MEVLANA HALİD ZİYAUDDİN BAĞDADÎ Kuddise Sirruh

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
mevlana halid ziyauddin hz.

Mevlânâ Halid Bağdâdî (k.s.)
3_renkler.jpg
DIŞ GÖRÜNÜŞÜ (HİLYESİ)

Uzun boylu, beyaz tenli, kırmızı yanaklıydı. Saçları ve gözleri siyahtı. Hafif değirmi burunlu, uzunca kirpikliydi. Kolları uzun, omuzları genişti. Vücudu kıllıydı. Heybeti ve ağırbaşlı duruşu bakanlar üzerinde ürperti uyandırır, saygınlık telkin ederdi. Güzel giyinirdi. Halkın arasına çıktığı zaman, ne taylasanını bırakırdı, ne de asasını ikramı ve bahşişi böldü. Prensiplerine sıkı sıkıya bağlıydı.

Altın silsilenin 30. halkası ve yeni bir kolbaşısı bu sefer Osmanlı ülkesinden, Irak'ın Musul vilayetine bağlı Şehrezür kasabasından Adı Halid b. Ahmed, lakabı Mevlana ve Zıyaeddin İslâm dünyasında Celaleddin Rumî'den sonra "Mevlana" (Efendimiz, büyüğümüz) lakabıyla anılan ve bu sıfatla meşhur olan ikinci kışı olduğuna bakılırsa tesir ve nüfuzu anlaşılmış olur. Kendisinden sonra Nakşîlik neredeyse "Halidîlik" olmuş ve bu kol Osmanlı ülkesinin en yaygın tarikatı haline gelmişti HAYATINDAN ÇİZGİLER

Ömrünün bir kısmı Bağdad'da geçtiğinden ve orada iken meşhur olduğundan "Bağdadî" nisbesiyle anılır. Baba tarafından Hz. Osman, ana tarafından da Hz. Ali soyundandır. 1193/1179 yılında bazı kaynaklara göre Şehrezur'da, bazılarına göre ise Baban'a bağlı Karadağ'da doğdu. İlk tahsilini önce babasından, ardından da Süleymaniye medreselerinde yaptı. Seyyid Abdülkerim Berzenci, Seyyid Molla İbrahim gibi alimlerden okudu. Süleymaniye'den Bağdad'a geçti. Bağdad'da bir sure ilim tahsiliyle meşgul olduktan sonra tekrar Süleymaniye'ye döndü. İlme doymuyordu adeta. Dini ilimlerden sonra fen ilimlerine merak sardı ve devrin Ali Kuşçu'su sayılan Muhammed Kuseym'den riyaziye, hesap, hendese, hey'et ve üstürlab gibi teknik bilimler tahsil etti.

Üstün zekası ve yüksek ilmi kabiliyeti sayesinde çevresinde ilgi odağı oldu Devrin idarecileri kendisini bir medreseye müderris tayin etmek istedilerse de o bundan imtina etti. Henüz bu işe ehil olmadığını beyan ederek afv diledi. Ancak 1213/1798 yılında Süleymaniye'de ortaya çıkan taun vakasında hocası Abdülkerim Berzenci vefat edince onun yerine müderrisliği kabul etti. Yedi yıl sureyle sürdürdüğü tedris hizmetinden sonra içinde hissettiği boşluğu doldurmak ve manevi bir teselliye nail olmak amacıyla hacca gitmeye karar verdi. Hac yolculuğu sırasında Şam'a uğradı ve bir süre orada ikamet etti.

Şam'da ikameti sırasında Muhammed el-Küzberi'den hadis icazeti, Mustafa el-Kürdî'den kadiri hilafeti aldı. Hac yolculuğu sırasında yolun meşakkatlerinin yanı sıra manevi bazı lütuflara ve tasavvufi irşatlara da mazhar oldu. Nitekim Medine' de bulunduğu sırada kendisine rehberlik edecek mürşid ararken karşılaştığı hüsn-i hal sahibi bir zattan dua ve irşad talebinde bulundu. O zat, kendisine şu nasihat ta bulundu. "Mekke- i Mükerreme'de bulunduğun sırada zahiren gördüğün bazı hataları yargılayıp reddetmekte aceleci olma!"

Halid Bağdadî arkardaşlarıyla Medine'den Mekke'ye geçti. Günlerini Kabe civarında ibadetle geçirmeye özen gösteriyordu. Yine bir gün sabahın erken saatlerinde Harem-i Şerif'te Delail okurken birinin sırtını Kabe'ye dönüp oturduğunu gördü. Kendisine bakmakta olan bu zat ile bir ara göz göze geldiler Arkasını kıbleye ve Kabe' ye dönmüş bu zatın hali pek hoşuna gitmemekle birlikte Medine'de aldığı nasihat gereği sesini çıkarmamaya azimliydi. Ancak bu sefer sözü başlatan karşısındaki zat oldu: "Allah indinde mümin bir gönlün Kabe'den daha değerli olduğunu bilmez misin? Hem Medine'deki zatın söylediklerini ne çabuk unuttun?"

Bu hikmetli ve anlamlı sözlerin etkisiyle başı dönen Halid Bağdadi gayr ı iradî sözün sahibinin dizlerine kapandı ve kendisini irşad etmesini istedi. Ancak şu karşılığı aldı "Sizin irşadınıza dair işaretler Hindistan tarafından geliyor. O tarafa yönelin!"

Hacc farizasını tamamlayan Halid Bağdadî, Süleymaniye'ye döndü ve tedris hizmetine devam etti. Nihayet bir gün Abdullah Dehlevi'nin gezginci dervişlerinden Mirza Rahimullah Azimabadî'nin Süleymaniye'ye gelmesine kadar bu hizmeti sürdürdü. Mirza Azîmabadî ile Süleymaniye'de uzun uzun sohbet ve halvetlerde bulunan Mevlana Halid, Nihayet beklediği anın geldiğine inanmıştı. Dünyevi bütün meşguliyetlerini bırakarak mirza Azîmabadî ile Hindistan'a sefere çıktı (1224/1809). Yaya olarak tam bir yıl sürecek olan bu yolculuk boyunca da boş durmadı. Yolda her bölgedeki ulema ve meşayihin kabrini ziyaret etti. Pek çok alim ve şeyh ile görüşüp tanıştı. Nihayet Abdullah Dehlevi'nin dergahının bulunduğu Cihanabad'a vardı.

