Melamet Nedİr ?

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
MELAMETİN TANIMI


Melâmet; kınamak, ayıplamak, azarlamak, serzenişte bulun- mak, korkmak, rüsvalık anlamına gelen melamet mastar bir kelime olup, melâmeti ise kınanmaya konu olan demektir.
Tasavvuf ıstılahında ise yaygın olarak yapılan tarif şöyledir. Yaptığı iyilikleri gösteriş olur endişesiyle gizlemek, kötülükleri ve işlediği günahları ise nefsiyle mücadele etmek için açığa vurmak.
Bu tanımlardan da anlaşıldığı gibi, melâmetin temel vasfı, riya- dan kaçınmak amacıyla gizlilik ve şöhretten sakınmaktır.
Ayrıca, iddia sahibi olmama, riyadan sakınma, şöhretten uzak durma, nefsi itham ederek onun ayıpları ile meşgul olma, güzel amel- lerini görmeme şeklinde de ifade edilmiştir.
Melamilik, iyi davranışları açıklamaktan ziyade, kötü davranış- ları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Yani o, iyi amel ve iyilikler hak- kında konuşmaktansa amellerinin eksiklikleri üzerinde durmayı ter- cih eder.
Melametin düşünce tarzının temelindeki asli unsurun, riya, ken- dini beğenme ve kibir gibi kalbi afetlerden sakınmadır. Bu konuda yapılması gereken, nefse karşı titiz bir sorgulama ve nefisten tümüyle fani olmaktır.
Tarikatlar, sosyal ve dini teşkilatlar oluşturup, kendilerine has yaşam tarzları, dergahları ve kıyafetleriyle halktan ayrılmalarına kar- şın melamet ehli ne bir tarikat şeklinde teşkilatlanmayı ne de hareket tarzlarıyla ve kıyafetleriyle toplum içerisinde ayrı bir zümre olmayı uygun bulmamışlardır.
Bu özellikleri ile melâmet ehli, gerek hal, fiil ve davranışlarıyla gerekse sözleri ve anlayışlarıyla dış görünüşlerinden iç halleri belli olmayan bir zümre olup avam ile avam, havas ile havas olmuşlar, gerçek durumlarını sezdirmemeyi, toplum içerisinde kılık kıyafet ve görünüşte ayırt edinmemeyi anlayışlarının esası olarak belirlemişler- dir.
Melamet ehlinin kendilerini kınamaları hususunda Kur’an’da şu ayetler dayanmaktadır.
“Ey inananlar, sizden kim dininden dönerse (bilsin ki), Allah yakında öyle bir toplum getirecektir ki, O onları sever, onlar da O’- nu severler. Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler, kınayanın kınamasın- dan korkmazlar. Bu,Allah’ın bir lütfüdür, onu dilediğine verir. Allah- ’ın lütfü geniştir. O her şeyi bilendir.” (Maide, 5/54)
“Kendini kınayan nefse yemin ederim.” (Kıyamet, 75/2)
Birinci ayette sözü edilen cihat, melamet düşüncesine göre öncelikle nefs ile cihat ve her konu ve alanda halka hizmet anlamın- dadır.
İkinci ayette ise, kendisinden kaynaklanan her şeye karşı nefsini muhasebe eden, kınayan kişi övülmektedir.Bu melamet düşüncesinde kamil bir nefistir.
Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmamak melamet ehlinin sarsılmaz özelliklerinden biridir. “Kınayanın kınamasından korkmamak” korkusuzca Allah'ın yolunda gitmek ve O'nun hükümleri doğrultusunda davranıp, Allah’ın kanunlarına göre neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleyerek, karşıtlarının muhalefet, sansür, eleştiri, itiraz ve alaylarına hiç mi hiç aldırmamak demektir. Hatta onlar halkın görüşü İslâm'a aykırı da olsa, dünyanın kınama ve alaylarına maruz kalsalar da samimi olarak doğruluğuna inandıkları İslâm'ın yolunda korkusuzca giderler.
Kınayanın kınamasından korkmak aynı zamanda da Allah'a kar- şı şirk koşmak anlamına da gelir. Çünkü Allah’n bildirisi “yalnızca Ben' den korkun” şeklindedir. Bu bildiriye uymayan kişi ise kendi- sinden başka kimseye zarar veremez. Zira Allah isterse onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve yukarıdaki ayette belirtilen üstün vasıflarla donatılmış mü’minleri getirir.
