Mevlana halid-i bağdadi alîm mi, bölücü mü?

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
Erdal Sarızeybek adlı ırkçının kanına işlemiş Kürt düşmanlığı bir adım ileriye gitmiş ve Mevlana Halid-i Bağdadi ye kin kusmuş hatta Nakşibendileri düşman olarak görmüştür.Bu ırkçının yazısına cevap olarak aşağıdaki yazı cevap olarak verilmiş. aynalı



MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ
ALÎM Mİ, BÖLÜCÜ MÜ?

Bir dostumun Facebook sayfasında, sayın Erdal Sarızeybek’e ait 18 dakikalık bir videosunu izledim. Sayın Sarızeybek’i terör ile ilgili yaptığı açıklamalarından ve yazılarından dolayı takdir etmişim ve verdiği bilgileri önemsemişimdir…
Ancak;
22 veya 23 Mart tarihinde ULUSAL Tv “Haber Masası” programında “Çarçella” başlıklı bir çalışmasını anlattığı videoda yanlış bilgi verilmesine çok üzüldüm. Üzülmenin ötesinde iftiraya varan söylemlere kızdığımı belirtmeliyim!
(İzlediğim video, Youtube’dan alınarak aşağıda verilmiştir)
Sayın Erdal Sarızeybek, Ulusal tv’de Kürt isyanlarını anlatıyor! Burada anlatılan Bedirhan ve Şeyh Ubeydullah isyanı hakkında bir yorum yapmıyorum. Sayın Sarızeybek bu isyanları çok açık bir ifade ile açıkladı. Tebrik ediyorum.
Fakat Kürt isyanlarının başlamasının fikir babası olarak, Nakşibendi tarikatı 29. şeyhi Mevlana Halid-i Bağdadi’yi göstermesine bir anlam veremedim!
Sayın Sarızeybek, Mevlana Halid-i Bağdadi ismini kullanarak anlatımlarınıza bir derinlik ve gizemlilik mi yüklemeye çalışıyorsunuz?
Irak’lı Kürt Halid-i Bağdadi, Kürdistan siyasetini ortaya koyan kişidir” iddianızı, hangi belgelere dayanarak yapıyorsunuz?
Siz her şeyden önce Mevlana Halid-i Bağdadi’nin kim olduğunu biliyor musunuz? Bilmediğiniz, anlatımlarınızdan dolayı belli!
Burada Mevlana Halid-i Bağdadi’nin hayatını ve ilminin büyüklüğünü anlatacak değilim. Zaten ilmini anlatmaya bilgim de yetmez! Ama bir iki hususa dikkat çekmek istiyorum:
Evrensel öğretilerde ilim adamları, ilgilendikleri ile anılırlar. Soyları ile değil!
İmam-ı Azam Ebu Hanife, İslam Alimidir. Soyu, Türk’tür. Ebu Hanife “Türk Alimi” olarak anılmaz. “İslam alimi” olarak bilinir…
İmam-ı Gazali, İslam Alimidir. Soyu Arap’tır. İmam-ı Gazali “Arap Alimi” olarak anılmaz. “İslam Alimi” olarak bilinir…
Mevlana Celaleddin-i Rumi, İslam Alimidir. Soyu Türk’tür. Mevlana Celaleddin-i Rumi “Türk Alimi” olarak anılmaz. “İslam Alimi olarak bilinir… Bu örnekleri tüm bilim dalları üzerinde çoğaltabiliriz. Ancak, söz konusu din alimleri üzerine olduğu için bu kadarı yeterli olarak görüyorum!
Mevlana Halid-i Bağdadi ise Kürt’tür. Tarikat silsilesine göre soyu Hz. Osman’a kadar gittiği belirtilir. Bu duruma göre Araplık ta vardır. Mevlana Halid-i Bağdadi, İslam Alimidir. İslam Alimleri insanları Kur’an’a ve Sünnete uymaları hususunda yol gösterir. Alimler insanların soyu ile değil imanı, ibadeti ve ahlakı ile ilgilenir. İslamiyet’te hiçbir ırkın diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak Allah’ın emirlerine uymakla olur.(takva) İslamiyet’in bu yasasını en iyi bilenler de, Alimlerdir…
Mevlana Halid-i Bağdadi, zamanın Müceddidi’dir. Bunu nereden anlıyoruz? Döneminde yaşayan tüm İslam alimleri, Mevlana Halid-i Bağdadi’ye itaat etmiştir. Mevlana Halid-i Bağdadi, sizin açıklamanıza göre “Kürtçü bölücü” ise, itaat eden alimler de bölücülüğe hizmet etmiştir(!)
Galiba Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Osmanlı Devleti ve İslam Birliği için yaptığı hizmetler tersten okunmuş olabilir. Mevlana Halid-i Bağdadi, tüm Kürt aşiretlerine İslam için Osmanlı’ya itaat ve bağlılık hususunda telkinde bulunmuştur.
Buraya dikkat edin!
Mevlana Halid-i Bağdadi, Kürt Aşiretlerinden sadece birini dışlamıştır. Hangi Aşiret olabilir? Bugün Ülkemizin bütünlüğünü ABD’nin uşaklığını yaparak tehdit eden Barzani Aşireti’ni! 200 yıl önce yapılan bu hizmet bölücülük mü? Yoksa İslam Birliği için tüm Müslümanları Osmanlı Devleti’nin himayesinde toplama girişimi mi?
Bitmedi!
Kafkasların kartalı, hürriyet sembolü Şeyh Şamil; Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Mürididir. Şeyh Şamil’de mi bölücülüğe hizmet etti? Çünkü anlatımınızda, Kafkasya’da Nakşibendi Tarikatının yayıldığını sanki bir suç işlenmiş gibi anlatıyorsunuz!
Alman imparatoru Bismark’ın Kur’an’ı ve Peygamberimizi övücü sözlerini, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin ilminin tesirinde kalarak söylediğini biliyor musunuz?
Goethe ölümsüz eseri “Faust’u”, Mevlana Halid-i Bağdadi den ilham alarak yazdığını biliyor musunuz?
Fizik ve matematik dehası İngiliz Stephen William Hawking’in, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin ilmini anlamaya çalışması ve Müslümanlığı tercih etmesinden dolayı Hıristiyan Dünyası tarafından “Nobel ödülü” almasının engellendiğini biliyor musunuz?
Ve
“Zig-Zag” Öğretisini, “Arz’dan, Arş’a Miraç” adı ile bir seri kitap haline getiren Profesör Dr. Hans von Aiberg’in, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin ilminin tesirinde kaldığı için Müslüman olduğunu biliyor musunuz?


