada e-kitap olarak geçiyor..


yani tamam ben yanıldım diyelim de Üstadın talebeleri de yanıldı yanlış yaptı ama bunları onaylayan bizzatihi Üstad dır.... Eğer siz Üstad yanıldı ve risalelerden alınanlar garibime gitti derseniz amenna ve saddakne..hayırlı akşamlar güzel kardeşim...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bu sözün kaynağını verebilirmisiniz bilmiyorum ama bizler İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİNİN BEDİÜZZAMANLA başladığı diye birşey söylemedik ve söyleyene de tasvip etmeyiz..


Zaman Gazetesi' Alıntı:
Said Nursi'nin "Devir, tarikat değil, hakikat devridir." sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bazı gençler sanki dünya düşünce tarihi veyahut İslam düşüncesi Bediüzzaman Said Nursi ile başlamıştır, daha öncesi yoktur gibi bir yaklaşım içerisindeler. Said Nursi'nin gelmekte olduğu o düşünce damarı neydi, neyin uzantısıydı bilmiyorlar. Bediüzzaman, Doğu Anadolu medrese geleneğinin bir ürünüdür. Doğu Anadolu medrese geleneği bugün Taliban'ın Afganistan'daki medrese anlayışı gibi değildi. Zahiri ilimler, manevi ilimler ile beraber verilirdi. Binaenaleyh, Said Nursi'yi iyi anlayabilmek için arkasındaki o güçlü tasavvufi medrese geleneğini iyi bilmek gerekir. (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç)

Cübbe giyme meselesini Bediüzzaman Hz.leri, senin de gördüğün gibi "bâzı emarelerle bana kanaat geldi" diyerek ifade ediyor. Keza pek çok konuda da bu tavrı sergiler. Burdan şunu anladım ki, şu ilham edildi ki, kalbime şöyle doğdu ki, Mektubat'ı okudum ve sanki bana yazımış gibi vs. Uzatmak mümkün.. ve hepsi bir nevi çıkarımdır. Yalan söylüyor diyen yoktur. Bunu anlatmaya çalıştık.. ama bu gibi meselerde müctehid de olsa yanılma payı her zaman için olabilir. Benim verdiğim örnekte ise yaşanmış bir olay vardır. Bunu ancak yalanlayabilirsiniz. Eğer sizin çıkarımlarınız varsa bizim yaşanmışlarımız var derim bende size. Buna lüzum yok tabi. İşimiz bu değil ama siz buyrun devam edin...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ve aleyküm selam ve rahmetullah ve berakatuh

Orhan abim,

Güzel abim benim, son zamanlarda Nur Mensubu kardeşlerimin söyledikleri bir çok hususlardan dolayı gerçekten ıstırab içine düşmüş bulunuyorum..

Dehşet bir ifrad ve efsane atmosferi ortalığı kaplamış durumda.. Bunları da dile getiriyorum.. Bazı kardeşlerimiz benim fitne ve karıştırmak derdinde olduğumu düşünebilir.. Söyleyenler de olmuştur.. Ancak ben bu atmosferin bizzat Üstad Hazretlerine zarar verdiğini ve sanıldığının aksine değerini düşürdüğünü görüyorum.. Benim sözlerimi dost sözü olarak ve Üstadın gerçek değerini, hakkını teslim etmek çabası olarak değerlendiriniz..

Efsaneler dedik.. Bunun en bariz örneğini "Seyyid"lik konusunda gördük.. Üstad kendisinin Seyyid olmadığını söylüyor diyenler yanında işte filanca talebesine gizlice Seyyid olduğunu söylemişti diyenlere şahit olduk.. Buna ciddi anlamda karşı çıkan da olmadı.. Seyyid olduğunu söyleyenler peşinden Üstad Hazretlerinin Beklenen Mehdi olduğunu ilan ediverdiler.. Buna da ciddi ve kat'i bir itiraz gelmedi Nur çevrelerinden.. Hani neredeyse yarın Kıyamet kopacak!