Melamet ehli, her zaman ve her yerde Allah'a kulluk etmeyi, O'nun emirlerini yerine getirmeyi, insanların arzu ve isteklerini değil de yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeyi başlı başına bir görev telakki edinmişlerdir. Bunun için yukarıdaki ayette gecen “Allah yolunda savaşmayı” öncelikle nefis ile olan savaş kabul etmişlerdir. Bu ne- denle her devirde içerisinde yaşadıkları topluklar tarafından yadır- ganmış, kınanmış ve çeşitli tepkilerle yargılanmışlardır. Bu tepkiler bazen yakın çevresinden, karşı tavır alma, manevi baskı ve kınama şeklinde kendini gösterdiği gibi bazen de zamanın önde gelenleri ve idarecileri tarafından daha çok fiziksel saldırı ve eziyet şeklinde ger- çekleşmiştir. Kimilerinin işkencelerle başı kesilmiş, kimilerinin deri- si yüzülecek kadar ileri gidilmiştir. Bunlardan daha kötüsü, melamet anlayışı yüzyıllar boyu zındıklık ve sapıklık olarak nitelendirilmiş, melamete tabi olanlar aşağılanmıştır. Bugün dahi bazı İslam ilmihal- lerinde ve ansiklopedilerinde melamet, “zındıklık ve sapıklık” olarak tarif edilmektedir.
Ancak bütün bu eziyet ve karalamaların sebebi melamet anla- yışının farklı biçimlerde algılanmasından ve uygulanmasından ileri gelmektedir. Şunu belirmek gerekir ki, başlangıcından beri melamet anlayışının algılanması ve yaşama geçirilmesi farklı farklı olmuştur. Günümüz Melamilerin de bile hala bu farklılıkları görmekteyiz. Bu farklılıkları İslam bilim adamlarından Hucviri (Ö.1072) yaşadığı devirde melamet hakkında araştırmalar yapmış ve bu araştırmalarının sonuçlarını eserlerinde belirtmiştir. Hucviri’ye göre melamet anlayı- şı; istikamet, kast ve terk olmak üzere üç çeşittir.
1- İstikamet şeklindeki melamet: Kişinin, ibadet ve amellerini güzelce yerine getirmesi, Allah’ın farzlarına riayet etmesi, yine Allah ’ın emir ve yasaklarına uyması, insanların ondan memnun ve hoşnut olması ya da olmamasına aldırmaması anlamında bir melamet anla- yışıdır. Üçüncü devre melametin kurucusu Muhammed İbnü’l Arabi böyle bir melamet anlayışını tercih etmiştir. Günümüzde makbul olanda bu anlayıştır.
2- Kast şeklindeki melamet: İnsanlar tarafından büyük bir itibar ve hürmet gören bir kişinin bu itibar ve makamın nefsini harekete geçirerek benlik duygularını artıracağı endişesi bu tip melamet anla- yışının doğmasına sebep olmuştur. Bu anlayışa sahip olan melamiler, sırlarının ve gerçek kimliklerinin açığa çıkacağından korktukları ve insanların övmelerine sebebiyet verecek bir hal ortaya çıkınca nefis- lerinin gururlanmasından çekindikleri için bir taraftan bu halleri giz- lemeğe çalışmışlar, diğer taraftan nefislerini kırmak için halkın öfke ve tepkilerini çekecek, hatta zaman zaman kınama ve azarlamalarına neden olacak fiiller sergilemişlerdir. Özellikle birinci devre melame- tiler bu tip anlayışı ön planda tutmuşlardır. Birinci devre melame- tilerin önderlerinden sayılan E.Ebu Hafs Haddâd (Ö. 883) kast şek- lindeki melameti şöyle tanımlar.
“Onlar selamı istemeyerek alanlara verir, isteyerek selam veren- lerden almazlar. Kendilerini sevenlerle oturmayıp, onlara itibar etme- yenlerle otururlar. Kendilerine bir şey vermeyenden isteyip, veren- den istemezler. Kendilerinden yüz çevirene yönelip, kendilerine yö- nelenlerden uzaklaşırlar. Kendilerini sevmeyene verirler, sevene ver- mezler. Kendileriyle buğzedenlerle yaşarlar, kendilerinden hoşnut olanlarla birlikte olmazlar. Sevmedikleri şeyleri yerler, lezzet al- dıklarını yemezler. Bir yerde kalmak istediklerinde sefere çıkarlar, sefere çıkmak istediklerinde oradan ayrılmazlar. İşte bu şekilde tüm hallerinde nefislerine muhalefet ederler.
