Mavi Marmara'da Tek Yürek olmak!

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Mavi Marmara'yı sevmeyen bir kardeşime

Kardeşim, biliyorsun, dün Furkan Gemisi'ni karşıladık Sarayburnu'nda. Millet çocuk-çocuk geldi. Mavi Marmara'ya bakan gözlerinde sevgi, hüzün, sevinç ve iftihar okunuyordu. Şehit Furkan Doğan'ın babası Ahmet ağabey dedi ki: "Furkan 'Kişi sevdiğiyle beraberdir' diye not düşmüş günlüğüne. Biz Mavi Marmara'yı seviyoruz, şehitlerimizi seviyoruz." Sevmeyenler kendileri bilirler. Kendileri bilirler, ama yine de şaşırıyorum hallerine. Hele senin haline.

Secdeden kaldırdığın başını hışımla Mavi Marmara'ya çevirip, açtın ağzını, yumdun gözünü... Bozguncu dedin, ajan-provokatör dedin, bilmem hangi gizli servisin elemanları dedin, dedin de dedin... Allah yolunda mazlumların yardımına koşan Müslüman kardeşlerini ve sen geride dururken onlara omuz veren gayrimüslimleri yerden yere vurmayı marifet bildin... "Kardeşin duymaz eloğlu duyar" mısraındaki kardeşsin sen... Amerikalı şarkıcı David Rovics "All Aboard The Mavi Marmara" (Mavi Marmara Kalkıyor) adlı şarkısında, "üzerlerine taştan başka silah almadan Calut'un krallığına karşı sefere çıkanlar"ı saygıyla selamlarken ve "Kudüs'ün çocukları bilsinler ki yalnız değiller" diyerek Mavi Marmara'nın yeşerttiği umuda dikkat çekerken sen bu resimde ne Hazret-i Davud'un attığı taşı görebildin ne de surda açılan gediği... Gördüğün tek şey İsrail'de vehmettiğin başedilmez güç oldu... Allahuekber diyerek kapandığın secdeden İsrail'in hışmına uğrama korkusuyla kalktın... O hışımdan korunmak için insafsızca saldırdın Mavi Marmara'ya... "Siyaseten yanlış" filan deseydin, kardeşçe eleştirseydin, çok gücüme gitmezdi; ama sen Mavi Marmara'nın izzet ve şerefine kast ettin... Sağda-solda yaptığın iğrenç tezviratı ve daha başka şeyleri duyuyorum, biliyorum... Mavi Marmara'nın devam eden yolculuğunu sabote etmek için çevirdiğin dümenlerden haberim var... Elinden geleni ardına koyma; Allah büyük.

Dünkü Radikal'de Cüneyt Özdemir'in "Evine Hoş Geldin Mavi Marmara" başlıklı yazısını okudun mu, bilmiyorum. Okuduysan utandın mı? Utanabildin mi? Oku, tekrar oku; bak bakalım, ar damarı namına bir şey kalmış mı sende:

"Sevgili Mavi Marmara, sen bu ülkenin dini bütün insanını da vicdanlısını da ateistini de aynı utkuya, benzer hedefe götürdün. Farkında olmasa da milyonlarca insanın kalbine gizlenmiş bir ilham perisinin kanatlarının çırpmasını sağladın. Sadece dini, dili, ırkı farklı diye bir ülkenin, artık olmayan bir ülkeye uyguladığı ambargoyu, hedefine ulaşamasan da yardın. Ulaşılmaz, tecrit edilmiş, kaderine terk edilmiş, kuşatılmış Filistin duvarlarını zihinlerimizde yerle bir ettin. Bir ülkenin, bir başka ülkeye ettiği zulmün adını sadece güvertene değil, tarihe dökülen kanlarla yazdırdın. Senin bu yolculuğundan sonra ne Gazze ne İsrail ne de Türkiye için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Varsın umutlar kanla yıkansın.

Ey Mavi Marmara, sen her ne kadar farkında olmasan da biz her ne kadar ara sıra yerden yere vursak da sen bu ülkenin Dışişleri Bakanı'nın, Başbakanı'nın cansiparane sahiplendiği bir sivil başkaldırının adısın. Bu halinle dünyaya bir meydan okumanın, başkalarının kulluk ettiği devletlere karşı çıkmanın da ilk kıvılcımısın. Türk dış politikasında bir ezberi bozdun. İsrail ve ABD'ye biat etmeyi marifet bilenlerin dengesini allak bullak ettin. (...) Sen bir ülkenin, bir başka unutulmuş ülkeye giden masal gemisi oldun. İnsanlar insanlara kavuşamasalar da nasıl ulaşabilecekleri umutlara rota tuttun.

Bu uğurda şen gittin, yaslı geldin.

Sevgili Mavi Marmara evine hoş geldin."

Cüneyt Özdemir'e aşk olsun, sana yazıklar olsun kardeşim.

Hakan Albayrak
Yenişafak
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Teşekkürler paylaşım için
öze çağlayan gibi akan gözyaşlarına inat
gözden damlayan birkaç damla gözyaşı sadece
yürekten çıkan sözler yürek bulduğunda anlam ifade ediyor
gerisi angarya
s/özümüz s/öz ola
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ve Mavi Marmara geliyor


Demet Tezcan


Dünyanın her yerinden insan Filistinli yetimlere hediyelerle çıkmış yola yanlarında çikolatalar, şekerler, oyuncaklar… Güvertede bir muhabbet kuşu yetimine ulaşmak için emanet edilmiş… Ve dualar, selamlar…

