Mehir ve Mehirde ölçü nedir ?

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Bugün derste aniden gelen bir telefonla imam nikahına katıldım. Daha önce nikah tazelemeleri yapmıştık ama bu sefer biraz farklı, arkadaşımızın nikahı kıyılacaktı, hem tanıdık olması, hem şahid oluyor olmak farklı geldi açıkçası.

Hocamız gelin hanıma sordu mehir olarak ne istiyorsun diye? Arkadaşta düşünmemişti herhalde hocam uygun olan nedir diye sordu? Hocamız da fiyat biçmeden, itidal olan miktarda bir şey söylemesini isteyip, kaç cumhuriyet altını diye sordu?
......

Çok merak ediyorum, mehir önemli bir mevzu, evlenenler bu konuda neden tam bilgiye sahip değiller? Neden nikah esnasında hep bocalarlar? Ya da ben mi rastlıyorum buna :)

Ve de merak ediyorum, evlenen beyler mehir konusunu biraz hafife mi alıyorlar?




Evliliğin ilerleyen seneleri içinde ortaya çıkan meselelerden birisi, kız için mehir konuşulurken erkek tarafının tedarik etmekte güçlük çekeceği külliyetli bir paranın talep edilmesidir. Veya hediye ve ev eşyası alınırken kız veya erkek tarafın bütçesini zorlayan nispet ve kalitede eşya istenmesidir. Bu durum karşısında taraflar imkân ve mâlî kaynaklarını zorlayarak, gerektiğinde borç altına girerek istenileni yapmakta ve tedarik etmektedir. Her ne kadar ilk başta mesele hallolmuş, talepler yerine getirilmiş olsa da, ya anne-babanın üzerine veya eşlerin payına büyük bir külfet ve ağır bir yük gibi miras kalmış olacaktır. Bazen bu borç ödeme müddeti seneleri bile aşmaktadır. Böylece genç evlilerin gamsız tasasız geçmesi gereken ilk yılları taksit veya borç ödeme sıkıntısıyla geçmiş olacaktır.

Her meselede olduğu gibi, bu hususta da bize en salim ve mâkul yolu gösteren Peygamberimiz "Nikâhın en hayırlısı en kolay olanıdır"(1) buyurarak, nikâhta herkesin kaldırabileceği ve kolayına gelen kadar bir masrafa girmesini tavsiye etmişlerdir.

Kadının bir hakkı olarak erkek tarafından verilmesi gereken mehrin miktar ve ölçüsü de yine sünnette mevcuttur. Bu husus gerek Peygamberimizin kendi şahsî tatbikatında, gerekse mümtaz Sahabîlerine gösterdiği örneklerde açıkça görülmektedir.

Hz. Fâtıma'nın çeyizi ve ev eşyası, zarurî olarak evde bulunması gereken birkaç parça eşyadan ibaretti. Nikâh muamelesini kolaylaştırıp gençlerin meşru olmayan yollara düşmelerine set çekilmesini isteyen Peygamberimiz, hiç parası olmayan, mâlî durumu pek zayıf bulunan Sahabîleri de yuva sahibi yapmıştır. Nitekim bir seferinde evlenmek isteyen bir Sahabîye "Demirden bir yüzük bile olsa kadına mehir olarak ver" buyurur. Sonra o zat Peygamberimize, "Demirden bir yüzüğüm de yoktur" deyince, Resul-i Ekrem Efendimiz, "Kur'ân'dan ezberindeki sûreleri kadına öğretmen şartıyla seni onunla evlendirdim" buyururlar.(2)

Adalet güneşi Hz. Ömer de insanların aşırı derecede mehir istemeleri üzerine şu hitabede bulunur: "Ey mü'minler, kadınların mehrini çoğaltmak hususunda aşın gitmeyiniz. Çünkü bunda aşırı gitmek, eğer dünya hayatında övünülecek bir şey veya Allah katında bir takva olmuş olsaydı, buna en çok hakkı ve liyakati olanınız Muhammed (a.s.m.) olacaktı.Halbuki o, hanımlarından hiçbir kadının mehrini on iki ukiyyeden [500 dirhem> fazla yapmamış ve onun kızlarından hiçbirinin mehrİ de on iki ukiyyeden fazla yapılmamıştır." (3)

îslâm hukukunda "başlık parası" değil, mehir vardır. Bazıları mehirle başlık parasını karıştırır. Mehir doğrudan kıza, erkeğin bir hediyesi olarak verilirken, başlıkta kızın babasının, kızına mukabil kendi hesabına istediği bir para bahis mevzuudur. Damat adayından istenen bu para evliliği maddî bir pazarlık mevzuu haline getirmektedir.