Onlar şeriat nazarında mübah olmakla birlikte, görünüş itibariyle kınanacak davranışlarda bulunurlar. Örneğin, insanlardan kendi dere- celerinde olmayanlarla sohbet ederler, haklarında söylentiye sebep olacak yerlerde otururlar. Bütün bunları hallerini gizlemek ve gerçek durumlarına bir itiraz gelmesini önlemek için yaparlar.
Yine onlar, batınlarını/iç alemlerini korumak ve nefislerini aşa- ğılamak için zahirlerini/dış görünüşlerini küçümsemişler, böylece hallerine ve sırlarına başkalarının vakıf olmasına imkan vermemiş- lerdir.”
Görülüyor ki, nefsin hoşuna gideceği, memnunluk duyacağı her şeyi terk etmek, halkın kendilerine hürmetle bakmamaları ve bir mevki vermemeleri için gayret sarf etmek bu tip melamet anlayışının ana ilkesidir.
Ancak böyle bir melamet şekli bazı melametiler tarafından abar- tılmış, bu suretle halkın günaha girmesine ve onlardan nefret etmele- rine sebep olmuşlardır.
3- Terk şeklindeki melamet: Kişinin, küfür, sapıklık, şeriatı terk etme ve günahları mübah sayma gibi bir takım davranışlar sergileme- si ve bu davranışları sergilerken, bütün bunların melamet yolunun bir gereği olduğunu söylemesi şeklindeki melamettir. Bu tip bir melamet anlayışı birinci, ikinci ve üçüncü devre melamiler arasında her zaman görülmüştür Günümüzde böyle bir anlayışına sahip melamiler, özel- likle melami mürşitleri tahminlerin üstündedir. İşte bu tip bir anlayış nedeniyle İslam alimleri melamet anlayışına kuşku ile yaklaşmış ve dolayısıyla melamet, İslam ilmihallerine ve ansiklopedilere “sapık- lık ve zındıklık” olarak geçmiştir.
Melametin tanımı yüzyıllar boyunca değişik tarz ve niteliklerde belirtilmiş, birinci, ikinci ve üçüncü devre melami büyükleri bu ko- nudaki düşüncelerini yaşantılarıyla halka aktarmışlardır. Bu konuda yaptığımız araştırmalarda bu ünlü kişilerin melamet hakkındaki düşüncelerini şöyle sıralayabiliriz.
G. Hamdun Kassâr (Ö. 884) Hamdun Kassar, melamet yolu hakkında “melamet, halk içinde süslenmeyi, herhangi bir hal veya ahlak ile onların rızasını ummayı tamamıya terk etmek. Ve Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmamaktır”
Hamdun Kassâr’ın özellikle üzerinde durduğu konular tevazu, zühd, fakr, melamet, ihlas, tevekkül,açlık, samt, riyadan sakınma, fütüvvet ve nefse muhalefet olarak sıralanır.
Hamdun Kassâr, melamet ehlini, “batınlarında bir iddiası, zahir- lerinde de yapmacık ve riyası olmayan, Allah ile aralarındaki sırdan, mahlukat bir tarafa, kendi zahiri kimliğinin bile haberdar olmadığı kimselerdir.” şeklinde tanımlamaktadır. Onun bu tanımında, “mut- lak anlamda gizlilik” esası üzerinde durduğu görülür. Bu nedenle o, kalbi zikirden yanadır ve ibadetlerin gizli olarak yerine getirilmesini savunur.
Hamdun Kassar’a göre melamet; “halk için süslenmeyi, her hal ve davranışta halkın rızasını gözetmeği kesinlikle terk etmen ve kınayanın kınamasının seni Allah yolundan alı koymamasıdır.” Bu işin başı nedir diye sorulduğunda; “nefsi aşağılamak, hor görmek, onun hoşuna gidecek, onu memnun edecek şeylerden sakınmak, nefis hakkında su-i zan beslemektir. Demiştir. Yine o, melamet ehlinin havf ve reca arasında kurulması gereken dengeye dikkat çekerek, “melamet, kaderilerin havfı, mürciilerin recasıdır” demiştir.
