Metin Savaş / Zemheri Kuyusu

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
SAVAŞ’IN KALEMİNE DİKKAT
23846.jpg

‘Zemheri Kuyusu’nda kim yok ki!
Bu romanda Fuzuli de var, İsmet Özel de… Nurettin Topçu, Necip Fazıl ve daha kimler kimler…

31 Ocak 2011 Pazartesi 11:39
İlk kitabı 2000 yılında basılan bir yazar Metin Savaş… O günden bugüne kadar yayımlanmış beş romanı var. Hayatını Balıkesir’de esnaflık yaparak idame ettiriyor. İlk kitabı olan “Efendi Dayı’nın Kozalakları” ile Tuzla Belediyesi Roman Ödülü’nü kazanmış. Bu yazının yazılmasının esas sebebi ve amacı olan Zemheri Kuyusu da Türkiye Yazarlar Birliği’nin, 2005 yılında Roman Ödülü’ne lâyık gördüğü kitap…
Metin Savaş’ın edebiyat çevreleri tarafından sınanmışlığına rağmen kamuoyunca az bilinmesi son dönemlerde edebiyatın magazin karşısında yenik düşmesinin bir sonucu olarak birçok başarılı yazarın başına gelen bir hadise. Kitaplar edebî değerlerden ziyade maddî değerlerin üstünde yükselmeye başladığından kimi zaman başarılı yazarları kuru kalabalık arasında fark etmek zor oluyor.
Yazarın son üç kitabını basan Ötüken Neşriyat’ın yaşadığı dağıtım/pazarlama sorunları, daha genel bir ifade ile maddî değerler ile birlikte edebî değerlerin önüne geçen ideolojik kaygılar da Metin Savaş’ın geniş bir okuyucuya ulaşmamasının sebeplerinden…
23847.jpg
Zemherî Kuyusu