Mevlana Halid, orada şeyhinin yanında bir yandan seyru suluk ile manevi eğitimini tamamlarken diğer yandan da şeyhinin izin ve işaretiyle Molla Abdülaziz el-Hindi'nin akaid ve kelam derslerine devamla icazet aldı. el- Hindi Tuhfe-i İsna Aşeriyye adında şiaya reddiye yazmış bir Nakşı şeyhi ve akaid bilginidir. Abdullah Dehlevi, müridi Halid Bağdadî'ye Nakşbendiyye, Kadiriyye, Sühreverdiyye, Kubrevivye ve Çeştiyye tarikatlarından icazet verdi .Dehlevi, müridindeki "benlik" duygusunu kırmak için onu küçük hizmetlerde kullandı. Temizlik yaptırdı Hatta helaları yıkattırdı. Nefsin azgın dalgalarını durulttu ve bir yılda onu eğitti.

Şeyhinin yanında seyru sulükunu tamamlayıp irşad icazetini alan Mevlana Halid şeyhinden aldığı işaretle tekrar memleketine döndü. Son arzusu sorulduğunda verdiği cevap ilginçtir: "Son arzum dindir, dinin kemali ve kuvvet bulması için de dünyayı isterim."

1226/1811 yılında memleketi Süleymaniye'ye geldi Ardından şeyhinden gelen bir işaret üzere Bağdad' a gitti. Orada vali Said Paşa'nın da desteğiyle İhsaiye medresesini ihya ederek ilk "Halidî tekkesi" haline getirdi. Engin bilgisi geniş tasavvufi etkisi kısa zamanda şöhret ve nüfuzunu artırınca çevrede hasedci nazarlar ve kıskanç tavırlar şahlamış işi kendisini Vali Paşa'ya şıkate kadar vardırmışlardı.

Şikayetin bir ucu pay-ı tahta Sultan II. Mahmud'a kadar ulaştı Sultan Şeyhülislâm-ı çağırıp kararını vereceği sırada Şeyhülislâm Mustafa Asım Efendi Sultan a :"Ey iman edenler, size bir fasık gelir ve bîr haber getirirse onu iyice araştırın. Aksi halde bir topluluğa bilmeden bir kötülük etmiş olursunuz. Sonra da pişman olursunuz." (el-Hucurat, 49/6) ayetini hatırlattı. Bunun zerine Sultan bu iş için iki adam gönderdi. Diğer taraftan Vali Said Paşa'nın yaptırdığı araştırmada Mevlana Halid'in haklı iddiaların iftira olduğunu ortaya çıkardı. Olayların yatışması için Mevlana Halid, memleketi Süleymaniye'ye döndü.

Süleymaniye'de de hemen ikinci bir tekke açıldı. Gerek Bağdad'daki ilk tekkede, gerekse Süleymaniye'deki ikinci dergahta pek çok halife yetiştiren Mevlana Halid bunları İslâm ülkelerinin muhtelif merkezlerine gönderiyordu Süleymaniye den sonra bir ara tekrar Bağdad'a gelen Mevlana Halid, oradan da Şam civarında Salihiye'de üçüncü bir dergah daha açtı (1238/1822)

Salihiye'de üç yıl kadar irşad hizmetiyle meşgul olduktan sonra 1241/1825 yılında tekrar hacca gitti. Hac dönüşü Şam da kolera hastalığına yakalandı. Çok geçmeden 12 Zilkade 1242, 10 Haziran 1826 yılında vefat etti. Vefatı sırasında ağzından "Ey itminana eren nefs, sen O'ndan, O senden razı olarak dön Rabbına!" (el-Fecir, 89/27-30) ayetleri dökülmüştü. Kabri, Şam Salihiye'de Kasyon tepesi eteğindedir. Halifelerinden Muhammed el-Firaki'nin delaletiyle kabrinin üstüne I. Abdülmecid Han tarafından kubbe yaptırılmıştır.

Mevlana Halid'in tedris ve ilmi eserleriyle başlayan şöhreti, İslâm dünyasının her bölgesine gönderdiği yüzlerce halifesi sayesinde daha sağlığında iyice artmıştı. O'nun mürid ve müntesipleri arasında Mekkizade Mustafa Asım ve Mehmed Refik Efendi gibi şeyhü'l-İslâmlık makamını ihraz etmiş ilim adamları Said Paşa, Davud Paşa, Abdullah Paşa, Necip Paşa ve Namık Paşa gibi devlet ricali de yer almaktadır. Halidiyye'nin halk ve devlet ricali ile ilim adamları arasında kısa zamanda ve sür'atle yayılmasının temelinde genellikle Halid Bağdadî nin şeriatın zahirine sıkı sıkıya bağlı bir ilim adamı olmasıyla halifelerini genellikle ilim erbabından seçmesi gerçeği vardır. Mevlana Halid in bizzat yetiştirip görevlendirdiği 116 halife Halidiliği XIX asrın en büyük tarikatı haline getirmiştir. Ünlü hanefi fakihi İbn Abidin ile Ruhu'l-maani adlı tefsirin müellifi Alusî de Halidi mensubudur.

AHLAKÎ VASIFLARI

Halidi Bağdadî hazretleri cömert, güzel ahlaklı, halkın eziyetlerine sabırlı, açık ve tatlı sözlü, azimetle ameli seven, ihtiyatı elden bırakmayan, yetim ve dulları himaye eden, Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmayan bir gönül eriydi.

Huzurunda oturup zahirî ve batınî adaba riayet edenler, azamî derecede istifade ederlerdi. Huzurda bulunanların kalbleri dünya sevgisinden temizlenir, makam ve mansıp endîşesinden, gaflet pasından arınırdı.

NASİHATLARİ

Size kat'iyyetle emrederim ki, bütün varlığınızla sünnet-i seniyyeye sarılıp cahiliye adetlerinden ve bidatlerden sakının. Sufiye hakkındaki dedikodulara aldanmayın. 'Paşa da olsa avamdan insanlarla ülfet etmeyin. Onlardan hangi vesileyle olursa olsun, bir şey istemeyin. Çünkü bu, sizin kötülükle itham edilmenize sebep olur. İki mefsedet arasında çaresiz kaldığınız zaman ehven olanını seçin. Mutlu kişi, başkasının başına gelenlerden ibret alandır. Daha önemli olanı, önemli olana tercih ediniz. Sakın ola ki sultanlarla ve devlet ricaliyle bir işe girişmeyin. Çünkü onları ıslah edecek güce sahip değilsiniz. Onları gıybet etmeyin, veliyy-i emrinize hayırlı işlerinde muvaffak olması için dua ediniz.