Seyyid Şerif Cürcani de Ta’rifat-ı Seyyid adlı eserinde Mela- miyyeyi şu şekilde açıklıyor.
“Batınlarında bulunan manevi halleri zahirlerinde gözükmeyen ricalullahdır. Bunlar ihlasta kemali hakikat derecesine yükselebilmek için çalışırlar. Bütün işlerinin Cenab-ı Hakk’ın gayb ilmiyle kararlaş- tırılmış kaza-i ilahi ile yerli yerinde yapılmış olduğunu kabul ederler. Binan aleyh bunların ilimleri, iradeleri, Cenab-ı Hakk’ın ilmine ve iradesine aykırı olmaz... Melamiyye, muhterem ve hürmete layık bir guruptur.”
Eş-Şeyh Nasuh b. İsmail er-Rumi de Riyazu’n-Nasihin’in “Faz- lu ihfa ve a’mali saliha” faslında diyor ki;
“Melamilere göre amel ve ibadetlerin en şereflisi ve faziletlisi gizlice yapılanı olduğundan, Melamiyye tarikatı, tarikatların en efen- disi ve en yücesidir. Silsilesi Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)’da son bulur.”
Fudayl B. İyaz’ın (Senerkant Doğumlu 725-803) Ona göre bir melemet ehli sözü, hesabını vereceği bir amel olarak görür ve bu yüzden kendisini ilgilendirenler dışında pek az konuşur, gereksiz konuşmayı da uygun bulmaz ve insanların düşüncelerinin etkisinde kalmamak için halk ile gerektiğinden fazla bir arada bulunmayı hoş görmez. Mümkünse insanlardan uzak bir yerde ikamet etmek nefis terbiyesi için gereklidir.
D. Şakik Belhi (Behl Doğumlu Ö. 790) Allah’ın iradesine aykırı hareket etmemek. Kulun kendisinde bir irade görmemesi. Şöhretten sakınma. Sükut, az yeme ve halktan uzak durmak. Rızık kaygısı taşımama. İhtiyacını sadece Allah’a arz etme.
Fakr. Ona göre kişi, zenginliğini kaybedeceğinden korktuğu gibi fakirliğini de kaybedeceğinden korkmadıkça gerçek fakir olamaz.
E. Muhammed B. Eslem Et-Tûsî (Horasan Doğumlu Ö.856) Bu Şahsın Melamet anlayışının tameline, Allah korkusu, ölüm korkusu, hüzün, ağlama, nefs muhasebesi, huşû, fakr ve dünyadan uzak durma gibi zühd hayatının temel prensipleri gelir.
D. Bâyezîd-İ Bistami’nin (Bistam Doğumlu Ö.848) melamet düşüncesinde; mütevazı olma, nefsi aşağılama, halkın kınamasını üzerine çekme, insanlar arasında kendini en şerli kimse olarak görme, kerameti gizleme, amellerde riya tehlikesinden kaçınma gibi hususların, aynı zamanda birer melamet ilkesi olduğu görülmektedir.
Sülemî’nin Tabakat adlı eserinde bize aktarmış olduğu, A.İbra- him B. Edhem’in (Behl Doğumlu 730-782) melametle ilgili altı tavsiyesi şöyledir.
Ona göre insan nimet kaygısını bırakıp sıkıntıya alışmalı.
İzzeti bırakıp alçak gönüllü olmalı.
Zenginliği bırakıp fakra sarılmalı.
Tembelliği bırakıp çalışmaya.
Uykuyu bırakıp vakitlerini uyanık geçirmeğe.
Nefsin emelleri peşinde koşmayı bırakıp ölüme hazırlık yapmaya çalışmalıdır.
E.Ebu Hafs Haddâd (Nişabur-Kürdabad Doğumlu Ö. 883 Ebu Hafs Haddad’a melamet isminin ne anlama geldiği sorulduğunda;
“Onlar kurb ve ibadetler adına açığa çıkardıkları her şeyden do- layı nefislerini kınarlar, halka kusurlarını gösterirler ve onlardan iyi- liklerini gizlerler. O nedenle halk onların dış görünüşlerine bakarak onları kınar. Onlar da batınlarındaki durumu bilerek kendi nefislerini kınarlar. Allah’ta onlara bir takım sırları, gayb bilgilerini verir ve on- lara bazı lütuflarda bulunur. Onlar da nefsi kınama ve ona muhalefet etme gibi baştan beri açığa vurdukları bu tutumları ile Allah’ın ken- dilerine göstermiş olduğu lütufları gizlerler. Böylece halk onlardan uzaklaşır, onlar da Allah ile hallenirler. İşte melamet ehlinin hali bu- dur.”
Melamet yolunun üstatlarından birine melamet ehlinin hali so- rulduğunda şöyle cevap vermiştir.