Mehrin Kısımları:

İslâm hukukuna göre, bir Müslüman erkekle evlenen kadın, mehir adı altında bir mal alma hakkına sahip olur.Nikâh kıyılırken mehrin zikredilmesi tavsiye edilmektedir. Ancak nikâh esnasında mehir zikredilsin edilmesin, hattâ yok sayılıp inkâr edilse bile, kadın mehir almaya hak kazanır. Yâni, mehir kadının en tabiî hakkıdır.
Bu aynı zamanda İlâhî bir haktır, ancak evlilikten sonra, kadın, mehri kocasına bağışlayabilir. Kadın gönül rızâsı ile hibe etmediği takdirde bu hak devam eder.

Nisa Sûresinin 4. âyet-i kerimesinde bu husus meâlen şöyle ifâde buyurulur: "Kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin."

Mehir daha çok iki tarafın karşılıklı rızâlarıyla tespit edilip edilmemesi itibariyle mehr-i müsemma ve mehr-i misil olarak iki kısma ayrılır. Konuşulup kararlaştırılan mehir (mehr-i müsemma) muaccel (peşin olarak) ve müeccel olmak üzere iki şekilde mütâlâa edilir. Nikâh akdi yapılırken veya birkaç gün içinde verilen mehre muaccel (peşin) adı verilir. Daha sonra vermek üzere söz verilen mehre de müeccel (veresiye) mehir denir. Her iki çeşit mehrin bir kısmı peşin verilerek bir kısmı da sonraya bırakılabilir.

Müeccel mehir için bir tarih verilmişse, vaktin girmesinden sonra kadın mehri hak eder, verilmesi icap eder.

Verilen süre bitmeden erkek ölse bile, kadına vaad edilen, mehir borç para gibi erkeğin geriye kalan mal lığından ayrılarak verilmesi gerekir.
Müeccel olan mehirde bir müddet tayin edilmemiş, kararlaştırılmamışsa; boşanma veya vefat haline kadar tecil edilmiş sayılır. Boşanma yahut vefat vuku bulursa ödenmesi gerekir. Kocanın veya vârislerinin söz verilen meblağı ödemesi vaciptir, bunu ödemekle mükelleftirler.

Bir de mehr-i misil vardır ki, bu da başta mehir tayin edilmese, tabiî olarak kadın yaş, ahlâk, güzellik, mal gibi evsaflarda mümasili olan, benzeri diğer kadınlar göz önüne alınarak tespit edilen bir mehir esas alınır. Kararlaştırılan miktar peşin veya daha sonra ödenir.

Mehrin miktarı meselesine gelince, bunun azamî sınırı için belli bir miktar yoktur. Ancak en azı, Hanefî mezhebine göre on dirhem gümüştür. Bu da yaklaşık 40 gram eder. Ancak mehir hususunda itidali muhafaza etmeli, aşırıya varmamak, erkeğin de kadının da hukukî menfaatlerine riâyet edilmelidir.(4)

1. Ebu Dâvud, Nikâh: 31.
2. Müslim, Nikâh: 76.
3. İbniMâce, Nikâh: 17.
4. Reddü'l-Mubtar, 2: 329; Hukuk-u islâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, 2: 115-124.
Okunma Sayısı : 12310

Mehmet Paksu
 

mdumlupınar

Profesör
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,630
Tepkime puanı
154
Puanları
0
Yaş
35
Konum
istanbul-sultan
dediğiniz gibi erkekler mehir konusunu hafife alıyor kadınlarda üstelemiyor.ilk andaki heyecanlar buna vesile olmuştur büyük ihtimal
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Eylül diyorki , beyler mehir işini hafife mi alıyorlar?

Doğru, ama bu doğru , ''hanımların reçel yapmayı'' hafife almasıyla doğru orantılıdır.

Dücane Cündioğlunun reçel konusunda bir yazısı vardı, Şöyleki


Reçel Yapamayan İslâmcı Kadınlar"

Geçenlerde bir arkadaşım PhiloSophiaLoren'i okuyan -artık evlilik çağına gelmiş bulunan- erkek kardeşinin, yengesine "Ben reçel yapmayı bilen bir kızla evlenmek istiyorum" dediğini aktarınca tebessüm etmekten kendimi alamadım. Çünkü "reçel yap(a)mamak" kavramına -tıpkı "babaannelerden utanmak" kavramsallaştırmasında yapmaya çalıştığım gibi- birbiriyle ilintili anlamlar yüklemiştim: msl. geleneksel aile'nin hızla çözülmeye başlaması, günümüzde 'kadın'la 'ev' sözcüklerinin birbirlerini iter hâle gelmeleri, kızlarımızın sorunlarını ev(leri) dışında çözmeye yönelmeleri, ileride çocuklarına aktaracakları tecrübeleri ailelerinden tevarüs etmekteki isteksizlikleri, imkânsızlıkları, vs.