Dünya perest tüccarları, ulema taslaklarını, ilmi halk arasında bir makam elde etmek için maşa olarak kullanan talebeleri, tenbellikleri sebebiyle yüklerini halka taşıtmaya çalışan asalakları, maneviyatı dünyasına basamak yapmaya kalkışan kimseleri, tarikata almayın, alsanız da bu tür davranışlarına fırsat vermeyin. Bilesiniz ki bana en sevgili olanınız, ehl-i dünya ile alakası olmayan, başkalarına yük olmayanızdır. Daha da sevimlileriniz fıkıh ve hadisle uğraşanlarınızdır. Nitekim tabileri çoğalanın şeytanları çoğalır, malı çoğalanın hesabı zorlaşır Tama ve şöhret sevgisine tutulan dünyalığını arttırmak, makama erişmek için her şeyi meşru görmeye başlar .Dünya ile dini değişir."

"Zikr-i kalbiye devam et. Yolda giderken de olsa onu bırakma'. Her işinde Allah'ın kuvvet ve kudretine iltica et! Sadat-ı kiram hazretlerinin rühaniyetinden istimdat et. Alimlere ve Kur'an hafızlarına ikram et. Mümkün mertebe Kur'an kıraatiyle ve en çok da fıkıh ilmiyle meşgul ol! Huzur-ı kalb,seni bu işten alıkoymasın!".

ESERLERİ

Mevlana Halidi Bağdadî, sohbetleri ve yetiştirdiği halifeleri kadar yazdığı eserleriyle de ünlüdür. Bu eserleri muhtelif dini konuları ihtiva eder. Bir kısmı Farsça, bir kısmı Arapça"dır:

1. el-Akdü'l-Cevheri: İlm-i kelamda "kesb" konusunda Maturidi ile Eş'ari mezhebi arasındaki görüş ayrılıklarım belirten bir risaledir. İstanbul'da basılmıştır.

2. Rabıta Risalesi: Nakşbendiyye'de önemli bir yeri olan rabıta konusunu anlatan müstakil bir risaledir. Raşahat kenarında basılmıştır.

3. Şerh Makamat-ı Harirî

4. Şerh Hadis-i Cibril: Cibril hadisi diye bilinen meşhur hadisin akaid ve tasavvuf açısından yapılmış Farca bir şerhidir. Eser yazma olup bir nüshası Süleymaniye kütüphanesinde vardır.

5. Siyelkütî Haşiyesi

6. Akaid-i Adudiyye

7. Divan, Farsça, Arapça ve Kürtçe şiirlerden meydana gelen bu eser, Sadreddin Yüksel tarafından terceme edilmiştir.

Mevlana Halid'in hayatı ve menkıbeleri hakkında yazılmış Mecd-i Talid gibi müstakil eserler de vardır.

-rahmetullahi aleyh-
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
ORHANCAN adlı üye 19 Ocak 2007 günü BedİÜzzaman'i Mehdİ Zannedenlere BedİÜzzaman'in Cevabi : başlığı altında şunları yazmış:

http://www.ihvan-forum.com/showpost.php?p=147648&postcount=76

---------------------------------------------------------------------------------------------

KARDEŞ AYRICA iMAM- RABBANİ HAZRETLERİ MİRZA BEDİÜZZAMANA DİYE İKİ MEKTUP YAZMIŞ VE ÜSTAD 28. MEKTUBDA ŞÖYLE ANLATIYOR:

****

İşte, Hazret-i Şeyh bana der ki: "Sen kendin hastasın. Kendine bir tabip ara."
Ben dedim: "Sen tabibim ol." Tuttum, kendimi ona muhatap addederek, o kitabı bana hitap ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetliydi. Gururumu dehşetli kırıyordu. Nefsimde şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. Dayanamadım, yarısına kadar kendimi ona muhatap ederek okudum; bitirmeye tahammülüm kalmadı. O kitabı dolaba koydum.
Fakat sonra, ameliyat-ı şifakârâneden gelen acılar gitti, lezzet geldi. O birinci üstadımın kitabını tamam okudum ve çok istifade ettim. Ve onun virdini ve münâcâtını dinledim, çok istifaza ettim.
Sonra İmam-ı Rabbânî’nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. HÂlis bir tefe’ül ederek açtım. Acaiptendir ki, bütün Mektubat’ında yalnız iki yerde "Bediüzzaman" lâfzı var. O iki mektup bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektupların başında "Mirza Bediüzzaman’a Mektup" diye yazılı olarak gördüm. "Fesübhânallah," dedim. "Bu bana hitap ediyor." O zaman Eski Said’in bir lâkabı Bediüzzaman idi. Halbuki Hicretin üç yüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedânî’den başka o lâkapla iştihar etmiş zatları bilmiyordum. Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, ona o iki mektubu yazmış. O zâtın hali

1 Ölüm kesin bir gerçektir.
2 Sen dârü’l-hikmettesin; önce, kalbini tedavi edecek bir tabip ara.
****
----------------------------------------------------------------------------------
Bu konuda İmam-ı Rabbani'ye atılan iftiraya (daha doğrusu kendi şahsi emellerine aziz Müceddid'i k.s. alet etmek isteyen cuhelaya) yapılan izahata cevap yazamayıp halidiye forumu terkeden ÖMERCAN ile aynı kişi mi bu ORHANCAN ?
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Bu konuda İmam-ı Rabbani'ye atılan iftiraya (daha doğrusu kendi şahsi emellerine aziz Müceddid'i k.s. alet etmek isteyen cuhelaya) yapılan izahata cevap yazamayıp halidiye forumu terkeden ÖMERCAN ile aynı kişi mi bu ORHANCAN ?

es-selamu aleyküm ve rahmetullahi..

mübarak kardeşim yazdıklarınızın bir kısmını okudum, kalanını ise sonra okurum..

sualinizi mucip olan kısmını isterseniz açıklayayım..

Evet bu güzide site gibi onlarca sitede yazılarım mevcuttur.. o sitede de ömercan lakabıyla yazılarım ve/veya Bediüzzaman, r.nur ve Hocaefendi hakkında yazılanları ve sualleri KARDEŞLİK çercevesinde cevaplamaya çalışan kişi acizane bendenizdir..

Sırf ihtilaf çıkarmaya veya çıkan ihtilafın doğrusunu öğrenmeden bodoslama inanan kardeşlerime cevap vermek için bu siteye de üye oldum... ama asla terketmedim ve terketmem de çünkü amacım bozgunculuk yapmak olmadığından aradaki ihtilaf/ sorunlu kısımları gidermekti (Allah (CC) niyetimi biliyor ya O yeter) ve zaman buldukca da yazılar yazdım..