“Onlar, Allah’ın, sırlarını gizlediği, batınlarını zahir ile örttüğü kimselerdir. Onlar yaratılışları nedeniyle halk ile beraberdirler, çarşı- larda ve alış-verişte olurlar, hakikatte Allah’ın dostları olmaları nede- niyle Hakk iledirler. Batınları, zahirlerini halk ile içli-dışlı olduğu için kınar, zahirleri de Hakk ile birlikte olduğu ve zahirlerinin içinde bulunduğu zıtlıklarla yaşamadığı için batınlarını kınar. Bu yolun önde gelenlerin hali budur.”
Yine birisine melamet yolu sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir.
“Giyim, yürüme, oturma, görünüş itibariyle halkla aynı olma ancak, sağlam bir murakabe ile onlardan ayrılmak, görünüş itibariyle onlara benzemek, batın yönden onlara benzememektir. Böylece kişi, karekter ve yaşayış açısından halktan ayrılmışken, görünüş açısından halktan ayırt edilemez.”
İBN. ARABİ’NİN MELAMET HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
Ebu Yezid el-Bistami’nin dışında ilk melametilerde vahdet-i vü- cud gibi konulara raslamak mümkün değildir. Ancak İbn. Arabi’den sonra, melametiliğin vahdet-i vücud çizgisinde bir gelişim gösterdi- ği, İbn. Arabi’nin etkisi altında onun görüşlerinin tesirinde kalan Şa- rani ve İ.Hakkı Bursevi’nin (Ö. 1725) etkisi ile ikinci ve üçüncü dev- re melametiliğin vahdet-i vücud merkezli bir gelişim gösterdiği gö- rülmektedir.
İbn. Arabi, diğer düşüncelerinde olduğu gibi, melamet düşünce- sini de vahdet-i vücud merkezinde incelemiş ve bu çerçeveye oturt- muştur.
İbn. Arabi, salikleri üç kısımda ele alarak onları, abidler, sufiler ve melamiler şeklinde sıralar ve bunlar arasında melamilerin en üst dereceyi işgal ettiklerini belirler. Ona göre bu makam “makam-ı kurb”dur ve bunun üzerinde “nübüvvet” derecesi bulunmaktadır. İbn. Arabi, melametin anlamını daha geniş tutarak Hz Peygamberi mela- meti sayar.
İbn. Arabi’nin, aynı zamanda “ümena” diye isimlendirdiği bu zümrenin sayısı belli olmayıp zaman içinde artıp eksilmektedir.
İbn. Arabi Fütuhat-ı Mekkiye’sinde Melamet ve Melamet ehli hakkında şunları söylemektedir.
“Hz. Ebu Bekir es-Sıddık’ın kademi/yolu üzerinde bulunan rica- lullahdır/Allah adamı, Allah ehlidirler. Bunlar beş vakit namaza, kı- lınması gereken sünnetlerin dışında bir ilave yapmazlar. Sokak ve çarşılarda çevre tarafından tanınmazlar. İnsanlarla normal şekilde ko-nuşurlar. Bunlar diğerlerinden ancak Hakk ile Hakk olan gönülleriyle ayırt edilirler. Ubudiyet/kulluk derecesinden asla ayrılmazlar. Gönül- leri Cenab-ı Hakk’ın Rububiyet tecellisi kapladığından, riyazet ve baş olma sevdasına kapılmazlar. İşte bu gurup melamiyye, ricalulla- hın manevi makam yönünden en üstün dereceye sahip olanlardır.”
Yine bunlar, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden iman sa- hibi kimseler olup, dünya ehlinden gizlenirler. Onların hallerine kim- se vakıf olmayacağı için bu zümrenin gizli olması gerekir. Çünkü, İbn. Arabi’ye göre “Eğer onların Allah katındaki halleri insanlarca bilinseydi, insanlar onları ilah edinirlerdi.”Bu bakımdan bu kimseler, alelade insanlar gibi normal bir yaşantı sürerler. Nitekim onlara “ümena” ismi verilmesi, kendilerine tevdi edilen ilahi sırları ve haki- katleri, ehlinden başkasına ifşa etmediklerinden dolayıdır.
“Onlar batınlarında olanı zahirlerine yansıtmayan, sufilerin en üst tabakasında bulunan kimselerdir.”
Melamilerin sahip olduğu özellikler şunlardır.
Melamiler, Allah’ın emirlerini terine getiren diğer müminlerden fazladan bildikleri bir hal nedeniyle ayırt edilmezler. Çarşılarda dolaşır, insanlarla konuşurlar.
