Mahmut Esad Coşan Hocaefendi (RA)

mavigece

Asistan
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
880
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Antalya
M.Esad Coşan Hoca efendi

24_b.jpg


HAYATI

Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi 14.4.1938 tarihinde, Çanakkale’ye bağlı Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde dünyaya geldi. Babası Halil Necati Efendi, annesi Şadiye Hanım’dır. Babası ile annesi üçüncü kuşakta aynı kökte birleşmektedir. Hz. Hüseyin Efendimiz’in soyundan olan dedeleri Buhara’dan gelip Çanakkale’ye yerleşmişlerdir. Büyük dedesi Molla Abdullah Efendi, İstanbul’da ilim tahsilinde bulunmuş ve dönemin ünlü meşâyihinden Gümüşhâneli Ahmed Ziyâüddin Efendi’nin yakın bağlıları arasına girmiştir. Dedesi Molla Mehmed Efendi ise Fatih medreselerinde okuyup icazet aldıktan sonra, Birinci Cihan Harbi’ne iştirak etmiş ve bu savaşta şehit düşmüştür.

Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin babası Hâfız Halil Necati Efendi 1942 yılında çocuklarının tahsili için İstanbul’a göç etti. Es’ad Coşan Hocaefendi ilk öğrenimini Eminönü Vezneciler İlkokulu’nda, 1950 yılında tamamladı. Bu arada babası vasıtasıyla dönemin âlim ve âriflerinden Serezli Hasib ve Abdülaziz Bekkine Efendilerle tanıştı. Sohbet meclislerine devam etti.

Vefa Lisesi orta kısmından 1953, aynı okulun lise kısmı Fen Kolu’ndan ise 1956 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi bölümünü 1960 yılında bitirdi. Arap Dili ve Edebiyatı, Fars Dili ve Edebiyatı, Ortaçağ Tarihi ve Türk-İslâm Sanatı sertifikaları aldı. Fakülte son sınıfta iken Mehmed Zâhid (Kotku) Efendi’nin küçük kızı Muhterem Hanımefendi ile evlendi.
Fakülte’den mezuniyetini müteakip girdiği imtihanı başarı ile vererek Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Klasik-Dînî Türkçe Metinler Kürsüsü asistanlığını kazandı ve bu suretle de üniversiteye intisap etti.

Fakülte yayın komisyonunda iki yıl sekreterlik yapan Es’ad Coşan Hocaefendi, 1965 yılında XV. Yüzyıl Şairlerinden Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri adlı çalışmasıyla “İlâhiyat Doktoru” ünvanını aldı. İlâhiyat Fakültesi öğretim üyeliği yanısıra 1967-68 yıllarında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu’nda “Türkçe ve Hümaniter Bilgiler” dersi verdi.

Es’ad Coşan hocaefendi 1972 yılında Hacı Bektaş Velî ve Makâlât adlı tezi ile doçent ünvanını aldı. 1971-1972 yıllarında yedek subay olarak askerlik hizmetini yaptı. 1973 yılında aynı fakültesin Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü öğretim üyeliğine, bir yıl sonra da aynı kürsünün başkanlığına atandı. Emekli olduğu 1987 yılına kadar adı geçen kürsünün Anabilim dalı başkanlığını yürüttü.
1977-1980 yılları arasında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademis’nde Türk Dili ve Hümaniter Bilgiler dersleri verdi.

Matbaacı İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye adlı takdim teziyle 1982 yılında Profesör unvanını aldı.
Üniversiteye intisap etmesinden emekliliğine kadar geçen süre içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde kurulan çeşitli komisyonlarda üye olarak çalıştı. Aynı zamanda Almanya, Avusturya, Irak, İran, Libya, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerde uluslararası toplantı ve konferanslara katıldı, araştırma ve incelemelerde bulundu.

Mensubu bulunduğu fakültede Türk-İslâm Edebiyatı, Osmanlıca, Türkçe-Kompozisyon, Farsça ve Arapça derslerini okuttu. Yedi adet doktora ve çok sayıda lisans tezi yönetti.

Mahmud Es’ad Coşan hocaefendi başarılı ve verimli bir öğretim üyeliği hayatı sürdürmekte iken irşad faaliyetleri ile sosyal ve kültürel çalışmalara daha fazla zaman ayırabilmek amacıyla 1987 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Bundan sonra Hocası ve kayınpederi Mehmed Zahid Efendi’den aldığı tebliğ ve irşad görevini daha aktif yerine getirebilmek için faaliyetlere başladı. Seleflerinin başlattığı hadis derslerini Türkiye’nin bir çok ilinde yapmak suretiyle yaygınlaştırdı. Yaygın ve örgün eğitim, kültür, yardımlaşma, sanat ve yayın alanlarında hizmet üretmeleri için dostlarını teşvik etti. Bu alanlarda bir çok çalışmanın başlamasına önayak oldu. Çok sayıda kitap ve makale kaleme aldı.

Sohbetlerine gösterilen ilgiden dolayı hizmet sınırlarını genişletti ve bu gaye ile dünyanın bir çok ülkesine seyahatlerde bulundu. Avrupa, ABD, Orta Asya ve Avustralya’ya defalarca giderek eğitim proğramlarına katıldı.

Doğup büyüdüğü vatanından yirmi bin kilometre uzakta bulunan Avustralya’da, bir cami açılışı için yaptığı bir seyahat esnasında elim bir trafik kazası neticesinde Hakk’a yürüdü (4 Şubat 2001). Nâşı Türkiye’ye getirildi. 9 Şubat 2001 tarihinde Fatih Camii’nde Cuma namazını müteakip kılınan cenaze namazına, yüzbinlerce talebe ve seveni katıldı. Eyüpsultan Mezarlığı’nın Nakşi Tarlası denilen kısmında Hakk’ın rahmetine tevdi edildi.
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Rabbim öncelikle kendisine hakkıyla kulluk edebilmeyi, sonra peygamber efendimiz Sav e layık bir ümmet olmayı , sonrada hocalarımıza yakışır talebeler olmayı nasip etsin..Allah razı olsun kardeşim
 

Nevfal

Üye
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
102
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Allahu Teala Allah dostlarının yolundan bizleri ayırmasın.
 

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
ALLAH razı olsun güzel bir hatırlatma

yalnız trafik kazasının kaza olduğundan emin değilim.

esen kalın.
 

nuri

Üye
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
34
Tepkime puanı
0
Puanları
0
24_b.jpg


HAYATI

Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi 14.4.1938 tarihinde, Çanakkale’ye bağlı Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde dünyaya geldi. Babası Halil Necati Efendi, annesi Şadiye Hanım’dır. Babası ile annesi üçüncü kuşakta aynı kökte birleşmektedir. Hz. Hüseyin Efendimiz’in soyundan olan dedeleri Buhara’dan gelip Çanakkale’ye yerleşmişlerdir. Büyük dedesi Molla Abdullah Efendi, İstanbul’da ilim tahsilinde bulunmuş ve dönemin ünlü meşâyihinden Gümüşhâneli Ahmed Ziyâüddin Efendi’nin yakın bağlıları arasına girmiştir. Dedesi Molla Mehmed Efendi ise Fatih medreselerinde okuyup icazet aldıktan sonra, Birinci Cihan Harbi’ne iştirak etmiş ve bu savaşta şehit düşmüştür.

Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin babası Hâfız Halil Necati Efendi 1942 yılında çocuklarının tahsili için İstanbul’a göç etti. Es’ad Coşan Hocaefendi ilk öğrenimini Eminönü Vezneciler İlkokulu’nda, 1950 yılında tamamladı. Bu arada babası vasıtasıyla dönemin âlim ve âriflerinden Serezli Hasib ve Abdülaziz Bekkine Efendilerle tanıştı. Sohbet meclislerine devam etti.

Vefa Lisesi orta kısmından 1953, aynı okulun lise kısmı Fen Kolu’ndan ise 1956 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi bölümünü 1960 yılında bitirdi. Arap Dili ve Edebiyatı, Fars Dili ve Edebiyatı, Ortaçağ Tarihi ve Türk-İslâm Sanatı sertifikaları aldı. Fakülte son sınıfta iken Mehmed Zâhid (Kotku) Efendi’nin küçük kızı Muhterem Hanımefendi ile evlendi.
Fakülte’den mezuniyetini müteakip girdiği imtihanı başarı ile vererek Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Klasik-Dînî Türkçe Metinler Kürsüsü asistanlığını kazandı ve bu suretle de üniversiteye intisap etti.

Fakülte yayın komisyonunda iki yıl sekreterlik yapan Es’ad Coşan Hocaefendi, 1965 yılında XV. Yüzyıl Şairlerinden Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri adlı çalışmasıyla “İlâhiyat Doktoru” ünvanını aldı. İlâhiyat Fakültesi öğretim üyeliği yanısıra 1967-68 yıllarında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu’nda “Türkçe ve Hümaniter Bilgiler” dersi verdi.

Es’ad Coşan hocaefendi 1972 yılında Hacı Bektaş Velî ve Makâlât adlı tezi ile doçent ünvanını aldı. 1971-1972 yıllarında yedek subay olarak askerlik hizmetini yaptı. 1973 yılında aynı fakültesin Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü öğretim üyeliğine, bir yıl sonra da aynı kürsünün başkanlığına atandı. Emekli olduğu 1987 yılına kadar adı geçen kürsünün Anabilim dalı başkanlığını yürüttü.
1977-1980 yılları arasında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademis’nde Türk Dili ve Hümaniter Bilgiler dersleri verdi.

Matbaacı İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye adlı takdim teziyle 1982 yılında Profesör unvanını aldı.
Üniversiteye intisap etmesinden emekliliğine kadar geçen süre içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde kurulan çeşitli komisyonlarda üye olarak çalıştı. Aynı zamanda Almanya, Avusturya, Irak, İran, Libya, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerde uluslararası toplantı ve konferanslara katıldı, araştırma ve incelemelerde bulundu.

Mensubu bulunduğu fakültede Türk-İslâm Edebiyatı, Osmanlıca, Türkçe-Kompozisyon, Farsça ve Arapça derslerini okuttu. Yedi adet doktora ve çok sayıda lisans tezi yönetti.

Mahmud Es’ad Coşan hocaefendi başarılı ve verimli bir öğretim üyeliği hayatı sürdürmekte iken irşad faaliyetleri ile sosyal ve kültürel çalışmalara daha fazla zaman ayırabilmek amacıyla 1987 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Bundan sonra Hocası ve kayınpederi Mehmed Zahid Efendi’den aldığı tebliğ ve irşad görevini daha aktif yerine getirebilmek için faaliyetlere başladı. Seleflerinin başlattığı hadis derslerini Türkiye’nin bir çok ilinde yapmak suretiyle yaygınlaştırdı. Yaygın ve örgün eğitim, kültür, yardımlaşma, sanat ve yayın alanlarında hizmet üretmeleri için dostlarını teşvik etti. Bu alanlarda bir çok çalışmanın başlamasına önayak oldu. Çok sayıda kitap ve makale kaleme aldı.

Sohbetlerine gösterilen ilgiden dolayı hizmet sınırlarını genişletti ve bu gaye ile dünyanın bir çok ülkesine seyahatlerde bulundu. Avrupa, ABD, Orta Asya ve Avustralya’ya defalarca giderek eğitim proğramlarına katıldı.

Doğup büyüdüğü vatanından yirmi bin kilometre uzakta bulunan Avustralya’da, bir cami açılışı için yaptığı bir seyahat esnasında elim bir trafik kazası neticesinde Hakk’a yürüdü (4 Şubat 2001). Nâşı Türkiye’ye getirildi. 9 Şubat 2001 tarihinde Fatih Camii’nde Cuma namazını müteakip kılınan cenaze namazına, yüzbinlerce talebe ve seveni katıldı. Eyüpsultan Mezarlığı’nın Nakşi Tarlası denilen kısmında Hakk’ın rahmetine tevdi edildi.
allah şefaatinden feyzinden ve bereketinden istifade ettirsin inşallah
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
1479.jpg


İslam'a büyük hizmetler vermiş, pek çok kişi onun manevi

eğitiminden istifade ederek imani ve ahlaki yönden yükselmiştir.

1103.jpg


Ölüm, ehl-i iman için bir terhis tezkeresidir, bir tebdil-i mekândır, bir hayat-ı bakiyenin mukaddimesi ve kapısıdır. Zindan-ı dünyadan çıkmak ve bağistan-ı cinana bir uçmaktır. Hizmetinin ücretini almak için huzur-u Rahman’a girmeğe bir nöbettir ve dar-ı saadete gitmeğe bir davettir....

http://www.cevaplar.org/index.php?k..._id=58&album_adi=ESAD COŞAN HOCAEFENDİ&page=1

-
 

caddycazz

Profesör
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
905
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
Konum
memleketteyim
Şimdiye kadar tanıdığımm(daha doğrusu tanımaya yeni başladığım) en güzel insann!!Allah şefaatine erdirsin inşallah hepimizi:)
 

meda

Paylaşımcı
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN (Rh.A)