Sayın Sarızeybek, lütfen bu yanlışınızdan dönün. Size yakışanı da budur. İnsanlarımız sosyal sıkıntı ve uğraşılarından dolayı, bu konuların içeriğine vakıf olamayabilirler. Sizin medya da etkin olmanız, bu yanlış ifadelerin doğru olarak kabullenilmesi olur ki, bu da çok büyük bir mesuliyeti getirir…
Buradan Diyanet’in yetkililerine, İlahiyat Fakültesi hocalarına ve Bilirkişilere sesleniyorum:
“Mevlana Halid-i Bağdadi’yi, belgelere dayanarak anlatın!”
Halk arasında bir özdeyiş vardır:
“Yanlış hesap, Bağdadi’den döner”
YILMAZ KARAHAN
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Mevlana Halidi Bağdadi geçen yüzyıln müceddididir. Ve şu anda dünyada en etkin isimdir. Ahir zamana damgasını vurmuş, Efendimizden gelen feyizleri ve bereketleri dünyanın her yerine ulaştırmıştır. Halidi yolu şu anda dünyanın en büyük cemaatidir. İnşaallah Mehdi aleyhisselam ile son mühür vurulacaktır.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Zig-Zag” Öğretisini, “Arz’dan, Arş’a Miraç” adı ile bir seri kitap haline getiren Profesör Dr. Hans von Aiberg’in,Mevlana Halid-i Bağdadi’nin ilminin tesirinde kaldığı için Müslüman olduğunu biliyor musunuz?/Yılmaz <karahan


Sahtekar prof. lakaplı zatın gerçek öyküsü:''

Ayberk vak’ası, İslâmî yayıncılık [FONT=´Geneva,]piyasasının en büyük utancıdır’[/FONT]