Her beldede o belde insanının kıyafetlerini giyerler.
Allah’ın razı olacağı şekilde evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar
İnsanlar tarafından fark edilmemek için komşuları dışındakilerle pek ilgilenmezler.
Konuştukları zaman Allah’ı murakabe ederler/Allah’ı ararlar. Hakk’tan başkasını söylemezler. Kendileri insanlarla oldukları halde kalpleri ile hep Allah’la beraber olurlar.
Farz namazları insanlarla beraber eda ederler ve sadece sünnet- leri eklerler. Mescitleri mesken edinmezler. İnsanların dikkatini çek- memek için cuma namazlarının kılındığı mescitlerdeki yerlerini sü- rekli değiştirirler. İlimde bilgi sahibi olup,Allah’a kullukta bir an bile geri kalmazlar. Kalplerini rububiyet sultanı istila ettiği ve onun kar- şısında zelil bulundukları için riyasete tama etmezler.
Her makamı gerektiği şekilde zevk ve amel ederler ve halktan gizlenirler. Onlar hiç şüphesiz Yüce Allah’ın halis ve muhlis kulla- rıdırlar. İnsanlar arasında yerken, içerken, uyanıkken ve uyurken ve konuşurken devamlı suretle Allah’ı müşahede ederler.
Onlar, kalpleriyle Allah’tan başka bir mefhumla uğraşmadıkları ve bununla kendilerini korudukları için bu ilahi basamaklara varmış- lardır. Onların konuşmaları, oturmaları, kalkmaları ve bütün yaşantı- ları Allah iledir. İşte bunlar melamilerdir.
İbn. Arabi’ye göre bu yolun büyüklerine melameti ismi verilme- sinin nedeni, insanların, fiillerin gerçek sahibi olan Allah’ı görmeyip, o fiil kimin elinde gerçekleştiyse bu fiili ona ait görerek kendilerini kınamaları ve zemmetmeleri nedeniyle ve Allah katındaki mertebele- rini ve hallerini gizlemelerinden dolayıdır. Eğer o insanların önlerin- den perde kaldırılıp, fiillerin Allah’tan olduğunu görselerdi, o fiilin üzerinde bulunan kişiyi kınamazlardı. Bunu fark edince de bütün fiiller onlar nazarında değerli ve güzel görünürdü. Böylece fiillerin sahibi Allah olunca kınamada kınanana göre anlamsızlaşır.
Ayrıca, melamet düşüncesine çeşitli tenkitler yönelten Hucuviri de (Ö.1072) melamet ehlinin övgüye değer diğer sıfatlarını zikreder- ken, Hz. Peygamber’in de melamet ehli gibi, çevresinde kınanmaya maruz kaldığını belirtir.
Her meslekte olduğu gibi Melamiliğinde pek çok taklitçileri or- taya çıkmış, melamet fikri zamanla dejenere olmuş, laubali ve ibahi tutum takınan kimselerin istismar ettikleri bir yol haline gelmiştir. Belki kasten belki de bilmeyerek Melamiliği taklit edenler, melami tavır ve karakterinde görülmeye yeltenenler, şeriat dairesinden çıkıp, belki de ne yaptıklarını bilmeden zındıklar arasına karışmışlardır.
Bu konudan rahatsız olan Mevlana Abdurrahman Cami, Nefaha- tü’l-Üns’ünde: “Şimdiki zamanda öyle bir gurup vardır ki, kötü dav- ranışları normal karşılamak, şeriatı hafife almak, münafıklık, edep- sizlik ve saygısızlığı alışkanlık haline getirmek ve ona da “Melamet” adını vermek gibi bir duruma düşmüşlerdir. Melamet, şeriata saygı- sızlık ederek amel etmek değildir... Melamet, Hakk Teala’nın hizme- tinde olup, halktan kayırmamak demektir... ve bu konuda ufak bir la- ubalilik bile manen hezimettir.”
Nihayet melamet, üçüncü devre Melametiliğin kurucusu olan Muhammed Nuru’l-Arabi tarafından “vahdet-i vücud” felsefesinin tesirinde yeniden düzenlenerek yepyeni bir eğitim anlayışı halini al- mıştır.
Hamza Kılıç
Emekli Öğretmen
Girne Bulvarı 186/A
Karşıyaka-İZMİR ' http://www.melami.com/Kitaplar/Hkilic.zip
DEN ALINMİŞTIR. ALLAH RAZI OLSUN SAYGILARIMIZLA..
 