Bu sitedeye 10-15 günde ziyaret etmeme rağmen sonraki giriş yaptığımda BANlandığımı gördüm ve şimdi giremiyorum.. galiba azizan=Ahmet hocamız girişimizi engellemiştir, dışardan da bu sitede olduğu gibi konular takip edilememekte ve zahiren kendi içinde marjinal olarak yazışılan bir site haline gelmiştir.. Bu açıdan gerek kendilerini merak eden ve gerekse meslek ve meşreblerinin ne olduğunu bilmek isteyen insanlara açık bir site görünümünden çıkmıştır... banlandıktan sonra tekrar üye olmaya çalışsam da IP den dolayı kayıt yapılamamaktadır..

Herhalde merakınız gitmiştir, yazdıklarımın ve alıntılarımın her zaman yanında olduğumu bildirir selam ve dualarımı iletirim..
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
ORHANCAN:

ömercan lakabıyla yazılarım ve/veya Bediüzzaman, r.nur ve Hocaefendi hakkında yazılanları ve sualleri KARDEŞLİK çercevesinde cevaplamaya çalışan kişi acizane bendeniz
--------------------------

ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakatu_Hu ebeden daimen kamilen vasien...

- tanıştığımıza memnun oldum....

Ne diyordu NEO ; 'matrix'de : "Gerçeğin çölüne hoş geldiniz !..."
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Mirza'nın oğlu Bediüzzaman ile Bediüzzaman Mirza

BU BİR ALINTIDIR....BU BİR ALINTIDIR....BU BİR ALINTIDIR....BU BİR ALINTIDIR....
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sorularla Risale-i Nur...Sorularla Risale-i Nur...

İmam-ı Rabbani Hazretlerinin mektubatında geçen Mirza Bediüzzaman'a dair.

Soru
buton-12px.gif
buton-14px.gif
buton-16px.gif
buton-18px.gif
uyegirisi.gif
Anonim
soru-gelis.gif
02-Eylül-2007 - 19:30:02Soru
imamı rabbani hazretlerinin mektubat adlı eserinde iki tane mirza bediüzzamana die mektub var üstad hazretleri ise risaleinur külliyatında mektubatta bu mektupların kendisine olduğunu söylüyor fakat bazı insanlar bu mektubları farklı farklı tevil ediyorlar mesela orda bahsedilen kişi mirza bediüzzaman başka kişiydi gibi şeyler bu mektub hz.üstadınmıdır bu konuda bir bilgi verirmisiniz
editor.gif
soru-gidis.gif
04-Eylül-2007 - 10:32:34Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;

Üstadımız, ordaki bir tevafukat'a dikkat çekiyor. Hem Abdukadir Geylani ve hem de İmam Rabbani hazretlerinin kitaplarından tefe'ül yapyor.

İmam Rabbani hazretlerinin mektubatında tefe'ül yapılan yerde iki kez Bediüzzaman ismi zikrediliyor. Bu bir tevafuktur. Mirza Bediüzzaman diye geçmesi ise, bu tevafuk'u daha da güçlendirmektedir. Çünkü Üstadımızın babasının adı Mirza'dır.

İşte bu tevafuk hatırına üstadımız,o mektupları kendine hitap ediyor gibi kabul ediyor.

Bu tevafukun bir diğer tarafı da o zaman Bediüzzaman ismiyle bilinen bir kimsenin olmamasıdır.

Bütün bu tavafukları topladımğmızda ortaya, acaba imam rabbani durbin nazarıyla, kendisinden sonra gelecek bir zat'ı dikkate alarak bu mektubu yazmış olamaz mı?


Sorularla Risale-i Nur Editör


uyegirisi.gif
Silinmiş Kullanıcı
soru-gelis.gif
04-Eylül-2007 - 15:28:52Yorum
ŞU İDDAYI OKURMUSUNUZ BU MEKTUBLA İLGİLİ AYRICA ŞU İDDA ORTAYA ATILIYOR

Geçen yüzyılda yaşamış ve lakab olarak kendisine "Bediüzzaman" unvanı verilmiş olan Zat-ı Şerif'in herşeyinde bir keramet arayan bazı muhibleri tarih bilgisizlikleri ile çamura batıyorlar.

Bir de bu cehaletlerine İmam-i Rabbani ve şaheseri Mektubatı karıştırmasalar ; hiç ,ama hiç umurum değil.

Gelelim ; Mirza Bediüzzaman'a :

Bu kişi Orta Asya'dan (Türkistan'dan Hindistan'a uzaranarak oraları fetheden Timur Hanedanı devamı BABUR ŞAH hanedanından silik nitelikte bir hükümdardır. Bu zat ile tarihi belge niteliğindeki bilgiler bu hanedanın yıldız ismi BABUR ŞAH'ın BABURNAME adlı bizzat kaleme aldığı hatıratında bol miktarda vardır.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BU BİR ALINTIDIR....BU BİR ALINTIDIR....BU BİR ALINTIDIR....BU BİR ALINTIDIR....
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
ben de memnun oldum kardeş.. bu arada sizlerin orada ki nick name- niz neydi..

madem tanışıyoruz tam tanışalım..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
kardeş orada karşımda sizler gibi soru soran onlarca kişi yanında bunları cevaplamaya çalıştım..

Şimdi **el tekrar-u hasen..** yapmayalım..

bu kısımdan sonra sormak istediğinizi yazın bildiklerimi anlatayım sizlere..

ayrıca E.SİFİL hocanın bu konudaki şu bilgilerini aktarayım sizlere..

Bu noktadan hareketle Said Nursi r.a. asrın müceddidi olabilir mi ? Evet akaidde olabilir. Çünkü aynı devrede tefsirde Elmalılı Hamdi Efendi varken fıkıhta ve hadiste bir Zahidül Kevseri var. Zahid Efendi merhum İslam Alemin de çok büyük etkilere yol açmış ; oryantalistlere Mısır'da tek başına cephe kurmuş ; Eritre Müftüsüne bile icazet vermiş bir alim.

Talebesi Emin Saraç Hocaefendi'den icazet alıp ; Muhammed Zahid Kevseri merhumun ilim silsilesinde dahil olmak isteyenler hala dünyanın dört bir tarafından geliyorlar ; Emin Hocaefendiden icazet alıyorlar. ( Bu dediğim Emin Saraç Hocamızdan sorulabilir)

Şimdi ulemanın ve kudemanın bu kadar alaka gösterdiği bir zat müceddid olamaz mı ? Arap Aleminde Düzceli Muhammed Zahid Kevseri müceddid kabul edilmektedir. (İlgilenenler bir zahmet araştırıversinler)



-
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Bağdatlı Halid'in Paylaşılamayan Hırkası

MEŞHUR Bağdatlı Halid'in Paylaşılamayan Hırkası Hikayesi


feyzi

"Asiye Hanım (Mülazımoğlu), dedesi Küçük Aşık'ın Mevlânâ Halid Hazretlerinden aldığı cübbeyi getirmişti. Cübbeyi yıkadım, suyunu kabristana döktüm. Hayatta iftihar ettiğim bir husus da budur."