[FONT=´Geneva,]Yaşar İliksiz´in söyleşisi [/FONT]​





[FONT=´Geneva,](Bu söyleşinin her türlü yayın hakkı saklıdır. Yayıncı ve konuğunun ortak mütâbakatıyla, Haber 7’den başka hiç bir yayın organında kısmen ya da tamamen alıntılanarak kullanılamaz.) [/FONT]​





[FONT=´Geneva,]
33116.jpg´
- İnternette yıllar boyunca “insanlar tarafından çekilmiş ilk gerçek cin görüntüsü” diye dolaşan ve görenlere korku salan bir fotoğrafın, aslında İngiltere’deki turistik bir mağaraya dekor amaçlı olarak konulmuş plastik bir canavar maketi olduğunu ortaya çıkartmanız…
[/FONT]​





[FONT=´Geneva,]Londra-British Museum’da yer alan ve pek çokları tarafından “Kızıldeniz’de boğulmadan önce Allah’a secde eden firavun” olarak kabul edilen ünlü cesedin, aslında bambaşka bir çağda yaşamış Mısırlı bir köylüye ait alelâde bir mumya olduğunu çağdaş arkeolojinin verileri ışığında kanıtlamanız… Bunların dışında, “cehennemden gelen çığlıklar” olduğu ileri sürülen ve bir dönem dindar kesimde -bütün mantıksızlığına rağmen- epeyce rağbet gören o gizemli ses kaydının gerçekte Danimarkalı bir ses uzmanı tarafından yapılmış ürkütücü bir özel efekt hilesi olduğunu belgeleyen araştırmanız… [/FONT]​





[FONT=´Geneva,]
33141.jpg´
Kur’an okuyan annesine karşı saygısızca davrandığı için bir anda fareye dönüşen Ürdünlü genç kızın fotoğrafının, Avustralyalı bir heykeltraşın yaptığı silikondan bir heykele ait olduğunu açıklamanız… Ya da, önceki yıl İslâm âlemini birbirine katan “Hz. Âdem’in dev iskeleti” fotoğrafının Kanadalı bir grafik tasarımcının yaptığı photoshop numarasından ibaret olduğunu gözler önüne sermeniz…





Ve şu anda aklıma gelmeyen daha niceleri...





[FONT=´Geneva,]Bizler sizi sinema yazarlığınızdan da önce gizemli olaylara yönelik araştırmacı kişiliğinizle tanıdık ve bu yöndeki haberlerinizden pek çoğunu geçmişte sitemizde de yayımladık. Hattâ, bunlar yayımlandıklarında öylesine ilgi gördüler ki “2005 yılının en çok okunan on haberi” arasında sizin bu yöndeki üç araştırmanız da yer alıyor.[/FONT]





Gizemli olaylar ve kişiler üzerine hatırlayabildiğimiz en eski araştırma haberiniz ise geçtiğimiz haftanın gündemine damgasını vuran ilginç bir kişilik, “Prof. Dr. Hans Muhammed Von Aiberg” takma adlı Bülent Ayberk üzerineydi. İnternette bu şahıs hakkında arama yaptığımızda, pek çok yerde sizin adınız da onunkiyle birlikte ve Ayberk’in kadim bir muhalifi olarak geçiyor.





Prof. Dr. Hans Muhammed Von Aiberg efsanesiyle yolunuz ilk kez ne zaman ve nasıl kesişti?





- Sizden, sorularınıza cevap vermeye başlamadan önce çok özel bir ricam olacak… Lütfen ne siz ne de ben, bu kişinin adını, söyleşimize ait yazılı metnin hiç bir yerinde “Aiberg” biçiminde anmayalım. Çünkü yeryüzünde bu adı taşıyan Müslüman bir bilim adamı asla var olmadı. Burada sözünü ettiğimiz kişi, doğduğu günden beri öz be öz Türk olan Elazığlı Bülent Ayberk’tir. O nedenle, anılan şahsın adının geçtiği her yerde onu ya “Bülent Ayberk” ya da “Ayberk” olarak anmanızı rica ediyorum. Çünkü ben yıllardır hep böyle yapıyorum.





- Bu haklı rica üzerine, ben kullanmamaya dikkat ederim.