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi 14.4.1938 tarihinde, Çanakkale’ye bağlı Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde dünyaya geldi. Babası Halil Necati Efendi, annesi Şadiye Hanım’dır. Babası ile annesi üçüncü kuşakta aynı kökte birleşmektedir. Hz. Hüseyin Efendimiz’in soyundan olan dedeleri Buhara’dan gelip Çanakkale’ye yerleşmişlerdir. Büyük dedesi Molla Abdullah Efendi, İstanbul’da ilim tahsilinde bulunmuş ve dönemin ünlü meşâyihinden Gümüşhâneli Ahmed Ziyâüddin Efendi’nin yakın bağlıları arasına girmiştir. De
MEC_092%20_jpg.jpg
desi Molla Mehmed Efendi ise Fatih medreselerinde okuyup icazet aldıktan sonra, Birinci Cihan Harbi’ne iştirak etmiş ve bu savaşta şehit düşmüştür.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin babası Hâfız Halil Necati Efendi 1942 yılında çocuklarının tahsili için İstanbul’a göç etti. Es’ad Coşan Hocaefendi ilk öğrenimini Eminönü Vezneciler İlkokulu’nda, 1950 yılında tamamladı. Bu arada babası vasıtasıyla dönemin âlim ve âriflerinden Serezli Hasib ve Abdülaziz Bekkine Efendilerle tanıştı. Sohbet meclislerine devam etti. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Vefa Lisesi orta kısmından 1953, aynı okulun lise kısmı Fen Kolu’ndan ise 1956 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi bölümünü 1960 yılında bitirdi. Arap Dili ve Edebiyatı, Fars Dili ve Edebiyatı, Ortaçağ Tarihi ve Türk-İslâm Sanatı sertifikaları aldı. Fakülte son sınıfta iken Mehmed Zâhid (Kotku) Efendi’nin küçük kızı Muhterem Hanımefendi ile evlendi.
Fakülte’den mezuniyetini müteakip girdiği imtihanı başarı ile vererek Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Klasik-Dînî Türkçe Metinler Kürsüsü asistanlığını kazandı ve bu suretle de üniversiteye intisap etti.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Fakülte yayın komisyonunda iki yıl sekreterlik yapan Es’ad Coşan Hocaefendi, 1965 yılında XV. Yüzyıl Şairlerinden Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri adlı çalışmasıyla “İlâhiyat Doktoru” ünvanını aldı. İlâhiyat Fakültesi öğretim üyeliği yanısıra 1967-68 yıllarında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu’nda “Türkçe ve Hümaniter Bilgiler” dersi verdi. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Es’ad Coşan hocaefendi 1972 yılında Hacı Bektaş Velî ve Makâlât adlı tezi ile doçent ünvanını aldı. 1971-1972 yıllarında yedek subay olarak askerlik hizmetini yaptı. 1973 yılında aynı fakültesin Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü öğretim üyeliğine, bir yıl sonra da aynı kürsünün başkanlığına atandı. Emekli olduğu 1987 yılına kadar adı geçen kürsünün Anabilim dalı başkanlığını yürüttü.
1977-1980 yılları arasında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademis’nde Türk Dili ve Hümaniter Bilgiler dersleri verdi.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Matbaacı İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye adlı takdim teziyle 1982 yılında Profesör unvanını aldı.
Üniversiteye intisap etmesinden emekliliğine kadar geçen süre içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde kurulan çeşitli komisyonlarda üye olarak çalıştı. Aynı zamanda Almanya, Avusturya, Irak, İran, Libya, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerde uluslararası toplantı ve konferanslara katıldı, araştırma ve incelemelerde bulundu.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Mensubu bulunduğu fakültede Türk-İslâm Edebiyatı, Osmanlıca, Türkçe-Kompozisyon, Farsça ve Arapça derslerini okuttu. Yedi adet doktora ve çok sayıda lisans tezi yönetti. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Mahmud Es’ad Coşan hocaefendi başarılı ve verimli bir öğretim üyeliği hayatı sürdürmekte iken irşad faaliyetleri ile sosyal ve kültürel çalışmalara daha fazla zaman ayırabilmek amacıyla 1987 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Bundan sonra Hocası ve kayınpederi Mehmed Zahid Efendi’den aldığı tebliğ ve irşad görevini daha aktif yerine getirebilmek için faaliyetlere başladı. Seleflerinin başlattığı hadis derslerini Türkiye’nin bir çok ilinde yapmak suretiyle yaygınlaştırdı. Yaygın ve örgün eğitim, kültür, yardımlaşma, sanat ve yayın alanlarında hizmet üretmeleri için dostlarını teşvik etti. Bu alanlarda bir çok çalışmanın başlamasına önayak oldu. Çok sayıda kitap ve makale kaleme aldı. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Sohbetlerine gösterilen ilgiden dolayı hizmet sınırlarını genişletti ve bu gaye ile dünyanın bir çok ülkesine seyahatlerde bulundu. Avrupa, ABD, Orta Asya ve Avustralya’ya defalarca giderek eğitim proğramlarına katıldı. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Doğup büyüdüğü vatanından yirmi bin kilometre uzakta bulunan Avustralya’da, bir cami açılışı için yaptığı bir seyahat esnasında elim bir trafik kazası neticesinde Hakk’a yürüdü (4 Şubat 2001). Nâşı Türkiye’ye getirildi. 9 Şubat 2001 tarihinde Fatih Camii’nde Cuma namazını müteakip kılınan cenaze namazına, yüzbinlerce talebe ve seveni katıldı. Eyüpsultan Mezarlığı’nın Nakşi Tarlası denilen kısmında Hakk’ın rahmetine tevdi edildi. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazırlayan: Dr. Necdet Yılmaz[/FONT]​
 