"Reçel yap(a)mamak" kavramına yüklediğim anlamların okur tarafından hiç değilse bu düzeyde olsun sezinlenmesi, işaret ettiğim noktanın anlaşıldığını gösteriyordu. Nitekim Konya sokaklarına gençlerin "Reçel Yapamayan İslâmcı Kadınlar" diye afişler astıklarını işitince bir kez daha tebessüm ettim. Doğrusu, meselenin böylesine abartılacağını tahmin edemezdim. İslâmcı kadınların "Allah kuru iftiradan saklasın" deyip her fırsatta pekâlâ reçel de, aşure de yapabildiklerini anlatmak ihtiyacı hissetmelerine yol açması bakımından bu tür abartıların tamamen yararsız olduklarını söyleyemem.

Söylenebilecek olan sadece şu: Kavramların kendileri, taraflarca bir hakikat gibi algılanıyor ve onlar, gösterilen yere bakmak yerine o yeri gösteren parmağa odaklanarak mecazî ifadeleri hakikate dönüştürüyorlar.

Reçel yapabilmesi veya sofrada rengârenk reçel çeşitlerinin bulunmasına ihtiyaç duyabilmesi için bir çocuğun öncelikle ailesiyle birlikte kahvaltı masasına oturması ve reçeli kendi evinde, yani aile sofrasında görmesi gerekiyor. Kendi evinde, kendi yatağında uykuya dalıp kendi evinde gözlerini açamayan çocukların mahrum olacakları tek şey reçel midir? Oysa reçel benim nazarımda anne sevgisini, yuva sıcaklığını, aile terbiyesini temsil eder. Yurt odalarında veya bekâr evlerinde sadece doymak için sofraya oturan, annelerinin hazırladıkları sofralarda kahvaltı yapmak imkânı bulamayan, aile sofrasının sıcaklığını yeterince tatmadan büyüyen çocuklar okullarını bitirip mezun olsalar n'olur, olmasalar n'olur? Reçelden mahrum olmanın, aile içinde yaşamak zenginliğinden mahrum olmak anlamına geldiğini bu kadar mı açıklıkla vurgulamam gerekiyordu?

Kız çocukları çokluk ninelerini veya annelerini örnek alamıyorlar; zira onlarla ayrı dünyaların insanları olduklarına inanıyorlar ki tamamen haklılar. Annelerinin kurdukları sofralarda annelerinin elleriyle yaptıkları o güzelim reçelleri (!) yiyemeden büyüyen bu kızcağızlar için ev ortamı sıkıcı geliyor ve tabiatıyla onlar da dışarıda yemek yemeyi ya da sokakta abur-cubur bir şeyler atıştırmayı modernlik sanıyorlar. Çalışarak hayatını geçirecek olan bu iş kadını adaylarının hafta sonları dışarıda yemek yemeyi arzulamalarından, bu tür bir hayatı sağlayacak bir geçim standardına ulaşmayı ise köylülükten kurtulmak gibi algılamalarından daha tabii ne olabilir? Aile ortamında yetişen çocuklar aile kurabilirler; reçel yiyerek büyüyen çocuklar reçelin eksik olmadığı sofralara ihtiyaç duyarlar; zira insanlar ailelerinden aldıklarını ancak kendi ailelerine verebilirler. Aile havasını teneffüs etmemiş kimselerin ailevî değerlere karşı kayıtsız kalmaları, dolayısıyla anne yemeklerine duyulan özlemi hafife almaları gayet tabiidir.

Ben başından itibaren reçel kavramını ailevî değerleri (aile ortamını) sembolize edecek şekilde kullandığım halde kimileri bu konudaki sözlerimi yanlış anlayıp reçeli hakikî mânâsıyla yorumluyorlar. Gerçi bu yanlış anlama sebebiyle hanımların ikide bir reçel pişirme becerilerini ortaya sermelerinden şikayetçi olduğum düşünülmesin; bilâkis bu gelişmelerden memnuniyet duyuyorum.

Lâkin asıl soru(n) şu:

Çocuklarını iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir ev hanımı olarak yetiştirmek cesaret ve kabiliyetini yitirmiş bulunan yorgun anneler, kendilerinin kızlarına vermediklerini onların kendi çocuklarına vereceklerini mi sanıyorlar?

Böyle sanıyorlarsa yanılıyorlar; zira anneleri (babalarıyla birlikte olup) onları yurtlara, bekâr odalarına gönderdikleri için, onlar da daha erken davranıp çocuklarını kreşlere gönderecekler. Anneleri zahmet edip mesela reçel yapmadıkları, börek açmadıkları için, hatta onları cola-hamburger kültürüyle yetiştirmeyi köylülükten kurtulmak gibi algıladıkları için onlar da çocuklarına annelerinden öğrendiklerini öğretecekler; meselâ su böreğine tenezzül etmezlerken hamburger veya pizzayı çağdaş zevklerinin arasına katacaklar.