Mavi Marmara yola çıktığı yere Sarayburnu’na geliyor. Umutla, emekle, sevgiyle çıkmıştı yola… Ancak bir çocuğun saf, masum tertemiz tasavvuru böylesi bir manzarayı çizerek, rengarenk boya kalemleriyle hayat verir ruh kadardı resmine… Dünyanın her yerinden insan Filistinli yetimlere hediyelerle çıkmış yola yanlarında çikolatalar, şekerler, oyuncaklar… Güvertede bir muhabbet kuşu yetimine ulaşmak için emanet edilmiş… Ve dualar, selamlar…
Mavi Marmara bir dünya numunesi... İçinde her ırktan, dilden, inançtan insanlar… Neşeyle umutla, Gazze’ye salimen ulaşacağına inanç dolu insanlar. Mavi Marmara bir umut gemisi... Yükü selam, yükü esenlik… Yüze yakın kadın yolcu geminin en alt salonuna yerleşmişler, içlerinde parlamenter, ev kadını, gazeteci…Evlerini bırakmışlar arkaları sıra, eşlerini, çocuklarını, işlerini…Türk, İngiliz, Alman, Arap…Salonun bir duvarı yetimlere giden hediye kolileri ile dolu. Geriye kalan kısmı valizler. Valizlerin içi silme hediyelik eşya. Filistinli kadınlara, çocuklara, gençlere. Tişörtler, çikolatalar, bisküviler, bebekler… Güverteye çıkmamışlarsa eğer kimi sohbet ediyor, kimi kitap okuyor, kimi nöbetçi olduğu kantin ve lavaboların temizliği ile ilgileniyor. Kimi yetimler için nakış işliyor. Bir koltuğa ikişer, üçer sığışıp yatıyorlar kimileri yerde kırk yıllık dostlar buluşması. Birbirini özlemiş ahbaplar kaynaşması.
Erkekler bir üst salona yerleşmişler karşılıklı. İçlerinde yerli yabancı yazarı, gazetecisi, kanaat önderleri, kurum temsilcileri, doktorları, sanatçıları, iş adamı, esnafı…Ne işleri varsa bırakmışlar arkları sıra. Kariyer, statü , mevki makam ne varsa geride kalmış. Bitmeyen işler, rızık telaşı, eş, evlat, randevular hayat askıya alınmış , zaman dondurulmuş… Ve basın odası. Herkeste bir faaliyet haber yapanı, röportaj yapanı, atlatma haber kovalayanı… Güvertede, salonda sohbet vereni, ezgiler,marşlar söyleyeni,fotoğraf çekeni,çektireni,günlük tutup,hatıra yazdıranı,kitap okuyanı…Herkes birbiri ile hemhal,herkes kaynaşmış geminin her yanı,güverte insan akımı içinde. İneni- çıkanı, grup oluşturanı, ikili, üçlü sohbete dalanı, denizi seyre duranı…Birbiri ardına tv yayınları,kantinden çay, meyve, çikolata , ikramları.Ve Gazze Cafe olarak adlandırılan kantin üstünden dönüşte açılacak “Gazze Cafe” hayalleri…
Akdeniz’in lacivert suları gemi ilerledikçe turkuaz ve beyaz karışımıyla bir ebru tablosuna dönüyor. Gece, ay ışığı, yakamoz, deniz de ışık cümbüşü, güvertede insan…Ve gece ilerledikçe güvertenin her bir yanını kendine yatak yapan yolcular…Başlarına gelebileceklerden habersiz emin uykuların koynundalar,Gazze’ye ulaştıkları anın rüyasını görüyorlar... Cemaatle kılınan namazlar, tenhalarda duaya açılan eller… Daha Antalya ayağında bir başkalık vardı. Antalya’nın içinden, civar illerden akın akın uğurlamaya geliyorlar kimi lokum, kimi kurabiye, kimi börek kimi meyve ikramında bulunuyordu. Gül yaprakları dağıtılıyordu avuç avuç. İnsanlar bu gemi yolculuğu için aylar öncesinden başlamışlardı çalışmaya. Gecesini gündüzüne katarak emeğini alın teriyle kararak… Konserler, geceler, kermesler, sergiler, biletli organizasyonlar... Parmağındaki alyansını, kulağındaki küpesini verenler bebeğine takılan çeyrek altınlarını getirenler, iş yerlerinde organizasyonlar düzenleyip, eşin dostun tanıdık tüccarın, esnafın, iş adamının kapısını çalıp fon oluşturanlar… Yurt içinden ve yurt dışından “Ben ne yapabilirim” diye canhıraş telefonla arayanlar, vakfa koşup gelenler… Yurt dışında her türlü inançtan ve ırktan kişinin ve kuruluşların çeşitli organizasyonlarla canla başla ortaya koyduğu emeği-çabası... Ama, bir de öyleleri vardı ki belki de yükümüzün en kutsalı onların emanetleriydi. Utana sıkıla mahcup bir şekilde bir kuytuya çekiyor ve iki gözü iki çeşme: “Benim verecek hiçbir şeyim yok ne olur selamımı ve dualarımı götürün kardeşlerime” diye tembihliyorlardı. Ezile büzüle yükledikleri selam yüklerinin altında nasıl da ezildiğimizi bilmeden…
Bu atmosfer içinde çıkıldı yola. Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece… En az taşıdığı insanlar kadar sivil olan Nuh’un Gemisi Mavi Marmara, denizi yara yara yol alıyordu. Gemi kaptanları tarih yazıyordu yaşlı dünyanın seyir defterine. Mavi Marmara Akdeniz’in muhteşem mavi sularında bir şahitlik bırakıyordu ardında köpük köpük, umuda, insanlığın vicdanına kapılar aralıyordu işgal tarihinde dalga dalga…
Geceleri bir başka, gündüzleri bir başka olan masal gibi, rüya gibi bir deniz ve gökyüzünün arasında sürüyordu Mavi Marmara’nın ve Ashabı Sefinenin seyrü seferi.
Uluslar arası sularda sivil gemiye, sivil insanlara donanmayla müdahale korsanlıktan başka bir şey değildi. İşgalci katiller nemenem bir tıyneti olduğunu gösteriyordu bir kez daha dünyaya canlı yayınlar eşliğinde. Hem bu defa katliamı bir yazgı gibi alınlarında taşıyan Filistin halkına değil dünyanın her yerinden doğudan- batıdan, uzak- yakın ülke vatandaşlarına karşı gerçekleştiriyordu bu korsanlığı.
Bir anda geminin etrafında beliren zodyak botlar süratle gemiye doğru yanaşmış, kuşatmıştı gemiyi. Bir yandan da ateş ediyorlardı gemiye. Yine bir anda helikopterler asker indirmeye bir yandan botlardan bir yandan helikopterlerden ateş etmeye başlamışlardı. Aynı anda ses bombası, göz yaşartıcı bomba, gaz bombası hepsi birden atılıyor ve silahsız insanların üzerine ateş ediliyordu pervasızca. Silahların sesleri bölüyordu karanlığı ve zamanı tam orta yerinden. Öyle güçlü bir sesti ki ses bombasının her atılışında geminin bir yanının kopup gittiğini düşünüyordunuz.

Ve şimdi Filistin kentlerinden bir kentti Mavi Marmara…

Gazzeydi, Beyt Hanun,el Halil,Cenindi…Şimdi O kentlerin mahallelerinden bir mahalleydi Mavi Marmara…Ve işgal tarihi boyunca o kent sakinlerinin üstüne nasıl yağmışsa ölüm ıssız gecelerde masumlar uykudayken,namazdayken en masum,en mazlum hallerindeyken yani ansızın nasıl bölmüşse ölüm gecelerini, aynen öyle bölüp,aynen öyle yağıyordu aşağıdan ve yukarıdan ölüm yağdıran kurşunlar.Uykuda olanlar, abdest alanlar, cemaat olarak ya da ferdi olarak namaz kılanlar… Uyanık olduğu halde olanlar karşısında kâbus gördüğünü sananlar… Evet evet! Bir kabus olmalıydı bu daha ötesi mümkün değil. Gerçek olamazdı. Uyanırsak biterdi belki durmayan bu ölüm yağdıran kurşun sağanağı. Derinden, çok derinden kulakları sağır eden patlamalar, silah sesleri arasından geliyordu ölüm haberlerini veren diğer sesler. Uykudaydık evet! bu bir korkulu rüyaydı ve bitecekti. Mümkünü yoktu gayrısının.
Şimdi Gazzeydi Mavi Marmara çepe çevre ölümle kuşatılmış, ölümüne bir direncin içinde…Şimdi Gazze halkından bir halktı kadınıyla, erkeğiyle genci, yaşlısı bebeğiyle Mavi Marmara sakinleri. Biz Filistin’e gidememiştik ama İşgalci Filistin’i bize getirmişti yıllar yılı içinde yaşadığı korkuyla, kaygıyla, sancıyla, acıyla, çaresizlikle, eli, kolu, dili bağlı gidilen bir ölümle… Bir kıyamet bölmüştü şafak vaktini, bir kıyım kana bulamıştı tan yerini,bir kıyam yazılmıştı seherin serin vaktine… Ve And olsun ki fecre, şehidler başları dimdik gitmişti ölümün üstüne Rabb’imin üzerine yeminler ettiği bir zaman diliminde. Ve onlarca yaralı ve gemideki diğerleri, nasip olsaydı giderdi ölüme aynı yiğitlikle… Nasıl ki Filistin’in yiğit erleri Allah yolunda düşmüşse bir bir toprağa öyle düşmüşlerdi her yaştan dokuz mazlum yiğit yürek…
Ve o anlardan bir anda…
Yaralılardan biri hemşireye “Bacım ben Şehid miyim?” diye soruyordu. Bir diğeri yarasına bakan doktora “ben iyiyim arkadaşıma bak” diyordu. Biri avazı çıktığı kadar “doktor acil!” diye işgalcinin cani askerine doktor çağırıyordu.

