Metalurji Ve Malzeme Mühendisliği

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
Birçok insan metalurji ve malzeme mühendisliği ile meteoroloji mühendisliğini karıştırıyor :) Ben Metalurji ve malzeme mühendisiyim dediğim zaman herkes hava tahmini ile ilgilenen meslek olduğunu sanıyor.Ama metalurji ve malzeme mühendisliği (yani benim meslek :) )
meteoroloji mühendisliğinden çok farklı.
Buyrun ülkemizde çoğu kişinin bilmediği metalurji ve malzeme mühendisliğini tanıyalım...


İnsanlık tarihininin başlangıcından beri gerçekleşen yoğun insan-malzeme ilişkisi nedeniyle toplumsal hayatın gelişmesi malzeme ile ilgili gelişmelere sıkı bir şekilde bağlı kalmıştır. Tarihsel gelişim içerisinde çağlar, o devirde ağırlıklı olarak kullanılan malzemenin ismiyle anılmıştır. Taş, ağaç ve kil gibi doğal malzeme kullanımıyla başlayan ilişkide önceleri tabii malzemenin kendisi ön plandayken süreç içersinde doğal malzemelerin değişime uğratılması (örneğin camın üretimi) metallerin ergitilmesi gibi malzemelerin üretimi ve işlenmesi önem kazanmıştır. Malzeme, üretim ve işleme sentezi günümüzdeki yaşam standartının temelini oluşturur. Metal ve alaşımları, seramik malzemeler, plastik ve lastik malzemeler ile bu malzemeler arası oluşturulan kompozit malzemelerin üretimlerinden nihai kullanımlarına kadar geçen tüm evreler metalurji ve malzeme mühendisliği alanını belirler.

Metalurji ve malzeme mühendisliğinin altında oldukça geniş ve bu genişliğe bağlı olarak çok çeşitli kavramlardan oluşan bir meslek dalı yatar. Metalurjist ve malzeme mühendisi, değişik malzeme üretim tekniklerini ve ilgili karakteristikleri temel esasların ışığında bilmek zorundadır. Yeraltı zenginliğinin büyük bir bölümünü kapsayan cevher eldesinin maden mühendisince gerçekleştirilmesinden sonra üretimin devamında metalurjist ve malzeme mühendisi devreye girer. Malzemelerin ve buna bağlı olarak üretim tekniklerinin zenginliği, özellikle Türkiye gibi madencilik konumu yüksek seviyede olan ülkelerde metalurji ve malzeme mühendisi gereksinimini kuvvetlice arttırır. Üretimin yanısıra malzeme ve malzemelerin işlenerek kullanım şartlarına adaptasyonu, metalurji ve malzeme mühendisinin diğer temel görev alanını belirler. Son yüzyılda, özellikle ikinci dünya savaşından sonra malzeme araştırmalarında bilimsel esasların açıklanması büyük yer tutar. Malzeme ile ilgili bilgi eksiklikleri ve yanlış malzeme seçimleri katastrofal kazalara neden olmuş ve yoğun ekonomik kayıplarla sonuçlanmıştı. Son 20-30 yılda malzemeyi oluşturan evre veya evrelerin yalnız veya kombine etkilerinin anlaşılmasıyla metalurjik malzeme dizaynı kavramı oluşmuş ve buna bağlı olarak yeni yapısal veya fonksiyonel malzemeler geliştirilmiştir. Malzemeden beklenen özelliklerin giderek artması nedeniyle malzemelerin mümkün en düşük ağırlıkta daha sert ve tok olması, korozif ve yüksek sıcaklık ortamlarında bozunmaması ve sınır yüklenmelerde rizikosuz dayanmaları beklenir. Mekanik, termal ve kimyasal özelliklerin yanında uygulama koşullarına göre bazı elektriksel, manyetik ve optik özellikler de arzulanır. Mamul (yarı veya son) üretimi, metalurji ve malzeme mühendisinin bir başka uğraş alanıdır. Metalurjist ve malzeme mühendisi, soğuk/sıcak şekillendirme, döküm, toz metalurjisi gibi değişik üretim tekniklerini bilmek ve ekonomikliği dikkate alarak bu üretimi gerçekleştirmek zorunluluğundadır.

