Mevlânâ Bahâeddin Kışlâkî (Kuddise Sirruhû)

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
mevlana-bahaeddin-kislaki-kuddise-sirruhu.jpeg



Mevlânâ Bahâeddin Kışlâkî (Kuddise Sirruhû) yaşadığı asırda birçok kimsenin kendisine uyduğu, büyük velilerden biridir. Buhâra civarında, Hâce Muhammed Karşevî’ye ait kışlakta dünyaya gelmiştir. Bu kışlak ile Buhâra şehrinin arası 36 km’dir.
Mevlânâ Bahâeddin Kışlâkî (Kuddise Sirruhû), Hâce Bahâeddin Nakşibend Hazretleri (Kuddise Sirruhû)nun sohbet şeyhi ve aynı zamanda, Tefsir ve Hadis ilminde üstadı ve hocasıdır. Mevlânâ Ârif Dikgerâni (Kuddise Sirruhû), Emir Külâl (Kuddise Sirruhû)nun sohbetine kavuşmadan önce ona müritlik yapmıştır.
Kerametlerinden…
Mevlânâ Ârif (Kuddise Sirruhû)nun halifeleri olan Emir Eşref ve Emir İhtiyaruddin’den nakledilmiştir ki: “Hâce Bahâeddin Nakşibendî (Kuddise Sirruhû) sûfîliğinin ilk yıllarında bir gün, Hâce Mübârek Şah’ın Nefes vilâyetindeki kışlağında, Mevlânâ Bahâeddin Kışlâkî (Kuddise Sirruhû) ile karşılaştı. Ona: “Sen öyle yükseklerde uçan bir kuş olacaksın ki sana Mevlânâ Ârif Dikgerâni eşlik etse gerektir. ” buyurdu. Bu sözden etkilenen mübarek zat, onunla karşılaşmam yakında gerçekleşir diye düşünüp görüşmeyi çok arzu etti. O sırada Mevlânâ Ârif (Kuddise Sirruhû), köyünde bir grup sûfisiyle birlikte pamuk ekmek ile meşguldü. Duruma vâkıf olan mübarek zat, Şah-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû)ya, ”Eğer gönlün arzu ediyorsa çağırayım gelsin!” demiş ve sonra dama çıkıp üç kere “Ârif…Ârif…Ârif…”diye seslenmiş. Öğle vaktinde pamuk ekmek ile uğraşan bu zat, çağrıyı işitince işi bırakıp sûfilerine: “Sizler evlerinize dönünüz. Şeyh Efendi beni çağırıyor! Ben onun yanına gideceğim. ”demiş. Daha sonra çok hızlı bir şekilde hareket etmiş.
Büyük Allah dostu, o gün akşam üzeri kışlağa ulaşmış. Düşünün bir kere, Dikgerân ile kışlağın bulunduğu yerin arası 60 km mesafe… Bu da ancak iki buçuk günde gidilebilecek bir yol demektir. Bu kadar uzun bir mesafeyi kısa bir sürede aldı.
Mevlânâ Ârif Dikgerâni (Kuddise Sirruhû) ile Hâce Bahâeddin Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin görüşmesi bu şekilde olmuştur.
En Üstün Devlet
Hâce Ubeydullâh (Kuddise Sirruhû) Hazretleri şöyle nakleder: “Mevlânâ Bahâeddin Kışlâkî (Kuddise Sirruhû) ulu bir zattı. Bahâeddin Nakşibend (Kuddise Sirruhû) ilk sûfilik yıllarında onun sohbetine erişmişti. Bir gün ona, “Bizim mutfağımızda odun taşıyan bir sûfimiz var, gidin onu görün.” buyurmuş. O da bu emir üzerine dışarı çıkınca o dervişi, çıplak sırtında bir demet kuru dikeni mutfağa taşırken görmüş. Suyu da bu şekilde taşımak o dervişin âdetiymiş.
Evliya’nın mümtazlarından olan bu zatın, Hâce Bahâeddin (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine o dervişi göstermekte amacı hizmette ihlâsın kemâl derecesini öğretmekti. Yani amacı, “Hak yolunda hizmet böyle olur.” demek idi.
Hâce Ubeydullâh Taşkendî Hazretleri bu olayı anlattıktan sonra, oradakilere dönerek sözlerini şu ibretlik satırlar ile sürdürdü: ”İhlâsla böyle hizmet edip, niyaz ve alçak gönüllülükle yokluğa erişen adamlar vardır. Şüphesiz bunlar büyük bir devlete vâsıl olmuşlardır. Ondan üstün bir devlet tasavvur edilemez. Eğer bu tarz himmet edemiyorsanız, hiç olmazsa böyle taliplerin olduğunu biliniz.”
 
Üst