Kadınların bir kısmı soğukkanlılığını korumaya çalışarak sağlık ekibine yardım ediyordu hayatı
boyunca bir arada görmediği ölü-yaralı ve kan gölü ortasında adını ilk kez duyduğu sağlık malzemelerini ulaştırmaya, yetiştirmeye çalışarak. Sabır ve metanet böyle bir şey miydi? Ölümleri görüp görmemiş gibi davranmak, ardı arkası kesilmeyen yaralı sağanağına olağan gibi bakmak? Avazını, acını, korkunu, hıçkırıklarını içinde tutmak ve onlarca yaralıya kan ter içinde yetişmeye çalışmak? Doktorlar ve iki hemşire sadece iki hemşire… Sevgili Sema ve Şenay ikisinin de “iki eli kızıl kanda!” ve ikisi de “kan ter içinde!” Kanlı deyimler böyle anlardan mı aktarıla gelmişti günümüze?
Zamanın hükmü neydi böyle anlarda? Zamanlardan hangi zamandı? Bir saat kaç dakikaydı? Saniyeler hep böyle asırlarca mı sürerdi? Zaman hep böyle acıtarak, acının hazzını duyurarak mı geçerdi? Geçer gibi yapıp geçmez miydi aslında?
Gemiden askerlere-korsanlara-katiller sürüsüne- sivil ve silahsız insanlar olduğu ve ateş etmemeleri yönünde anons ediliyordu fakat buna rağmen kıyımlarına devam ediyorlardı. Sivil ya da savunmasız olmanızın ne hükmü vardı? Onlar ki kundaklarında bebekleri, tekerlekli sandalyesinde kötürüm insanları, secde anında cami cemaatini öldürmemişler miydi? Varlıkları, mevcudiyetleri ötekini yok etmeye bağlıydı tıpkı vahşi hayvan sürüleri gibi.
Bu güne kadar pervasızca, hayasızca katledilen bebeklerin –çocukların, yaşlıların fidan gibi yiğitlerin hangi suçtan ve ne hakla öldürüldüklerinin cevabını kim verecekti? Kim? Hangi makam? Herkesin yüzleşme günüydü o gün. Dünyanın kulak tıkaması ile, uluslar arası güçlerin yapılan zulmü görmezden gelmesi ile. Herkesin yüzleşme günüydü o gün. Herkes kendi hakikati ile yüzleşiyordu. Siyasetçiler, cemaatler, kanaat önderleri, aydınlar,sanatçılar,toplum kademe kademe vicdanıyla yüzleşiyordu. Duruşuyla, tavrıyla, algısıyla, yaptıkları ve yapmadıklarıyla…
Mavi Marmara zulmün azgın tufanında kurtuluş vadeden Nuh’un gemisiydi. Zira “sakın zulmedenlere meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur” buyuruyordu Rabbimiz. “Alemler içinde selam olsun Nuh’a.” Dokunmasın diye ateş elbette ama en çok da zulmedenin zulmü bitsin diye çıkılan bu yolda herkes o gün zulmün ateşini söndüremese de ağzında su taşıyan güvercin olmaya talipti. Ateşi söndürmeye gücü yetmese de tarafını belli ederdi ya!
Güverte elleri kelepçeli ıslak zemine oturtulmuş insanlarla dolmuş ve hala doldurmaya devam ediyorlar. Saatler sürüyor aşağıdan insanların aranıp, kelepçelenip yukarı çıkması. Çıkıyorlar bir bir. Yerler ıslak, yerler buz gibi… Yerler saflar halinde silme insan… “Saflar halinde dizilenlere and olsun!” Kanaat önderleri yerde elleri kelepçeli, kurum başkanları yerde elleri kelepçeli, parlamenterler yerde, sanatçılar yerde… Tanıdık bu yüzleri yerde öyle görmek daha bir garip geliyor,daha bir arttırıyor teslim alınmışlık duygumu.

Gözlerimin gördükleri karşısında içimden bir ses bağıra bağıra yoklama yapıyordu sanki: Ramazan Kayan hocam!” Ve cevap geliyor içimin en derinlerini yırtıp, acıtarak: “Yerde!” yerde mi? Sorumum cevabı “burda!” olmalı değil miydi? diye düşünüyorum. Ah hocam, bir sohbetinizde: “ Bundan sonra hayatınızda gemiden öncesi ve gemiden sonrası olacak” demiştiniz. Bu mu gemiden sonrası? Hayatım, geminin sonrasının içine doğru karanlık bir bilinmezlikle çekiliyor, elim kolum bağlı…
“Doktor Mevlüt Yurtseven!” “Yerde!” Mevlüt bey sizin ne işiniz var yerde? diyor içimdeki şaşkın yoklama sesi. “Siz ki namaz da bile secdeye oturamazdınız, dizleriniz ağrır sizin! Üstelik ıslak buz gibi yer daha da azdırır ağrılarınızı!” “Üsame Sekizkardeş!” “Yerde!”
“ Üsame yavrum annen görse kahrolur, iyi ki başka başka yerlerine düştünüz geminin daha on altı yaşında fidansın sen nasıl dayanırsın bu ıslak ve soğuk zeminde altı saat oturmaya?” “Faruk Ünsal!” “Yerde!” Siz de mi Faruk Bey!? Hani mücadelesini verdiğiniz insan hakları? Hani doğuştan ve sonradan kazanılmış hakların emniyeti, canların dokunulmazlığı?
Bir ara kime bilmiyorum, belki de kendi kendime konuşuyorum “takma tüm bu insanların yerde oluşunu namazdalarmış kabul et” gibi bir şeyler söylüyorum ve aslında gördüğüm manzara karşısında kahrolmamak için kendimi kandırmaya çalışıyorum. Çaresiz, avuntu cümleleri kendi kendimi ikna için dökülüyor dilimden…
Her bir helikopter gelişinde defalarca ıslanıyoruz ve her bir helikopterin 40-45 dakika boyunca tepemizde durması ile gerçekleştirdiği rüzgarda soğuktan donarak titreye titreye bekliyoruz. Üstlerinde kısa kollu gömlek olanların üstlerine bir şeyler örtmek istiyoruz fakat kımıldayan herkese silahlarını doğrultuyorlar elleri hemen tetiğe gidiyor. Bir süre sonra aldırış etmiyoruz tehditlerine, otur ikazlarına ama yerlerde bez parçası adına ne varsa ıslak olduğu için bir işe yaramıyor zaten. Üst güvertedekiler ise denizin tuzlu suyu üstlerinde kavurucu güneşle birlikte kuruduğu için adeta kavrulduklarını ifade ediyorlar daha sonra. Öyle bir durum ki alt güvertedekilere güneş, üst güvertedekilere gölge yüzünü göstermiyor o gün…
***
Ve şimdi dönüyor Mavi Marmara. Başlangıç noktasına yeni başlangıçlara yol almaya… Gidebilseydik emanet edilen selamları götürecektik, gözlerinin içine bakarak yalnız değilsiniz diyecektik gidemedik ama artık etle tırnağız biz. Kardeşlik şuurunu, zulüm karşısında direniş bilincini daha da geliştirerek son nefesimize kadar çalışacağız. Elbette durmak yok yola devam rotamız mazlum ahının olduğu tüm coğrafyalar. Uzak yakın dünyanın her yerinden insan denizi olacağız ki Mavi Marmara yol alsın yeni umutlara…


http://www.ozgundurus.com/Yazar/Deme...ra-geliyor.php

 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Mavi Marmara'yı Hangi Gazete Nasıl Gördü?

Onbinlerce Filistin dostunun bir araya geldiği karşılamada katil devlet İsrail'e öfke vardı.

Peki gazeteler bugünkü sayılarında dünkü bu görkemli karşılamayı nasıl aktardı?

Doğan Grubu gazeteleri haber değeri görmedi Mavi Marmara'nın dönüşü ve onbinlerce insanın karşılamasını. Karşılamaya en geniş yeri Akit verirken, Zaman gazetesi şaşırttı. Zaman da tıpkı Doğan Grubu gazeteleri gibi önemsemedi Mavi Marmara'nın dönüşünü, görkemli karşılamayı!

KİM NE YAPTI?

Hürriyet, haber değeri görmedi. İlk sayfasından yer vermedi.

Posta da Mavi Marmara'ya hiç yer vermedi.

Milliyet'te de ne manşet ne de sürmanşetti. İlk sayfadan şu başlıkla duyuruldu: “İstanbul'da 10 bin kişi karşıladı.”

Sözcü gazetesi de Mavi Marmara'ya hiç yer vermedi.

Sözkonusu kendi devletinin bir olumsuz uygulaması ise aslan kesilen Radikal'in de ana sayfasında yer bulamadı Mavi Marmara. Tek bir başlık vardı: “Mavi Marmara'yı İstanbul'da binlerce kişi karşıladı.”

Aynı grubun gazetesi Vatan da ilk sayfadan küçücük gördü, Mavi Marmara'nın gelişini.

Çukuroava Grubu'nun Akşam'ı da ana sayfada küçücük yer verdi Mavi Marmara'ya.

Cumhuriyet de tıpkı Doğan Grubu gazeteleri gibi haber değeri görmedi, Mavi Marmara'nın döşünde. Gazetenin ilk sayfasında hiç yoktu Mavi Marmara.

Sabah ise göbekten “219 gün sonra eve dönüş” başlığını kullandı.

Star'ın da sürmanşetindeydi Mavi Marmara: “219 gün sonra İstanbul'da”

Takvim, ilk sayfa göbekten: 7 ay sonra döndü

Bugün, ilk sayfa göbekten: Mavi Marmara 7 ay sonra İstanbul'a döndü.

Türkiye, ilk sayfa göbekten: Gazi Marmara eve döndü

Habertürk de ilk safa göbekten: Mavi Marmara törenle karşılandı.

Yeni Asya, sürmanşetten: Mavi Marmara'ya görkemli karşılama.

Yeni Şafak sürmanşetten: Gönüllere demir attı.

