Mervan Hadid

Zeynep Özmen

Kevok_84
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
3,306
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Mervan Hadid

Hayran olduğum diğer bir şahsiyet de merhum Şeyh Mervan Hadid'dir. Şeyh Mervan Hadid'i ve mücadelesini daha önceden zikretmiştik. Bu zat Mısır istihbaratını hayli yormuştur. Bir kişi gece gündüz bunu takip etmekle görevlendirilmiştir. Öyle ki her gittiği yere gidiyor, her bindiği vesaite biniyormuş. Mısır'da toplu taşıma araçları oldukça kalabalıktır. Bir insan otobüse binmek istediğinde kapının ağzındaki demirleri yakalayabilmesi için mutlaka yerden yukarı atlaması gerekir. Çünkü bizzat kapının ağzında en az dört-beş kişi bulunmaktadır. Otobüs uzaktan gelince herkes otobüsün içine nasıl atlayacağına dair hazırlığa geçer. Şeyh Mervan'da kendisini takip eden istihbarat memuru arkadaşı (!) ile birlikte otobüse zıplama hazırlığına geçerler. Bazen Şeyh Mervan önce biner, onu takip edenin elinden yakalayıp otobüse bindirirdi. Bazen de istihbarat memuru önce biner, Şeyh Mer-van'ın elinden tutar, onu otobüse çekerdi. Çünkü bunlar birbirlerinden ayrılmayan ikizler gibiydi. Şeyh Mervan her gittiği yerde arkasında bunu görüyordu. Ondan kurtuluş yoktu. Bu nedenle Mısır otobüslerine binme gibi zor durumlarda birbirlerine yardımcı oluyorlardı. Hatta bazen Şeyh Mervan daha önce binip istihbarat memuru bitlemeyince onun elinden tutup aşağıya indiriyordu ve ona "ikinci araba ile gideriz" diyordu.
Bazen de Şeyh Mervan otobüse ücret öderken "al, bu bir kuruş benden, bir kuruş da şu istihbarat memurundan" diyordu. Milletin huzurunda bunun kim olduğunu söylemekten çekinmiyordu. Aslında bu durum o memur için de bir zilletti.
Şeyh Mervan Suriye'ye döndü. Mısır lideri Abdunnasır da o sırada Suriye'yi ziyaret ediyordu. Suriye, Nasır'ı "memleketler fatihi" olarak karşıladı. Bu, Mısır ile Suriye'nin birleştiği tarihe denk gelmişti. Şeyh Mervan Hadid caddenin kaldırımında bulunuyordu. Abdunnasır'ın bindiği araba çok yavaş bir şekilde halkı yararak gidiyordu. Şeyh Mervan'm yanına yaklaşınca o Nasır'a: "Haydi defol, Allah sana lanet etsin" dedi ve Nasır'a sert bakışları ile baktı. Hemen ertesi gün Abdunnasır sosyalistleri eleştirir mahiyette konuştu. Abdunnasır Şeyh Mervan'ı sosyalist biri zannetmişti. Çünkü Abdunnasır sosyalizm hayranlarının mallarına el koyun-, ca bu defa sosyalistler Nasır'in aleyhine dönmüşlerdi.
Sene 1964'tü. Bu tarihte Baas Partisi mensupları ve Nusayriler Suriye'de iktidarı ellerine geçirdiler ve müslümanlara karşı savaşa girdiler. Öyle ki Şam Radyosu'ndan şunları söylüyorlardı: "Ben Baas Partisinin ortağı olmayan bir Rab olduğuna iman ettim.Araplığın da bir benzeri olmayan tek din olduğuna inandım." Şeyh Mervan tüm bu manzaraları görüyordu. Hama kentinde Baas Partisi'nden veya Nusayriler'den olan bir öğretmen sınıfın tahtasına İslâm'a saldırır mahiyette yazılar yazdı. Öğrencilerden biri kalkıp hocayı dövdü. Bütün talebeler o öğrenciyi destekleyip hocayı linç ettiler. Bunun üzerine jandarma komutanı geldi, hocayı öldüren öğrenciyi orada öldürdü. Şeyh Mervan da Hama'daki Sultan Camii'ne gitti. Orada: "Öğrenciyi öldüren subay buraya mutlaka getirilsin, ona kısas uygulayacağız" dedi. Bunun üzerine Suriye tankları camiye sardılar. Mervan'm çatışmada kararlı olduğunu görünce ona: "Öğrenciyi öldüren subayı sana vereceğiz, ona kısas uygula" dediler. Mervan ise: "Hayır bu yeterli değil. İslâm ile hükmedeceksiniz" diye diretti. Bunun üzerine toplar camiyi dönmeye başladı. Camideki gençler de tabanca ve bombalarla Şeyh Mervan ile birlikte onlara karşılık verdiler. Nihayet toplar camiyi onların üzerine yıktı.
Kamalıların bize anlattığına göre caminin altından cesetleri çıkarırken tekbir sesleri işitmişlerdir. Şeyh Mervan da bu enkazlar altında kalıp ölmeyenlerden biridir. Nihayet bunu Şam'da yargılamak üzere mahkemeye götürürler. Mahkeme reisi Nusayri mezhebinden olan Salah Cedid idi. Aslında bu zat Hafız Esad'm iktidara gelmesi için zemin hazırlayan biridir. Orduda Nusayrîlik mezhebine mensup olan insanların önderliğini bu yapıyordu. Mahkemenin ikinci hakimi ise ordu komutanı Mustafa Talaş'di.
Mustafa Talaş sözde Sünni idi. Mervan Hadid'e:
"Niçin devlete karşı silahlı isyana kalktın?" diye soruldu. Mervan Hadid:
"Salah Cedid isminde Nusayri bir it var. Bir de Mustafa Talaş isminde sözde Sünni olan bir köpek var. Bunlar memleketten İslâm'ı silmek istiyorlar. Bizim bunu kabullenmemiz mümkün değildir. Biz buna boyun eğemeyiz" cevabını verdi.