Mehmed Feyzi Pamukçu Rh.A.

--------------------------------------------------
Bir efsane haline getirilen "Mevlana Halid'in Cübbesi" konusunun da asli tanığı Mehmed Feyzi Pamukçu Rh.A. dir.

Komşularından birisi olan ve "Küçük Aşık" diye bilinen dedesine teberrüken verilen Halid-i Bağdadi'nin cübbesini saklayan torunu Asiye Mülazımoğlu adlı hanımefendi "zayi olup gitmesin diye" Mehmed Feyzi Pamukçu Rh.A. 'e vermiştir. O da zahiri kirlerinden arındırmak için yıkadığı cübbeyi Said Nursi Rh.a. 'e getirmiştir.

Neredeyse Halidiyye 'nin manevi mirasının işareti haline getirilen "Mevlana Halid-i Bağdadi Cübbesi" konusu da budur işte...

Sadece bu...
---------------------------------------------------------------
AYRINTILAR İÇİN BAKINIZ:

Mehmed Feyzi Pamukçu Rh.A.

http://www.ihvan-forum.com/showthread.php?t=43007
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Dikkat !.. Araniyor !...

Dikkat !.. Araniyor !...
Alıntı:
ORHANCAN - İsimli Üyeden Alıntı
yazdıklarımı kaynaklarıyla delillendirirken olayı geniş çevreden ve çerceveden bakınız..

Üstad SAİD NURSİ Hz. leri KENDİSİNDEN ÖNCEKİ MÜCEDDİD OLAN HİCRİ 1193 DOĞUMLU Mevlana HALİD-i Bağdadi Hz. lerinden tam 100 sene sonra Hicri 1293'de doğan bir zattır.
Tamam mıdır? Herhalde evet...

Her 100 yılda müceddid gönderilir veya görevlendirilir mi?
Herhalde hadisi şerif inkar edilmez; evet...

Bu konuyu Bediüzzaman eserlerinde kısmen ve bazen sarih olarak vermiş midir???
Evet..
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ALINTI BİTTİ...

İşte ipler burada kopuyor...
DİKKAT ... DİKKAT.. DOĞUM YILINA GÖRE SON MÜCEDDİD ARANIYOR !

Alıntı yapılan uye ORHANCAN'ın YAZDIKLARI DOĞRU İSE (bence neticesine bakarak külliyyen yanlış)

***Sondan iki önceki Müceddid doğum tarihi HİCRİ 1193 olan BAĞDADLI MEVLANA HALİD

***Sondan bir önceki Müceddid doğum tarihi HİCRİ 1293 olan NURSLU SAİD olmak lazımdır.
---------
SONUNCU (Bugünkü) MÜCEDDİD KİM OLACAK O ZAMAN :

HİCRİ 1393 yılında doğmuş olan bir ZAT-ı MUBAREK !...

-------
Okuyanlar Okumayanlara duyursun :

ORHANCAN'ın dediğine bakarsak Bediüzzaman'ın eserlerinde kısmen ve bazen sarih olarak verilmiş hesaba göre
Hicri 1393 yani MİLADİ 1973 yılında doğmuş olan şu anda 34 yaşını bitirip 35 yaşını yaşayanlar arasında bulunması gereken bir müceddid aranmaktadır.

----
(Kanaat-i acizaneme göre 1973 yılında doğmuş bir müceddid aranmasını mecburi kılan bu yaklaşım temelinden yanlıştır. Çünkü şu anda Hicri 15. yüzyılı yaşıyoruz ve 28. yılında olduğumuz bu yüzyıl 1980 yılında başlamıştır. ORHANCAN adlı üye buraya mesaj yazabildiğine göre herhalde ilkokulu bitirmiş {ancak herhalde çok zor bitirmiş} olmalı. Çünkü ilkokulda öğretirler bir yüzyıl ne zaman başlar ne zaman biter diye...)
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
muhterem kardeşim..

Üstad Hz. leri de cübbe hakkında lahikalarda mektublarda ve sikkey-i tasdikde sözleri mevcuttur..

Bu noktada zamanın (tüm nur talebelerince ve bazı ehl-i tasavvufca müceddidi) alimi ve/veya Efendimizin (SAV) varisi olan bir kişinin beyanını niye yadırgadınız veya kabul etmiyorsunuz... ben de bunu merak ediyorum yani... bildiğiniz başka bir bilgi varsa lütfen yazınız ki konuyu açalım..

-
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Dikkat !.. Araniyor !...
Alıntı:
ORHANCAN - İsimli Üyeden Alıntı
yazdıklarımı kaynaklarıyla delillendirirken olayı geniş çevreden ve çerceveden bakınız..(Kanaat-i acizaneme göre 1973 yılında doğmuş bir müceddid aranmasını mecburi kılan bu yaklaşım temelinden yanlıştır. Çünkü şu anda Hicri 15. yüzyılı yaşıyoruz ve 28. yılında olduğumuz bu yüzyıl 1980 yılında başlamıştır. ORHANCAN adlı üye buraya mesaj yazabildiğine göre herhalde ilkokulu bitirmiş {ancak herhalde çok zor bitirmiş} olmalı. Çünkü ilkokulda öğretirler bir yüzyıl ne zaman başlar ne zaman biter diye...)

kardeş aradığınız müceddidi E.SİFİL hocanız bulmuş ve sitesinde yayınlamıştı..

eğer tarih mevzusuna takıldıysanız yine aynı kişiden okuyun..

Bu noktada akla ilk gelen, İmam-ı Rabbanî'nin "yüzyılın" değil, "bin yılın" müceddidi olduğu şeklindeki açıklamadır. Yani o, tecdit faaliyetinin başlangıç tarihi itibariyle –yeni yüzyılın hangi noktasına denk geldiğine bakılmaksızın– yeni bir "bin yıl"ın başında bulunduğu için "(ikinci) bin yılın müceddidi" sıfatını almıştır. Doğrusu da –Allahu a'lem– bu olsa gerektir.


Bütün bu deveran sonunda geldiğimiz nokta şudur: Bediüzzaman merhumun "müceddit" olduğu kabulü, ya yüzyılın başlarında isminin duyulmaya başlamasına veya yüzyılın bitiminden az önce hayatta ve parmakla gösterilecek derecede iştihar etmiş olmasına dayanmaktadır.