- O halde başlayalım… Bu, geride bıraktığımız yirmi yıla yayılmış olan çok uzun ve karmaşık bir öykü. Ancak, ayrıntılarının bilinmesinde ciddi bir kamu yararı olduğuna inandığımdan dolayı, yine de olabildiğince derinlemesine aktarmaya çalışacağım.





33138.jpg´
Prof. Dr. Hans Muhammed Von Aiberg” adını, ilk kez 1980’li yılların ortalarında, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğrenciyken duydum.





Bazı dindar üniversite arkadaşlarımın ellerinde bu adamın imzasını taşıyan cep kitapları peydahlanmıştı.





Merak edip kitaplardan bazılarını ben de edindim. Küçüklüğümden itibaren astronomiye meraklı biri olduğumdan, şahsın yazdıkları ilk anda ister istemez dikkatimi çekti. “Arz’dan Arş’a Sonsuzluk Kulesi” adını taşıyan ve sonradan bir seriye dönüşen bu kitaplarda, kendince yeni bir din ve bilim kavrayışı oluşturmaya çalışıyordu. İşin en ilginç yanı ise kitabın editörlerinin, yazarı önsözde takdim ederken kaleme aldıkları iddialı biyografiydi. Danimarkalı oluşu, yıllarca bir Hıristiyan olarak yaşayışı, NASA’da uzun süre astro-fizikçi olarak görev yapışı, iki önemli Avrupa üniversitesinden mezunu oluşu, vaktiyle bir sürü ödüllere aday gösterilişi, sonradan Türkiye’ye gelip Müslüman ve “Türk” olmaya karar verişi falan filan…





O günlerde gencecik ve alabildiğine saf bir Müslümandım; duygusal bir arayış içindeydim. Sistem içinde yaşadığımız izolasyon ve kültürel itilmişlik karşısında, yolundan gidebileceğim bir tür “model insan” arıyordum kendime. Doğal olarak, eserlerini yeni tanıdığım bu adamın ışıltılı kariyeri bende derin bir saygı uyandırdı ve okuduklarımı ilk anda hiç tereddütsüz kabullendim. O zamanlar pek çok dindar kişi gibi bende de İslâmî çizgide eserler basan yayınevlerinin asla yalan mâlûmat vermeyeceklerine dair bir ön kabul vardı. “Besmele” ile başlayan bir kitap dizisinde de yalan bulunma ihtimali -bana göre- “sıfır”dı.





Sonuç itibarıyla bu kitapları defalarca okudum, ardından da yüzlerce kişiye hararetle tavsiye ettim. Yalnız, o toyluk günlerimde bile, “önüme konulan bilgiyi beynime kabul etmeden önce analiz etme” konusunda o kadar da boş biri sayılmazdım. İnternet yoktu, ama benim bir kütüphane dolusu kitabım vardı. Zaman geçtikçe, bu adamın adına yeryüzündeki hiç bir bilimsel kaynakta tek kelimeyle bile yer verilmediğini fark ettim. O zaman da ilk tepkim şu oldu: “Tabiî ki böyle birinin adına asla yer vermezler! Çünkü, o bir Müslüman bilgin ve dünyayı yöneten Masonlar onu bu yüzden cezalandırdılar!”





Ancak bu naif tepki, kitaplarında ardarda yakaladığım diğer saçmalıkları örtbas etmeye ise yetmedi. Bir kere adam, iki önemli üniversiteyi bitirmiş biri olarak, bilimsel bir disiplin altında yazma yeteneğinden tamamen yoksundu. Bir konuya ciddi ciddi başlıyor, sonra onu pat diye yarıda bırakıp kendisini eleştirenlere sayfalar boyunca kocakarı gibi laf yetiştiriyordu. Sonra tekrar konuya döndüğünde ise bu kez de başka bir telden çalıyordu. Hatta, bundan yıllar önce, şimdi mutfaklarımızda yaygın biçimde kullandığımız teflon tavaları bile kendisinin icat ettiğini, ama NASA yöneticilerinin bu icadını bazı bürokratik hilelerle elinden aldıklarını iddia ediyordu kahramanımız…





Kitapların bilimsel ciddiyet yoksunluğu bir yana, Türkçeleri de tam bir felaketti. İslâm ile pozitif bilimleri yakınlaştırma iddiasıyla yola çıkan ve ilk aşamada yıllarca örselenmiş Müslüman gururumu alabildiğine okşayan bu seri, giderek canımı acıtmaya başlamıştı.