Sözün özü, modern müslüman kadın mezarlık ziyaretlerini terkettiği için reçel yapmayı da terketti; ölülerine Kur'an veya Yasin okumayı hurafe, hatim indirmeyi ise anlamadan yapılan lüzumsuz bir tekrar, Ramazanlarda cami ziyaretlerini 'anlamsız geziler' olarak telakki ettiği için kurduğu sofralara reçel yerine nutella koymaya başladı. Geleneği pirinç ayıklar gibi ayıklayacağını sanıp Kitap'ta yerini bulamadıklarını ritüel, kült vb. terimlerle tanımladığı için annesini, babaannesini örnek almayı başaramadı; üstelik onları "babaları ve dedeleri tarafından ezilen zavallılar" olarak tanımlamanın nelere malolacağını hesaplamadı.

Belki birileri, "Peki ya erkekler? Onlar bu arada neler yaptılar?" diye sorabilirler. Hemen söyleyeyim: Erkekler pişkin pişkin sırıtıp "Biz masumuz; çünkü o sırada bakkala nutella almaya gitmiştik, evde neler olup bittiğinden hiç haberimiz olmadı" diyecekler.

Dücane Cündioğlu - 7 Mart 2004 – Yeni Şafak


Bence hanımlar , mehir işini ciddiye almak istiyorlarsa, şu reçel yapma işinide ciddiye almalılar, değilmi, Eylül.
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Affedersiniz sayın ittiba; yanlış mı anladım, düzeltir misiniz?

Siz üzerinize farz olan bir şeyi, "bayanlarda reçel yapmasını bilmiyorlar" diyerek mi hafife aldığınızı söylüyorsunuz?

Farzlar konusunda bu şekilde misilleme yapabileceğimiz durumlar var mıydı?

Yani "kocam evimizle ilgili sorumluluklarını yerine getirmiyor. O yüzden benim namazıma karışamaz, kılmıyorum, canım isterse kılarım işte!" diye bilir miyim?

Yanlış anlamış olabilirim, düzeltin lütfen beni.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Hayır öyle denmek istenmiyor.Meramımız şuki, gerek erkek, gerek hanımlar modernizmin esintisinden olumsuz yönde etkileniyorlar.Örneğinizde mehir konusunda erkeklerin işi hafife almaları sözü doğru ,ama eksik.Bizde bu eksikliği hatırlattık. İki cinste İslami hayata talib olmadıklarından belirtiğiniz örnekler karşımıza çıkıyor.Erkeklerin işi ciddiye almalarını öngören anlayış, hanımlarında ''reçel yapma'' anlayışını ortaya koymazsa mesele buharlaşabilir.Reçel örneğinin bir sembol olduğu izahtan varestedir.
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Mehir konusu bana yeni bir meseleymiş gibi gelmiyor açıkçası. Bu konu biraz daha farklı boyutlarda.

Hanımlarla ilgili mevzuya gelince; kültürel bağlamda sömürünün ürünü oluyor bu durum hâliyle. Ama bir taraftan bu bağlamda bilinçlenen, kendini geliştiren hanımlar da bulunmakta. Ki itiraf etmek gerekirse hanımların beylerden daha aktif olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde.

"reçel" izahı durumun vahimliği açısından güzel bir örnek teşkil etse de tek taraflı bir sıkıntı olmadığını biliyor olmamız bence en güzel tarafı. Zira bayanlarında aynı şekilde sıkıntı yaşadığını gözlemlemekteyiz, ama sanırım onların sesi o kadar gür çıkmıyor.

Teşekkür ederim açıklamanızdan ötürü, selamlar.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Affedersiniz sayın ittiba; yanlış mı anladım, düzeltir misiniz?

Siz üzerinize farz olan bir şeyi, "bayanlarda reçel yapmasını bilmiyorlar" diyerek mi hafife aldığınızı söylüyorsunuz?

Farzlar konusunda bu şekilde misilleme yapabileceğimiz durumlar var mıydı?

Yani "kocam evimizle ilgili sorumluluklarını yerine getirmiyor. O yüzden benim namazıma karışamaz, kılmıyorum, canım isterse kılarım işte!" diye bilir miyim?

Yanlış anlamış olabilirim, düzeltin lütfen beni.

Mehir vacip değil mi?
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Bir kadınla evlenmek isteyen bir sahabeye Allah'ın elçisi mehir vermesini bildirdi. Evinden de eli boş dönünce; "Demirden bir yüzük de olsa bak" deyip, yeniden eve gönderdi. Yine boş dönünce, ne miktar Kur'an-ı Kerîm bildiğini sordu ve sonunda şöyle buyurdu: "Haydi git, onu sana bildiğin Kur'an karşılığında verdim" (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VI, 170).


Mest edenlerden biridir..

 
Üst