Zemheri Kuyusu ilginç bir kurguya sahip… Nevrotik bir hasta olan Fuat’ın bir psikologa gitmesi ile başlayan roman post-modernist öğelerle bezeli. 17 Ağustos depreminden, 10 Temmuz 1894 depremine uzanan bir hikâye bekliyor okurları. Okurlar, kitabın kapağını görüp kasvetli, korkutucu bir romanla karşılaştıkları hissine kapılabilir. Bunu belki kitabın kusurlarından biri sayabiliriz zira son derece samimi, neşeli ve yer yer güldürücü bir roman Zemheri Kuyusu… Buna rağmen kitabın bazı sahneleri ile üzücü ve mistik bir dokuya sahip olduğunu da belirtmiş olalım. İnsanı yormayan bir dil ile örülen ilginç olaylar, okuru yüzyıllık bir zaman diliminde mekândan mekâna, şehirden şehre, hatta ülkeden ülkeye sürüklüyor.
Romanda kimler yok ki!
Romanın ilginç bir kurguya sahip olduğunu söylemiştim. Mesela siz hiç İbiş ve Deli Dumrul’u bir romanda gördünüz mü? Ya da Peyami Safa’nın bir roman sahnesinde oturum yönettiğini… İsmet Özel ve Fuzûlî’nin karşılıklı konuştuğunu… Şeyh Gâlib’in ‘f klavye’den bahsettiğini…
Bu romanda bunları görmek mümkün… Dahası Necip Fazıl, İbn Haldun, Nurettin Topçu, Fuzûlî, Erol Güngör, Henry Bergson da bu romanın karakterlerinden.
Kitabın yayıncısı, eleştirmen ve okur da zaman zaman kitapta kendine bir yer bulmuş. Onların fikirleri de kitapta dile geliyor. Hatta Keloğlan ve Molla Kasım’ın fikirleri de… Eleştirmenin ve yazarın konuşturulduğu bölümlerde yazarın, kitaba gelecek tüm eleştirileri önceden sezip, bilinçli bir şekilde hareket ettiği anlaşılıyor.
Bazı yerlerde romana dair eleştirilere de esprili bir dille yer veriliyor hatta:
“Keloğlan: Ben masallarda bile böyle kurgu yaşamadım.”
“Molla Kasım: Bu densiz romanın sahifelerini yırtıp yırtıp dereye atmalı.”
Post-modernist öğeler
Zemheri Kuyusu’nda bilinç akışı, metinlerarasılık, alaycılık, üstkurmaca, parçalılık, parodi, zaman ve mekân karmaşası gibi post-modernizmin birçok öğesini görmek mümkün.
“Serbest şuur akımı” da denen “bilinç akışı” tekniği, anlatıcı durumundaki karakterin düşüncelerinin gerçek düşüncelerde olduğu gibi tamamlanmadan, kesik kesik, çağrışımlarla sürekli yeni konulara atlayarak yansıtılması, gösterilmesidir. Zemheri Kuyusu’nda da bilhassa Fuat’ın daldan dala atlayan, en ufak bir nesne yahut kelime ile bambaşka âlemlere geçen fikirleri okura bu yöntemle gösterilmektedir. Bu da romanın akıcı ve sürükleyici bir üsluba sahip olmasının sebeplerinden biri…
Birçok başka edebî esere de göndermelerde bulunularak post-modernist anlatıların önemli özelliklerinden biri olan “metinlerarasılık” Zemheri Kuyusu’nda kullanılmış. Gerçekten o eseri hatırlatmak maksatlı ya da alaycı bir üslupla parodisini yaparak yani “tahrif edici bir taklit” ile başka eserlere yapılan göndermeler dikkatli okurların gözünden kaçmayacaktır.
23848.jpg
Okurların gerçek ve kurguyu birbirine karıştırması için yapılan “üstkurmaca” da bu eserde görülen post-modernist tekniklerden… Romanın içinde, roman yazan bir karakteri barındıran Zemheri Kuyusu’nda yaşananları okurken bir yandan da karakterin yazacağı romanı okumuş oluyoruz. Bazen romanı yazan karakter doğrudan okuyucu ile konuşup gerçek ve kurmacayı birbiri içinde iyice karıştırıyor. Bu da okuyucuyu tekdüze bir roman okumaktan kurtarıyor.
Osmanlı Türkçesi, Öz Türkçe, günümüz Türkçesi aynı kitapta
Romanda kabaca iki dilden söz edebiliriz. Biri günümüzde yaşanan olayların; diğeri de 1894 depreminde yaşananların anlatıldığı zamanda kullanılan dil… Yazar, günümüzdeki olayları anlatırken günümüz Türkçesini kullanırken, 1894’e uzandığında anlatıcının dilini ağırlaştırıp Osmanlı Türkçesinden kelimeleri kullanmış. Böylelikle okurda kahramanlarla birlikte günümüzden 1894’e gittiği hissi kuvvetlenmekte…
Dilin bu zengin kullanımının romanın her bölümünde görmek mümkün. Yine postmodernizmin getirdiği bir özellik olan “parçalılık” bu şekilde sadece kurguya değil, dile de yansıtılmış. Farklı dönemlerde konuşulan diller kitabın farklı bölümlerinde ağırlıklı olarak kullanılırken bazen de bunları art arda gelen cümlelerde yahut aynı cümle içinde de görmek mümkün. Kitapta art arda cümlelerde günümüzde pek kullanılmayan öz Türkçe kelimelerle Osmanlı Türkçesinde kullanılan kelimelere birlikte rastlanılmasının bilinçli bir tercih olduğu, romanda anlatıcının bu gibi teknik meseleler hakkında kendi kendine konuştuğu bölümlerden anlaşılmaktadır.
Ayrıca zaman zaman bir kelimenin ardından eş ve yakın anlamlı kelimelerin de kullanılması zengin bir dil oluşmasında etkili. Romanda bu gibi kullanımların ardından anlatıcı ‘Türkçenin ifade zenginliği’nden söz ederek yazarın bunu yapmaktaki amacını açıklamış oluyor.
Zemheri Kuyusu'nun kusuru mu artısı mı?!
Romanda fazlaca fikir bulunması bir kusur olarak görülebilir. Zaman zaman sadece bir fikri okuyucuya aktarmak için romanda bir karakterin araç olarak kullanıldığını görmek mümkün. Ancak yukarıda belirttiğim gibi yazar bu gibi eleştirilerin geleceğini de hesap etmiş ve romanda buna da cevap vermiş. Aklınızdaki eleştiriye aniden cevap verilmesi, yazarın okuru takip ettiği ve roman boyunca ara sıra ortaya çıkarak onunla konuştuğu hissini doğuruyor.
23849.jpg
Mesela anlatıcının bir sayfalık nutkundan sonra, “İşte böyle… Kendisini filozof zanneden yazardan inciler dinlediniz… Şimdi reklâmlar…” demesi bunun örneklerinden biri. Bunun ardından ilerleyen sayfalarda ise böyle bir eleştiriye karşı başka bir karakterin, profesörün, ağzından savunma yapılıyor:
“… Biz bir ölüm kalım savaşına hazırlanıyoruz. Böyle bir ortamda ne yazmalıyız? Aşk meşk mi? Pembe roman mı? Aydın bunalımı mı? Bay entelektüel halkıyla niçin anlaşamıyor! Vah canım, çok üzüldüm… Hidâyet romanı mı? Ateist Olga nasıl müselman oldu! Heyt yavrum… Romanda siyaset yapılmazmış! Niçin? Çünkü sanat sanat içinmiş! Ulan eşek sıpaları… Mekanizmin hâkimiyetine direnmek yolunda romanı düşünce silâhı mâhiyetinde kullanmayacaksak ölelim daha iyi. Entelektüel cihadın araçlarından biridir edebiyat.”
Bu kitap okunmalı
Yeniliklere açık bir okursanız bu kitabı bir kenara not edin. Yazın uzun günlerinde yahut kışın uzun gecelerinde tam da Zemheri günleri dün bitmişken canınız bir kitap okumak istediğinde ne okusam diye düşünürseniz aklınıza “Zemheri Kuyusu” gelsin. Vaktinizi zayi etmeden, ilginç ve özgün bir kitap okumuş olmak için kitaplığınızda bir Zemheri Kuyusu bulunmalı ve belki de diğer Metin Savaş kitapları…
Kitaba ulaşmaya niyetlenenlere bir not: Elbette kitaplığınızda bulunması için bu kitabı edinmeniz gerekecek. Tecrübe ile sabit ki kitapçılarda bulmanız mümkün olmayabiliyor. Bunun için en uygun yol bu yazıya da ulaşmanızı sağlayan internet…
Zemheri Kuyusu, 391 Sayfa, Ötüken Neşriyat

Görkem Evci
 
Üst