dedekorkut1
Doçent
MELEK, ŞEYTAN VE CİN
SELİM GÜRBÜZER
Melekler hem nurani, hem latif hem de hızla hareket eden varlıklar olduğu içindir gözle görülmezler. Malum insanın toprakla buluşması meleklerin yaratılışından çok sonradır. Melekler insandan önce yaratılmasına rağmen önceliğe ve sonralığa aldırmaksızın Yüce Allah tarafından eşrefi mahlûkat ilan edilen insana yakın durmaktan imtina etmemişlerdir. Ama şu da var ki beşeri sınıf içerisinde nuraniyet bakımdan kendilerine yakın gördükleri Peygamberlerle daha çok alakadar olmuşlardır. Üstelik bu yakınlık hem dünya gözüyle, hem de basiret gözüyle görünme şeklinde tezahür etmiştir. Nitekim bunu Cebrail meleğinin vahiy vazifesini yerine getirirken kimi zaman rüya yoluyla, kimi zaman bizatihi görünür halde, kimi zamanda kalbine direk vahy etmesinden çok rahatlıkla anlayabiliyoruz zaten. Elbette ki peygamberlerin dışında, mesela doğrudan Hz. Meryem annemize göründükleri gibi Allah Resulü’nün huzurunda Ashab-ı Kiram’a da görünmüşlerdir. Hatta beşeri sınıf içerisinde Allah’ın çok sevdiği Salih kullarda buna dâhildir. Ancak şu da var ki bu tip görünmeler Peygamberlerinki gibi değildir. Salih insanlara ilham şeklinde bir görünme olurken mesela Allah Resulünün ashabı söz konusu olunca da sahabeden en genç yaşta yakışıklı Dihye el Kelbi (r.a)’in suretinde görünmüştür Hakeza Hz. Meryem annemize de âlem-i misal şeklinde görünme olmuştur.
Peki ya müminler? Malum, müminlerde öldükten sonra melekleri görebilecek, hatta seslerini işitecek de. Zaten bu dünyada çıplak gözle melekleri görsek de buna güç yetiremezdik. Zira melekler nurdan yaratılmış varlıklardır. Dolayısıyla nurani varlıklara her haliyle nuraniyet kesbetmiş Allah’ın ancak salih kulları bakmaya güç yetirebilir. Nitekim güç yetirebildikleri içindir onların rüyalarına ilham kaynağı olan görevli meleklerde vardır. Her ne kadar sanatkârlar ilham gerçeğini fark etmeseler de ortaya koydukları eserlerin çoğu ilham sayesindedir. Keza musiki bestekârlara ilham kaynağı olan da meleklerdir. Bu demektir ki melekler görünmese de ilhamlarıyla varlıklarını hissettirebiliyorlar. Yeter ki, sanatkâr sanatını müsbet manada icra etsin ilham kaynağı kesilmez de. Bu arada belirtmekte fayda var melekleri görmek şartta değildir. Şart olan sadece varlıklarına inanmaktır. Tabii varlıklarına iman ederken de Kuran’da Yüce Rabbimizin “Gökleri ve yeri yaratan melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamd olsun...” (Fatır, 1) beyan buyurduğunun dışında yalan yanlış isnatlarda bulunmak manasına bir iman getirmek değildir bu. Dolayısıyla Kur’anın dışında melekleri kız ya da kadınmış gibi düşünmek veya şematize etmeye kalkışmak gibi tanımlamalara meydan vermemek gerekir. Aksi takdirde onların varlığına gölge düşürmek olur ki, böylesi isnad ve tanımlamalar haramdır. Hem bizim haddimize mi erkeklik, dişilik gibi isnadlar da bulunmak. Şunu çok iyi beynimize hıfz etmemiz gerekir ki melekleri olduğunun dışında tanımlamaların caiz olmadığı gibi imanımıza halel getirebilir de. Hatta sayıları hakkında kafa yormakta caiz değildir. Hiç kuşkusuz sayısını ancak Allah bilir. Bakınız Resul-i Ekrem (s.a.v) bu hususta ne buyuruyor; “Üzerindeki meleklerin çokluğundan dolayı sema gıcırdayıp ses verdi. Ses vermesi de hakkıdır. Çünkü semadan dört parmak boş yer mevcut değildir. Her yerde ya kıyam, ya rükû, ya da secde halinde Allah’a ibadet eden bir melek bulunmaktadır” (Müddesir, 31). İşte hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere ölçü besbelli, yani onlar kimi kıyam halde, kimi rükû halde, kimi de secde halinde Arş’a yönelmiş durumdalar, diğer yandan da neyle vazifeli iseler onu yapmaktalar.
