Medreseye Davet

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
medreseye-davet.jpeg


Medrese… Belki de bizi tarif eden tek kelime bu…
Metinde küçük fakat onlarca ciltlik kalın kitapların şerhinde yetersiz kalacağı bir kelime: Medrese
Medrese, asla basit bir eğitim müessesesinin ismi değil, belki mukaddesata adanmışlıktan, Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e duyulan aşktan, Allah Te‘âlâ ile kurulan manevî bağdan, ilmin verdiği ferasetten, amelin verdiği letafetten, ihlasın verdiği hikmetten, sabrın verdiği selâmetten, davanın verdiği şecaatten ve daha nicelerinden müteşekkil olup, kelimelerin ifadesinden aciz kaldığı bir müsemmanın istiaresidir[1].
Cemiyeti günahlardan ve bid‘atlerden temizlemenin, İslâm mayasıyla mayalayıp Resûl’ün (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) rengine boyamanın tek çaresidir.
Şair bu hususu ne güzel ifade etmiş bir şiirinde…
Erenler otağına gel,
Sığın ki paklayası…
Şu günah yağmurunda dil[2]
Aman ıslanmayası…
Tertemiz edip sînene[3]
Çalar İslâm mayası.
… … …
Medrese yollarına düşüp, şitâb[4] eyle gönül…
Allah’ın kitâbını daim kitâb eyle gönül…
… … …
Bir kal’a[5] dik şehrime kim[6]
Sünnet… harcı, kayası!
Bid‘at tûfânı kopsa da
Zinhar[7] sarsılmayası…
Sonra tüm sokaklarına
Çal Peygamber boyası!
… … …
Medrese yollarına düşüp, şitâb eyle gönül…
Bu uğurda nefsini daim bîtâb[8] eyle gönül…
Âlim olmak; şeriatı bilmek demektir. Şeriatı bilmek; İslâm’ı bilmek demektir. İslam’ı bilmek ise Allah’ı bilmek demektir. Allah’ı bilmek; O’nun şanını, haşmet ve azametini, mutlak hikmetini, engin rahmetini hasılı tüm yüceliklerini bilmekle âdeta onu görür gibi yaşamayı, onun ahlâkıyla ahlaklanmayı ve numune-i imtisal olmayı beraberinde getirir. Böyle zatlar yürüyen sünnet, yürüyen şeriat, yürüyen Kur’ân oluverirler.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu emsal zatlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki insanlar içerisinde zikrullaha anahtar mesabesinde olanlar vardır. [9] Onlar görüldüğünde Allah (Celle Celâluhû) hatırlanır.”[10]
Fahr-i kâinat Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) İslâm’a gönül vermiş âlimleri şu beş şey ile beraber zikretmektedir: Beş şey ibadettir: Az yemek, mescitte oturmak, Kâbe’ye bakmak, okumasa bile Mushaf’a bakmak, âlimin yüzüne bakmak. [11]
Zira Rabbânî bir âlime bakmak, açlık gibi insana acziyetini, Allah Te‘âlâ’ya olan ihtiyacını hatırlatır. Onlar, dört koldan şehri çevreleyen minareler gibi insanları felâha davet ederler. Onlar Kâbe’nin ruyizemîndeki şubeleridirler. Her biri tezyin edilmiş birer nadide mushaf gibi, bakması ayrı güzel, okuması ayrı güzel, dinlemesi ayrı güzel…
Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzi, “Telbisu İblis” isimli eserinde on bir kişilik kendi senedi ile İbni Abbas (Radıyallâhu Anhümâ)dan şu rivayeti yapmıştır: “Ehlisünnet olup sünnete çağıran ve bid‘atlerden alıkoyan bir kimseye bakmak ibadettir”[12]
