Mânevi Rabıta

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
İnsanın bütün zamanına yayılan rabıta şekli ise belirli bir vakit ile sınırlandırılmamıştır. Bu tür rabıta hayatın her anına yayılır. Çünkü o, her anı Yüce Sevgili ile geçirmenin en kolay yoludur. Buna mânevi ve hayali rabıta denir.

Bu rabıtanın şekli çoktur:

- Her iş ve ibadetten önce yapılabilir. Zira bu rabıta ile basit işler güzelleşir, kalp devamlı uyanık olur. Rabıta desteği ile yapılan amellerde ise insan, ihlâsa sarılır ve hatalarını anlar.

- Mürid, mürşidine ait şeyleri sevebilir. Mürşid sevgisini kuvvetlendirmek için mürid, onun ehl-i beytini, oturduğu yerleri, kendisiyle ilgili şeyler düşünebilir, bir yandan yüreğinde ayrılık hasreti çekebilir, diğer yandan onunla buluşma özlemi duyabilir. Bu bağlılık da bir rabıtadır.

- Mürid, yolda yürürken, yemek yerken ve bir işe giderken mürşidine yönelerek onun ruhaniyetini kendi tarafına çekebilir. Böylece bu rahaniyetin nurları ve tasarrufatı altındaki mürid, Allah'ın rahmetini üzerine çekmiş olur. Bu rahmet kendisine çok şey kazandırır.

(....)

- Bir başka mürşidle karşılaşma veya buluşma anında da rabıta yapılmalıdır. Bu durumda mürid, karşılaştığı büyüğe karşı edepli davranır, sevimsiz düşüncelerden kurtulur, kalp kaymasından korunur.

Dilaver Selvi
Kaynaklarıyla Tasavvuf, shf 84
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Allah razı olsun. Rabıta, ruhun gıdasıdır. Nefsin de en tesirli ilacıdır. Kesin çözüm. Allah Teala, anlamak ve yaşamak nasip eylesin
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Feyzsizlkte bir nevi imtihan olabilir mi....!
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Feyzsizlkte bir nevi imtihan olabilir mi....!

Bazı haller vardır insanı sıkar; tadı tuzu yoktur; kabz derler. O hallerde her şey size batar. Mesela, biri size iltifat etse kabz halinde o dahi tatsız gelir, batar, iltifat edene kızasınız tutar (içinizden). Bazı haller de vardır ki güllük gülistanlık, genişlik ferahlık, dünya yıkılsa umurunuzda olmaz bast halidir.

Salike düşen kabz hallerinin zamanını ve sayısını azaltmak için mücadele etmektir. O da ancak zahirde ameller ve ibadetlerde, zorlanmayla da olsa zaiyat vermeden devama ısrar etmektir. Batında da tevbe, aman medet dilemek, yalvarmak, zikre çalışmak, tesbih, evrad, Salavat-ı Şerif, Kur'an-ı Kerim okumak, Salihlerin meclisine koşmak ya da onların sohbetlerini dinlemek/okumak, en etkilisi de Rabıta ile ferahlık bulmaya çaba... vs.

Kabz hallerini geceye, bast hallerini de gündüze benzetmişlerdir. Birbirinin peşinden gelir giderler. Biri kısalınca diğeri uzar.

Bast halinde de mücadele vardır: Onu uzatmaya çabalarsınız. Onu bozan fiil ve sözden kaçarsınız. Vs. Bu da bir sabır ve sebattır. Bu da sa'y u gayret ister.

Şimdi sorunuzun cevabı: eğer feyizsizlik, kabz hali gibi bir halin neticesiyse geçecektir ve tabii ki bir imtihandır. Lakin, 40 günden fazla süren bir feyizsizlik hali var ise; yaşantımızdan kaynaklanıyor olabilir. Ettiğimiz bir cürümden dolayı olabilir. Edebe aykırı bir halimiz olabilir. Şeriatımızda noksanlık olabilir. Okuduklarımızdan, görüştüklerimizden kaynaklanabilir. Pekçok sebebi olabilir. O sebebi dışardan tespit etmek zor. Bu durumda Mürşid-i Kamile müracaat edip ondan bir reçete ve perhiz almakta, gerekirse tevbe inabe tazelemekte fayda olabilir. Ves'selam.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Muhterem Ali Ramazan Dinç Hocaefendi’nin nakline göre, Esad Efendi kalbin gaflet bağlamasının başlıca üç sebebini saymıştır:

1-Şer’i emirlere, edeplere riayetsizlik(Faizli muameleler,yalan,gıybet, dedikodu,banyoda göbek ile diz kapağı arasını örtmeme, yatma halinde edebe riayetsizlik gibi şeyler.)
2-Islahı için hariç, gönüllü olarak, gafil, kalbi isyanlarla siyahlaşan insanlarla oturup kalkmak, gülüp eğlenmek.
3-Dünyanın israf kabilinden olan süsüne püsüne itibar etmek...
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Şeyh'ül Ekberin ifadesi ile; Hakikate şeriatın söylediğinden başka bir yol yoktur...

Hakikat, gerçekler, arayıcının kalbine akan bilginin iç parıltılarıdır. Şeriatın duyumların alanı oluşu gibi, hakikat de anlamların alanıdır. Biri nasıl zahir'in ilmi ise öteki de bâtın'ın ilmidir. Bunu müşahade etmenin, insan olma, ölümlü olma, zaman - içi bir yaratık olma gerçeğine boyun eğmekten başka yolu yoktur. Şeriata bir kez boyun eğildi mi, Yol'daki arayıcı yokluktan gelip yokluğa gittiğini anlar. Zaman dardır. Kaçırılmamalıdır. Kestirmeden git! Bu dünyada herşey görünürdedir ama insanlar her yerde kör. Dünya nimetlerinin insanlara doyum getirmediğini görmeye katlanamıyorlar. Doyumun hayal aleminde aranması gerektiği söylenmiyor; öteki dünyada, ölüm sonrasında aranması gerektiği söyleniyor. Burası eylem (ameller) kuşağıdır. Kamil insanlık statüsüne ulaşmak, kuralları yıkmadan mümkün değildir. Kuralların yıkılması denilen şey Yol'dur. Meyveleri şehadet ve aydınlanmadır. Ne var ki bunlar, duyumda ölüm - sonrası'na aittir. Bunun için, mana aleminde görüm'e ulaşmak demek, duyumsal ölümden önce mananın ölümüyle ölmektir. «Ölmeden önce ölünüz,»der ünlü hadis... "Kendinizi kabir sakinleri gibi kılınız,» benzeri buyruklar Sahih'te birçok kez tekrarlanır. Bu, hayattan vazgeçmeyi değil, büyük bilgiye ulaşmak için amel gerektiğini öğretir ve hikmeti de budur.

Eğer hakikati arzu ediyorsanız, artık hayatınız asla eskisi gibi olamaz, Hakikat uyanıştır, ihsan....

Ararken bulma niyeti taşımalı mürid ki aradığını bulsun ama ararken kaybolduğu hissine varanın imtihanı arayanınkinden daha ağır değil midir?
Aramak bulmasada tad verirken ararken bulduğu yanlışsada lezzet verebilir mi, yanlışları yada şüpheleri kişiyi hakikate iletir mi iletmezse bulunup bulunmayacağı kesin olmayan yolda adım atmak nefsin en büyük tehdidi olmaz mı...
 
Üst