Malum olduğu üzere Meleklerin yönelecekleri arş-ı ala adında kıblegahları var olduğu gibi toplanma meclisleri de vardır. Öyle ki İlahi emir doğrultusunda Cibril Emin başkanlığında çok önemli kararlar alınırda. İşte böylesi kutsi meclise ‘Mele-i Ala’ denmesi bu yüzdendir. Her ne kadar Cibril Emin arşı alada meleklerin reisi olsa da Peygamberimizle Miraç’a doğru yol alırken varacağı en son hudut Sidretü’l Münteha olmuştur, ötesine geçersem yanarım demiştir. Bu demektir ki Âlemlerin Meclis Başkanı Allah Resulünden başkası değildir. Zaten Cibril Emine de yol arkadaşına vahiy meleği olmak yakışır. Kur’an’da bu nedenle kendisinden Ruh, Ruhu’l Emin ve Ruhu’l Kudüs olarak bahsedilir. Tabii bu arada Azrail’de ölümden sorumlu melek olarak bahsedilir. Öyle ki o, ihlâslı Müslüman’ların canını alırken son derece yumuşak ve narin bir tutum sergilerken, kâfirin canını alırken de son derece vakur bir tutum sergileyecektir. Öyle ya, madem Rabbul Âlemin ‘Her nefis ölümü tadacak’ buyurmuş, o halde ölüm ham vaki olduğunda bir saniyelik bile geciktirilemeyeceği muhakkak.
Peki, tabiat olaylarını idare eden meleklerin reisi kimdir acaba? Mikail’den başkası değil elbet. Anlaşılan idare etme kabiliyeti sadece beşeriyete has bir meziyet değil, nuraniyet âlem içinde idari durum söz konusudur. Nasıl söz konusu olmasın ki, baksanıza kâinatta var olan her zerre ve atom için bir melek görevlendirilmiş olup tüm tabiat hadiselerinin idari sorumluluğu Mikail meleğinin üzerindedir. Bu demektir ki elektronun da, protonun da, nötronun da, yani tüm mikro ve makro âlemin Reisi Mikail’dir. Ta ki bu reislik kıyamet dek sürecektir. Kıyamet saati yaklaştığında bu kez İsrafil meleği devreye girip kıyamet habercimiz olacaktır. Zaten İsrafil ilahi emri yüklenmiş olduğu andan beri gözü hep daha önce kurulu kıyamet saatin üzerindedir. Kurulu saatin vakti dolduğunda biliniz ki ilk iş sur’a üflemek olacaktır. Malum sur, içerisinde tüm ruhların mevcut olduğu kaval şeklinde bir üfleyiş enstrümanıdır. İşte bu enstrümana ilk üfleyişle birlikte tüm mahlûkat yok olur da. İkinci üfleyişte yeniden dirilmek vardır. Üçüncü üfleyişte ise Allah’ın huzurunda mizana sevk ediliş vardır. Sanmayın ki kıyametin kopmasıyla Azrail’in işi bitti sayılır, oysa daha çok yapacak işi vardır. Kıyamet koptu kopmasın ama işin içinde meleklerin ruhunu kabz etmekte söz konusudur. Onlarında ruhunu kabz ettikten sonra geriye tek kendisi kalacak. Derken kendisinin ölümü Rabbul Âlemi’nin ‘öl’ emriyle vuku bulacaktır. Böylece tüm cümle âlem ‘Her şey fani, baki olan sadece Allah’dır’ gerçeği ile yüzleşecektir.
