Medya, AKP iktidarına teslim bayrağını çekti

Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
70
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Medya, AKP iktidarına teslim bayrağını çekti
1194665242.jpg


Medya, AKP iktidarına teslim bayrağını çekti
Gazeteci Emin Çölaşan, "Türk halkı, sermaye medyasının iç yüzünü mutlaka görmeli" dedi

Aydın Bey çok büyüdü
Ne zaman AKP geldi. İşte o zaman bütün her şey değişti. Çünkü Aydın Bey çok
büyümüştü. Ancak hep baskı altındaydı. Bunun nedeni, benim yazdığım yazılardı


Özkök'ün iki kişiliği var
Ertuğrul Özkök, yanınızda güleryüzlü; siz yokken yazılarınızı sansürleyen biri. Bunca yıl beraber çalıştık ama, ben hangisi olduğuna karar vermiş değilim

Hürriyet gaz alıyor...
Eski gazetemin milliyetçi çıkışını başka gazeteci arkadaşlar da eleştirdi. Tüm bunlar, okuyucunun gazını almak ve benden sonra doğan boşluğu doldurmak içindir

AKP hükümetinin baskısıyla 22 yıldır çalıştığı Hürriyet'ten kovulan Gazeteci Emin Çölaşan, bu süreçte yaşadığı olayları yazarımız Yavuz Selim Demirağ'a anlattı. Medyanın gerçeklerini dile getirdiği "Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi" kitabı, gündemdeki konular ve basının olaylara karşı tututumuyla ilgili sorularımızı cevaplayan Çölaşan, halkın sermaye medyasının iç yüzünü görmesinin önemine dikkat çekti. Çölaşan, tek parti iktidarının medyayı elinde tuttuğunu, sermaye bağımlısı olmayan Yeniçağ gibi gazetelerin daha tutarlı olduğunu vurguladı. İşte, Çölaşan'ın sorularımıza verdiği cevaplar

Hepsi parti bürokratı
Demirağ: Siz 30 yıllık gazetecisiniz ve politikacıları yakından izlediniz. Bugün Türkiye'de, Başbakan'ı uyarabilecek yüreğe sahip bir politikacı olduğunu düşünüyor musunuz?
Çölaşan: Olduğunu sanmıyorum. Benim dedem Refik Şevket İnce. Atatürk'ün Adalet Bakanı 1921 yılında. 1950 yılında da Menderes'in kabinesinde ilk Savunma Bakanı. Fakat Menderes'le kapışıyorlar. Çünkü dedem Menderes'in gidişini eleştiren ilk siyasetçi. Hem de parti içinde ve makam kimliği ile eleştiriyor. Menderes'i en güçlü döneminde eleştiriyor. Bugün bunu yapabilecek babayiğit bir siyasetçi göremiyorum. Örneğin ben AKP'nin içinde, bakan olacak ve Recep Tayyip Erdoğan'a 'gidişin gidiş değil' diyebilecek babayiğit siyasetçi göremiyorum. Bugün, hükümetlerin baskısına dayanacak bürokrat olduğu kanısında da değilim. Bugünküler ya da yakın geçmiştekilerin hepsi parti bürokratlarıdır. Türkiye'de hem siyasetçilerin hem bürokratların kabuk değiştirdiğini görüyoruz.


Bilseydim, yazardım elbet
Demirağ: Kitabınızda koalisyon hükümetleri döneminde medya patronları ile siyasi partiler arasında ki dengeleri de ele alıyorsunuz. Eski patronunuz Aydın Doğan'ın hangi partiyle arası bozukken kiminle iyi oldu? Bu tür örnekleriniz var mı?
Çölaşan: Koalisyon iktidarlarında en azından o psikolojik baskıyı azaltma olasılığı vardı medya patronlarının üzerinde. Bütün patronlar için geçerliydi. Koalisyonun bir kesimiyle kapışırsa diğeri büyük olasılıkla ona sahip çıkıyordu. Ya da ona güveniyordu patronlar. Ama tek parti iktidarlarında sadece medya patronları değil bütün büyük patronlar teslim bayrağını çekti. Tabii ki somut bir şey bilmiyorum. Bilseydim yazardım elbet. Ama genel gidişi hepimiz bilir, sezerdik. Yani şu dönemde şu oldu da falanca patron şuna sığındı diyemeyeceğim.