Hele de kitaplar üniversitedeki Marksistlerin diline düşünce kendimi daha bir kötü hissettim. Solcu gençler ellerinde Ayberk’in kitapları bulunanlarla alay ediyor ve “Sizin aranızdan çıkartacağınız profesör de bu kadar olur, üçkâğıtçının birini hiç utanmadan bize örnek diye gösteriyorsunuz” şeklinde sataşmalarda bulunuyorlardı. Bu arada, söylentiler ayyuka çıkınca, dönemin önde gelen haber dergilerinden Nokta bu adamın geçmişini mercek altına yatıran bir araştırma yayımladı ve onun kariyerine 1980’lerin başlarında popüler bir magazin gazetesinde “yıldız falcısı” olarak başladığını belirledi. Daha öncesinde, yani 1970’lerde ise Yeşilköy Havalimanı’ndaki bir mühendislik bürosunda ozalit çekimi yapan bir ofis-boy olduğu ortaya çıkacaktı. Onu geçmişte tanımış olan herkes, son derece garip tavırlı ve hayâl aleminde yüzen biri olduğu konusunda hemfikirdi. Bu arada dergi, Ayberk’in mezun olduğunu ileri sürdüğü iki üniversiteye de yazılı başvuruda bulunmuş, ancak bu kurumlar geçmişte böyle bir mezun vermediklerini bildirmişlerdi.





Öte yandan, şahsın etnik kökenleri de son derece şaibeliydi. Yani, bırakın dünya çapında bir bilim insanı olmayı, hayatı boyunca yurt dışına bir kez olsun çıktığı bile son derece kuşkuluydu.





Buna karşılık, ilk kıvılcımı çakan Nokta dergisi, ardı ardına uzayıp giden soruların hepsinin birden cevaplarına ulaşamamış ve akademik kariyeriyle ilgili bazı yalanları ortaya koymakla birlikte, adamın gerçek kimliğini bir türlü açığa çıkartmamıştı. Çünkü bir insanın nüfus kayıtlarının izini sürebilmeniz için, öncelikle onun toplumsal etkinliklerle içiçe, “normal” bir hayat sürmesi gerekir. Yani en azından bir ehliyeti, pasaportu, sigorta kartı ya da bazı sivil toplum örgütlerinde üyeliği falan olmalı…





Bu kişi ise İstanbul’da yıllardır oradan oraya savrulan bir berduş olduğu için, tıpkı yönetmen Hal Ashby’nin “Being There” (Merhaba Dünya) filmindeki “Chancey Gardener” karakteri gibi âdeta bir anda yoktan varolmuştu. Hiç kimse ev adresine dahi ulaşamıyordu.





Kısa bir süre sonra, giriştiğim araştırmaların ardından Nokta’nın eksik bıraktıklarını ben tamamladım ve bulmacanın son boşluklarını da doldurdum. Oldukça kısa süren bir “körü körüne hayranlık” döneminin ardından, gerek anılan şahsın yazdığı tutarsız bilimsel iddialar, gerek kitapların içeriğiyle ilgili kuşkularımı izale etmek amacıyla ziyarete gittiğim yayınevinde yetkililerin sergilediği terbiyesizce tutum ve gerekse hakkında piyasada anlatılan onca karanlık olaydan sonra bu adama da söylediklerine de artık hiç bir inancım kalmamıştı.





1990 yılında, o dönemin popüler İslâmî dergilerinden Yörünge’de muhabirken, uzun süredir aradığım fırsat elime geçti ve bu kişinin evine rahatlıkla girip çıkabilen çok yakın dostlarından biriyle temas kurdum. O kişi, beslediğim bütün kuşkuların doğru olduğunu belirterek, bana, “camiaya hizmet” adına bu adamın gerçek nüfus kayıtlarını getirebileceğini belirtti. Bir kaç gün sonra da sahtekârın nüfus cüzdanının fotokopileri masamın üzerinde duruyordu. Tam da tahmin ettiğim gibi, annesinden doğduğu günden bu yana öz be öz Türk’tü.





