Babam Mevdudi Kadiyanilik hakkında yazı yazdığından ve İDAMINA HÜKMEDİLDİ ve DEVLET ONDAN 1 HAFTA İÇİNDE ÖZÜR DİLEMESİNİ İSTEDİ BABAM MEVDUDİ İSE ONLARA ŞÖYLE DEDİ;Kimseden MERHAMET dilemeyeceğim.Çünkü ÖLÜM hükmü YERYÜZÜNDE değil GÖKYÜZÜNDE verilirHamira Mevdudi__Babam Mevdudi__Mana yay__sah 68
KADIYANİLİK MESELESİ
1914 Aralığında, Pakistan’ın doğu ve batısından gelen ve muhtelif İslam taifelerini temsil eden alim ve porfesörlerden müteşekkil bir grub Kürateşi şehrinde bir kongre yaptı. Bu kongrede hep beraber, hükümetin, yeni kanun için teşrii meclisine yaptığı teklif ve tavsiyeleri gözden geçirdikten sonra bu teklif ve ta’dilattan bir kısmında ittifak ettiler. İlki şöyle:
“Teşrii Meclisinden, Kadıyanlı Mirza Gulam Ahmed’i kendileri için dini bir lider olarak gören ve inanan kimseleri memlekette sair gayr-i müslimler gibi akalliyat olarak kabul etmesini; onlara parlamentoda Pencap bölgesi için bir sandalye ayırmasını istiyoruz.”
Diğer alimlerin tekliflerinin oranına gelince, bunun, bütün alimlerin düşmanlarını gezebe getirdiği makul ve vazıhtır. Hatta onlar o hususta hiçbir şeyi reddedemediler. Bir kısmı o hususta bazı şeyler söylemişse de, sözünün bir kıymeti olmadı. Kültürlü aydın kimseler indinde makbule geçmedi...
Kadıyanilikle ilgili şu teklife gelince, gördüğümüz gibi, her ne kadar o, bu meselenin halli için uygun bir çözüm yolu olmuşsa da, bazı aydın kimselerimiz onun doğruluğuna ve makullüğüne bir türlü kanaat getirmemişlerdir.
Biz, alimleri bu tekliflerini takdim etmeye teşvik eden delil ve dökümanları bütün açıklıkla okuyucuya sunuyoruz.
Kadıyaniliğin İslam ümmetinden ayrı bir millet olması, sadece onların bu ümmet içinde kendileri için seçtikleri mekanın tabii ve mantıki bir neticesidir. Kendilerini diğer Müslümanlardan ayıran ve onlardan ayrı bir ümmet haline getiren sebepleri yaratanlar bizzat onlardır.
Müslümanlar onüçbuçuk asırdan beri inanmışlar ve hala da inanmaktadırlar ki, Peygamberimiz efendimiz Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin sonuncusudur. Kıyamet gününe kadar ondan sonra peygamber ve rasul gelmeyecektir. Bu, Allah’ın hoşnutlukları üzerlerine olsun, Sahabe-i Kiram’ın,
“Muhammed sizden herhangi birinizin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur.”
Ayetinden anladıkları manadır. Bu sebeple onlar Muhammed (s.a.v.) den sonra peygamberlik iddia eden herkese karşı savaşmışlardır.
Ve bu, bütün Müslümanların biribiri ardından gelen asırlar boyu anladığı manadır. İşte onlar bu yüzden aralarına peygamberlik iddia eden hiçbir kimseyi kabul etmemişlerdir.