Aydın Doğan takdir ederdi
Emin Çölaşan, yaptığımız röportajda, eski patronu Aydın Doğan'la ilgili önemli analizler de yapıyor. Çölaşan, eski patronunun kendisini her zaman takdir ettiğini vurguluyor. :
Demirağ: Aydın Doğan, "Emin Çölaşan ülkedeki hiçbir vurgunun üzerine gitmekten çekinmez" diye sizi savunuyordu. Şimdi ne değişti?
Çölaşan: Değişen şu. Aydın Bey AKP dönemine geldiğinde çok büyüdü. Tansu Çiller döneminde o kadar büyük değildi. O zaman banka olayı, POAŞ olayı hiç yoktu. Ve koalisyonlar vardı karşısında. O dönemde bir denge vardı. Ama ne zaman AKP geldi işte o zaman bütün her şey değişti. Çünkü Aydın Bey çok büyümüştü.
Demirağ: Kitabınızda, POAŞ, Hilton ve arazisi, enerji ihalelerinin Doğan'ın başına iş açtığını söylüyorsunuz. O'na, bu işlere neden girdiniz diye sormadınız mı?
Çölaşan: Dışbank'tan dolayı Doğan'ın üzerinde baskı vardı. POAŞ olayı devreye girdiği zaman, Aydın Bey zaten benimle konuşmuyordu artık. Dolayısıyla onu (POAŞ'ı) konuşmadık. Dışbank'ı sattığı zaman biz arkadaşlarla Ankara bürosundaki arkadaşlarla bayram ettik. Oh üzerimizdeki yük kalktı, olay bitti. Ama ne yazık ki şimdi bu POAŞ çıktı ortaya. Enerji ihaleleri vardı, POAŞ vardı, Hilton olayı vardı. Ve bunların hepsi onun üzerinde baskı yaratıyordu doğal olarak. Ve karşısında hep tek parti iktidarı vardı. Yani iki dudağının arasından çıkan söz kanundu, iktidarın, Başbakan'ın ve Maliye Bakanı'nın. Bütün medya patronları korkutulmuş. Sadece medya değil bütün patronlar korkutulmuş. Ve hep baskı altındaydı. Baskı altında olmasının önemli nedenlerinden biri de bendim, benim yazdığım yazılardı.
Demirağ: Kitabınız öyle büyük bir etki yarattı ki Aydın Doğan sizin bulunduğunuz bir televizyon programına canlı yayına katıldı. Yazdıklarınızın yüzde 80'inin doğru olduğunu kendisi de kabul etti.?
Çölaşan: Benim tahminim şudur: Aydın Bey bu kitaptan tabii çok büyük rahatsızlık duydu. Ve 'yüzde 80'i doğrudur yazılanların'dedi. Bir patron yüzde 80'i doğru diyorsa, yüzde 100'ü doğru demektir. Gerçekten de iddiayla söylüyorum yazdıklarımın yüzde 100'ü doğrudur. Çünkü ben yalan yazmak isteseydim buraya ne senaryolar eklerdim. Konuşmaların arasına öyle cümleler sıkıştırırdım ki altından kalkamazlardı. Ama ben bunu hiçbir zaman yapmadım.

Ertuğrul Özkök acımasızca arkadan vurur
Çölaşan, Hürriyet'te yıllarca aynı çatı altında çalıştığı Ertuğrul Özkök'le ilgili önemli bilgiler aktardı bizlere:
Demirağ: Ertuğrul Özkök'ün, "Hürriyet'i yönetmek ülkeyi yönetmekten daha zordur" diye bir iddiası var. Ve siz buna karşı çıkıyorsunuz. Hürriyet'i yönetmek gerçekten bu kadar zor mu?
Çölaşan: Tabii bunu Ertuğrul'a sormak lazım. Belki de kendisini öyle görüyor. Yani "Ben o kadar önemli bir adamım ki Türkiye'yi yönetmekten daha büyük bir iş yapıyorum" demek mi istiyor? Bunlar bire bir bana söylediği laflardır. .
Demirağ: Özkök'e karşı kızgınlığınız yazılarınıza yansır mıydı?
Çölaşan: Hayır yazılarıma yansımazdı ama kendisine kızardım, kavga ederdik. Yani ilişki artık yalama olmuştu. Çünkü karşınızdaki kişinin iki kişiliği vardı. Bir tanesi, sizin yanınızdayken güler yüzlü, sürekli vaatler eden, pembe tablolar çizen, alttan alan bir kişilik. İkincisi, yanınızda değilken yazılarınızı sansür eden, makaslayan, sizi arkadan acımasızca vuran, yazılarıyla vuran bir kişi. Ben bu ikisinden hangisinin Ertuğrul olduğuna şu an karar
vermiş değilim, bunca yıl beraber çalıştık ama
Demirağ: Ertuğrul Bey sizi hiç aradı mı?
Çölaşan: Hayır hiç aramadı. Ne Aydın Bey aradı ne de Ertuğrul aradı. 14 Ağustos 2007 günü beni kovuyor gazeteden; o tebligatı yaptığı gün görüştük, başka görüşmedik. Kızdıklarını biliyorum ama şunu yazmasaydı diye bir şey dedikleri
gelmedi benim kulağıma. Ben zaten hiçbir özel şeye girmedim.
Demirağ: Hürriyet'in son günlerdeki milliyetçi çıkışını nasıl buluyorsunuz?
Çölaşan: Başka gazeteci arkadaşlar da bu tutumu eleştirdi. Okuyucunun gazını almak, benden sonra doğan boşluğu doldurmak içindir tüm bunlar. Ama bazıları, mesela Hıncal Uluç dedi ki "Ertuğrul, Emin olmaya soyunma." Ama ben Hürriyet'te olsaydım Ertuğrul türünde yazılar yazmazdım. Ben tam tersine Irak operasyonuna 'vuralım girelim' olarak bakmıyorum. Bir şeyler yapmak lazım ama öyle 'vuralım, kıralım' edebiyatı bu saatten sonra sökmez.