Türkiye gibi endüstriyel açıdan gelişmekte olan ülkeler için de malzeme yüksek öneme sahiptir. Her teknik fikir uygun malzeme arzına bağlı olarak gerçekleşir. Günümüz tekniğinde malzemelerin üstlendiği anahtar rol doğrultusunda endüstriyel açıdan gelişmiş ülkeler, malzeme bilimleri eğitimi ile araştırma ve geliştirme programları oluşturarak günümüzde ve gelecekte teknolojik üstünlüklerini ve piyasa rekabet güçlerini sürdürmeye çalışırlar. Metalurjik uygulamalar, arzulanan malzeme arzı yanısıra cemiyet karakteristiğini de etkilemiş ve değiştirmeye başlamıştır. Malzeme ve özellikle modern malzemelerin gelişmesi toplumlara problemlerini daha değişik ve etkili olarak, sınırlı olan hammadde kaynaklarını ve özellikle gelecek nesilleri dikkate alarak çözme zorunluluğu da getirmiştir.

Yirminci yüzyılın bitimine doğru teknoloji ürünlerinin artması ve kullanımının yaygınlaşmasıyla başlayan teknik değişimler bir devrim boyutuna erişmiştir. İleri teknolojilerin yepyeni üretim süreçleri anlamına gelmesi ve bunların sanayi, ekonomi ve toplum hayatını yenileyen karakterde olması modern endüstriyi olduğu gibi geleneksel endüstriyi de etkilemektedir. Teknoloji devriminin temel ögesi malzemedir. Tüm gelişmelerin başlangıç noktası, geliştirilecek veya uygulanacak sistemi oluşturacak malzemedir. Endüstriyel gelişmiş ülkeler, malzemenin ülke teknolojisini ve bağlantılı olarak ekonomisini öncelikli konuma getirici rolünü kavramakta gecikmeyerek hem ilgili eğitim programlarını açmışlar, hem de araştırma ve geliştirme çalışmalarını desteklemişlerdir. Ülkemizin geçirdiği sanayi evrimini incelediğimizde sanayileşmemizin temelinde teknoloji transferi yatar. Bu tip bir teknoloji iletimi bir yandan dikkate değer bir üretim potansiyeli oluşturmamıza katkıda bulunmuştur. Ancak özgül teknoloji üretmek yerine giderek artan miktarlarda teknolojiyi satın alarak sahiplenmemiz, ekonomik gücümüzü her geçen gün daha fazla zorlamaya başlamıştır. Bu nedenle ikibinli yıllarda kendi ulusal teknolojimizi yaratmak zorunluluğundayız. Aksi taktirde bilgi ve teknoloji üreten değil, transfer teknolojiyle ucuz iş gücü destekli fason üretim yapan bir ülke olma durumunda kalabileceğimiz açıkça görülmektedir.

Günümüzde teknoloji üretiminin analizi, böyle bir üretimin yoğunlaştığı ve aynı zamanda kurumsallaştığı görünümünü verir. Türkiye teknoloji geliştirme planları yapmak zorunluluğundadır. Dinamik olacak bu planlar çerçevesinde sanayi yönlendirilmeli, üniversitelerimiz ise bu teknolojinin gereksinmelerini karşılayacak kişileri, oluşturulacak modern eğitim programları içerisinde yetiştirmelidir. Özellikle metalurji ve malzeme mühendisliği dallarında yetişmiş eleman açığı fazladır. Ancak bu eğitimle beraber ilgili endüstri dalları teşviklenerek ülke potansiyelinin kullanımını yüksek seviyede sağlayacak iş olanaklarının da yaratılması gerekir.

Metalurji ve Malzeme Mühendisi eğitimi doğrultusunda tekniğin veya toplumun gerekli malzemeyle beslenmesini sağlar. Mezunların çalışma alanı fevkalade geniş olup teknolojik gelişmeye paralel olarak daha da genişlemektedir. Gelişmiş ülkelerde öncelikli bilim dallarından biri olan malzeme mühendisliği konusunda hızla gelişmekte olan ülkemiz endüstrisinde de yetişmiş eleman gereksinimi giderek artmaktadır. Metalurji ve Malzeme Mühendisi, uygun özellikler profili içeren metal ve alaşımların (ve kısmen diğer malzemelerin) esaslarını araştırır, üretimini ve muayenesini yapar. Doğal olarak uygulamaya dönük uygun malzeme seçimi ve malzemeden kaynaklanan hasar durumlarında hasar analizi de çalışma alanına girer. Böylece Metalurji ve Malzeme Mühendisi, malzeme üreten, işleyen ve kullanan tüm endüstrilerde görev yapabilir.
 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
Metalurjinin öyküsü...