Kadıyaniler ise “Hatemünnebiyyin” kelimesini önce şöyle tefsir ettiler:Muhammed peygamberlerin sonuncusudur, yani onların tabisidir. Şu anda bile ondan sonra ortaya çıkan peygamberin peygamberliği Muhammed (s.a.v.) in hatemine tabi olur. Burada bu manayı bize açıklayıp izah edecek bazı metinleri Kadıyanilerin kitaplarından alarak okuyucuya sunmak mümkün. Ama biz sadece üç metin sunmakla iktifa ediyoruz:
“Beklenilen İsa(a.s.) Hatemünnebiyyin hakkında dedi ki:bundan murad, şu anda ortaya çıkan herhangi bir peygamberin nübüvvetinin Muhammed (s.a.v.) tarafından tasdik edilmedikçe doğru olmayacağıdır. Nasıl her türlü evrak, üzerine mühür basılmadan doğru ve emin olmazsa, aynı şekilde üzerinde Muhammed (s.a.v.) in mührünün izi bulunmayan bütün nübüvvetler de sahih olamaz.”
“Peygamber (s.a.v.) in peygamberlerin sonuncusu olduğunu inkar etmiyoruz. Fakat son demekten maksat bugün birçok insanların anladığı manada bir son değildir. Zira bu anlayış Muhammed (s.a.v.) in yüceliğine, şanına ve yüksek makamına tamamen aykırı düşmektedir. Bunun manası, Muhammed (s.a.v.) ümmetini büyük nübüvvet nimetinden mahrum etti demektir.”
“Hatemünnebiyyinden murad şudureygamber (s.a.v.) peygamberlerin sonuncusudur yani onların tabisidir. Şu anda ancak Muhammed (s.a.v.) in tasdik ettiği peygamber olabilir... Bu manaya göre Muhammed (s.a.v.) in peygamberlerin sonuncusu olduğuna inanıyoruz.”
“Son demek tabi olan demektir. Peygamber (s.a.v.) tabi olduğuna göre, ümmeti içinde bir peygamber olmazsa tabilik nasıl devam edebilir?”
Bu yorum sadece mücerred bir lafız yorumu olarak kalmamıştır. Aksine daha sonra Kadiyaniler, Peygamber (s.a.v.) den sonra sadece bir peygamberin gelmeyeceğini aksine yüzlerce hatta binlerce peygamberin gelmesinin muhtemel olduğunu ilan etmişler ve açıklamışlardır.
Bu bizzat Kadıyanilerin metinlerinde de tamamen açıktır. Biz okuyucuya bu metinlerin bazılarını sunuyoruz:
“İkindi vaktindeki güneş gibi apaçıktır ki peygamberlik kapısı, peygamber (s.a.v.) den sonra da hala açıktır.”
“Müslümanlar Allah’ın hazinelerinin bittiğini zannetmişlerdir...Onların bu zannları sadece Allah’ın kudretini tam olarak bilemeyişlerindendir. Ancak ben diyorum ki, sadece bir peygamber değil aksine binlerce peygamber gelecektir.”
“Eğer toplanıp boğazıma kılıcı dayasalar ve birisi çıkıp da Muhammed (s.a.v.) den sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceğini söylememi istese dahi, yine de ona “Sen yalancısın, bu dediğin caiz değildir, aksine ondan sonra peygamberlerin gelmesi lazımdır!..” derim.”
İşte böylece Mirza Gulam Ahmed nübüvvet kapısını açtı ve sonra peygamberliğini iddia etti. Kadıyani taifesi de onun bu iddiasını tasdik ederek onun tam ve hakiki bir peygamber olduğunu kabul ettiler. Biz burada bunu sizlere ispat edecek bazı delilleri Kadıyanilerin sözlerinden alarak sunuyoruz:
“Yine beklenilen İsa (a.s.) yazdığı kitaplarında risalet nübüvvetin açıklayarak şöyle demiştir: İddia ediyor ve diyorum ki: ben bir rasul ve peygamberim.”
Mirza devamla der ki:......
“Ben Allah’ın emri üzere ortaya çıkan bir peygamberim. Eğer bunu inkar etseydim muhakkak günahkar olurdum. Mademki beni peygamber olarak isimlendiren Allah’dır, o halde bunu inkar etmek mümkün müdür? Bu dünyayı ıslah edinceye kadar bu emre sarılacağım.” Beklenilen İsa bunu, ölümünden üç gün evvel yazdığı kitabta zikretmiştir. (23 Mayıs 1908) ve bu, öldüğü gün “Umumi Haberler” de yayınlanmıştır.” (26 Mayıs 1908).