Medyada her patronun tetikçisi var
Emin Çölaşan yazılı ve görsel medyada her dönemde patron yalakalarının olduğunu savundu

Demirağ: Siz medyayı hepimizden daha iyi tanıyorsunuz. Gazetelerde patronların tetikçileri hep var mıdır?
Çölaşan: Sürekli her patronun tetikçisi vardır. Bunlar sırf patrona hoş görünmek için yazılar yazarlar. Bu arkadaşlar aslında tetikçi değil. Bu patron yalakalığı. Bir de gerçek tetikçiler vardır. Onlar sürekli patronla işbirliği içerisindedirler.
Demirağ: Yeni gazeteci adaylarına, genç gazetecilere mesajınız nedir?
Çölaşan: Onlara söyleyeceğim. Hiçbiri umduklarını bulamayacak. Tam bir sömürü çarkının içine atılmıştır gazeteciler. Bugün 15-20 yıllık muhabirler de aynı sıkıntıyı yaşamakta. Patron baskısı hepsinin üzerindedir. İş güvencesi, sendika yok. Bugün baktığımızda bağımsız herhangi bir sermayeye bağımlı olmayan gazetelerin daha tutarlı olduklarını görüyorum. Bunlar arasında Yeniçağ ve Cumhuriyet'i sayabiliriz. Televizyonlardan da Yeniçağ'ı görüyorum yine. ART ve Kanaltürk de var. Arkasında sermaye olmayanlar adam gibi yayın yapabiliyorlar korkmadan. Korkmayacaksın; tüm mesele bu. Korkuyorsan, nedeni büyük patron, büyük sermayesindir. Çünkü büyük sermaye isen seni batırırlar, silkelerler. Ben sokağa çıktığımda bir yerde sürekli ilgiyle karşılaşıyorum. İnsanlar şunu biliyor; bu insanın üçkağıdı yoktur. İş bitirmemiştir, dolandırmamıştır. Bunlar gazetecinin şeref madalyasıdır. Bana kızanlar bile bunu biliyor.
Demirağ: Okuyucularınıza mesajınız nedir?
Çölaşan: Türkiye'nin gidişini iyi görsünler. İyi görebilmek için olayları iyi izlemek gerekir. Türkiye'nin kimlerin elinde kaldığını herhalde benim okuyucularım biliyor. Türkiye'de şu an bir şey olmuyorsa, olmayacak anlamına gelmiyor. Herkeste şu an bir umutsuzluk, bir hayal kırıklığı var. Ama bekleyeceğiz ve sonra üstümüze düşen görevi hep beraber yapacağız.

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi. 10/112007
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
AKP eleştirilebilir.. Ama gelen eleştiri Çölaşan'dan değil Ahmet Taşgetiren'den, Dilipak'tan.. gelirse değerlidir.
 

Bîçâre

Profesör
Katılım
23 Şub 2008
Mesajlar
951
Tepkime puanı
57
Puanları
0
Konum
Simeranya...
"Yeniçağ gazetesi ve Emin Çölaşan"

Bunu kayıtlara düşün, yakın bir zamanda istenebilir...
 
Üst