Melek, Şeytan ve Cin
SELİM GÜRBÜZER
Melekler hem nurani, hem latif hem de hızla hareket eden varlıklar olduğu içindir gözle görülmezler. Malum insanın toprakla buluşması meleklerin yaratılışından çok sonradır. Melekler insandan önce yaratılmasına rağmen önceliğe ve sonralığa aldırmaksızın Yüce Allah tarafından eşrefi mahlûkat ilan edilen insana yakın durmaktan imtina etmemişlerdir. Ama şu da var ki beşeri sınıf içerisinde nuraniyet bakımdan kendilerine yakın gördükleri Peygamberlerle daha çok alakadar olmuşlardır. Üstelik bu yakınlık hem dünya gözüyle, hem de basiret gözüyle görünme şeklinde tezahür etmiştir. Nitekim bunu Cebrail meleğinin vahiy vazifesini yerine getirirken kimi zaman rüya yoluyla, kimi zaman bizatihi görünür halde, kimi zamanda kalbine direk vahy etmesinden çok rahatlıkla anlayabiliyoruz zaten. Elbette ki peygamberlerin dışında, mesela doğrudan Hz. Meryem annemize göründükleri gibi Allah Resulü’nün huzurunda Ashab-ı Kiram’a da görünmüşlerdir. Hatta beşeri sınıf içerisinde Allah’ın çok sevdiği Salih kullarda buna dâhildir. Ancak şu da var ki bu tip görünmeler Peygamberlerinki gibi değildir. Salih insanlara ilham şeklinde bir görünme olurken mesela Allah Resulünün ashabı söz konusu olunca da sahabeden en genç yaşta yakışıklı Dihye el Kelbi (r.a)’in suretinde görünmüştür Hakeza Hz. Meryem annemize de âlem-i misal şeklinde görünme olmuştur.
Peki ya müminler? Malum, müminlerde öldükten sonra melekleri görebilecek, hatta seslerini işitecek de. Zaten bu dünyada çıplak gözle melekleri görsek de buna güç yetiremezdik. Zira melekler nurdan yaratılmış varlıklardır. Dolayısıyla nurani varlıklara her haliyle nuraniyet kesbetmiş Allah’ın ancak salih kulları bakmaya güç yetirebilir. Nitekim güç yetirebildikleri içindir onların rüyalarına ilham kaynağı olan görevli meleklerde vardır. Her ne kadar sanatkârlar ilham gerçeğini fark etmeseler de ortaya koydukları eserlerin çoğu ilham sayesindedir. Keza musiki bestekârlara ilham kaynağı olan da meleklerdir. Bu demektir ki melekler görünmese de ilhamlarıyla varlıklarını hissettirebiliyorlar. Yeter ki, sanatkâr sanatını müsbet manada icra etsin ilham kaynağı kesilmez de. Bu arada belirtmekte fayda var melekleri görmek şartta değildir. Şart olan sadece varlıklarına inanmaktır. Tabii varlıklarına iman ederken de Kuran’da Yüce Rabbimizin “Gökleri ve yeri yaratan melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamd olsun...” (Fatır, 1) beyan buyurduğunun dışında yalan yanlış isnatlarda bulunmak manasına bir iman getirmek değildir bu. Dolayısıyla Kur’anın dışında melekleri kız ya da kadınmış gibi düşünmek veya şematize etmeye kalkışmak gibi tanımlamalara meydan vermemek gerekir. Aksi takdirde onların varlığına gölge düşürmek olur ki, böylesi isnad ve tanımlamalar haramdır. Hem bizim haddimize mi erkeklik, dişilik gibi isnadlar da bulunmak. Şunu çok iyi beynimize hıfz etmemiz gerekir ki melekleri olduğunun dışında tanımlamaların caiz olmadığı gibi imanımıza halel getirebilir de. Hatta sayıları hakkında kafa yormakta caiz değildir. Hiç kuşkusuz sayısını ancak Allah bilir. Bakınız Resul-i Ekrem (s.a.v) bu hususta ne buyuruyor; “Üzerindeki meleklerin çokluğundan dolayı sema gıcırdayıp ses verdi. Ses vermesi de hakkıdır. Çünkü semadan dört parmak boş yer mevcut değildir. Her yerde ya kıyam, ya rükû, ya da secde halinde Allah’a ibadet eden bir melek bulunmaktadır” (Müddesir, 31). İşte hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere ölçü besbelli, yani onlar kimi kıyam halde, kimi rükû halde, kimi de secde halinde Arş’a yönelmiş durumdalar, diğer yandan da neyle vazifeli iseler onu yapmaktalar.