“İslam şeriatının peygamber hakkında bize verdiği bilgiye göre, beklenilen İsa’nın sadece remzi bir peygamber olması kabul edilemez. Aksine hakiki bir peygamber olması lazımdır.”.....
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]Ahmed Gulam diyor ki:[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]“Aksine bu hükümet (Britanya Hükümeti) bize ihsan etmiş, yardım elini uzatmıştır. Eğer biz bu devletin sınırlarından çıkarsak, ne Mekke’ye, ne de İstanbul’a sığınmamız mümkün değildir. O halde bu hükümete karşı nasıl su-i zan besleyebiliriz?”
[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]“Bu davamı tam olarak ne Mekke’de, ne Medine’de, ne Türkiye’de, ne Şam’da, ne İran’da ne de Kabil’de gerçekleştirmek mümkün değildir. Fakat daima kendisine yardım etmeye davet ettiğim İngiliz Hükümetinin idaresi altında bunu gerçekleştirebilirim.”
[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]“Düşünün biraz. Eğer bu hükümetin idaresi altında çıkacak olursanız, dünyada hangi memleket sizi bağrına basar? Sizi himayesine alacak tek bir hükümet gösterin bana. Bütün İslam devletleri sizi bir kaşık suda boğmak, nefesinizi kesmek ve sizi öldürmek için fırsat kollamaktadır. Çünkü siz onlara göre irtidat etmiş kafirlersiniz.
O halde bu ilahi nimetin (Britanya hükümetin varlığının) kıymetini bilin ve kesin olarak şunu kafanıza koyun ki, Allah İngiliz hükümetini şu memlekette, sadece sizin hayrınız ve iyiliğiniz için durdurmaktadır. Eğer herhangi bir afet bu hükümeti yok ederse, aynı afet sizi yok edecektir...”[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]“Şayet size söylediklerime karşılık bir delil istiyorsanız, bir başka hükümetin idaresine geçin. O zaman başınıza gelecekleri göreceksiniz. Şunu unutmayın ki, İngiliz hükümeti sizin için bir rahmet ve berekettir. O Allah’ın sizi koruması için bina ettiği bir kal’adır. O halde bütün kalbinizle onun kıymetini takdir edin. İngilizler, size muhalefet eden şu Müslümanlardan binlerce defa daha hayırlıdır. Zira onlar sizin perişan olmanızı ve öldürülmenizi istemiyorlar.”
[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]“Milletler tarihini inceleyenler, Babiye fırkasının kurucusu Mirza Ali Muhammed Bab’a ve miskin tabilerine İran hükümetinin yaptığı şiddetli işkenceleri gayet iyi bilirler. Tarihi mühim olaylara muttali olanların da bildiği gibi, bir Avrupa devleti olarak kabul edilen Türk Hükümetinin, 1863-1893 yılları arasında Bahailik fırkasının kurucusu Bahaullah’a ve tabilerine yaptığı zulümler sadece dini ihtilaf yüzündendir. Mesela Türkler Bahaullah’a önce İstanbul’un karanlık zindanlarında işkence ettirdikten sonraAdrinople ve Mekke zindanlarına sürmüştür. Biz dünyada, medeniyyet asrında üç büyük devlet biliriz. Bütün bunlar da bize şu kanaatı vermektedir ki, Ahmedilerin hürriyeti ancak ve ancak Britanya tacına bağlıdır.”
[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]“Mirza (a.s.) ın Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğuna inanan ve onu mukaddes bir adam olarak kabul eden bütün Ahmedilerin, riya ve yapmacık hareket karıştırmaksızın bütün kalpleriyle Britanya Hükümetinin sadece kendileri için Allah tarafından gönderilen bir ihsan ve rahmet olduğuna kaani olmaları; ve İngiliz hükümetinin hayatının kendi hayatları demek olduğuna mutlak surette inanmaları gerekir.[/FONT]