METALURJİNİ ÖYKÜSÜ

Bütün metalurji tarihleri bu endüstrinin başlangıcını, şaka ile karışık olarak, bir Mısırlı hanımın süslenme merakına bağladığını anlatırlar.

Nil kıyılarındayız, bundan altınbin yıl önce, görkemli bir konakta. Vakit akşam. Genç bir kadın, güzellik düşüncesinin gerektirdiği bakımı yüzüne uygulamakla meşgul. Ne çare ki elindeki boya çubuğu parmaklarında kayıp ocağa düşüyor. Gece geçiyor. Sabah olduğunda terihin bu ilk Metalurjisti, küller arasında bir kırmızı külçe keşfediyor: o, bütün bakır ingotlarından ilkini imal etmiştir.

Bu olağanüstü efsanenin tek doğru tarafı, kosmetik için renkli boya maddesi (pigment) olarak bakırtaşı (malakit)’in kullanılmasının ilkçağların başlarına kadar gittiğidir.

Mısırlı hanımlar şakaklarını bakır taşı ile yeşile boyuyorlar, kara gözlerini antimuan tozu ile uzatıyorlardı. Kraliçe Nefertiti’nin ünlü maskesinde olduğu gibi.

İlk metalurjistlerin, içine yumuşatmak amacıyla bakır koydukları odun kmürü kümelerini toprakla örtmek adetinde oldukları bilinir. Bu ustalar, küllerini ayıkladıktan sonra, ergitmeye koydukları ham bakırdan daha fazlasını elde ettiklerinin farkına varmışlardı. Oysa ki bunun izahı basitti: bakıra yapışmış toprak, büyük olasılıkla bakır oksidinden oluşuyordu. Odun kömürü ateşi, güçlü bir redükleyici olarak, metal oksidini redüklüyordu.

Kaldı ki, toprakla karışım, ergimeyi hızlandırıyordu: % 3,5 Cu2O’lu Cu-Cu2O ötektiği, yani iyi ergiyen karışım, 1050 0C’de yani saf bakırın ergime sıcaklığından 33 daha düşük bir sıcaklıkta ergimektedir. Böylece de ilkel dökümcüler, ergitmeyi istedikleri bakıra bazı toprakları karıştırmak eğiliminde olmuşlardı. Bu topraklar gerçekten bir maden filizi idi ve gerçekleştirilen işlemde madenin arıtılmasından ibaretti.

Bir alaşım, prensip itibariyle, ergime ile elde edilir. “Prensip itibariyle” diyoruz zira günümüzde metalik tozları sıkıştırarak elde edilen karışımlara da bazen “alaşım” adı verilmektedir. Bileşenlerden birinin ergitilmesi mümkün olmayınca bu toz sıkıştırma tekniği zorunlu hale geliyor. Bakır, tunsten alaşımı bunlardan oluyor.

Metalurji tarihinin cilvelerinden biri de, alaşımların arıtılmış metallerden önce meydana çıkmış olmalarıdır. Gerçekten maden filizlerinin karışımı çoktanberi uygulanmıştır ve bugün bile , ünlü alaşım Monel’i yapmak için, ilksel ayırım yapmadan bazı kompleks nikel ve bakır filizleri muamele edilmektedir. Roma’lı ünlü tabiat bilgini Plinius, çinko silikatının çok yararlı olarak bakır filizine ilave edildiğini zikrediyor. Keza, nice kuşağın düşlerine girmiş, aurichalque” yani altın, bronz ve yaldızlı gümüş arasındaki metalin masalsı öyküsüde bilinir; asllında bu göz alıcı bronz, filizlerin karıştırılması yoluyla elde edilmekteydi.

Kıbrıs bakırının saflığı, yüzyıllar boyunca Ege’li kolonları, Finikelileri, Mısırlılılar ve Asurlularla dövüşmeye sevketmişti. Ünlü Truva Savaşlarının duygusal nedenleri bilinir. Ama Doğu Akdeniz haritasına bakıldığında bu Frikya kentinin stratejik durumu derhal farkedilir. Karadeniz’den bakır cevheriyle yüklü olarak Çanakkale Boğazından geçen gemilerden ağır baç alan Truvalıların bu ambargosunun ortadan kaldırılması gerekiyordu ve bu savaşı bu nedenle Helen bronzcuları finanse etmişlerdi.

Aynı şekilde metalurjistlerin bakıra % 5-10 kalay ilavesiyle bu metalin sertliğini iki kat arttırdığını farkettikleri günden beri kalay savaşları yüzyıllarca süre gelmiştir.
 
Üst