Hadi Üstad Seyyid olsun ya da olmasın, açıkça "Ben Mehdi değilim" diyen bir zata bu sıfatı yakıştıran bir efsanedir bu..

Üstad çok açık "biz Tarikat değiliz bir mesleğiz" demesine rağmen ona Tasarrufu süren bir Mürşid-i Kamil sıfatını veren ve kendisini izleyenleri manen yetiştireceğini söyleyen bir efsane daha.. Bu konuda Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin Hırkasını delil gösteren bir efsane..

Üstadı, İslam'ın Manevi geleneği olan Tasavvufa zıt, karşıt, rakip ve aykırı gösteren daha başka nice efsaneler..

İmam Rabbani Hazretlerine yaslatılan, söyletilen görüşler.. Elimizdeki Mektubat ya İmam Rabbani Hazretlerinin değil, başkaları Onun adına yazmış; ya da ortada bir yanlış anlama ve aktarma var.. Çünkü Mektubat baştan sona iddia edilen fikirlere zıd mektuplarla dolu!

Daha ne efsaneler! Diğerlerini sıralamayım, uzamasın..

Daha Risale-i Nur'a verilen biricik ve her alanda otoriter tek İslam eseri payesine gelmedim bile.. Ona yakıştırılan diğer bütün sıfatlara gelmedim bile.. Risale-i Nur'un başka eserleri tavsiye etmediği, onlara yaklaşmayı tasvip etmediği iddiaları bile oldu.. Ki ben bunu başka sitede sordum; cevap veren Nur Talebesi "Kim böyle bir iddiada bulunuyorsa o Risale-i Nur Mensubu değildir!" diye cevap verdi.. Şu duruma bir bakar mısınız?

Ortalık toz ve duman.. Her şey birbirine girmiş.. Efsaneler gerçeklere karışmış..

Üstad Hazretleri Alimdi ya da Veliydi, neyse irtihal edip gitmiştir.. Allah'ın dostu tek bir Üstad Hazretleri midir? İslam'ın tek alimi Üstad Hazretleri midir?

Eğer değil diyorsanız, yani yer yüzünde Allah'ın Alim ve Veli kulları var olmaya devam ediyorsa tüm bu efsaneleri onlara sorunuz, onlara danışınız.. Onları hakem tutunuz.. Çünkü ben artık bunun başka bir çaresini göremiyorum.. Söylemekle, yazılmakla halledilemeyecek derecede kemikleşmiş artık..

Hak olanın hiç bir şeyden korkmaması, çekinmemesi lazım..

Gerçekleri efsanelerden ayırmak çok zor ama imkansız değil.. Yeter ki insan Hak ve Hakikati kendi nefsine tercih edebilsin..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Galiba aynı şeyleri konuşuyoruz ama frekanslarımız tutmuyor..

Ben Üstadın bir parağrafını aldım yazdım belki bir yararı olur diye ama

yanlış anlaşıldım demek ki... ilk önce aramızda asgari müşterekleri

oluşturup sonra daha yukarı çıkmamız gerektiğini anladım..

biz biribirimizi anlayamayıncaya kadar birlik ve dirlik kalmayacak gibi..

İlave bir bilgi verelim derken olay başka boyutlarda başka amaçlara

doğru çekilince sorular ve sorunlar artıyor..

Ayrıca yaşanmış olayı ben niye yalanlayayım ki yaşananları mü'min bir insan yaşadığı ve mü min bir insan anlattığı için inanıyorum.. ama Üstadın risalede bile geçen MÜCEDDİD kavramına takılıp kalınmasını anlatmak istedim ama anlatamadım herhalde..

Allahümme ed-hılne cennetül meal ebrar, şafaat-ike nebiyyine Muhtar (SAV)... selametle kalınız hayırlı akşamlarınız olsun...
 
Üst