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Fakirlik tamamlandığında o Allah''tır." Fakirlikten murat olan yokluk tamamlanırsa varlık ortaya çıkar. Bu hadis fenâfillaha işarettir. Yani bir kimse sülük ve mücâhede edip mürşidin himmetiyle yokluğu gerçekleştirip vücudunu, benliğini terk ederse, "Ben sevdiğim kulun kulağı, gözü, eli ve dili olurum." mânâsınca o kulda o vakit benlik kalmaz. Dilinden söyleyen, gözünden gören, kulağından işiten, elinden tutan, ayağından yürüyen Hak olup Hakk''a ulaşır, demektir.
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
sn. melami kardeş bu alemde melametin olmadığı bir zerre yoktur her şey farklı veya farksız melametsiz hareket edemez melamet doğruluk, ahlak, şeref, edep, insanlık, bunlar içeriğini oluşturur dostum yazın için gönlüne sağlık.
 

gezgin

Üye
Katılım
13 Şub 2007
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
medeniyet şehri
Web sitesi
www.gezginamca.blogcu.com
Melamet hırkasın giydim arkama
"El fakrü Fahri"yi koydum başıma
Mihneti hem rahat bildim canıma
Cefada bulmuşum şimdi safayı

Yolumuzu "naci"dir maksudumuz Hakk
Eğer talib isen gör "Hakk"ı bir bak
Ateş-i aşk ile gel vücudun yak
Çıkar gönülden artık nefs ü hevayı

Erenlerin pendin tut can u dilden
Doğruluğu sakın bırakma elden
Yüzünü daima kaldırma yerden
Bulayım der isen eğer rızayı

İstikamet lazım bul yolda evvel
Sonta mürşid sözün tut olma tembel
Akıt gözden yaşı şöyle olsun sel
Cuşa getir aşık,aşkla deryayı

İkrara erdinse bozma ahdini
Kamil ol,bulup mürşid demini
"Basri" kurtar,kaptan ol gemini
Dikkat et çarpmasın taş ve kayayı
 

ankakusu

Asistan
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
254
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
İSTANBUL KÖYÜ
Ben yitirdim ben ararım
Yâr benimdir kime ne
Gah giderim öz bağıma
Gül dererim kime ne

Gah giderim medreseye
Ders okurum Hak için
Gah giderim meyhaneye
Dem çekerim kime ne

Sofular haram demişler
Bu aşkın şarabına
Ben daldırır ben içerim
Günah benim kime ne

Ben melâmet hırkasını
Kendim giydim eğnime
Ar ü namus şişesini
Taşa çaldım kime ne

Sofular secde ederler
Mescidin mihrabına
Yâr eşiği secdegâhım
Yüz sürerim kime ne

Gah çıkarım gökyüzüne
Hükmederim kaf-be-kaf
Gah inerim yeryüzüne
Yâr severim kime ne

Kelp rakip böyle diyormuş
Güzel sevmek pek günah
Ben severim sevdiğimi
Günah benim kime ne

Nesimi'ye sordular ki
Yârin ile hoş muşun
Hoş olayım olmayayım
O yâr benim kime ne
 

Berke

Kıdemli Üye
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
3,878
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Konum
Masal Aleminde
Melamilik ilginç geldi bir de kitap aldım,gizemli olay ve kişiler dikkatimi hep çekmiştir.Bir de şiir buldum melamilikle ilgili paylaşalım.
Melamettir Bu Dersimiz
Ezel Ebed Melamiyiz
Cümle Cihanı Severiz
Muhammedi Melamiyiz

Melami Toprağa Benzer
Alemi Kesrette Gezer
Gönül Deryasında Yüzer
Muhammedi Melamiyiz

Melamette Derviş Olan
Hazreti İnsanı Bulan
Her Zerrede Fail Olan
Muhammedi Melamiyiz

Melamete Girmiş Olan
Allah İçin Gelmiş Olan
Nefsin Kurban Etmiş Olan
Muhammedi Melamiyiz

Melaminin Gönlü Yüce
Melami İnceden İnce
Tevhit Okur Hece Hece
Muhammedi Melamiyiz

Kim Bizi Bizden Sormadan
Bizimle Hemdem Olmadan
Bilmessin Bizi Sevmeden
Muhammedi Melamiyiz

Hak Yolunda Bizi Bulan
Halimize Vakıf Olan
Cehennemi Cennet Olur
Muhammedi Melamiyiz

Bir Er Ararsan Bu Yolda
Meşrebi Melami Bulda
Küntü Kenzen Gizli Onda
Muhammedi Melamiyiz

Hak Mürşidi Bulmuş Olan
Hak Rızasın Almış Olan
Beratını Almış Olur
Muhammedi Melamiyiz

Aşkı Melameti Bulan
Hacı Sabriye Dost Olan
Kur’anın Hadimi Olan
Muhammedi Melamiyiz

Pir Muhammedin Yolunda
Mehmet Gibi Kul Yanında
Sadakat Sermayen Olsun
Muhammedi Melamiyiz
 

bursevi_81

Üye
Katılım
12 Eki 2006
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
esselamualeyküm kardeslerim...
youtube ye melamilik yazarsaniz 4 tane klibimiz var melamilik hakkinda...
inseallah firsat buldukca devamini getirecegiz mevlamizin izniyle...
illa hu....
 

