Menemen olayı

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
Emniyet arşiv belgelerine göre, Kubilay'ın katilleri 'içtikleri esrarın' etkisindeydi. Genelkurmay'a göre 'esrarkeş kahvesi'nde toplanan eylemciler planlıydı. Raporları değerlendiren Mustafa Yürekli "Devlet arşivleri açarak üstüne düşeni yaptı. İşin bundan sonrası, üniversitelere, medyaya ve aydınlara düşüyor." dedi.

Cumhuriyet tarihinin belki de en "canice" işlenmiş cinayeti olan 1930 yılı 23 Aralık'ta Menmen'de Yedek Subay Kubilay'ın katledilmesi olayına ilişkin devletin resmi iki kurumu, kendi arşivlerine dayanarak hazırladıkları dökümanlarda, iki farklı yorum getirdi. Emniyet ve Genelkurmay, arşivlere dayalı derlemelerinde eylemcilerin ruh haline ilişkin tespitlerinde "ayrı" düştüler.

EMNİYET'İN BİLGİLERİ

Emniyet Genel Müdürlüğü, 1998'de polis arşivlerini kamuoyuna açma kararı aldı. Emniyet, bu belgeleri bir kitapçıkta bir araya getirdi. Kitabın "Cami, mescit, Saffet Efendi, Menemen'i dolaşma, Belediye Meydanı, Halk, Halkın Vaziyeti, mehdinin ve arkadaşlarının hal ve tavırları, görenler, resmi makamlardan haber verenleri (telgraf müdürü)" bölümünde, eylemcilerin içtikleri esrarın etkisinde oldukları şöyle aktarıldı:


"Mürteciler çektikleri esrar tesiri ile mütemadiyen (Şeriat ve tehvidin bayrağı altına giriniz, kurtulmak isteyen gelir, kalanlar kılıçtan geçecektir. Ben mehdi-i resul'üm. Arkamızdan 60 bin kişi gelmektedir ve sokakları her tarafta silahlı adamlarımız tutmuştur. Asker bize silah atamaz, bize top ve mermi tesir etmez) gibi ifadelerle hülasa olunabilen haykırmalarla halkı ayaklandırmaya çalışmakta idiler..."

Emniyet arşiv belgelerine göre, Kubilay'ın katilleri 'içtikleri esrarın' etkisindeydi.

GENELKURMAY BİLGİLERİ


Genelkurmay Başkanlığı'nın Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı arşivlerinde yer alan belgeler ışığında hazırladığı değerlendirme dökümanında, eylemcilerin olay sırasında "esrarın" etkisi altında olduklarına ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmedi.


Eylemcilerin "bir esrarkeş kahvesinde toplanarak, orasını tekke haline getirdikleri" vurgulandı.

Menemen Olayı'nın "sıradan cinayet" değil, bilinçli hareket olarak uygulamaya geçirildiğinin altı çizildiği Genelkurmay dökümanında, eylemcilerin tamamının 'Nakşi tarikatıyla bağlantılı' Manisa'da ikamet eden kişiler olduğu, bir hazırlık aşamasından sonra eylemi gerçekleştirdikleri belirtildi.

Genelkurmay'a göre 'esrarkeş kahvesi'nde toplanan eylemciler planlıydı.

RAPORLARDA DİKKAT ÇEKEN HUSUSLAR

O dönemde 'Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti' olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor.

Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden üç gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta "olay çıkmasına göz yumulduğu" ima ediliyor.

Emniyet raporu: "Esrarla tasarrufunu artırıyor.."

Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Dönemin İçişleri Bakanlığı'na 25 Aralık 1930'da "Vali Kazım" imzasıyla gönderilen 7 maddelik raporun 4. maddesinde şunlar yazılı:

"Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmet bunları Manisa'da alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş."

Emniyet arşivlerindeki bu belgede Derviş Mehmet'in etrafındaki insanları esrara alıştırıp, istediğini yaptırdığı açıkca belirtiliyor. Emniyet arşivi, içtikleri esrarın etkisine, eylemcilerin ruh haline ve esrarın araç olarak kullanılışına dikkat çekiyor.