Aksi halde onu ne 13. yüzyılın ne de 14. yüzyılın müceddidi sayabiliriz. Zira 13. yüzyıl bittiğinde henüz 6-7 yaşlarındadır. 14. yüzyılın ilk çeyreği bittiğinde 20'li yaşlarının başındadır. Dolayısıyla ulemanın, "müceddit" tanımı üzerinde dururken "her yüzyılın bitiminden biraz önce hayatta ve parmakla gösterilecek kadar iştihar etmiş olmak" özelliğinden hareketle onun mücedditlik vasfını haiz olduğunu söyleyebiliriz.Aksi halde, yani genel kabul gören tarife göre "bir yüzyıl bittiğinde parmakla gösterilecek derecede iştihar etmiş olma" durumu esas alınırsa, onu mücedditler arasında saymak mümkün olmaz.

http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=454
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
ORHANCAN adlı üye buraya mesaj yazabildiğine göre herhalde ilkokulu bitirmiş {ancak herhalde çok zor bitirmiş} olmalı.


kardeş bu arada acizane iki üniversite bitirdim dereceyle, fen bilimlerinde bir

alanda da doktor olmama az kaldı...



yani ilk okulu bitireli 28 sene oluyor okumam yazmam mevcuttur

elhamduLİLLAH...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Orhancan abim merhabalar..

Uzun zamandır yoktunuz.. :D

Sizin de bir zaman sözlerini naklettiğiniz, Dede Paşa Hazretleri, açık bir şekilde, tevilsiz, kasete alınan beyanlarında; Mevlana Halid Hazretlerinden hemen sonraki Hicri 13. Asırda İslam aleminin anladığı manada Sünnetleri ihya eden bir Müceddit gelmediğini, aksine hikmet-i ilahi, küfrü yenileyip güçlendiren anlamında başka bir "yenileyicinin" zuhur ettiğini, bu halin Mehdi AS.'ın teşrif edeceği 14. Yüzyıl'a kadar böyle süreceğini; bu yüzden bir takım manevi tedbirler alınarak bir takım değişikliklere gidildiğini; mesela Seyr u sulükün sokaklara çıktığını ve gözlerden gizlendiğini, pek müstesna haller dışında umumdan hallerin gizlendiğini, zahir adabının kaldırılarak batın adabının muhafaza edildiğini ifade buyurmuşlardır..

Evet.. Madem ki sözlerine itibar edip, bir kısım sözlerini nakledersiniz, Dede Paşa Hazretleri 13. Asrı (yani geçen asrı) İslam Mücedditinden hali göstermişlerdir..

Halid Bağdadi Hazretlerinin Halifelerinden Risale-i Kudsiyye sahibi mübarek İsmet Garibullah Efendinin de bu haberi doğrulayacak şekilde bilgiler verdiğine kani olanlar vardır..

Talib abi dahi, Halid Bağdadi Efendimizin Hırkalarıyla ilgili haberlerde bulunmuştu ve haberler, Said Nursi merhumun zehirlenmesinden şifa bulması ile ilgilidir.. Kendisi dilediğince bu konuyu sizlere arz eder yahut dilerse sukut eder.. Ben her halukarda sözü kendilerine bırakıyorum..

Daha önceden, öbür naklettiğiniz Dede Paşa Efendinin sözleri ile ilgili de çeşitli kimselerle irtibata geçilmiş, söz sorulmuştur.. Paşam Hazretlerinin ulaşabildiğimiz 1 dervişinden sözle ilgili önemli izah ve haberler gelmiş bulunuyor.. Fakat biz, ulaşabildiğimiz diğer 3 Dervişinden de gelecek haberleri bekliyoruz.. Hepsi toparlandıktan sonra netice forumlarda ve naklin geçtiği sitelerde inşallah yayınlanacaktır..

Selamlarımla..
 

cüneytkaya

Profesör
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
1,681
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Babası Hazret-i Osman'ın, annesi ise Hazret-i Ali'nin soyundandır. Kabri Şam'ın kuzeyinde, Kâsiyun Dağı eteğindeki kabristanda bulunan türbesindedir.

Zekası keskin, hafızası kuvvetli, iradesi sağlam ve çok çalışkan idi. Devrin meşhur pek çok âlimlerinden ilim öğrenip, icazet aldı. Öğrendiği bütün ilimlerde din ve fen adamlarına hocalık yapacak derecede üstün bir bilgiye sahip oldu. Din ve fen ilimlerindeki üstünlüğü ve geniş bilgisi sebebiyle zamanının bütün âlimleri ve velilerinin takdirlerini kazandı. Hangi ilimden ve hangi fenden ne sorulursa sorulsun derhal cevabını verirdi. Zekası ve bilgisi karşısında akıllar hayrete düşerdi. 21 yaşındayken, ulemaya üstad olup, 7 yıl ders okuttu. Âlimler arasında sözü senet idi.

Hicaz'a gidip Medine’ye kavuşunca Peygamber efendimize olan aşkını Farsça olarak dile getiren Kaside-i Muhammediyye'yi yazdı. Medine’de Yemenli fazilet sahibi bir zata rastladı. Ondan nasihat istedi. O zat dedi ki: "Ey Hâlid, Mekke’ye gidince edebe uymayan bir şey görürsen hemen reddetme." O da Mekke’de bir Cuma günü Kâbe-i şerife karşı Delâil-i Hayrât'ı okurken birinin, Kâbe'ye sırt çevirip kendine baktığını gördü. "Şuna bak Kâbe'ye arkasını çevirmiş, edebi gözetmiyor" diye düşünürken, o kimse; "Mümine hürmet, Kâbe'ye hürmetten öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Sana verilen nasihati ne tez unuttun” dedi. Ondan özür dileyip; "Beni talebeliğe kabul et" diye yalvardı. O da; "Sen burada olgunlaşamazsın, senin işin Hindistan’da tamam olur" dedi. Bu zatın, hocası Abdullah-ı Dehlevi olduğu rivayet edilmektedir.

Bir gün Hindistan'dan Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin talebelerinden Mirzâ Abdürrahim çıkageldi. Hocasının "Mevlana Hâlid'e selamımızı söyle bu tarafa gelsin!" buyurduğunu bildirdi. İkisi beraberce Hindistan’a gittiler. Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin bulunduğu şehre gelmenin sevinci ile, yanında bulunan eşyaların hepsini, fakirlere dağıttı. Hindistan'ın en büyük velisi ve büyük İslam âlimi, Şâh Abdullah-ı Dehlevi'nin huzuruna kavuştu.