muhabbet

Asistan
Katılım
26 May 2007
Mesajlar
494
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Melamet deyince aklıma bu forumdaki çok sevdiğim abilerim geliyo.
Onlar melametin güzelliğini çok güzel yansıtıyolar.Mevla onlardan razı olsun.
MUHABBETLE
 

selam

Profesör
Katılım
26 Şub 2007
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
94
Puanları
0
Gerçi Melamiliği ve Melametin tanımını birçok yerlerde
bulabilirsiniz. Ve o yazılanlara görede bir fikir sahibi
olabilirsiniz . Ancak gerçeğini yaşamadıktan sonra
Melamete tam vakıf olunamaz. Bakın hiç kimse ama
hiç kimse ben melamiyim diyemez. Acaba nedendir.?
Dervişlerde aynen böyledir. Asla ben dervişim demez.
Tabi bir sürü yorumlar gelebilir. Onlar Fenafillahı
yaşamış. Onlar gösterişten uzak. Şekil ve surete önem
vermezler. Ve daha bir çok açılımlar yapabilirler.
Bana göre en önemlisi nedir ? Bilirmisiniz. ?
Melamilerde ve aynı zamanda dervişlerde bir sır vardır.
Bu sırrı muhafaza etmek çok kolay değildir. Onun için
melamiler ve dervişlerde halkın anlayamadığı garip
haller zuhur eder. Halka göre bu haller tuhaftır.
Ancak bu sır ortaya çıkmaması işin garip hallere
bürünürler. Bu sır nedir diye merak ederiz. Ama asla
söylemezler. Çoğu zaman , hadi canım böyle derviş
olunurmuymuş. Bu kişilerden uzak duralım dedittirirler.
Bakın suret olarak size bir misal vereyim.
Sayın Gül , Başbakan Tayyip Erdoğan hükümetinde Dış İşleri
Bakanıydı. Şu anda Cumhurbaşkanımız.
Tayyip Beyin bilmediği sırlara vakıf.
Çünkü Cumhur Başkanımız Necdet Sezer görevi devrederken
Cumhur Başkanımız Abdullah Gül'e bir dosya verdi.
Siz sanırmısınızki bu dosyada olanları herkes bilir. Bunu ancak
o makama kim gelirse o kişi bilir. Peki avazı çıktığı kadar bağırıp
ben bu sırları biliyorum dermi. ? Bu dosya Cumhur'dan yine Cumhur'a geçer. Bilmem anlatabildimmi ???
 

ilahiname

Üye
Katılım
19 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Allah razı olsun melami arkadaşlara huuuuuuuuuuu.... rabbim bizlere melamet zevkiyle donatsın. pir efendimize ve efendilerimize layık olmamızı nasip eylesin. AMİN!!!
EVLATLARIMA (CAN DOSTLARIMA) NASİHATİM

Her okuyuşta siz Kur’an’ın hikmetiyle dolun
Ayrılmayın evlatlarım kur’an yolunda olun
Şüphe ve şirk ü evham ile kalmayın
Vahdette birlikte olun hak’ta Rasul’de olun

Sevin birbirinizi Allah için rasul için
Evlatlarınızla çoğalın vatan millet için
Yükselin arşa kadar mamure edin dört yanı
İcabında dönmeyin ölün birbiriniz için

Yolların Allaha gideni ehli beyt yoludur
Diğerleri aldanmayın sakın, gaflet doludur
Sen-ben kavgasına düşüp yuvarlanıp gitmeyin
Mutlak ki insan-ı hakiki ehli beyt kuludur

Tevhidi irfanı alın bir mürşidi kamilden
Ezelden bu, böyle gelir ta hazreti Adem’den
Gitmeyin Kabil yoluna gidin Habil yoluna
Haberdar olun evlatlarım o demden bu demden

Birleşin sokmayın aranıza nifakı boğun
Fesadı, fitneyi, gaflet ile gammazı kovun
Size hakka vuslat ettirecek bir yol gösterdim
Fena fillahta ölün hem bekabillahta doğun

AHMET der ki yolumuz Fehmi melamet yoludur
Hizmet eden fenada vallahi Allah kuludur
Fenada ve bekada birleşin birlikte kalın
Evlatlarıma ricam bugün de yarın da bududur
 

ilahiname

Üye
Katılım
19 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
2
Puanları
0
teşekürler melemiliği meslek edinenlere huuuuuuuuuuuuuu....
 
Üst