meda

Paylaşımcı
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ES’AD COŞAN HOCAEFENDİ’NİN İSLÂM ANLAYIŞI[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Es’ad Coşan Hocaefendi’nin içinden çıktığı aile ortamı İslâm’ın ahlâk ve muâmele boyutuyla yaşandığı bir vasattır. Anne ve baba tarafından dedelerinin, memleketleri Çanakkale’den İstanbul’a gelerek dönemin en yüksek medreselerinde zâhirî ilimleri tahsil etmiş, bu arada İstanbul’un en meşhur meşâyihinden olan Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî’den ya doğrudan ya da dolaylı olarak tasavvuf terbiyesi almışlardır. Bu tabiî atmosferi üzerinde bulundurduğu gibi bunun farkında da olan Hocaefendi’nin, İslâm anlayışının belirlenmesinde Gümüşhânevî’nin mânevî mîrâsını devam ettirmekte olan Mehmed Zâhid Kotku (rh.a.) ile ailesi vasıtasıyla tanışması da etkili olmuş olmalıdır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Bir konuşmasında bu yönüne kendisi işaret ederek, “Biz hiçbir zaman, şerîatin dışında, Kur’ân-ı Kerîm’e aykırı, Sünnet-i seniyye’ye aykırı bir davranışı, küçük bir jesti bile tasvip etme zevkinde ve zihniyetinde değiliz” der. Bu açıdan kendisinin de çok koyu bir şer’-i şerîf bağlısı olduğunu söyler ve “hem de, bu böyle sonradan olma bir hastalık da değil; çocukluğumdan beri olan bir şeydir. İlkokul, ortaokul çağlarından beri böyle… Bu vasfım hiç değişmedi. (…) Tekkemizin müridleri terbiye kitabı Râmûzü’l-ehâdîs kitabı… Bunu okutan bir yerde yetişmiş olduğumuz için, hadisleri uygulamak, Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerini uygulamak bize göre tasavvuf olduğundan; (…) şer’-i şerîfe bağlılığımız bizi tasavvufa götürdü” demektedir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Es’ad Coşan Hocaefendi’ye göre, “Allah teâlâ, ilk insan topluluklarından beri her ümmete, doğru yolu gösterecek onları dalâletten kurtaracak haberciler, peygamberler, resuller, beşir ve nezirler göndere gelmiştir. Bu mübarek insanlar ana fikir olarak halklarına hep aynı gerçekleri söylemişler, yani ‘İslâm’’ı öğretmişlerdir.” Ancak zaman içerisinde “gaflet ve cehalet sebebiyle o ilâhî gerçekler unutulmuş, ya da tahrif edilmiş”, bunun karşısında “Allah mesajını tazelemiştir.” Her yeni peygamber, zamanın ve toplumun seviyesine göre eskiyi yenilemiş, geliştirmiş, şaşırma ve sapmaları gösterip düzeltmiştir. “Onun için insanların daima en son haberciye, en son mesaja uyması gerekir.”
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (aleyhisselâm), Allah’ın bütün insanlara gönderdiği son peygamber ve onun getirdiği din son dindir. İslâm Dîni tüm insanları Allah’ın birliğini kabule davet etmiş; şirki ve teslisi, dinlerine sonradan sokulan yanlış inançları bırakmalarını insanlığa öğütlemiş; sevgiyi, kardeşliği, şefkati, adaleti, iyiliği, hayrı emretmiş; küfrü, zulmü, din istismarını, riyâyı, menfaatperestliği, haksızlığı, ahlâksızlığı, kötülüğü yasaklamıştır. Bu yüzden çağrısı ilâhî, doğru, haklı, güzel, doyurucu, yapıcı, birleştirici ve geliştiricidir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
“İslâm kâinatı yaratan Allahu teâlâ’nın mahzâ lûtfu ve rahmeti sebebiyle bize gönderdiği bir prospektüsdür; hayatı en doğru, en olumlu biçimde yaşamamız için, bize bahşedilen her türlü nimet ve imkânı en uygun ve en verimli tarzda kullanmamız için sunulmuş bir ‘kullanma talimatnâmesi’dir. O fıtrat dinidir, hayat şartlarına uygundur. Ona inanmadan, sımsıkı sarılmadan hayatın manası tam anlaşılamaz; çevre, tabiat ve kainatta uyum sağlanamaz, bahşedilen fırsatlar iyi değerlendirilemez; ömrün sonunda hem maddeten, hem de mânen pişman ve perişan olunur.”
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
İslâm sadece âhiret saadetinin değil, bir o kadar da, “dünya huzur ve asayişinin; ferdî ve içtimâî, millî ve beynelmilel terakkî ve başarının anahtar ve prensipleri”ni de içerir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’ye göre İslâm insanın vicdanına hapsolununamayacak kadar kıymetli ve hayatın bütün alanlarını kapsayan âlemşümûl bir dindir. “Din bir duygu ona kimse ilişmez” şeklinde yersiz, mantıksız bir din anlayışı İslâm’da yoktur.İslâm insanlık dinidir. Şahsın kendisine mahsus özel bir inanç sistemi olmaktan çok daha ötede ve çok daha yüksektir. Yalnız toplumla değil, dünya ile de ilgilidir. Uzayda da İslâm vardır.“Sadece manevî, ruhânî ve uhrevî bir âyinler ve ibadetler sisteminden ibaret değildir; aynı zamanda maddî, sıhhî, ailevî, içtimâî, beşerî, evrensel, iktisadî, ticarî, askerî, terbiyevî, ilmî ve kültürel… ahkâma sahip, gediksiz, eksiksiz, kusursuz bir sistemdir. Hayattan kopmuş, dünyayla, çevreyle, insanlarla beşerî faaliyetlerle ilgiyi kesmiş, içine kapanmış bir manastır dini değil; aksine, hayata, cemiyete, devlete, beynelmilel’e yönelmiş, onlar arasındaki münasebetleri tanzime yönelmiş ve dinamik bir nizamdır; tüm hayatı, Allah’ın istediği tarzda yaşama biçimidir; yüce ve asîl ilâhî yoldur.”
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
İslâm belirli ibadetlerin hayat tarzı haline getirilmesini asla istememekte hatta bundan sakındırmaktadır. Hayat bütünüyle bir ibadet alanıdır Hocaefendi bu bilinç ve bakış açısıyla hareket eder. O’na göre, fert ve cemiyetin mutluluğa ulaşması için “İslâm’ın belirttiği yüce prensipleri, İslâm’ın temiz ve âdil hükümlerini dikkate alarak, ilâhî bir vecd ile bir ibadet zevk ve şevkiyle” yapılmak gerekir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Allah insanı yalnız ve yalnız kendisine kulluk etsin diye yaratmıştır. Kulluğun icabı sadece insan-Allah ilişkilerinde saklı değildir. Bu ilişkinin gereği olarak bir o kadar da insan-insan, insan-hayvan ve insan-çevre ilişkilerindedir. Hakk’ka olduğu kadar halka da hatta hatta diğer yaratıklara da karşılıksız hizmet bu dinin ana eksenini oluşturur. Hocaefendi’ye göre “halka ve hakka hizmet gerçek İslâm’la olur. Hasta beşerin şifa reçetesi ancak İslâm’dır; takvâsız insandan hiç kimseye hayır gelmez.” Her yerde mü’min ve takvalı insanı aramak gerekir. Fayda ancak ondan gelir. “Cemiyete ve beşeriyete takvâ ve ihsân temeline dayalı İslâm lâzım; hem içte hem de beynelmilel sâhada! İslâm’sız şu çirkef asrın hastalıkları tedavi olmaz, beşerin yaraları sarılmaz; İslâmsız insanlar birbirleriyle gerçek kardeşlik kuramaz. İslâmsız halklar arasında adalet ve hakkaniyet sağlanamaz; İslâmsız zulüm ve istismar, aldatma ve sömürme önlenemez; İslâmsız devlet çarkı doğru düzgün döndürülemez; İslâmsız halka gerçek hizmet götürülemez; İslâmsız kişi ruhen huzur, kalben itmi’nan ve ma’nen rahatlık bulamaz; İslâmsız saadet-i dâreyn sağlanamaz.”
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi, bir bilim adamı titizliği ile İslâm’ın genel yapısına eğilindiğinde, onun sosyal ve toplumsal meselelere hayret edilecek kadar büyük önem verdiğinin görüleceğini söyler. Bu bakımdan İslâm öbür inanç sistemlerinden çok büyük bir farklılık arzeder. O’na göre İslâm bir bakıma topluluk için ve topluluk dini gibidir. O yüzden bir konuşmasında altını çize çize “İslâm toplum dinidir!” der.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Allah’a karşı büyük bir günah işleyen bir mü’minin, bu günahın affedilmesi için yapacağı ilk iş toplumsal bir yarayı sarmak, fakirleri doyurmak veya giydirmektir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Orucunu bile bozan veya adam öldürenlere verilen bu tip cezalar bir tarafa, yaptığı yeminde durmayan bile böyle bir yolla kendini affettirme yönüne gidecektir. Kur’ân-ı Kerîm bu hususta; “…Bunun da kefareti ailenize yedirdiğinizin orta derecesinden on fakir doyurmak, yahut giydirmek, yahut bir köle âzâd etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin kefareti budur…” der.İslâm servet-din ilişkisini sosyal hayata bu derece yaklaştıran bir dindir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Es’ad Coşan Hocaefendi’ye göre İslâm, ferdi toplum için feda eden bir din de değildir. Toplumu oluşturan insanların mutlu, huzurlu, müreffeh ve kendisiyle barışık bir hayat yaşaması içindir sözkonusu olan. Kapitalizm insanı sermayeye ve patrona esir etmiş, Komünizm ise insanı topluma feda etmiştir. O’na göre her konuda dengeler kuran İslâm, aşırılıkları bertaraf ederek hem ferde, hem de topluma önem vermiştir. Hiç birisini ötekisine ezdirtmemiştir. Kısaca ifade etmek gerekirse, O’na göre İslâm, insan hayatının her ânını, her boyutunu ve her alanını ilgilendiren bir hayat sistemidir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Yukarıda değindiğimiz gibi, Hocaefendi’ye göre, halka ve hakka hizmet gerçek İslâm’la olur. Topluma ve insanlığa takvâ ve ihsân temeline dayalı İslâm lazımdır. Burada takvâ ve ihsân temeline dayalı İslâm’dan kastedilen ise tasavvuftur.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazırlayan: Dr. Necdet Yılmaz[/FONT]​
 