Gene, TBMM Zabıt Ceridesi kayıtlarına göre, Mehmet Giritli'nin, 'Esrar içerek Miraca çıkıp Allah'la görüştüğünü, bu yüzden sürekli esrar içmeleri gerektiğini söylediği' kaydedilmektedir. Dolayısıyla esrar içen, peygamber olduğunu söyleyen, Allah'la görüştüğünü iddia eden bir tarikat ehli ve Müslüman bugüne kadar hiç görülüp işitildi mi sorusu gündeme geliyor doğal olarak.

Genelkurmay raporu: "Hükümet yetkililerinin ihmali var.."

Dokuz maddeden oluşan dört sayfalık Genelkurmay raporunda da kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor.
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüdler Başkanlığı (ATASE)'nın incelemesinde, 'Mehdî Derviş Mehmet, kendisinin peygamber olarak geldiğini...' ifadesi kullanılmaktadır. Müslüman halkın 'peygamberlik' iddiasında bulunanları nasıl karşılayacağını tahmin etmek güç olmasa gerektir.
Derviş Mehmet'in bu şüpheli halinin bilinmesine rağmen ortadan kaybolduğuna dikkat çekilen raporda, "Kayboluşları Manisa hükümetine bildirilmesine rağmen, Menemen'e gelene kadar 15 gün boyunca gezdikleri civar köylerde ahaliye telkinatta bulunmalarına rağmen bundan haberdar olunmaması ve hükümet konağı önüne gelene kadar Menemen hükümetinin bundan hiçbir suretle malumat almaması" eleştiriliyor.
Genelkurmay raporunda Menemen kaymakamı ve ilçe jandarma komutanı hakkında da ağır suçlamalar var. Kaymakamın hükümet konağına çok sonradan geldiği ve olan bitene uzaktan seyirci kaldığı kaydedilirken, jandarma kumandanı için, "Hükümet konağı içerisine dört neferiyle birlikte girerek kadın gibi saklandı." ifadeleri kullanılıyor.
"Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti'nin 26/12/1930 tarihli ve 6747 No'lu tezkeresinin suretidir" üst başlığı bulunan dokuz maddelik raporun 6. maddesinden bazı satırbaşları şöyle:
"Şu mes'elede çok şayan-ı dikkat ve mühim gördüğüm noktalar Manisa'da ilk önayak olarak ortaya atılan bu şerirlerin Manisa'da iken bir esrarkeş kahvesinde daimi surette içtima ederek orasını tekke haline getirdikleri ve son zamanlarda hepsinin sakal bırakmak suretiyle bütün bütün calib-i şüphe vaziyet aldıkları ve bu hal Manisa zabıtasınca da malum olduğu halde Manisa'dan birdenbire gaybiyetleri ve hatta bu gaybiyetlerin aileleri tarafından hükümete malumat verilmesi üzerine Manisa hükümetinin bunlar için hiçbir teşebbüste bulunmaması ve civar kazaların nazar-ı dikkatleri celbedilmemesi gerek Manisa'da gerekse haricinde teşkilatların olup olmadığı hakkında tahkikat ve tetkikat yapılmayarak işin tesadüfe bırakılması Manisa'dan ayrıldıktan sonra Paşaköy, Yağcılar, Bozalan, Çukurköy ve civarlarında on beş gün dolaşarak ahaliye birtakım telkinatta bulunmalarından hiç kimsenin haberdar olmaması 23/12/1930 günü sabah namazına doğru musellahan ve birlikte sabah namazını kılarak ve camiden ellerine bir de bayrak alarak yine ahali ile camiden çıkışlarından ve sabahleyin hükümet konağı önüne kadar gelişlerinden Menemen hükümetinin hiçbir suretle malumat almaması..."
Aynı maddenin sonunda kaymakamlık ve jandarma komutanının tavrı da şu sözlerle eleştiriliyor:
"Menemen kaymakamı beyin, hükümet konağı cihet-i askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükümete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silah arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen jandarma kumandanının dört neferi ile hükümet konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması..."
Raporun 7. maddesinde ise Kubilay'ın askerlerinin neden cephanesiz olduğu sorgulanıyor:
"Sevk u idare hatalarına alaydan telefonla kuvvet talep eden jandarma kumandanı şu kuvvetin ne için ne maksatla ve ne gibi bir vaziyet karşısında talep edildiği hakkında alayı tenvir etmemiştir. Jandarma kumandanının noksan olarak verdiği bu malumat alayca gönderilen ilk bölüğün cephanesiz olarak yola çıkarılması kuvvetlerin vaziyeti hakim olmasına sebep olmuştur."
TOTALİTER DEVLET ARZUSU