Bunun üzerine devrim polisleri onu öldürmek için hücuma geçtiler. Fakat mahkemede yabancı basın mensupları bulunuyordu. Onlar devrim polislerine engel oldular. Ti ki memlekette yargı ve hukuk özgürlüğü bulunduğu söylensin (!)

Mahkeme reisi Mervan'a: "Sen uşaksın" dedi. Mervan da:
"Evet ben âlemlerin Rabbi olan Allah'a uşağım. Fakat senin partinin lideri başkalarına uşak. Partinin lideri hristiyan Michel Aflek'tir. Bu adam, Mısır tağutu Abdunnasır'dan 79 bin cüneyh almıştır" cevabını verdi. Mahkeme reisi Şeyh Mervan'a:
"Siz Muhammed Hamid bizimle beraber diyorsunuz. Halbuki Muhammed Hamid size ateş püskürüyor, sizi sevmiyor" dedi. Mervan da ona şu âyeti okudu:
"Eğer senden yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim. O, yüce arşın Rabbidir." (Tevbe, 129)


Mervan bu sözleri ile kendisini yargılayanlara adeta kaleşnikof kurşunları sıkıyor, havan topları ile bombalıyordu. Mahkeme Mervan'a bir kısım gençlerle birlikte idam kararı verdi. Onlar gülümseyerek birbirlerini tebrik ettiler. Diğer bir kısım gençlere de beraat kararı verdi. Bunlar ise ağlamaya başladılar.

Yabancı basın mensupları:
"Niçin şunlar gülüyor ve şunlar da ağlıyorlar?"diye sordular. Mahkeme yetkilileri onlara:
"İdam edilenler cennete gireceklerinden dolayı seviniyorlar, beraat kararı alanlar ise cennetten mahrum edildiklerinden dolayı ağlıyorlar" cevabını verdiler.


Vallahi bizzat Şeyh Mervan bana şunu dedi: "Allah'a yemin olsun ki benim hayatımın en mutlu günleri o idam kararının infaz edilmesini beklediğim günlerdi. Çünkü bizler artık kendimizi ahirete gitmiş, cennette bulunan insanlar olarak hissediyorduk''
. Mervan Hadid konu ile ilgili basit de olsa bir şiir yazmıştır. Bu şiiri devamlı gençler okurlar. Şiirin başında şu ifadeler geçmektedir:

Yarın ruh bedenden ayrılıp güneş gibi doğacaktır Ve Allah'la vaad ettiği şekli ile karşılaşacaktır.