Malum olduğu üzere Meleklerin yönelecekleri arş-ı ala adında kıblegahları var olduğu gibi toplanma meclisleri de vardır. Öyle ki İlahi emir doğrultusunda Cibril Emin başkanlığında çok önemli kararlar alınırda. İşte böylesi kutsi meclise ‘Mele-i Ala’ denmesi bu yüzdendir. Her ne kadar Cibril Emin arşı alada meleklerin reisi olsa da Peygamberimizle Miraç’a doğru yol alırken varacağı en son hudut Sidretü’l Münteha olmuştur, ötesine geçersem yanarım demiştir. Bu demektir ki Âlemlerin Meclis Başkanı Allah Resulünden başkası değildir. Zaten Cibril Emine de yol arkadaşına vahiy meleği olmak yakışır. Kur’an’da bu nedenle kendisinden Ruh, Ruhu’l Emin ve Ruhu’l Kudüs olarak bahsedilir. Tabii bu arada Azrail’de ölümden sorumlu melek olarak bahsedilir. Öyle ki o, ihlâslı Müslüman’ların canını alırken son derece yumuşak ve narin bir tutum sergilerken, kâfirin canını alırken de son derece vakur bir tutum sergileyecektir. Öyle ya, madem Rabbul Âlemin ‘Her nefis ölümü tadacak’ buyurmuş, o halde ölüm ham vaki olduğunda bir saniyelik bile geciktirilemeyeceği muhakkak.
Peki, tabiat olaylarını idare eden meleklerin reisi kimdir acaba? Mikail’den başkası değil elbet. Anlaşılan idare etme kabiliyeti sadece beşeriyete has bir meziyet değil, nuraniyet âlem içinde idari durum söz konusudur. Nasıl söz konusu olmasın ki, baksanıza kâinatta var olan her zerre ve atom için bir melek görevlendirilmiş olup tüm tabiat hadiselerinin idari sorumluluğu Mikail meleğinin üzerindedir. Bu demektir ki elektronun da, protonun da, nötronun da, yani tüm mikro ve makro âlemin Reisi Mikail’dir. Ta ki bu reislik kıyamet dek sürecektir. Kıyamet saati yaklaştığında bu kez İsrafil meleği devreye girip kıyamet habercimiz olacaktır. Zaten İsrafil ilahi emri yüklenmiş olduğu andan beri gözü hep daha önce kurulu kıyamet saatin üzerindedir. Kurulu saatin vakti dolduğunda biliniz ki ilk iş sur’a üflemek olacaktır. Malum sur, içerisinde tüm ruhların mevcut olduğu kaval şeklinde bir üfleyiş enstrümanıdır. İşte bu enstrümana ilk üfleyişle birlikte tüm mahlûkat yok olur da. İkinci üfleyişte yeniden dirilmek vardır. Üçüncü üfleyişte ise Allah’ın huzurunda mizana sevk ediliş vardır. Sanmayın ki kıyametin kopmasıyla Azrail’in işi bitti sayılır, oysa daha çok yapacak işi vardır. Kıyamet koptu kopmasın ama işin içinde meleklerin ruhunu kabz etmekte söz konusudur. Onlarında ruhunu kabz ettikten sonra geriye tek kendisi kalacak. Derken kendisinin ölümü Rabbul Âlemi’nin ‘öl’ emriyle vuku bulacaktır. Böylece tüm cümle âlem ‘Her şey fani, baki olan sadece Allah’dır’ gerçeği ile yüzleşecektir.
Melek, Şeytan ve Cin