AKİT FARKINI GÖSTERDİ

Mavi Marmara'nın dönüşü ve karşılamaya en geniş Akit yer verdi. Gazete neredeyse ilk sayfanın tamamını bu habere ayırdı. Geniş bir fotoğraf eşliğinde “Gazi'nin muhteşem dönüşü” denildi.

Milli Gazete de, sürmanşetten yeniş yer verdi: Umudun adı evine döndü

ZAMAN ŞAŞIRTTI!

Zaman gazetesi ise tıpkı Doğan Grubu gazeteleri gibi büyük bir haber olarak görmedi Mavi Marmara'nın gelişini, Mavi Marmara'ya görkemli karşılamayı. Zaman, ilk sayfasından küçücük bir alana sıkıştırdı Mavi Marmara'nın gelişini.

HABERVAKTİM.COM

Haber sitesi Zaman şaşırttı demiş de, bence şaşırtmadı. Yakışanı yaptı. İşte Yenişafak ve Akit'in ilk sayfaları:

yenisafak.jpg


vakitw.jpg
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Mavi Marmara’mız dönüyor...

Sibel Eraslan


Hiç bu kadar çok yolcusu olan gemisi var mıdır dünyanın?
Binenleri ve binemeyenleri ile... Dönenleri ve dönemeyenleri ile...
Filistin’i, sırtında taşıyan o güzel gemi...
Dokuz güzel eksiğinin yerine, doksandokuz binlercesini ekleyen güvertesiyle, o artık bir Gemi değil, yürektir, gönüldür, ruhtur... Sözdür Mavi Marmara... İnsanlığın, sevginin, merhametin timsalidir. Adaletin dikkat kestiği işarettir Mavi Marmara...
Pazar günü. Altı günde yaratılmış dünyanın, yedinci gününde. Dökme Kurşun’la can evinden vurulmuş insanlığın yıldönümünde. Akdeniz’i sabırla aşarak. Kederlerinden umutlar ve kararlılıklar çıkararak. Sırtında mermileri kanayarak. Derdini ummana dökerek. Yıldızları şahit tutarak. Masumiyetini göndere çekmiş... Mavi Marmara, evine dönüyor...
Ona yetişmek, ona tutunmak, şahit olmak için, kıyılara akıyor insanlar. İskelelere ruhlar, melekler yağıyor. Rıhtımları şimdiden doldurdu azimli dualar, kırkbir Yasinler. Sirkeci’deki martılar, güvercinler, kış bülbülleri koşup konuyor... Annelerle babalar, ninelerle dedeler ve çocuklar en çok çocuklar... Mavi Marmara’yı bekliyor... Cennet’ten bir haber gibi. Kıble’den bir bahar gibi. Haritalardan bir yol gibi. Çölleşmiş vicdanları yeşerten denizler gibi. Mavi Marmara geliyor!
Hoş geldin Gemi. Hoş geldiniz Dokuz Güzel’ler. Hoş geldin Kudüs. Hoş geldin Gazze. Hoş geldin İnsanlığım.
Hoş geldin Furkan. Hoş geldin Şehitlerin Genç Efendisi. Hoş geldin can parçam, yavrucağım, birken bin olanım, nar tanem, nur tanem. Sen de hoş geldin...
Bir mektup yaz Gazze’ye. Bir harita çiz. Bir hayal kur. Bir rüya gör Gazze için. Komşunun kapısını çal. Zillere bas. Gençleri çağır. Geminin döndüğünü haber ver. Koşa koşa varınca Sirkeci Limanı’na. Kıyıdan Ege’ye Akdeniz’e doğru bak. İçine çekince deniz kokusunu, bu gelen anlayacaksın ki Gemi’nin nefesidir, insanlığın nefesi, merhametin nefesi, Gazze’nin nefesi... Nefes nefese karşılarken Mavi Marmara’yı... İşte! Diye seslen dünyaya. İşte buradayım ve şahidim bu Gemi’nin taşıdığı değere!

Tüm dünyanın dikkatini Gazze’ye çeken İHH gönüllülerine, bize yeniden insanlığımızı hatırlattıkları için yürek dolusu teşekkürlerle.


YENİ AKİT
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
http://www.ozgundurus.com/Yazar/Demet-Tezcan/Ve-Mavi-Marmara-geliyor.phpSarayburnu'nda tek yürek olmak

Gülay Göktürk





Sabahtan bu yana Sarayburnu'nda toplanan on binleri seyrediyorum.



Yediden yetmişe her yaştan, kadın, erkek, çoluk çocuk, ellerinde Filistin ve Türk bayraklarıyla yedi ay önce bu limandan kalkan bir gemiyi karşılamaya gelmişler.
Yedi ay önce dualarla yolcu ettikleri Mavi Marmara Sarayburnu'na içi boş dönüyor. 37 farklı ülkeden 578 insani yardım gönüllüsü ile birlikte Gazze'ye yardım götürmek için yola çıkan gemi, 31 Mayıs sabahı Akdeniz'in mavi sularında en büyük insanlık suçlarından birine tanık oldu. İsrail donanmasının uluslararası sularda saldırısına uğradı, bu saldırıda 9 insani yardım görevlisi hayatını kaybetti, 54 kişi yaralandı.
Bu olay, Mavi Marmara'yı İsrail saldırganlığına karşı direnişin simgesi ve zulme karşı çıkan dünya halklarının ilham kaynağı haline getirdi. Bugün dünyanın başka limanlarından başka gemiler onun tamamlayamadığı görevi tamamlamak için demir almaya hazırlanıyor. ABD'den Kanada'ya ve Avrupa'nın her ülkesine kadar her dinden, her milletten insan hakları savunucuları yeni Gazze seferleri için bir araya geliyor, bağış kampanyaları açarak gemi tedarik etmeye çalışıyor ve bu gemilerde yolcu olmak için gönüllü yazılıyor.
Şu anda meydanda 9 şehidin resimleri dalgalanıyor. Onların adı okunarak yoklama yapılıyor. Ve Türkiye'nin dört bir yanından karşılama töreni için limana koşan on binler onlar için hep birlikte gözyaşı döküyor.
Sadece onlar değil Mavi Marmara'yı karşılamak üzere Sarayburnu'na gelen elli ülkeden insan hakları savunucuları, sivil toplum kuruluşları ve bütün dünya medyası...
Hepsi tek yumruk, tek yürek olmuş, o kahramanlar için ağıt yakıyor.
X x x
Bu sabah ben de o limanda olmayı planlıyordum. Hatta Çanakkale'ye gidip orada karşılamayı istiyordum Mavi Marmara'yı... Olmadı, büyük bir aksilik çıktı, gidemedim.
Peki herkesin mi bir mazereti vardı?
Neden, "halkın yüzde 42'si" mi demeliyiz, "kıyılar" mı demeliyiz, "laikler" mi "başı açıklar" mı ya da "Beyaz Türkler" mi, neden onlar bu "erdemliler ittifakı" içinde yoklar? Neden o dokuz insan için gözyaşı dökmek, acılarını birleştirmek üzere bu limana gelmemişler?
Şu anda konuşma yapan İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım, bu geminin "insanlığın ortak vicdanı" olduğunu söylüyor.
Peki onlar neden insanlığın ortak vicdanının bir parçası olmayı reddediyorlar?
Çünkü Sarayburnu'ndan yükselen Allahu ekber nidaları onların tüylerini diken diken ediyor. Çünkü "İlerici" ve "laik" kamuoyumuz Sarayburnu'ndan dünyaya yansıyan ve Müslüman duyarlılığını hatırlatan her şey karşısında derin bir antipati duygusuyla sarsılıyor. Bu öylesine güçlü bir antipati ki, mazlum Filistin halkı için duyulması gereken sempatiye galebe çalıyor, onu bastırıyor, onu yok ediyor.
X x x
Şimdi, Sarayburnu'ndan yapılan naklen yayını izlerken bir zamanlar Filistin Davası için canını ortaya koyan, Filistin'e gidip El Fetih kamplarında kalan, Filistinlilerle omuz omuza savaşan nice arkadaşım geliyor aklıma... Hiçbiri meydanda yok.
Sonra ölenleri hatırlıyorum.
Onlar da dokuz kişiydiler. Bora Gözen ve sekiz arkadaşı 21 Şubat 1973'te Filistin halkının davasına destek vermek için gittikleri Filistin'in Nahr-el Bared kampında MOSSAD'ın düzenlediği bir gece yarısı baskınıyla katledildiler.
Eğer bugün bir gemi onların cenazelerini bu limana getiriyor olsaydı, bambaşka bir kalabalık, bambaşka sloganlar eşliğinde gözyaşı döküyor olacaktı.
Oysa Bora da Furkan da aynı dava için ölümü göze almıştı. İkisinin de kalbi Filistin için çarpıyordu. Birinin Marksist diğerinin Müslüman olması, onların aynı duyarlılığı paylaşmalarına, İsrail saldırganlığına dur demek için evlerini, sevdiklerini arkada bırakıp gitmelerine engel olmamıştı.
Ama bu büyük ortak payda, onlar için dökülen gözyaşlarını birleştirmeye; acı çeken yürekleri tek yürek haline getirmeye yetmiyor işte...
Acıların kamplaşması mı demeli buna?
Vicdanların kamplaşması mı?
Yüreklerin parçalanması mı?
Ne demeli?
Nasıl gidermeli?