Mervan Hadid bunları söylemiştir. Daha sonra mahkemede adı geçen Şeyh Muhammed el-Hamid o zaman devlet başkanı olan Emin el-Hafız'a gider ve ona:
"Sen ne yapıyorsun? Mervan Hadid'i idam mı etmek istiyorsun? Bunu yaptığın takdirde Hama şehrinin susacağını mı zannediyorsun? Hama ayaklanır, bir daha da susmaz" der. Bunun üzerine Emin el-Hafız:
"Peki görüşün nedir?" diye sorar. Şeyh Muhammed el-Hamid:
"Sen onu serbest bırak" der. Emin el-Hafız:
"Git, sen onu kendi elinle hapishaneden çıkar" der. Muhammed el-Hamid hapishaneye gider ve onlara: "Haydi yavrularım çıkın dışarıya der" Çünkü bu çocuklar Hama'da Şeyh Muhammed el-Hamid tarafından yetiştirilmiş insanlardır. O bunları Hama'daki Sultan Mescidi'nde eğitmiştir. Aslında Şeyh Muhammed el-Hamid, zamanının seçkin alimlerindendi. Hem takva sahibi idi, hem bil-
gili idi, hem mücahid, hem de âbiddi. Dini uğrunda her türlü tedbire başvurur, hakkı söylemekten de geri durmazdı. İşte bu zat gidip onları hapishaneden çıkardı. Biliyor musunuz onların ilk cevapları ne olmuştu: "Allah seni affetsin, bizi cennetten mahrum eyledin."
Şeyh Mervan çıktıktan sonra Suriye'deki İslâm aleyhtarı haller gitgide arttı. Nihayet 1973 yılında Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esed "Suriye'nin resmî dini İslâm'dır" şeklindeki maddeyi vb. maddeleri Suriye Anayasası'ndan çıkardığını ilan etti. Bunun üzerine Suriyeli müslümanlar ayaklandı. Şeyh Mervan tekrar alevlendi.
Mescitte bir hutbe irad etti ve insanlara şöyle seslendi:
"Öleceğine dair kim benimle biatleşiyor?"

Mervan konuşmaya başlayınca insanlar yavaş yavaş camiden sıvışmaya başladı. Birinin arkasından diğeri çıktı. Özellikle meşhur hocaefendiler bunu başlattı.
Hama halkı dinlerine karşı çok gayretli ve çok titiz olduklarından dolayı bu manzaraya katlanamadılar. İçlerinden biri tabancayı çekip caminin içinde ateş etti. Aslında ben kimin ateş ettiğini biliyorum. Hâlâ ateş seslerini ve ateş edeni kaydeden bant bizde mevcut. İşte bu hutbeden sonra Şeyh Mervan Şam'a gidip yeraltına çekildi, devletle savaşmak üzere cihad hazırlığı yapmaya girişti. Bu maksatla silah ve bomba biriktirmeye çalıştı. Fakat daha önce kendisi ile beraber olan bütün insanlar onu yalnız bıraktılar. O da:
"Ben tek başıma bu devlete karşı savaşacağım"

dedi ve ısrar etti. Vallahi bu adam çok garip birisiydi. O kadar garip ki, bir devlete karşı savaş açmaktan gözünü kırpmıyordu. Ben onu son gördüğüm zaman da yüzüne baktım. Onu dünyada yaşayan bir insan olarak görmedim. Onun yüzünde şehadet nuru parlıyordu. Bana söylediği ilk söz şu idi: (O beni iyi tanıyordu. 1969-1970 yılları arasında bize gelmişti). "Ey Ebu Muhammed! Sen cenneti özlemedin mi?" Kafamı kaldırıp ona baktım. Ne acayip bir adam. Eh... O nerede, biz neredeyiz?
Hülasa istihbarat mensupları Şeyh Mervan'ın yerini tesbit ettiler. Kaldığı dairenin etrafını kuşattılar. Hoparlörlerle binada kalanlara: "Sayın vatandaşlar, içinizde Irak'lı bir istihbarat ajanı
bulunuyor. Onu kovun, biz onu tutuklamak istiyoruz" şeklinde ilan etmeye başladılar. Bu sırada Suriye ile Irak'ın arası açılmıştı. Halbuki daha önce Suriye yönetimi Irak istihbaratına toz mu kon-dururdu? Şeyh Mervan da kendi hoparlörü ile onlara şu cevabı verdi:
"Ey insanlar! Bizler müslümamz. Irak istihbaratı mensubu değiliz. Ey polisler, ey askerler, ben size 15 dakika mühlet tanıyorum. Derhal buradan çekilin. Aksi taktirde sizinle savaşacağım."

devamını sonra yazacağım inş.
 
Üst