Mescid-i Aksa

nefahtü

Kıdemli Üye
Katılım
21 Haz 2013
Mesajlar
5,117
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Konum
istanbul
Mescid-i Aksa’dan daha mübarek olan

24 TEMMUZ 2017
avatar_user_24_1488803361-160x160.jpg

Sezai Karakoç’un, iyi bir şiir için koyduğu bir ölçüt, şiirin okurunun o şiiri okuduktan sonra artık eskisi gibi biri olmadığıdır. İyi bir şiir, okurunu değiştirir. Onda bir idrak genleşmesine, dile, bilince ve hayata dair bir zenginleşmeye yol açar.
Bu ölçütü, başka sanatlara, bazı mekanlara, kimi insanlara da uygulayabilirsiniz. Bunda bir esrarengizlik yok: Olup biten aslında, bilinenlerin risk altına girdiği hayati bir müdahaledir. O şiir, o mekan, o insan bizi tekdüze ve ezberlenmiş yolumuzdan çekip çıkarmış, bizi belki hayati bir kavşağa, belki bir uçurum kenarına veya bir patikaya sürmüştür. Bilincimizde kök bulan bir ilkeye dair bir tek değişim, bizdeki köklü değişimin önünü açan şeydir. “Her şeyin her şeyle, her şeyin bir şeyle murtebıt” olduğu ilkesi bize şunu söyler: Esasa dair bir şey değişince, her şey değişir.
Kudüs’ü bir kez görmüşseniz, artık eskisi gibi biri değilsinizdir. Binlerce yılın sevk ve idare ettiği bir iman heyecanının başkenti olan Kudüs’ün taş duvarları, daracık sokakları sizi, kendinizi mensup hissettiğiniz ve adeta coğrafyasız, tarihsiz bir din algısından çıkartır. Şu kapıdan Hz. Meryem’in doğduğu eve girilir. Beriki Hz. İsa’nın havarileriyle sohbet ettiği mübarek zeytinliktir –bakın ağaçlar hala zeytin veriyor. Ötedeki Hz. İbrahim’in mihrabı, şu merdivenin yanındaki Hz. Hızır’ın makamıdır. Efendimiz (sas), Miraç gecesinde, tam şuracıkta, peygamberlere imamlık yaparken görülmüştür. Maneviyat burada belirsiz ve uçucu tabiatından kurtulmuş, taş gibi somutun somutu bir maddede birikmiştir. O yüzden şunu söyleyebilirim: Kudüs’ün taşlarını gördükten sonra, “taş kalpli” ifadesi benim için eski anlamını kaybetti.
Mescid-i Aksa, Kudüs’ün yüzük taşıdır. Kudüs bir tepenin üstünde yaratılırken, bir mücevher gibi yontula yontula zirvesindeki Mescid-i Aksa’da son bulmuştur. Mescid-i Aksa, Kudüs’ün yaptığı doğum gibidir, minaredeki ezan gibidir, al bayraktaki hilal gibidir. Ona halel gelirse Kudüs herhangi bir Orta Doğu şehrine döner. Tıpkı minarenin bir kuleye, al bayrağın bir düşmana dönmesi gibi.
Bu yazıyı Cuma sabahı yazıyorum. Ve şunu söyleyebilirim ki, Kudüs’te kıldığım dört Cuma namazından sonra, burada her kıldığım Cuma’da Kudüs’ün gölgesini görüyorum. Mescid-i Aksa’da, Ramazan ayında her bir Cuma, iki yüz bin kişilik cemaatlere şahit oluyordu. Sabahın erken saatlerinde, köylerinden-kasabalarından otobüslere doluşarak, işgal devletinin kontrol kapılarından bin çileyle geçerek, oluşan trafik sebebiyle otobüslerinden inip kilometrelerce yürüyerek, nasırlı eller, romatizmalı dizler, yaşlı gözlerle gelen canım Filistin’in mübarek ve yaşlı insanları -çünkü elli yaşın altına giriş izni verilmiyordu- Mescid-i Aksa’yı dolduruyorlardı. Orada bir şey fark ediyordum: Mescid-i Aksa bizim için, fazladan bir duyarlılığın sebebiydi. Onun hatırası karşısında bir mahcubiyet, bir tedirginlikle doluyorduk. Sınırlı sayıda gün için gelmiştik ve birazdan çekip gidecektik. O sebeple, her bir köşesinin bizim için fazladan bir hassasiyet uyandırdığını görüyordum.
Ama o insanlar için Mescid-i Aksa, haftalık namazlarını kıldıkları, dedelerinin de orada namazlar kıldıkları, dükkanlarının komşusu, evlerinin manzarası, çocuklarının oyun alanı olan bir yerdi. Zeytin ağaçlarının gölgesinde kestiriyorlar, köylerinden getirdikleri felafilleri açıp oracıkta yiyorlar, köye dönerken toruna götürecekleri hediye küpelerin fiyatlarını düşünüyorlardı. Tam da bu doğallıkları sebebiyle etkileyiciydiler. Çünkü Mescid-i Aksa onların sadece ziyaretgahı, sadece kutsal mabedi ve hac mekanı değil, aynı zamanda ev içleri olmuştu.
Kırık dökük şunu demeye çalışıyorum: Mescid-i Aksa’da Cuma namazının kılınamayacak olması, bizim için Cuma namazının kılınamayacak olmasıdır. Kutsal mabedimizin işgal edildiği hakikatiyle karşılaşmak demektir. Tabii ki bu ağır, zor bir haldir. Ama Filistinli ve Kudüslü içinse bu durum, evinin içine girilmesi anlamına gelir. Bu sebeple bir Kudüslünün şu anda neler hissettiğini sadece kestirebiliyorum ama asla onun duyarlığı seviyesinde bir duyarlığa ulaşamıyorum kanaatindeyim.
Bu sebeple, Mescid-i Aksa’ya ve Kudüs’e yardım ve destek, Kudüslüye somut, elle tutulur, hakiki destek ve yardım anlamına gelir. Mescid-i Aksa için somut bir şey yapmak istiyorsak, oradaki insana dokunan, o insanın işine yarayan bir şey yapmalıyız. Bir adım daha ileri gidelim: Mescid-i Aksa’nın cemaati olan o insanlar, Mescid-i Aksa’dan daha mübarektirler. İnsanı yaşatırsak Mescid-i Aksa yaşayacaktır.
İşgal devleti, bunun son derece farkında. Eğitim imkanlarını kısıtlaması, hayat şartlarını zorlaştırması, geçim sıkıntısını büyütmesi, yurt dışı olanaklarının önünü kesmesi, entelektüel hayatı kısırlaştırma girişimleri, oradaki insanın yok edilmesi hamleleridir. Yapılması gereken, aynı yolu tersinden yürümektir.
Yukarıdaki bir cümlemizi bir de şöyle kuralım: Kudüs’ün yüzük taşı Mescid-i Aksa’dır. Mescid-i Aksa’nın yüzük taşıysa saftaki o mümindir.

 
Üst