Abdullah-ı Dehlevi, ona nefsinin terbiyesi için dergahı temizleme vazifesini verdi. O, âlim bir zat olmasına rağmen, hiç itiraz etmedi. Bir müddet bu vazifeye devam ederken, hocası ile karşılaştı. Onun omuzları üzerinden Arş'a doğru muazzam bir nurun yükseldiğini ve meleklerin ona hayranlıkla baktıklarına şahit oldu. Hocası, onun tasavvufta pek yüksek derecelere eriştiğini görünce, devamlı yanında bulunmasını emretti. Abdullah-ı Dehlevi'nin kalbindeki bütün esrar ve manevi üstünlüklere kavuştu.

Abdullah-ı Dehlevi hazretleri; "Ey Hâlid, şimdi memleketine ve Bağdat'a git! Oradaki insanları Allahü teâlâya kavuştur" buyurdu. O da gidip irşada başladı. Bağdat Valisi Said Paşa, ziyaretine geldi. Birçok âlimin sessiz, başları önüne eğik, hizmetçi gibi edeple huzurunda oturmuş olduklarını gördü. Onun heybetini görünce, diz çöküp titremeye başladı. Celâl hâli gidince, Said Paşanın titremesi de geçti. Daha sonra vali, talebeliğe kabul edildi.

Ulemadan Şeyh Ali Süveydi, hadis âlimi idi. Hadis-i şerif senetlerinde kuvvetli bilgisi vardı. İmtihan maksadıyla, Mevlana Hâlid hazretlerine geldi. Kütüb-i Sitte'de yazılı hadislerden üç hadisi senetlerini yanlış olarak, imtihan yollu okudu. O da, bu hadislerin asıl senetlerini sahih olarak okuyunca, hemen ellerine kapanıp, kalbine gelen imtihan düşüncesinden tevbe ederek af diledi. Her yerde; "Mevlana Hâlid zâhir ve bâtın ilimlerinde sonsuz bir deniz, biz ise bir damlayız" derdi.
 

cüneytkaya

Profesör
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
1,681
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Talebelerine ve sevenlerine nasîhat ederek buyurdu ki:

Sizlere vasiyetim, size İslâmiyeti anlatan hocaya îtirâzı terk, Resûlullah'ın dînine ittibâ ve kendini aradan çekip, yok etmeyi bu yolun esâsı biliniz. Bu üçü olmadan bu yolda ilerleme olmaz.

Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider.

Hanım, çocuklar, mal ve mülk, Allahü teâlânın emânetleridir. Emânetlerini istediği zaman alır.

Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinip, aramamalarına, etrâfınızda dolaşmamalarına üzülmek, basitlik, büyük akılsızlık ve anlayışsızlıktır.

En mühim vasiyetim şudur ki: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin hakîki sâhibini unutmayınız. Elden geldiği kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz. Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsını düşünerek olsun. Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan başka bir şey kalmasın. Zîrâ büyüklerin yolunda asıl maksad mâbûddur.

İhlâs ne kadar çok olursa, evliyanın yardımı o kadar ziyâde olur.

Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur.

Bizim yolumuz, İslâm dînine ittibâ (uyma) yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır.

Allah adamlarının iğnesini (dokunaklı sözlerini) ilâç gibi bilmelidir. Çünkü bu tâifenin celâli, cemâl ile karışıktır. Yâni kızmalarında da merhamet vardır.

Bütün gayretle, sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd üzere olmalarına uğraşmalıdır. Bu işle uğraşmadan yapılan zühd ve ibâdeti, kör, kötürüm ve ihtiyarlar da yapar.

Namazın şart ve rükünlerini, sünnet ve edeblerini anlatan kitapları insanlara okuyup, tavsiye etmeniz büyük devlettir.

İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allahü teâlânın beğendiği, Resûlullah'ın sevdiği ve büyük evliyânın özendiği bir ahlâktır.

 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Enver Ören TV mi almış ?

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
erbainer' Alıntı:
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Yıllardır İHLAS (!) ile Abdulhakim ARVASİ'den himmet ticareti yapan Enver Ören'in kayınbabası olan Hüseyin Hilmi IŞIK 'ın Risale-i Nur camiası tarafından Abdulhakim Arvasi hakkında yürütüelen sinsi propagandadan habersiz olması mümkün değildir.

"Abdulhakim Arvasi'nin manevi varisi" olarak ilan edilip etrafında " tesavvuf " pazarlanan şebeke CEO'su Enver "abi"nin Abdulhakim ARVASİ k.s. a yapıldığını bizim yeni öğrendiğimiz "manevi saldırılar" karşısındaki sus-pus hali ne kadar yüz kızartıcıdır..
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Şimdi anlaşıldı: İHLAS diye yola çıkılarak kurulan kumpanyaların nasıl olup FUHUŞ bataklığına dönüştükleri ve nihayetinde AMERİKAN NEOCONLARI elinde FOX çıktıkları...[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ALLAH MUNTAQİMDİR ; ALLAH'ın ahlakı ile ahlaklanan VELİLERİ de...[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İbret alın ey insanlar.... [/FONT]

FOX TV Enver Ören'in mi ???????

Hani İHLAS İFLAS etmişti???????????
 

cüneytkaya

Profesör
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
1,681
Tepkime puanı
4
Puanları
0
[font=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]

FOX TV Enver Ören'in mi ???????

Hani İHLAS İFLAS etmişti???????????

Türkiye'de FOX TV, 22 Nisan 1993 yılında yayın hayatına başlayan İhlas Holding'in yayın kuruluşu olan TGRT'nin isim ve yayın haklarının devredilmesinden sonra aynı frekans üzerine kurulmuştur.
TGRT kanalı; İhlas Holding'e bağlı olan Huzur Radyo Tv A.Ş. şirketine aitti. Satış işlemi 26 Temmuz 2006 tarihinde gerçekleştirilerek borsaya İhlas Holding tarafından bildirilmiştir. Bu satış ile birlikte şirketin %56.5'i devredilmiş oldu. TGRT'yi satın alan ABD'li medya grubu News Corporation'ın sahibi Rupert Keith Murdoch'dır. News Corporation daha sonra bu şirketin diğer hissedarlarıyla da anlaşarak şirketin tümünü satın aldı.
Bu satış işlemi, İhlas Yayın Holding A.Ş'nin bağlı ortaklığı olan TGRT Haber TV A.Ş ve bu şirketin bünyesinde bulunan TGRT Haber ve TGRT FM Radyosu'nu kapsamamaktadır.
News Corporation, bu işlemi Ahmet Ertegün ile birlikte gerçekleştirdi. Ahmet Ertegün'ün Atlantic Records şirketiyle anılan şirketin Şubat ayı içerisinde Fox Tv adıyla kiralanan Eski Et ve Balık Kurumu binasından yayın yapması beklenmekte.
TGRT, 24 Şubat 2007 tarihinde kanal adını FOX Tv olarak değiştirerek yayınına devam etmektedir.İngiltere Premier Ligi Maçlarını yayınlayacaktır.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Orhancan abim merhabalar..