meda

Paylaşımcı
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]HİZMET ANALYIŞI[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Es’ad Coşan Hocaefendi’ye göre hizmetin temel şartı ihlâstır. Yapılan hizmetin karşılık beklemeden, ivazsız ve garazsız olması gerekir. Gaye Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hatta hatta yapılan hizmetin karşılığı olarak cennet beklemek bile bir menfaat sayıldığından mü’min bundan da âzâde olmalıdır. Allah’ın rızasını kazanmak gayesi hiç atlanmamalıdır. İnsan hayatının her anında yaptıklarını muhasebe etmeli, gayeyi sık sık hatırlamalıdır. Bunun Hocaefendi’nin içinde bulunduğu gelenekteki formülü sık sık “İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî” (Allahım! Maksadım sensin ve isteğim senin rızândır) cümlesini söylemek veya bu şuurda olmaktır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
İbadetlerin en hayırlısı insanlara faydalı olmak, onlara hizmet etmektir. Bu duygularla “hizmet eden izzet bulur.” Cenâb-ı Hak katında makbul bir kul olur. İslâm’ın bu yönünü kavrayan mutasavvıflar tarih boyunca bu ruhla hareket ederek insanların gönüllerini kazanmışlar, içinde bulundukları toplumun sulh, sükûn ve refah içinde; birlik, beraberlik ve dostluk atmosferinde yaşamasını temin etmişlerdir. Tekkede şeyh olacak insanın icazetine “Hâdimü’l-fukarâ” (fakirlerin hizmetçisi) kaydını koyan bir anlayış tabii ki başarılı olacaktır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’ye göre hizmetin lâlettayin yapılması da hoş değildir. Yapılanın yerini tam bulması için o hizmetin nasıl yapıldığı da önemlidir. Büyük sûfî Kuşeyrî; “Sevgi, hizmeti yerine getirmekle beraber ‘hürmeti terkettim’ endişesi içinde olmaktır” demektedir. Bu ince ve asil davranışa Kur’an-ı Kerîm ihsan tabirini kullanmakta, bu tarz davranış içinde olana da muhsin demektedir. Hz. Peygamber; “Allah yaptığı işi güzel yapanı (muhsin) sever” buyurmuştur. İlimde, sanatta, edebiyatta, mûsikîde, ahlâkta, edebde, cesarette, doğrulukta, cömertlikte ve hizmette kemâl ve ideal budur. “Allah ihsânı müslümanlara her şeyde yazmıştır; yâni her müslüman her işini çok güzel yapacak. Kılıç ustasıysa, tülbenti havaya atıp altına kılıcı koyduğunda, kılıç tülbenti kesecek kadar keskin olmalıdır. Düşmanla çatışmada düşmanın kılıcı ikiye ayrılacak, ama müslümanın kılıcı ihsânından dolayı kırılmayacak. Kumaşınız hâlis olacak” der. Bu sebepten O, söylediğini güzel söylemiş, yaptığını güzel yapmış, baktığına güzel nazar etmiş, böylece çevresinde hâli, kaali ve nazarı ile gittikçe genişleyen bir sevgi ve hürmet hâlesi oluşturmuştur.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’ye göre sanat güzeli arama yoludur, işi güzel icra etme tarzıdır; ihsandır. Üretim sadece fabrika ve pazarlarda değil, bir o kadar da kafa ve kalplerde yapılmalıdır. Onun neticeleri hayatın bütün alanlarında aksetmelidir. Pazu-kafa-kalb üçlüsü bir araya geldiğinde ihsan ortaya çıkar; bu üçlüyü bir araya getiren insan sanatkârdır. O bu hali şöyle anlatır: “Bir işyerinde bir levha görmüştüm, hoşuma gitmişti. Sanat öğretmeni bir bilgili arkadaş atölye kurmuş, oraya yazmış. Diyor ki: ‘Yalnız pazusuyla çalışan, işçidir. Pazusu ve kafasıyla çalışan ustadır.’ Usta belki çelimsiz olabilir… İşçi babayiğit olabilir, beş kişinin kaldıramadığı yükü kaldırabilir ama, yalnız pazusuyla çalışıyor… Bazen bir malzemeyi mahveder, perişan eder. Kafası da çalışması lâzım insanın… Bu iki kademeyi anlıyoruz. Üçüncü bir kademe yazmış, o çok hoşuma gitti: ‘Pazusu, kafası ve kalbiyle çalışan, sanatkârdır.’ Bir de kalb yönünü; yani, sanat yönünü, estetik yönünü, güzellik yönünü katmak lâzım… Tabii bizde kalb deyince, estetikten önce îman ve irfan geliyor. İrfan yönünü katmamız lazım bizim de…”
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’nin her hizmet ve faaliyetinin bu ruh ve bilinç ışığında değerlendirilmesi O’nu gereğiyle anlamak için zorunludur. Burada O’nun gerçekleştirdiği bir faaliyetini bahsettiğimiz açıdan ve beynelmilel tesirleri bakımından zikretmek yerinde olur. Bu da neşir hayatına kazandırıp uzun süre devamını sağladığı, başmakalelerini yazdığı İlim ve Sanat Dergisi’dir. Bu derginin kalitesini ve tesir sahasını belirtmek için Prof. Dr. Şerif Mardin’i dinleyelim: “Prof. Coşan, İslâmî ideoloji doğrultusunda üç tane süreli yayın çıkaran bir örgütün başında bulunmaktadır. Bunlardan İlim ve Sanat, dini nitelikte olmayan benzerleriyle karşılaştırıldığında bilgilendirici bir dergi olarak önemli bir okur kitlesine ulaşır. Başka hiçbir müslüman toplumda laik aydınların söylemini yakalama konusunda bu kadar başarılı bir örnek bilmiyorum.”
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’ye göre hizmet hem güzel olmalı hem de körükörüne değil, bilinçli ve yaygın olmalıdır. Bunun şartları da; iyi yetişmek (eğitim), organize olmak, bilimsel çalışmak ve hizmeti planlamaktır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazırlayan: Dr. Necdet Yılmaz[/FONT]
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Allah razı olsun kardeşim..Hocamız çok müstesna bir insandı ..Mehmet Zahid kotku (r.a) "Onun gibi insanlar 400 yılda bir gelir" buyurmuşlar
 