Hazırladığım "Serbest cumhuriyet Fırkası ve menemen Belgeseli" için araştırma yaparken hatıra kitaplarına ve üniversitelerde yapılan çalışmalara dikkatle bakınca şu sonuçla karşılaştım:

Menemen olayı, kesinlikle siyasi bir olay. Bizzat Atatürk'ün çok partili demokratik sisteme geçilmesini sağlamak için yakın arkadaşı Fethi Okyar'a kurdurttuğu Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) halk tarafından olağanüstü bir ilgiyle karşılaşınca, Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF, bugünkü CHP)'nın yöneticileri, önce 7 Eylül 1930 günü Serbest Fırka'nın İzmir Mitingi'ni güvenlik güçleriyle sabote edip irtica iftirasıyla partiyi kapattırmış; daha sonra 23 Aralık 1930 günü ortaya çıkan, Genelkurmay ve Emniyet raporlarına göre de bizzat CHF tarafından tertiplenen Menemen Olayı'nı istismar ederek İsmet İnönü siyasi ömrünü 6 yıl daha uzatmıştır ve rejim üzerindeki tek parti tahakkümünü kurmuşlardır.

'Menemen Olayı' konusunda, hiçbir tarihî ve bilimsel araştırmaya dayanmadan, tamamen afakî ve asılsız iddialarda bulunulmak; belki de hükümet tarafından tertip edilen, en azından basit ve mahallî bir polisiye olay büyütülerek 'Cumhuriyete karşı bir isyan hareketi' şeklinde takdim etmek tarihi istismardan başka bir şey değildir.

Bu konuda yapılmış onlarca bilimsel çalışmadan biri de değerli araştırmacı Prof. Dr. Nurşen Mazıcı'nın 'Menemen Olayı'nın Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Analizi' isimli araştırmasıdır. (Bkz. Toplum ve Bilim Dergisi, Güz 2001, X. Millî Türkoloji Kongresi'ne sunulmuş bildiri..)

Burada Prof.Dr. Mete Tuncay 'ın 'TC'de Tek Parti Yönetiminin Kurulması' ve Prof.Dr.Çetin Yetkin'in 'Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı' isimli kitabını da anmalıyız. Doç.Dr.Bekir Özipek'in "Türk Siyasal Yaşamı'nda Serbest cumhuriyet Fırkası Olayı"nı (Ankara 1991, H.Ü . Sosyal Bilimler Enstitüsü, yayınlanmamış eser) Prof.Kemal Karpat'ın "Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Temeller" Abdülhamit Avşar'ın 'Bir Partinin Kapatılmasında Basının Rolü, Serbest Cumhuriyet Fırkası' isimli eserlerini anmalıyız. Ayrıca, tarihçi Mustafa Müftüoğlu'nun 'Kanlı Oyun-Menemen Olayı'nın İçyüzü' adlı eserini de okuyucularıma tavsiye ediyorum.

Prof. Mazıcı bu olguyu şu şekilde tesbit etmektedir: 'Türkiye Cumhuriyeti'nde 1930'lar başında derinleşen çelişkiler, ideolojik yönden tutarsız söylemler ve politikalar hükümet açısından ülke sorunlarına egemen olmayı engelleyerek bir kaos ortamı yaratmış, kaostan kurtulmanın tek yolu olarak baskıcı bir rejimi sağlamlaştırmak için dernekler, siyasal partiler, basın ve üniversite başta olmak üzere özerk ve özgür olması gereken devlet dışı tüm kurumlar denetim altına alınmıştır. Bu bağlamda Menemen Olayı, laik devleti sağlamlaştırma gereğini ortaya çıkaran bir olay olmaktan çok, baskıcı ve totaliter devlet anlayışını egemen kılmanın aracı olan bir başlangıç niteliğinde görünüyor'. 1930'lara ait bu tespitler, ne yazık ki günümüzde de aynen geçerlidir.