BUGÜN
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Adı Tarihe Geçen Gemi
Ahmet Varol

88 yaşındaki Kudüslü Katolik Papa Hilarion Kapuçi ile Bi'ru'Seba' hapishanesinde aynı koğuşta idik. Ondan önce Kudüs'le ilgili bazı uluslararası toplantılarda buluştuğumuz Kapuçi'yle sadece ayaküstü görüşmüştük. Bu görüşmelerden beni hatırlaması imkânı yoktu. Ama Mavi Marmara'da daha yakından tanıştık. Zindanda aynı koğuşta kalınca uzun sohbetlerimiz oldu. Dolayısıyla artık iyice zihnine yazdı.
5-6 Aralık tarihlerinde Cezayir'de düzenlenen esirlere destek buluşmasında yeniden bir araya geldiğimizde beni ve işgal zindanında birlikte yaşadığımız, tazeliğini koruyan anıları hemen hatırladı.
Bir kahvaltılı programda yaptığı Kudüs davasıyla ilgili konuşması çok etkileyiciydi. "Ben bedenimle Vatikan'da sürgün hayatı yaşıyorum, ama ruhumla kendimi sürekli Kudüs'te hissediyorum. Manevi olarak çocukluğumun geçtiği Kudüs sokaklarında dolaşıyorum. O daracık sokaklardaki birbirine yapışık binaların arasında geziniyorum. Her gün bu duyguyu yaşıyorum. Kendimi Kudüs'ten çıkmış gibi düşünmüyorum" dedikten sonra biraz Müslümanlara sitem etti. İslâm'ın ilk kıblesi olan Mescidi Aksa'ya yönelik tehlike ve tehditler karşısında neler yaptıklarını sordu. Kudüs'ün ve Filistin'in İslâm ve Müslümanlar açısından büyük bir tarihi ve medeniyeti içinde barındırdığını, siyonist işgalcilerin ise bugün bu medeniyeti silmeye çalıştığını hatırlattı.
Türkiye'den birlikte olduğumuz arkadaşlara, Türkiye'deki sivil kuruluşlara bu adamın davet edilmesi için öneride bulunulması fikrimi arz ettim. Sonra böyle bir davete icabet etme imkânının olup olmadığını sorduğumuzda "ben zaten yaklaşık on gün sonra geleceğim" dedi.
İHH'nın davetlisi olarak Mavi Marmara gemisinin kalkış noktası olan Sarayburnu'na geri dönüşü vesilesiyle düzenlenecek törenlere katılmak üzere Türkiye'ye gelecekmiş. Bu şahıs Kudüs'ün özgürlüğü için verilen mücadelede sembolleşen isimlerden biri. Yaşının ilerlemiş olması sebebiyle yürümekte bile zorlanıyor. Ama Kudüs'ün ve Filistin'in özgürlüğü için verilen mücadeleye destek için her fırsatı değerlendirmeye, imkânının elverdiği her toplantıya katılmaya çalışıyor.
88 yaşındaki Papa Kapuçi bu tarihî karşılamaya katılmak için Vatikan'dan yola çıkıp gelirken, Sarayburnu'nun burnunun dibinde yaşayanların koltuklarına yerleşip de televizyon seyretmeleri hiç şık olmaz. Çünkü bu gemi alelade bir gemi değil. Kudüs'ün, Mescidi Aksa'nın ve Filistin'in yeniden özgürlüğüne kavuşturulması için verilen özgürlük mücadelesinin sembolü.
Mavi Marmara'ya karşılama törenleriyle ilgili olarak dün (24 Aralık Cuma) İHH'nın konferans salonunda düzenlenen basın toplantısına Lübnan'dan gelen Avukat Dr. Hani Süleyman da iştirak etti. İşgalci katillerin attığı mermilerle iki bacağı birden yaralanan Dr. Süleyman henüz tam sıhhatine kavuşamadığı için bastonla dolaşıyor. Fakat 26 Aralık Pazar günü düzenlenecek anlamlı törenlerden geri kalmamak için bastonunu almış, Beyrut'tan yola çıkarak Türkiye'ye gelmiş.
Hani Süleyman, daha önce de Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargoya karşı yapılan muhtelif çıkışlarda bulunduğu gibi zindanda Müslüman olan ve Çakal Carlos diye bilinen meşhur direnişçinin avukatlığını yapmasıyla da dikkat çekmişti.
Bunlar iki sembol isim. İspanya'dan, İngiltere'den, Belçika'dan ve daha birçok ülkeden farklı isimler Filistin'deki özgürlük mücadelesine uluslararası çapta "erdemliler ittifakı" desteğinin sürdürüldüğünü göstermek, siyonist katillerin sergilediği vahşet ve şiddet karşısında bu desteğin zayıflamayacağını ortaya koymak için tarihî karşılamada buluşmak üzere yeniden bir araya gelmiş bulunuyorlar.
Bu vesileyle yeniden buluşanlar İHH'daki basın toplantısında Türkiye halkına da törenlere ilgi göstermeleri için çağrılarını ilettiler. Bu ilgi, Mavi Marmara'nın açtığı yolda ilerlemenin sürdüğü, siyonist işgalin sergilediği şiddet ve vahşetin, özgürlük mücadelesini yıldıramayacağı mesajı verecektir.
Bu tür etkinliklerde kişisel sorumluluk bilinci ve görev duyarlılığı oldukça önemlidir. Hiç kimse kendini bir fert olarak görmemeli. "Benimle ne artar veya ne eksilir" diye düşünmek söz konusu bilinç ve duyarlılığa tamamen terstir. Herkes en başta kendinin önemli bir boşluğu doldurduğunu düşünmeli. Sonra da başkalarına yol göstermek, onları bilgilendirmek ve teşvik etmek için çaba harcamalıdır.
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Mavi Marmara'yı sevmeyen bir kardeşime

Mavi Marmara'yı sevmeyen bir kardeşime

Kardeşim, biliyorsun, dün Furkan Gemisi'ni karşıladık Sarayburnu'nda. Millet çocuk-çocuk geldi. Mavi Marmara'ya bakan gözlerinde sevgi, hüzün, sevinç ve iftihar okunuyordu.



Şehit Furkan Doğan'ın babası Ahmet ağabey dedi ki: "Furkan 'Kişi sevdiğiyle beraberdir' diye not düşmüş günlüğüne. Biz Mavi Marmara'yı seviyoruz, şehitlerimizi seviyoruz." Sevmeyenler kendileri bilirler. Kendileri bilirler, ama yine de şaşırıyorum hallerine. Hele senin haline.