meda

Paylaşımcı
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Vakıf ve Dernekler [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Vakıf; sermayeyi, Allah için insanların yararına yöneltmek ve bu yolda harcamaktır. Dinî emirlerin teşviki sayesinde müslümanlar, sermayeyi âdetâ vakıf kurmak için kazanmış, bu niyet ve düşünce ile iktisâdî düşüncelerini çerçevelemişlerdir. Es’ad Coşan Hocaefendi de ilmî birikimini, sosyal benini, dahası bütün şahsiyetini Allah için insanlara vakfetmiş bir vakıf insandır. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Hocaefendi mahviyet ve tevâzû sahibidir. Diğer insanlara yukarıdan bakmaz. Kendisini insanların hizmetçisi sayar. Sık sık “Hocamız beni siz kardeşlerime hizmetle görevlendirdi” der. Bir defasında kendisi için “dergilerimizin sahibi” ifadesinin kullanılmasından rahatsızlık duymuş, “Ne bu dergiler benimdir, ne bu vakıf benimdir, ne bu din benimdir, ne de bu yola hizmet benim inhisarımdadır!..şeklinde duygularını ifade etmiştir.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Konuşmalarında zaman zaman, “Ben kendimi size vakfettim” der. Geceli gündüzlü etkili hizmeti hangi kanallarla yapacağını düşünürdü. Şüphesiz vakıf müessesesi medeniyetimizin ürettiği en değerli kurumlardandır. Bir milletin değerini, bir toplumun kalitesini, içindeki hayır cemiyetlerinin, vakıf ve derneklerinin, sosyal müessese ve teşkilâtlarının çokluğu ve etkinliği ile ölçüleceğini söyleyen Hocaefendi, bu yüzden bir çok vakıf kurdu/kurdurdu. Bunlar arasında üç tanesi öncelik arz etmektedir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
1. Hakyol Eğitim, Yardımlaşma ve Dostluk Vakfı.
2. İlim, Kültür ve Sanat Vakfı (İLKSAV).
3. Sağlık Vakfı.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’ye göre, insanlar kültürel etkinlikler yapması, halkla temas kurup bütünleşmesi, halka hizmet etmesi ve organize olması için dernekler kurmalıdır.“Medenî insan, maddî sahada olduğu kadar, ictimaî sahada da alet ve edevat kullanır, nizam ve teşkilât kurar, ictimaî hedeflerine ulaşmaya çabalar. (…) Günümüzde artık tek başına yaşamak ve iş başarmak imkânı kalmamış gibidir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Kurulan derneklerdeki hizmetler toplumun her kesimini içine alacak şekilde planlanmalıdır. Sadece erkekler için değil hanımlar ve çocuklar için de lokal, oyun alanları ve kreşler tasarlanmalıdır.
Hayatın her alanı ile ilgilenmeyi bir îman borcu bilen Hocaefendi, aynı zamanda toplumun hiçbir kesimini de ihmale yanaşmamaktadır. Bunlardan birisi ve belki başta geleni, İslâm’ın yaradılışına uygun en asîl görevleri verdiği, her türlü terslik ve tehlikeden en güzel tarzda koruduğu; meşakkatli, sert ve ağır işleri, tüm dış hizmetleri erkeklere yükleyip onları gerçek huzur ve mutluluğa erdirdiği, evinin sultanlığı payesine yükselttiği kadındır.Bir diğeri de yarınki hayatı yaşanmaya değer yapan çocuklardır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Ne yazık ki “yirminci asrın sahte şa’şaalı, hasta, materyalist medeniyeti kadın konusunda samimi, dengeli, mâkul ve müsbet bir anlayış tutturamamıştır. Hürriyet ve eşitlik prensiplerinin yanlış, yersiz ve hilkat kanunlarına aykırı bir tatbikatı sonucu evin kadını, mutlu ve sıcak yuvasından, aslî ve asîl görevlerinden koparılmış; sokağa, piyasaya düşürülmüş; gösterişe, süse, modaya esir kılınmış; erkeklerle yüzgöz edilmiş, şeytanın tuzağı haline getirilmiştir. Bütün bunlardan uzak kalmak, yaradılış gayesi doğrultusunda yaşamak ve bu bataklığa düşmüş olanları kurtarmak için hanımlar da sosyal organizasyonlar kurmalı, pasif durmamalıdırlar
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Duyarlı onbinlerce hanım bu çağrıya kulak kabartarak ülkenin dört bir yanında Hanım Dernekleri kurmak suretiyle sosyal hayata aktif olarak katılmışlardır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi hanımların eğitimini tamamlamak ve sosyo-kültürel olarak yetiştirmek için Kadın ve Aile isimli bir dergiyi yayın hayatına geçirmiş, bu dergi uzun yıllar bu alandaki hizmetine devam etmiştir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’ye göre, çocuklar dünyanın en güçlü insanları, daha sözü geçer kişileridir. Dünyanın en kalabalık nüfusunu onlar teşkil eder, tatlı tavırlarıyla herkesi kendilerine bağlar, isteklerini rahatlıkla elde ederler. Hukuk kuralları, siyaset formaliteleri onların karşısında yumuşar, kapalı kapılar onlara açılır. O yüzden onların eğitimlerini ilerletmek kültürel olarak yetiştirmek hayati önem taşır. Hocaefendi, bu ihtiyacı bir nebze karşılayabilmek için Gülçocuk isminde bir derginin de yayın hayatına girmesine önayak olmuş, bu dergiye, çocukların seviyesine hitap edecek başyazılar yazmıştır. İlk yazısında onlara; “Sizler bizim başımızın tacı, gözümüzün bebeği, gönül bahçemizin tatlı meyvesi, geleceğimizin güzel umudu, yarınlarımızın sahipleri ve bekçilerisiniz” der, ve “doğrusunu isterseniz, -dergi olarak- bizler de sizin emrinizdeyiz; amacımız size en iyi şekilde hizmet etmek, sizi mutlu görmek” diyerek onlara verdiği kıymeti dile getirir. O’na göre çocuklar hiçbir şekilde ihmal edilmemeli toplantılara götürülmeli, sosyal faaliyetlere alıştırılmalı, hatta dış seyahatler yapmaları sağlanmalıdır
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’nin teşvik ve tavsiye ettiği bu tür vakıf ve derneklerden Türkiye’de ve Türkiye dışındaki çeşitli ülkelerde yüzlercesi kurulmuş olup hizmetlerini devam ettirmektedirler.
Bu müesseseler vasıtasıyla gerçekleştirilmek istenen, insanların kaliteli yetişmesi, birliği, beraberliği ve dostluğu olmuştur.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Bir defa Hocaefendi, yaptığı seyahatlerde konaklamak için otelleri değil, o beldedeki bir seveninin evini tercih eder. Bu vesileyle evinde kaldığı kimselerle arasındaki sevgi ve saygı bağı daha bir pekişmiş olur. Aynı zamanda o belde ve bölgede bulunan diğer dost ve sevenlerin katılımıyla, insanların toplu olarak bulunmaları dolayısıyla aralarında doğabilecek kırgınlık ve soğukluklar ortak paydanın aralarında olmasıyla izale olur. Ayrı bir kardeşlik dalgası havaya hakim olur. Sıkıcı bir atmosfer asla olmaz; sohbet eder, ilahi söyler, çıkar çevreyi dolaşıp bilgi alır. Bütün bu faaliyetleri insanların dost olmalarını kaynaşıp sevişmelerini sağlamaya yöneliktir. Onun için, “Dervişlik, tasavvuf dediğimiz şeyin de en önemli dayanaklarından birisi, mü’minlerin kardeş olması, ihvan olması, dost olması, yâr olması; dolayısıyla âdet tarzındaki bir husustan da devamlı sevap almasıdır. Çünkü, birbirlerini Allah için sevenler, mahşer gününde insanlar büyük sıkıntılar içindeyken sıkıntı duymayacaklar; Arş-ı A’lâ’nın gölgesinde taltif olunacaklar” demektedir.13
Hocaefendi, mü’minler arasında sevgi ve dostluk bağlarını, aynı zamanda eğiterek kuvvetlendirmek için çeşitli zamanlarda Aile Eğitim Proğramları tertip ettirmiştir. Büyük bir kısmı beş yıldızlı otellerde gerçekleştirilen bu proğramların iki tanesi de yaylalarda çadır kampı şeklinde yapılmıştır. Zaman ve zemin şartları gözetlenerek, asgarî maliyetlerle gerçekleştirilen bu proğramlarda, “hem dinlenmek, hem çoluk çocuğu yurdun en şahane yerlerinde gezdirmek; hem ev hanımlarına, çalışan kadınlara rahat rahat nefes aldırmak, hem aileleri birbirleriyle tanıştırmak, ahbaplıkları pekiştirmek; hem beyleri birbirleriyle buluşturmak, konuşturmak, memleket meseleleri üzerinde düşündürmek, hayırlı işlerde işbirliğine yöneltmek; hem çocukların görgü ve bilgilerini arttırmak, sosyal ve kültürel eğitim seviyelerini yükseltmek gibi birkaç amaç ve fayda” sonuç ve meyve devşirilmeye çalışılmıştır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hasılı dostluk ve kardeşliği pekiştirecek hediye, ziyaret, sohbet vs. hususları hem kendisi uygulamış hem de teşvik ve tavsiye etmiştir. Bunların samimi şekilde yapılmasının altını her fırsatta çizmiş, Hz. Peygamber’in Din nasîhattır şeklindeki hadîsini samimiyettir şeklinde yorumlamıştır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’nin tasavvufu “Hâlık’a itaat, mahlûka şefkat” diye tarif ettiğini kaydetmiştik. Seven insan şefkat ve merhamet eder. Şefkat ve merhamet damarları kabaran insan hizmet eder. Onun için “şefkat duygusu çok yüksek bir duygudur.Bu amaçla Hocaefendi, çeşitli toplum kesimlerinin ihtiyacına yönelik çalışmalar içerisine de girmiş; aşevleri kurdurmuş, her seviyeden talebeye burs imkanları sunmuştur. Çünkü Cenâb-ı Hak merhamet eden, ikramcı, cömert kullarını sevmektedir. Bu duygular insanlar arasındaki birlik, beraberlik ve dostluğu kuvvetlendirir. Dolayısıyla toplum huzurlu olur.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazırlayan: Dr. Necdet Yılmaz[/FONT]​
 