MENEMEN'E DOĞRU YAKLAŞIM

Menemen Olayı'na yaklaşım açısından medyanın 'cahil, esrarkeş, deli 6 kişinin kafayı çekip başlattığı münferit bir zabıta hadisesinden ibarettir' diyerek olayı mahalli bir olaya ve kendini bilmez ayak takımının bir vukuatına indirgemesi ya da bir 'irticai kalkışma' olduğu şeklinde abartılı siyasal söyleme dökülmesi ne kadar doğrudur?

Menemen Olayı vuku bulduğu zaman o derece hissî ve mübalağalı şekilde değerlendirilmiştir ki, Menemen'in adının 'Mel'un Belde' olarak değiştirilmesi ve yöre halkının başka yerlere sürülmesi istenmiştir. (8 Ocak 1931 tarihli Cumhuriyet gazetesi) Menemen Olayı'na subjektif bakmaya ne zamana kadar devam edilecek?

Aynı subjektif değerlendirmeler olayın faillerinin yargılanması sırasında da devam etmiş; Yahudi düşmanı Meczup Mehmet'i desteklediği iddiasıyla Jozef Biton adlı bir Yahudi vatandaşımız bile asılmıştır. Ayrıca, olayla hiçbir ilgisi bulunmayan 96 yaşındaki Erbilli Esat Efendi de sedyeyle İstanbul'dan Menemen'e getirilmiş, ömrü vefa etmediğinden yargılanamamıştır. Ama ismi hala Menemen Olayı içinde anılmaktadır.

Menemen Olayı, ne indirgemeci ve küçümseyen yaklaşımla izah edilebilir, ne de abartılı siyasal yaklaşımlarla.. Doğru yaklaşım, bilimsel yaklaşımdır. 23 Aralık 1930'da Menemen'de meydana gelen olayı sosyal bilimler açıklamalı. Zaten dönemin siyasileri ve yazarları anılarını yayınladılar.. Ayrıca üniversitelerde onlarca bilimsel çalışma yapıldı.

Devlet, Menemen Olayı ile ilgili belgeleri ortaya koyarak üstüne düşeni yapmıştır. İşin bundan sonrası, üniversitelere, medyaya ve aydınlara düşmektedir.

Zaten Genelkurmay ve Emniyet'in belgeleri ortada; belgeler çok açık bir şekilde konuşuyor. Belgelerin ne dediğini sosyal bilimler açıklamalı. Sosyologlar, ekonomistler, tarihçiler, sosyal psikoloklar ve siyasal bilimciler Menemen Olayı'nı ilmi disiplin içinde ele alıp olayın arka planını ortaya koymalılar.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Menemen Olayı

Bu olay tamamen o devrin islâm Düşmanları tarafından müslümanlara göz dağı vermek ve sindirmek üzere 5-6 esrarkeşe yaptırılan ve hedefin Esad Efendi olduğu menfur bir olaydır. hedef Esad efendi idi .Çünkü, Esad Efendi gayet alim ve bütün dünya müslümanları tarafından tanınan ve Sultan Abdulhamit tarafından kendisine "Reisu'l Meşayıhlık" makamı verilmiş, hem Kadiri ve hem de Nakşi Tarikatlarından icazetli büyük bir alimdir. O dönemde çağdaşı birçok şeyh bulunmasına rağmen sadece Esad Efendi ve yakınları gözaltına alınmış ve mahkemeye çıkarılmıştır. Bu da göstermektedir ki, müslümanlıkla ve tarikatlarla hiç alâkası olmayan esararkeşlere işlettirilen bu olay baştan-başa bir komplodur ve müslümların sindirilmesine ve korkutulmasına matuf bir olaydır.
 
Üst