Secdeden kaldırdığın başını hışımla Mavi Marmara'ya çevirip, açtın ağzını, yumdun gözünü... Bozguncu dedin, ajan-provokatör dedin, bilmem hangi gizli servisin elemanları dedin, dedin de dedin... Allah yolunda mazlumların yardımına koşan Müslüman kardeşlerini ve sen geride dururken onlara omuz veren gayrimüslimleri yerden yere vurmayı marifet bildin... "Kardeşin duymaz eloğlu duyar" mısraındaki kardeşsin sen... Amerikalı şarkıcı David Rovics "All Aboard The Mavi Marmara" (Mavi Marmara Kalkıyor) adlı şarkısında, "üzerlerine taştan başka silah almadan Calut'un krallığına karşı sefere çıkanlar"ı saygıyla selamlarken ve "Kudüs'ün çocukları bilsinler ki yalnız değiller" diyerek Mavi Marmara'nın yeşerttiği umuda dikkat çekerken sen bu resimde ne Hazret-i Davud'un attığı taşı görebildin ne de surda açılan gediği... Gördüğün tek şey İsrail'de vehmettiğin başedilmez güç oldu... Allahuekber diyerek kapandığın secdeden İsrail'in hışmına uğrama korkusuyla kalktın... O hışımdan korunmak için insafsızca saldırdın Mavi Marmara'ya... "Siyaseten yanlış" filan deseydin, kardeşçe eleştirseydin, çok gücüme gitmezdi; ama sen Mavi Marmara'nın izzet ve şerefine kast ettin... Sağda-solda yaptığın iğrenç tezviratı ve daha başka şeyleri duyuyorum, biliyorum... Mavi Marmara'nın devam eden yolculuğunu sabote etmek için çevirdiğin dümenlerden haberim var... Elinden geleni ardına koyma; Allah büyük.
Dünkü Radikal'de Cüneyt Özdemir'in "Evine Hoş Geldin Mavi Marmara" başlıklı yazısını okudun mu, bilmiyorum. Okuduysan utandın mı? Utanabildin mi? Oku, tekrar oku; bak bakalım, ar damarı namına bir şey kalmış mı sende:


"Sevgili Mavi Marmara, sen bu ülkenin dini bütün insanını da vicdanlısını da ateistini de aynı utkuya, benzer hedefe götürdün. Farkında olmasa da milyonlarca insanın kalbine gizlenmiş bir ilham perisinin kanatlarının çırpmasını sağladın. Sadece dini, dili, ırkı farklı diye bir ülkenin, artık olmayan bir ülkeye uyguladığı ambargoyu, hedefine ulaşamasan da yardın. Ulaşılmaz, tecrit edilmiş, kaderine terk edilmiş, kuşatılmış Filistin duvarlarını zihinlerimizde yerle bir ettin. Bir ülkenin, bir başka ülkeye ettiği zulmün adını sadece güvertene değil, tarihe dökülen kanlarla yazdırdın. Senin bu yolculuğundan sonra ne Gazze ne İsrail ne de Türkiye için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.



Varsın umutlar kanla yıkansın.
Ey Mavi Marmara, sen her ne kadar farkında olmasan da biz her ne kadar ara sıra yerden yere vursak da sen bu ülkenin Dışişleri Bakanı'nın, Başbakanı'nın cansiparane sahiplendiği bir sivil başkaldırının adısın. Bu halinle dünyaya bir meydan okumanın, başkalarının kulluk ettiği devletlere karşı çıkmanın da ilk kıvılcımısın. Türk dış politikasında bir ezberi bozdun. İsrail ve ABD'ye biat etmeyi marifet bilenlerin dengesini allak bullak ettin. (...) Sen bir ülkenin, bir başka unutulmuş ülkeye giden masal gemisi oldun. İnsanlar insanlara kavuşamasalar da nasıl ulaşabilecekleri umutlara rota tuttun.



Bu uğurda şen gittin, yaslı geldin.
Sevgili Mavi Marmara evine hoş geldin.
"
Cüneyt Özdemir'e aşk olsun, sana yazıklar olsun kardeşim.


Hakan Albayrak
 

Nihle

Profesör
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
1,981
Tepkime puanı
468
Puanları
0
Allah razı olsun bu güzel paylaşım için ..
 

redyellow

Kıdemli Üye
Katılım
20 Nis 2010
Mesajlar
2,262
Tepkime puanı
875
Puanları
113
Konum
ankara
Web sitesi
redyellow.besaba.com
Hakan bey güzel yazmış, Cüneyt Özdemir de gerçekten güzel yazmıştı, her ikisini de kutluyorum.

paylaşım için teşekkürler.
 

Nihle

Profesör
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
1,981
Tepkime puanı
468
Puanları
0
Her zaman begeniyorum Hakan Albayrak'ı ..
Maşallah ..
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Secdeden kaldırdığın başını hışımla Mavi Marmara'ya çevirip, açtın ağzını, yumdun gözünü... Bozguncu dedin, ajan-provokatör dedin, bilmem hangi gizli servisin elemanları dedin, dedin de dedin
Hayali bir isim mi bu yoksa bu kişi üzerinden mi mesajını vermiş bilmiyorum ama doğru yazmış
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
hakan albayrakida birileri kiskirtiyor ama ... neyse...

fitnecilere fazla takilmamali bence.
Gittin eylemini yaptin geldin,Allah kabul etsin,olayi fazla büyütmenin bir anlami yok!
(müminler arasi fitne tohumu ekmek icin firsat bekleyen fitnecilere alet olmama anlaminda olayi büyütmemek gerektigini kastdederek böyle yazdim,israilin zulmünü ve kallesligini görmemezlikten gelme anlaminda degil yani)

Birileri simdi cikip bu yaziyi alet ederek fethullah gülene saldirirsa sasmam,oysa gülen hoca aslinda hakliydi.
Sen öyle düsün bende böyle düsüneyim.
Sen duvara toslama siyasetini savun,bende isin ucunu düsünerek akilla hareket etmeyi savunayim.Illa ikimizde ayni düsünecegiz diye bir sart yok.Sende haklisin ,bir zulüm var ve birseyler yapilmali,bunu hepimiz istiyoruz...ama oda hakli.

"Kuvvet dengesi olmadığı bir yerde belli bir noktaya ve kıvama gelmeden ,gereken mesafe alinmadan erken vurus yaparak kuvvete basvurulursa...
dünya başimizi ezer...
Firavunlar cagini yasiyoruz...böyle bir durumda özümüzü bulacagimiz,kivama erecegimiz ana kadar,gerekli olan güc ve kuvvete ulasacagimiz ana kadar her vurus
20 gününü doldurmadan yumurtayi kirma gibi birseydir,
civcivleri terk eden kulucka gibi civcivleri doluya,firtinaya terketme gibi erken sayilir."

F.G.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Selam Gazi Mavi Marmara…

Arif Altunbaş - Haber 7

Mazlumların yardımına koşan, imdat seslerine kulak veren barış ve huzur yüklü bu gemi gibi daha nice gemiler kalkacak bu limandan. Aşk yüklü sevda yüklü, iman ve inanç yüklü, umut yüklü, barış ve kardeşlik yüklü gemiler…


Dünyanın her yerinden yelken açıp gemiler gelirdi yorgun argın bu limana. Umut yüklü, aşk ve hasret yüklü gemiler. Irak yollardan gelen daha teri kurumamış soylu, yorgun atlar gibi sevgiyle karşılanır ve özlemle rıhtıma yanaşır, en sıcak muhabbetlerle kucaklanırdı bu limanda.
Hasret yüklü bu gemilere merhamet ve şefkat yüklenerek tekrar dağlar gibi dalgalarla boğuşmak üzere uzun yollara hazırlanırdı. Geldikleri limanlarda gözü yaşlı yollara bakanları daha fazla bekletmemek için yüklerini alır almaz dualarla, tekbirlerle demir alırlardı bu limandan.
Umudun nimet diye bilindiği bir zamanda İstanbuldan, cihan Sultanı Halife-i ruy-i zeminden götürülen bir selam uğranan her limana, o bölgelerin bütün Müslümanlarına bol bol yıllarca moral olarak yeterdi. Bu sıcak selam eritirdi kıtalar arasındaki buz dağlarını.
Sevda yüklü gemiler kalkardı her limana bu limandan…
Selam götürürlerdi Müslümanlara İstanbuldan.
Bu selam ve sevgiydi onları bu limana bağlayan. Bu limana bağlanan sadece onların gemileri değil, aynı zamanda Allahın ipine bağlı gönülleriydi.
Gemiler, bu limandan demir alırlar, fakat; bu limana bağlanan gönüllerini burada bırakarak yelken açarlardı ummanlara.
Bu gemilerin yiğit bahriyelileri nereye gitseler, hangi limanlara uğrasalar kalpleri hep İstanbuldaydı. Ne kadar bu limandan uzak olsalar, o kadar bu limana yakınlardı.
Gönülleri sevgi ve iman dolu, kalpleri bu limana bağlı yiğit yolcuların İstanbuldan gemileriyle ayrılışı bayram gibi, düğün havası gibi olurdu. Tuna boylarında at koşturan yiğit akıncıların imanları gibiydi onların da sevdaları.
Mavi Marmara da işte bu aşkla, bu sevdayla, bu şuurla, bu imanla demir almıştı bu limandan. Bize uzaklaştırılan yakınlara, bizden koparılan bizlere bizi götürmek için. Bizi kalplerinde yaşatan, bizim kalplerimizde yaşayan kardeşlerimize sevgi, muhabbet ve kalplerimizi ulaştırmak için…
Mazlumların yardımına koşan, imdat seslerine kulak veren barış ve huzur yüklü bu gemi gibi daha nice gemiler kalkacak bu limandan. Aşk yüklü sevda yüklü, iman ve inanç yüklü, umut yüklü, barış ve kardeşlik yüklü gemiler…
Ölümü içlerinde öldüren yiğitleri şeref konuğu olarak misafir eden gemiler…Selahaddin’in, Kılıçarslan’ın torunlarını güvertelerinde şehit olarak ağırlayıp bağrına basan gemiler…
Binlerce kişiyle İstanbul’dan Gazze’ye uğurlanan Mavi Marmara yine binlerce kişinin sevgi ve muhabbetiyle kucaklandı bu limanda.
Mavi Marmara olarak giden, bu gemiyi milletimiz cepheden dönen yaralı bir evladı gibi en derin sevgi ve muhabbetle tekrar ‘’Gazi Mavi Marmara’’ olarak bağrına bastı bu limanda.
Bu milletin yüreğinde bu aşk, bu sevda, bu iman ve inanç meşalesi hala hiç sönmeden yanıyorsa Selçukludan, Osmanlıdan bin yıldır bu yana…
Daha nice gemiler kalkacak ve daha nice gemiler karşılanacak Allahın izniyle bu limanda.
Selam, Gazi Mavi Marmara’nın şerefli finansörleri, yolcuları, kaptanları, tayfalarına …
Selam, ülkemin yüzakı güzel, aydınlık insanlarına…
Selam, Gazi Mavi Marmara…
Daha nice nice şerefli yolculuklara…
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
'Zap'ta en hızlı geçilecek televizyon kanallarından biri...