meda

Paylaşımcı
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sağlık [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Es’ad Coşan Hocaefendi’ye göre, insana hizmet etmek, onun gönlünü yapmak, ihtiyacını gidermek ve dar zamanında yardımına koşmak en sevaplı işlerdendir. Tedavi usul ve çareleri ile insanlara hizmet etmek de bu türdendir.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Sağlık insanlar için hayatî öneme sahiptir. Aslında hıfzısıhhaya; sağlık sorunlarına dûçâr olmadan önce onları gidermeye önem verilmeli, sağlık korunmalıdır.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Katiyen sıhhati tehlikeye atacak işler yapılmamalıdır. Hocaefendi, insanların sağlık problemlerinin giderilmesi ve bu hususta bilinçlendirilmeleri için Panzehir isminde bir dergiyi yayın hayatına geçirmiş ve bu derginin başyazılarını yazmıştır. [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Aynı zamanda sağlık adamlarının bu çerçevede örgütlenmelerini istemiş, istemekle kalmayarak bu alanda etkin hizmetler icra etmiş bulunan Sağlık Vakfı’nı kurdurmuştur. Adı geçen vakıf aracılığıyla bir çok beldenin sağlık taraması yapılmış, halka karşılıksız hizmet veren muayene odaları açılmıştır.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazırlayan: Dr. Necdet Yılmaz[/FONT]​
 