Gerçek adı Bülent Ayberk’ti ve 29 Nisan 1947-Elazığ doğumluydu. Annesinin adı Müfide, babasının adı ise Mehmet Rifat’tı.









Sonraki zaman diliminde, gazetecilikte gitgide kıdem kazandıkça, bütün bunlardan çok daha vahim bilgiler gelmeye başladı önüme. Hadi diyelim, adamın akademik kariyeri çok da önemli değildi. Önemli olan yazıp çizdikleri ve insanlara saçtığı pozitif enerjiydi.





Biraz zorlama olan bu iyi niyetli yaklaşımım da Ayberk’i ve yaşama biçimini tanıdıkça çöktü. Çünkü, bu adamla bir biçimde yolları kesişmiş olan bütün insanlar, kendisinin nasıl da iflah olmaz bir üçkâğıtçı olduğunu, onun etkileyici konuşmalarına aldanıp kendisine defalarca nasıl borç para verdiklerini ancak asla geri alamadıklarını, bu arada gündelik hayatında namazla-niyazla uzaktan yakından ilişkisi bulunmayan, fırsatını buldukça da kafayı çeken tam bir keş olarak yaşadığını söylüyorlardı.





Öyle ki Cağaloğlu yayıncılık piyasasından, onunla ileri derecede yakınlaşmış bazı arkadaşları, yeterince para bulabildiğinde esrar da kullandığını anlattılar. Ayberk üzerine çalıştığım câmiada duyuldukça gelen istihbarat da çoğalıyordu.



bak:

http://www.geocities.com/sahtekar_aiberg/belgeler.html






[/FONT]
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,146
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Mevlana Halidi Bağdadi geçen yüzyıln müceddididir. Ve şu anda dünyada en etkin isimdir. Ahir zamana damgasını vurmuş, Efendimizden gelen feyizleri ve bereketleri dünyanın her yerine ulaştırmıştır. Halidi yolu şu anda dünyanın en büyük cemaatidir. İnşaallah Mehdi aleyhisselam ile son mühür vurulacaktır.
Hey @talib bak bu yazıda bu alim için kürt demişler ama itiraz etmemişsin
Ne iş
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Cevabımızı vermişiz zaten.

Kürt bölgesinde bulunduğundan kürt demişler dememişler çok mühim değil. Neseben soyu bellidir.

Diğer konuda konu başlığı kürtlük olduğu için belirttik özellikle. Yoksa bir insan kürt olsa ne olur, arap olsa ne olur.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,146
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Cevabımızı vermişiz zaten.

Kürt bölgesinde bulunduğundan kürt demişler dememişler çok mühim değil. Neseben soyu bellidir.

Diğer konuda konu başlığı kürtlük olduğu için belirttik özellikle. Yoksa bir insan kürt olsa ne olur, arap olsa ne olur.
hiç bir şey olmaz bunu ben de problem yapmıyorum
mümin bir türkün tırnağını inkarcı tüm kürtlere değişmem

sorun şu ki kürt denince irkilen türk kardeşlerimiz var
haklı haksız bilinç altı ve üstü mobbing yaparlar genelde

batıda türk kardeşlerimle karşılaşıp koyu sohbet muhabbetin ardından bir nerelisin sorusu çıkarsa
bu lirik tatlı sıcak ambians tayfuna dönüşüp sibirya soğuğu yaşıyoruz
tabi bu herkeste aynı oranda olmasa da bir realitedir

bursevi hazretleri (yapmışsa tabi) mobbingten öteye tekfire vardırmış işi

itirazım bu tür şeyleredir
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Yani Bursevi Hazretlerinin tefsiri çok mühimdir. Çeşitli yayınevlerinden tercümeleri çıktı. Şimdi Erkam Yayınları tam metin olsun diye 23 cilt olarak tekrardan tercüme etti. En sağlam ve kamil tercümesi budur. Tercüme heyetinde Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Prof. Dr. Ömer Çelik, Prof. Dr. Süleyman Derin, Doç. Dr. Halil Baltacı gibi tasavvuf, tefsir, Farsça alanlarında yetkin akademisyen isimler var.

Kürtlük ile alakalı sözlerine bu tercümelerden de bakmak lazım. Varsa bu sözler eminim mantıklı bir açıklaması vardır.
 
Üst