Metin Aldemir - Je ne suis pas Charlie

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Tüm dünya, geçtiğimiz hafta Fransa’nın Paris kentinde Charlie Hebdo adında bir mizah dergisine yapılan saldırıyı konuşuyor bu aralar.
On iki kişinin ölümüne sebep olan bu saldırıda, dünyada ve Türkiye’de, Fransa’nın 11 Eylül’ü olduğunu söyleyenden tutun da, düşünce ve ifade özgürlüğünün cezalandırılması ve yaşam hakkının gasp edilmesine; Madımak’la arasında hiçbir farkın olmadığını belirtip üzerinde Fransızca “Je Suis Charlie”, Türkçe “Ben Charlie'yim” yazılı pankart açan eylemcilere ve daha da ileri gidip eylemin “İslami terörizm” olduğunu ifade edenlere ve hatta daha da ileri gidip dünya liderlerinin bir araya geldiği ve “teröre karşı barış yürüyüşü” tertip edip kitlesel eylem yapanlara kadar…
Peki, tüm dünyanın ve Türkiye’nin tepkisini çeken bu saldırı gerçekten de ifade edilenler kadar telin edilmeli miydi yoksa basit bir saldırı deyip geçilmeli miydi?
Saldırının tasvip edilecek tarafı olmadığı gibi, ölen insanların masumluğu üzerinden politika yürütüp vicdan seli oluşturmanın da hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v)’e yönelik hakareti de aşan çirkin karikatürlerle, Müslümanların inanç ve değerleriyle alay edip mizah konusu yapmayı eleştiri ve demokratik bir hak olarak görenlerin masumluğu nasıl kabul edilebilir! Resulullah’a ve Müslümanlara yönelik her türlü ifade ve eleştirilerin, özgürlük ekseninde değerlendirilmesi riyâsında bulunanlar, bu tahammülsüzlüğün sadece İslam dini için geçerli olduğunun farkında değiller mi?
Öte yandan, ezilmişlik psikolojisi içerisinde karşıtına sığınarak Müslümanlar adına özür dileme cesaretinde bulunanlar da olup, saldırının bir terör eylemi olduğunu ve başta İslamcılar olmak üzere tüm kesimleri duyarlılığa ve bu saldırıya karşı tek vücut olmaya davet edebiliyorlar.
Çantalarında, Edward Said’den Michel Foucault’a, Stuart Hall’dan Frantz Fanon’a kadar anti-emperyalist yazarların kitaplarını eksik etmeyen bu kesimler; nedense aynı tutarlılık ve ilkeselliği (!) Fransa’nın Orta Afrika ve Mali’de, İtalya’nın Libya’da, İngiltere’nin Hindistan’da, ABD’nin Irak’ta, Esed’in Suriye’de, Sisi’nin Mısır’da, İsrail’in Filistin’de vs. gerçekleştirdiği teröre karşı ciddi manada tek bir eleştiri dahi gösteremiyor. Ne diyelim, şair bir kez daha haklı çıktı:“İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır…”
Kuşkusuz tepkisel reflekslerle gerçekleştirilen bu saldırının, hikmeti göz ardı ettiği ortadır. Çünkü bu saldırının başta Fransa olmak üzere Avrupa’da yaşayan birçok Müslümanı daha da zor durumda bırakacağı ortada olmakla birlikte, son yıllarda Avrupa’da yaşanan (PEGİDA vs.) ırkçı, İslam karşıtı eylemlerin meşruiyet zeminine oturtulmasına sebep olacaktır.
Charlie Hebdo saldırısının, Norveç’te yetmiş yedi kişinin ölümünden veya ABD’nin Colorado eyaletinde bir okula yapılan vs. saldırıdan daha fazla tepki getirdiği ortadadır ve bu düşündürücüdür.
Ancak, birkaç gündür tepkilerin artarak bu kadar kitleselleşmesinin sebebinde, Fransa’nın son yıllarda yaşadığı en büyük saldırı olarak yazılıp çizilse de, temelde son yıllarda Müslümanlara yönelik artan tahakkümcü zihniyetin evrensel bir boyuta kazandırılması yatmaktadır.
Öyle ki, saldırının hemen ardından eş zamanlı olarak, ‘cihadist, radikal unsurlar, İslami terörizm’ vb. kavramlar üzerinden haber ve yazıların hızlıca tedavüle sokulması ve sosyal medya üzerinden bunun propagandası yapılması, hadisenin büyüklüğünü gösterme konusunda son derece önemlidir.
Yine aynı öneme sahip Paris’te düzenlenen ve neredeyse Esed’in unutulduğu dünya liderlerinin teröre karşı barış yürüyüşü de yeni dünya düzeninin kodlarını göstermesi açısından oldukça manidardır.
Hal böyleyken, Batılı ülkelerin sömürgeci tarih sayfalarını çevirip zaman kaybetmektense, değişen/değişecek dünya düzeniyle birlikte yeniden şekillendirilmeye çalışılan Müslüman coğrafyalarının esaretten kurtulması ve vahyin ilkeleri doğrultusunda inşa edilecek siyasal zeminler oluşturulması gerekir.
 
Üst