Onlar sünnete çağırırlar. İyiliğe çağırırlar. Güzel olana çağırırlar. Semaya çağırırlar. Tılsımlı bir asa misali bakışları, değdikleri gönülleri bir çağlayık/gayzer gibi coşturur, telvin[13] edip asumanın[14] yedi renkleriyle… Bulundukları meclislerde bid‘atler, çirkinlikler, kötülükler berhavâ[15] oluverir, buharlaşır kühül[16] gibi onların lahûtî[17] hararetinde…
Risalet Penâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şu sözleri, bir İslâm âliminin Mevlâ Te‘âlâ katındaki yüce mertebesini ilân ve insanlar arasındaki imtiyazını ilam etmekte emsalsiz bir methiyedir: Âlimin yüzüne bakmak ibadettir; onunla oturmak ibadettir, onunla konuşmak ibadettir.[18]
Hiçbir eğitim müessesesi, verdiği eğitimin bir neticesi olarak, kendisiyle aynı mecliste oturmanın, kendisiyle konuşmanın ve hatta sâdece yüzüne bakmanın dahi sevap olacağı Rabbânî bir âlim, Allah’ın kendisine dünya ve içindekilerden daha fazla kıymet vereceği Velî bir Zât yetiştireceği iddiasında bulunamaz.
Yeryüzünde böyle bir vaatte bulunma salâhiyetine sâhip tek müessese Medresedir.
Bütün varlığını İslâm’a feda ederek çıkmış olduğu hakikat yolunda, başına gelen hiçbir musibeti musibet saymayan, tertemiz gönlü, her köşe başında pusu kurmuş şeytanın kendisini çağırdığı hiçbir kötülüğe kaymayan, uğrunda mücadele verdiği davasından ne pahasına olursa olsun asla caymayan ve en nihâyetinde Allah’ın Te‘âlâ’nın kitabını kitabı, Allah Te‘âlâ’nın hitabını hitabı eyleyen neferler zümresi yetiştirmenin çilesindeyseniz, bu çilenin çilehanesi hiç kuşkusuz Medresedir.
Bizler medrese ehli olarak Mevlâ’mızın, her daim hissettiğimiz mutlak himâyesinde, Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve Ashâbının mânevi inâyesinde,[19] pîrânımızdan kalma bir avuç ihlas sermâyesinde, ehl-i küfre karşı kibriyâ kinâyesinde[20] fakat daima Yüce Allah’a kulluk pâyesinde bir “Peygamber nesli” yetiştirme gâyesindeyiz.
Siz de bir Peygamber varisi, kelimenin tam anlamıyla “yüzünü gören cennetlik” bir evlat yetiştirmek istiyorsanız…
BUYURUN MEDRESEYE
Dipnotlar
[1] İstiâre; teşbih, mecaz.
[2] Dil; kalp, yürek, gönül.
[3] Sine; sadır, göğüs.
[4] Şitâb etmek; koşmak.
[5] Kal’a; kale, burç.
[6] Kim; ki edatı.
[7] Zinhar; asla.
[8] Bîtâb, yorgun düşmüş, harap olmuş.
[9] Taberani, r.10476; Beyhaki, Şuabu’l-iman, r.699; Heysemi, mecmau’z-zevaid, r.16780. Heysemi Taberi’nin rivayeti için “Ravilerden Amr ibni el-Kasım’ı tanımıyorum. Diğer raviler ise sahihtir” demiştir. Beyhaki’nin tariki ise Yahya ibni Ebi Talip’ten gelmektedir.
[10] Ahmed ibni Hanbel, r.27599-27601; Beyhaki, r.36427; İbni Ebi Şeybe, r.36427; İbni Humeyd, r.1580; Bezzar, r.2719.
[11] Deylemi, el-Firdevs, r.2969.
[12] Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzi, Telbisu İblis, s.8.
[13] Telvin etmek; renk vermek, rengarenk yapmak, çeşitlendirmek.
[14] Asuman; gökyüzü.
[15] Berhavâ; uçup giden, boşa giden, yararsız.
[16] Kühül; alkol.
[17] Lahûtî; yüksek semalara ait, Allah’tan gelen.
[18] Deylemî, el-Firdevs, r.6867.
[19] İnâye; yardım.
[20] Kibriya kinayesi; kendini kibirliymiş gibi göstermek, sureta kibirli kişiler gibi davranmak.

 
Üst