Uzun zamandır yoktunuz.. :D

Sizin de bir zaman sözlerini naklettiğiniz, Dede Paşa Hazretleri, açık bir şekilde, tevilsiz, kasete alınan beyanlarında; Mevlana Halid Hazretlerinden hemen sonraki Hicri 13. Asırda İslam aleminin anladığı manada Sünnetleri ihya eden bir Müceddit gelmediğini, aksine hikmet-i ilahi, küfrü yenileyip güçlendiren anlamında başka bir "yenileyicinin" zuhur ettiğini, bu halin Mehdi AS.'ın teşrif edeceği 14. Yüzyıl'a kadar böyle süreceğini; bu yüzden bir takım manevi tedbirler alınarak bir takım değişikliklere gidildiğini; mesela Seyr u sulükün sokaklara çıktığını ve gözlerden gizlendiğini, pek müstesna haller dışında umumdan hallerin gizlendiğini, zahir adabının kaldırılarak batın adabının muhafaza edildiğini ifade buyurmuşlardır..

Evet.. Madem ki sözlerine itibar edip, bir kısım sözlerini nakledersiniz, Dede Paşa Hazretleri 13. Asrı (yani geçen asrı) İslam Mücedditinden hali göstermişlerdir..

Halid Bağdadi Hazretlerinin Halifelerinden Risale-i Kudsiyye sahibi mübarek İsmet Garibullah Efendinin de bu haberi doğrulayacak şekilde bilgiler verdiğine kani olanlar vardır..

Talib abi dahi, Halid Bağdadi Efendimizin Hırkalarıyla ilgili haberlerde bulunmuştu ve haberler, Said Nursi merhumun zehirlenmesinden şifa bulması ile ilgilidir.. Kendisi dilediğince bu konuyu sizlere arz eder yahut dilerse sukut eder.. Ben her halukarda sözü kendilerine bırakıyorum..

Daha önceden, öbür naklettiğiniz Dede Paşa Efendinin sözleri ile ilgili de çeşitli kimselerle irtibata geçilmiş, söz sorulmuştur.. Paşam Hazretlerinin ulaşabildiğimiz 1 dervişinden sözle ilgili önemli izah ve haberler gelmiş bulunuyor.. Fakat biz, ulaşabildiğimiz diğer 3 Dervişinden de gelecek haberleri bekliyoruz.. Hepsi toparlandıktan sonra netice forumlarda ve naklin geçtiği sitelerde inşallah yayınlanacaktır..

Selamlarımla..

ve aleyküm selam ve rahmetullahi

Ehlen ve sehlen merhabalar Hirahos kardeşim..

Bu güzide sitede yorum yazmalayalı uzun bir zaman olmuş gerçekten.. vaktimin darlığı yanısıra başka sitelerde özellikle dost site olan halidiyede ve bazı milliyetciğin ağır bastığı sitelerde farklı nick name ile yazılar yazmaya çalıştım.. özellikle ihtilafa ve yanlış anlamalara yönelik konularda açıklayıcı bilgiler yapmayı ve ittifak edebileceğimiz konularda yazışmayı çalıştım.. bu arada sizlerin de bir zamanlar yönetici olduğunuz halidiyedeki bazı kardeşlerime de vasıtanızla kırkınlıklarımı iletirim.. yaklaşık bir seneye yakındır 300 e yakın mesaj yazmama ve genellikle Bediüzzaman Hz. ler ile Hocaefendi ve R.Nurlara yönelik konularda yorum yazmıştım.. yine bir konu için giriş yaptığımda BANlandığımı gördüm.. yani 300 mesaj yazasıya kadar banlamayan kardeşlerimiz daha online olmadan girişimi engellemişler.. esef ve teessüflerimi sunarım kendilerine..

Muhterem kardeşim, Rabbimizin (CC) rızasına mutaallik olarak ehl-i sünnet çerçevesinde sırat-ı mustakimden ayrılmayarak bildiğimiz ve dilimiz döndüğünce paylaşımlarda bulunarak bazı konularda yorumlar yapmaktayız.. sizlerle yazışmamızda Dede Paşa Hz. lerinin bir sözü söyleyip söylemediği konusu açıklığa kavuşmamıştı.. internet ortamında aramama rağmen benzer ifadeleri enkabut sitesinde ulaşmıştım ama orası da alıntıydı galiba..

halidiyedeki mesajınızı okuduktan sonra DEDE Paşa Hz. lerinin yakınlarından meseleyi soracağınızı okumuştum..orada yazı yazmam engellenince -ki herhalde orada yöneticisiniz, bir misafir kardeşinize bu durumu hoş görmenize kırıldım ki şahsımı habersizce atmışsınız- konuyu takip edemedim ve burada bu mesajınızı görünce devam edeyim dedim..

cevab-i yazınızı dört gözle beklerken Dede Paşa Hz. lerinin yanında bulunan Ekrem OCAKLI ile Bediüzzaman Hz. lerinin bir görüşmesini (Halidiyede açamadığım için) burada bir konu altında açmayı düşünüyorum..


----selam ve dualarımla....
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hoşgeldiniz Orhan abim.. Merhabalar..

Bahsi geçen sitede şu anda yönetici değilim.. Yönetici iken sizinle ilgili herhangi bir karar alındığını ve şahsımın iştirak ettiğini hatırlamıyorum..

Bu arada ulaşabildiğimiz 2 derviş oldu.. 2'sini daha bekliyoruz.. Bitince sizi haberdar edeceğim buradan inşallah.. Malum 1 kişiden alınacak haber farklıdır, 2 kişiden alınacak haber farklıdır.. Hele 4 kişiden alınacak haber inşallah aliyyül ala olacaktır..

Bu arada 13. Asrın müceddidi ile ilgili sözleri değerlendirmeye almayacak mısınız? :D Gerçi başka sözler var da, kayıtlı kasetten yazılma ve bizleri ilgilendiren, şimdilik bundan başlayabiliriz.. Sohbetlerin bir kısmını da Rahmetli Fehmi Kuyumcu kasetten keleme almış idi.. Kitap olarak basıldı.. "13. Asrın İslam mücedditi gelmemiştir" sözleri o kitaptandır.. İsmi "Tasavvuf Sohbetleri"dir.. İlgili sitelerine uğrar sorarsanız kitap hakkında size bilgi verileceğini umuyorum..

Allah'a emanet abicim..
 
Üst