Kocaman bir televizyon kanalının 50 küsur dakikalık ana haber bülteninde kedi haberi var, pencereye sıkışan adam haberi var, eften-püften ne varsa var, ama Mavi Marmara'nın İstanbul'a dönüşü ve muazzam bir kalabalık tarafından karşılanışı yok.

- Niye yok?

- Çünkü Mavi Marmara'nın unutulması gerekiyor!

- İyi ama, diğer bütün televizyon kanalları haberi verdiler. Milletin izlediği tek televizyon kanalı sizin kanalınız mı ki siz Mavi Marmara'ya ambargo uygulayınca Mavi Marmara unutulsun? 'Biz görmezsek millet de görmez' diye mi düşünüyorsunuz? E pes yani!

* * *
Dünyanın en komik karartma operasyonuyla karşı karşıyayız.

Kafalarını böyle kuma sokarak Mavi Marmara'yı görünmez kılabileceklerine inanıyorlar!

Furkan Gemisi'ni yok sayarak, Mavi Marmara sanki hiç olmamış gibi davranarak onu ortadan kaldırabileceklerini zannediyorlar!

Kafalarını değil bütün gövdelerini de kuma soksalar fayda etmez.

Onlar kaybolup gider, Mavi Marmara şehitlerinin yürüyüşü devam eder.

* * *
Bir süredir 'zap'ta en hızlı geçtiğim kanallardan biriydi zaten.

Geçişi biraz daha hızlandırmalıyım.

DAVİD ROVİCS

Dünkü yazımda Amerikalı besteci / söz yazarı / şarkıcı David Rovics'in "All Aboard The Mavi Marmara" (Mavi Marmara Kalkıyor) şarkısından söz etmiştim.

Merak edenler YouTube'da bulup dinleyebilirler.

Sanatçının ve şarkının ismini yazınca bir sürü klip çıkıyor.

Sanatçının "Operation Iraqı Liberation" (Irak'a Özgürlük Operasyonu) ve "Saint Patrick's Battalion" (Aziz Patrik Taburu) şarkılarını da tavsiye ederim.

"Operation Iraqi Liberation" (Kısaltılışı "OIL" yani petrol) şarkısında Amerikan yalanlarıyla dalga geçiyor.

"Saint Patrick's Battalion"da ise 1846-1848 yıllarındaki ABD-Meksika savaşında ABD ordusundan firar edip Meksika ordusuna katılan bir grup İrlandalı idealisti anlatıyor.

Bu adamda damar var.

Hakan Albayrak
Yenişafak


Bu kanal hangisi acaba, insan merak ediyor doğrusu..
Pazar ve Pazartesi akşamı STV anahaberi izleyen oldu mu hiç?
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
'Zap'ta en hızlı geçilecek televizyon kanallarından biri...

Bu kanal hangisi acaba, insan merak ediyor doğrusu..
Pazar ve Pazartesi akşamı STV anahaberi izleyen oldu mu hiç?

STV imiş.. İlgili haber:

Mavi Marmara, 219 günlük ayrılıktan, şehit kanıyla sulandıktan ve dünya tarihine adını yazdırdıktan sonra Türkiye'ye döndü.

Sadece Türkiye değil dünya bu dönüşü konuştu.

Ancak ülkemizde bir kısım medyanın bu 'vakıa'ya yaklaşımı tartışma oluşturdu.

GÜLEN'E YAKIN CEMAATTEN GARİP TUTUM
Mavi Marmara uluslararası sularda saldırıya uğradığında, Fethullah Gülen, İHH'nın yanlış yaptığını ve otoriteden izin alması gerektiğini savunmuştu.

Gülen'e yakınlığı ile bilinen medya grubu ise Hükümetin sert çıkılşından sonra süreci haberleştirmekten imtina etmemişti.

Ancak Mavi Marmara'nın İstanbul'a dönmesi söz konusu olduğunda tavır değişti.

Zaman gazetesi haberi başlıksız ve çok küçük şekilde görürken, Samanyolu Televizyonu, ana haber bülteninde konuya yer vermedi.

tLYYLydx.jpg


54 dakikayı aşkın bir süre devam eden haber bülteninde bir kedinin cam ile parmaklık arasına sıkışması varken, 9 kişinin şehit olduğu ve dünyanın konuştuğu Mavi Marmara'nın yuvasına dönmesi yer almadı.

İHH'ya karşı mesafeli durması bilinen bir tutum olan medya grubunun, Mavi Marmara'nın dönüşünü kısa bir şekilde bile haberleştirmemesi tepkiye sebep oldu.

Şimdi kamuoyu, uluslararası ve ulusal birçok televizyonun canlı yayınladığı, dünyanın en büyük medya organlarında dahi haber değeri gören Mavi Marmara'nın neden Samanyolu Televizyonunda yer bulamadığını merak ediyor.

Haber 5

Utanmazlığın bu kadarı..
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Dönüşü muhteşem olacak!

Abdurrahman Dilipak - Yeni Akit

“Gazi gemi”, “şehidler ocağı”, “gaziler yurdu”, “Gazze baharının müjdecisi”, Hz. Nuh’un ülkesinden, Onun gemisinden bir ruhla yola çıkan “Hılful Fudul gemisi”.
Mavi Marmara gemisi İstanbul’a geri geliyor.. Filistin’den İskenderun’a, oradan İstanbul’a. Geldiği yere..
Uğurlarken oradaydım, ama karşılarken orada olamayacağım. İsveç’te olacağım inşallah.. Türkiye’de olsaydım ben de orada olanlardan olurdum, gazilerle kucaklaşmak, şehid ailelerini bir kez daha tebrik etmek için.
Aslında ben de o gemide olacaktım ama, hareket tarihindeki erteleme sebebi, ile ben gemide olamadım. Çünkü, çok daha önceden belirlenen bir turla Umreye gitmem gerekiyordu. Rehberlik yapacaktım..
İstanbul’dan Kabe’ye döndüğünüzde istikametiniz aynı zamanda Kudüs’tür.. Ben Marmara gemisinin gittiği istikamete gittim. Zaten gemiyi yolculuğa hazırlarken 3 ay içinde 50.000 km’den fazla yol katetmiştim..
Geminin başına gelen olaylar yaşanırken de İstanbul’da meydanlardaydım..
O gemi sıradan bir gemi değildi.. Bana göre o gemi dualarla yeniden inşa edilmişti.. Anadolu’nun erdemli insanları alın terleri ile yeniden inşa ettiler o gemiyi.. Bu süreçte bu işe gönüllerini koyan insanlar yüreklerinde de bir gemi inşa ettiler aynı zamanda.. Marmara gemisinde her vurulan insan aynı zamanda bu gemiye yüreğini koyan insanları da vurdu.. Ve tüm dünyada bir vicdan patlaması yaşandı..
Marmara gemisi sadece Gazze halkının değil, Türkiye’nin, İslam ümmetinin, insanlık vicdanının dirilmesine vesile oldu.. İsrail için ise sonun başlangıcı..
İsrail hâlâ özür dilemedi, tazminat ödemedi ve bu insanlık suçunun faillerini cezalandırmadı.. Bu 3 şart yerine getirilmeden de bu süreç tamamlanmayacak..
İsrail bugün için savaş suçluları mahkemesinde sanık..
Birçok ülkede İsrailli yetkililer hakkında açılmış onlarca dava sözkonusu.
İsrail bu davranışı ile sadece çok uluslu bir insani yardım gemisine saldırmadı, Marmara gemisinin şahsında insanlık onuruna karşı kaba bir saldırıda bulundu..
Gemi kendi kara sularına bile girmemişti.
Gemide silah da yoktu.
Şimdi o gemi Pazar günü İstanbul’da olacak..
Konu bir kez daha gündeme gelecek..
O gemi artık sıradan bir gemi olmaktan çok daha fazla bir anlam taşıyor.. O, yüzen bir anıt..
Belki, geminin kalktığı ve geri dönüp demir attığı o limana kalıcı bir anıt dikmek gerek, 9 şehidimizin hatırasına.. Geleceğe bir miras bırakmak gerek..
Gemi bana kalırsa yüzen bir kültür-sanat merkezine dönmeli.. Orada söyleşiler, toplantılar yapılmalı.. Hatta Türkiye sahillerinde, Karadeniz ve Akdeniz sahillerinde bir tura çıkmalı.. İçeride o kutlu yolculuğa çıkanların hatıraları sergilenmeli. Onların isim ve imajlarını taşıyan objeler satışa sunulmalı.. O yolculuğun albümü, hatıra defteri, öncesi ve sonrası yaşananların belgeselleri satışa sunulmalı..
Eğer daha hayırlı bir işiniz yoksa siz de o gemiyi karşılayanlardan biri olun.. Tarihe tanıklık edin. Şehid yakınlarını tebrik edin.. Onlar canları ile bir imana şahidlik ettiler çünkü!
Şehid yakınlarının arkasından, kimi Mekke müşrikleri gibi “Eğer gitmeselerdi aramızda yaşıyor olacaklardı” diyenler çıkmaz inşallah aramızdan. Hz. Ali, “Ecelim ömrümün kefilidir” der. Ecelim gelmemişse kim alabilir ki canımızı ve ecel gelmişse, kim alabilir ki, Allah’ın elinden canını..
Onlar şehidlik mertebesine yükselerek ölümsüzlüğün sırrına ulaştılar.
Herhalde onlar da, ruhları için yedi kat arşa yükseldikleri bir tramplen tahtası hükmündeki bu geminin sefere çıktığı o yerde karşılama için o gün orayı, moda tabiri ile “on line”, “live”, “canlı” olarak temaşa ediyor olacaklardır.. Kaldı ki O Allah ki sübhandır ve O’nun öteki alemdeki işleri bu dünyadakilerle kıyaslanmaz.
Bu geri dönüş, mutlak bir geri dönüş değil, yeni seferlere hazırlık için yeni bir başlangıç olacak..
Şimdiden hoş geldiniz. Allah (cc) sa’yinizi mübarek kılsın. Bizi öbür dünyada kardeşlerimize komşu eylesin inşallah. Hayırlarınızı ve dualarınızı dergah-ı izzetinde kabul ve makbul eylesin.. İki cihanda aziz eylesin.
Selam ve dua ile..
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Ebubekir Sifil Milli Gazetedeki köşesinde meseleyi gayet net izah eden bir yazı yazdı.

31 Mayıs'ta Gazze'ye doğru yola çıkan Mavi Marmara ve beraberindeki gemiler sadece "insanî yardım" taşımıyordu. Onlar tüm yeryüzü mazlumları için, özellikle de siyonist barbarlığın açık hapishaneye çevirdiği Gazze ve Gazzeliler için yeni bir dönemin başladığını işaret eden "irade"yi taşıyordu.

Siyonist ideoloji, zulüm üzerine kurulu küresel düzenin devletler ve kurumlar için öngördüğü dengenin sivil bir irade tarafından delinmesinin, o çok iyi bildiği ve yürüttüğü "ekonomik/diplomatik desise dili" ile bertaraf edilemeyeceğinin elbette farkındaydı. Dünya kamuoyu tarafından asla kabul edilmeyeceğini bile bile sivil ve savunmasız insanlara karşı öylesine bir "vahşet operasyonu"nu icra etmeyi göze almasının en anlamlı açıklaması budur. Devletleri ve resmî kurumları, yürüttüğü zulüm politikaları konusunda tepkisizleştirme -hatta onlara "uyumlu hale getirme"- konusunda hayli tecrübeli olan İsrail, sivil irade söz konusu olduğunda afalladı, ne yapacağını bilemedi ve panik halinde o hafızalardan asla silinmeyecek olan vahşet senaryosunu kotarıp icra etti.

Mavi Marmara, siyonist canavarlığın küresel çapta tescili anlamına geldiği için son derece önemlidir. Ama hepsi bu değil.

Siyonizmi küresel hegemonyaya götüren yol, bu topraklar üzerinde gerçekleştirilen bir operasyonla açıldı: Cennetmekân Sultan II. Abdülhamid Han'ın hal'i İslam dünyası için zillet zamanlarının, siyonizm ve onun dümen suyunda gidenler için ise izzet ve ikbal zamanlarının fiilî başlangıcı oldu.

İnsan düştüğü yerden kalkar; bu sürecin tersine dönmesi de ancak bu topraklarda anti-siyonist bir iradenin neşv-ü nema bulmasıyla mümkün olabilecektir. Mavi Marmara bunu yaptı. Dünyanın vicdan sahibi kamuoylarını harekete geçirdi İşte siyonist İsrail'in bütün dengesizliği bundandır.

Mavi Marmara geri döndü. Muvaffakiyetin kıvanç ve izzetiyle döndü. O ve beraberindeki gemiler bir "mesaj" taşıyordu ve o mesaj yerine ulaştı. Onu karşılamaya gidenler gibi, gidemeyip de yürekleriyle ve dualarıyla Sarayburnu'nda olanlar da şehitlerimizi rahmetle andılar, gazilerimize selam durdular. Yardım organizasyonuna katılan 38 ülkeden çok sayıda katılımcı gibi Daru'l-Hikme'den Ömer Faruk ve Muhammed Muhlis hocaları da oradaydı ve hem o muhteşem kalabalık, hem de onların şahsında bütün dünyaya hitap eden konuşmacıların altını çizdiği birkaç nokta şunlar oldu:

- Bu girişimden dolayı katılımcıların hiçbirisinden "pişmanlık" çağrıştıran bir tavrın sadır olmadığı.

- İsrail'in gayrimeşruluklarına ortak irade ile karşı durmaya kararlılıkla devam edilmesi.

- Bu çerçevede Mayıs ayında Filistin'e büyük çaplı bir yardım filosunun daha gönderilmesi.

- Yine bu çerçevede İsrail mallarının boykot edilmesi. (Özellikle bu noktaya titizlikle riayet edilmesi büyük önem taşıyor.)

- Bu misyonun Gazze bağımsızlığına kavuşana kadar, Filistin bağımsızlığına kavuşana kadar devam edeceği.

Biz de bu hususlara bir ilavede bulunalım: "Mavi Marmara" artık bir semboldür. Küresel zulüm ve haksızlıklara küresel direncin sembolüdür. "Mavi Marmara" adının ve misyonunun dünya çapında canlı tutulması için belli başlı dünya dillerinde olmak üzere bütün tanıtım ve enformasyon metotları harekete geçirilmelidir. Detaylarını bu sahanın uzmanları şüphesiz daha iyi bilir ve tayin eder. Mavi Marmara'nın temsil ettiği misyona sadece 38 ülkeden gelen katılımcıların değil, dünyanın hemen tamamının iştirak ettiğini düşündüğümüzde, bu girişimin sadece enformatik maksatlarla sınırlı tutulması da gerekmez; bunu, geliri Filistin'e/Gazze'ye ulaştırılacak ekonomik bir boyutla zenginleştirmeyi de düşünmelidir...

Kaynak: http://www.haberkultur.net/haberoku-2614-Mavi_Marmara_artik_bir_semboldur.html
 
Üst