meda

Paylaşımcı
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ekonomi[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hayatın en önemli vazgeçilmezlerinden olduğu ve helal lokma da tasavvufun temeli sayıldığı için Hocaefendi, iktisâdî konularla da ilgilenmiştir. Tasavvuf, hürriyet ve fütüvvetten ibarettir, denilmiştir. Mutlak hürriyet yalnızca Allah’a aittir ve insan ilâhî niteliklere bürünebildiği ölçüde özgürlüğe ulaşabilir. Cenâb-ı Hakk’ın en önemli vasıfları da terbiye ve merhamettir (er-Rab, er-Rahman, er-Rahîm). Gerek fert gerekse cemiyet için bu iki unsurun temel şartı ekonomidir, ekonomik faaliyetlerdir. Hür olmanın yolu da; fedâkâr, mert ve feragat ehli olmanın yolu da çalışıp kazanmaktan geçer. Hiçbir peygamber, hiçbir sahâbî ve hiçbir velî refah ve servete düşman olmamıştır. Ebû Zer el-Gıfârî radıyallâh anh başta olmak üzere zühdüyle tanınmış bütün ashab ve sonraki devirlerdeki takipçileri refahtan çok servetin teraküm ve kullanım tarzı ile devrin şartlarından kaynaklanan sağlıksız dağılımına karşı mücadele etmiştir. Onlar için dünya elde bulunan değil, gönle girip Allah ile insan arasına perde olan şeydir.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Buradan fakirliğin yerilen bir husus olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Amaç asalak tiplerin toplumu kuşatmasına ve bir kene gibi yiyip bitirmesine mani olmaktır. İnsanları kesbe/çalışıp kazanmaya teşvik etmektir. Yoksa servet-sâman sahibi olub da bunu tekebbür ve minnet aracı haline getirmek belki servetin olmamasından daha yeğdir. Zaten İslâm’ın karşı olduğu mal mülk de kibir ve gurur metâı, çokluk yarışı haline getirilendir. Asıl olan Bahâeddîn Nakşbend’in, “Mina pazarında bir tâcir gördüm; elli bin dinara yakın bir ticaret işi yaptı. Ama, Sübhân Hak’tan bir lahza kalbi gaflete dalmadı” şeklinde karakterize ettiği tiplerin yetiştirilmesidir. Zîrâ Eyyûb aleyhisselâm çok sabrettiği için Allah teâlâ O’na “Ne güzel bir kul” dedi. Süleyman aleyhisselâm da saltanatta istikâmet üzere olduğundan Allah teâlâ O’na da “Ne güzel bir kul” dedi. Allah’ın rızası, Selmân-ı Fârisî radıyallâhuanh’in fakrıyla Hz. Süleyman’ın gınâsını tek gâyeye yöneltebilmektedir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hâcegân büyükleri başkalarına yük olmamaları için işsiz insanları müridliğe kabul etmemişler, “Bizim yolumuzda hırka değil, hırfe (meslek) önemlidir” demişlerdir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’nin de sık sık vurguladığı gibi ümmete önderlik eden mutasavvıfların neredeyse hepsi bir meslek sahibidir. Tabakât ve tezkire kitapları bunların şahididir. Kimisi attârdır, kimisi kassâbdır, kimisi nessâc/dokumacıdır… İbadeti çalışırken yapmışlar, çalışıp kazandıklarıyla hayır yapmayı düşünmüşlerdir.5 Bunlara birkaç örnek verilecek olursa;
Hâce Yusuf Hemedânî, çizme imâlâtı ve çiftçilikle geçimini temin etmiştir.
Emîr Külâl’e çömlekçilik yaptığı için Külâl lakabı verilmiştir.
Bahâeddîn Nakşbend geçimini arpa, burçak ve kayısı yetiştirerek ziraatle sağlamıştır.
Ubeydullah-i Ahrar Semerkant’ta ziraat ve ticaretle meşgul olmuştur.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Nakşî geleneğinin bu büyüklerinin koyduğu en önemli prensiplerden birisi de dest be-kâr dil be-yâr (el kârda gönül yârda) şeklinde özetlenmiştir. Bu onların İslâm’a bağlılıklarının ve melâmet anlayışlarının bir neticesidir. Zîrâ İslâm’ın en önemli farzlarından birisi olan zekât iktisâdî, içtimâî ve ahlâkî bir olaydır.
Tarihimizde gördüğümüz bir yönüyle tasavvufî olan esnaf teşkilatlarına Ahîlik diyoruz. Bu teşkilat bir süre Osmanlı Devleti’nin kurulmasında da önemli rol oynamış bilâhare tesirli fonksiyonlar icra etmiştir. Teşkilatın başında ahî şeyhi bulunur; esnafın ahlâkî eğitimini ve meslek erbâbının uyması gereken kuralları tanzim eder; iktisâdî hayat bir ibadet zevk ve neşesi içerisinde yaşanırdı. Ahî şeyhinin altında esnaf arasındaki inzibatı temin eden kimselere Yiğitbaşı yahut Server denilirdi.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Burada Hocaefendi’nin isim koyma usulüne de temas etmek yerinde olacaktır. O’nun yeni doğan çocuklara ve çeşitli iktisâdî kuruluşlara verdiği isimler, isimlerin insan ve üzerindeki tesiri, çağrıştırdıkları ile -ki “isim müsemmâyı çağırır” denilmiştir- aslında başlı başına üzerinde durulması gereken bir husustur. Ancak biz bu konuyu geçip, kuruluşuna bizzat önayak olduğu bir holdinge verdiği ismi hatırlatmak istiyoruz; Server. Bu iktisâdî kuruluşa verdiği isim dahi onun geleneğimizle her fırsatta irtibat kurduğunun onu geliştirerek bugüne taşımak istediğinin küçük bir göstergesidir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi’ye göre, ekonominin şahsî olanının, toplumsal olanının dışında bir de beynelmilel boyutu vardır. İçinde bulunduğumuz dünya atmosferinde ekonomi aynı zamanda önemli mücadele sahalarından da birisidir. Dünya üzerinde kıyasıya bir ekonomik savaş sürdürülmektedir. Müslümanlar da ekonomik yönden çok güçlü olmak için gece gündüz çalışmalıdırlar.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Kendisi de duyarlı bir müslüman ve inancının gereği olarak iktisâdî alanlarda önemli faaliyetler ve girişimlerde bulunmak için hem fertleri ve toplumu uyarmış, hem de yeri geldiğinde bizzat bu tür müesseseler kurdurmuştur. Her fırsatta vurguladığı gibi bunları yapmaktaki amacı da Allah’ın rızasını kazandıracak hizmetler yapabilmektir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazırlayan: Dr. Necdet Yılmaz[/FONT]​
 

meda

Paylaşımcı
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
istanbul
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İletişim[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Toplum içinde yaşamanın şartı iletişimdir. Hocaefendi’ye göre İslâm aynı zamanda iletişim dinidir. İletişim, enformasyon, bilgi nakli, bilginin bir başka tarafa nakli, muhabere, telekominikasyon veya sadece kominikasyon denilen olaydır. İslâm da budur; büyük ölçüde bu çalışma temeline dayanır. Peygamber Efendimiz, insanlara Allah’ın emirlerini bildirmeye gelmiş; bu iletişimdir. Sahabi-i kiram ve müslümanların görevleri İslâm’ı başkalarına yaymak ve öğretmek; bu da iletişimdir.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Yakub Çerhî, Buhara’dan ayrılırken Bahâeddîn Nakşbend ona: “Bizden aldıklarını Allah’ın kullarına ulaştır, yanındaki insanları hitap ile, uzaktakileri kitap ile irşad et” diyerek de iletişimin önemini vurgulamış ve kullanacağı vasıtaları da ihsas etmiştir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi, aslında İslâm’ın sosyal teşkilatlarının çok kuvvetli, haberleşmenin mükemmel olduğunu söyler. Günde beş defa camide toplanmak; ezanla haberleşip camide beraber namaz kılmak; belde ahalisi olarak haftada bir Cuma namazlarında toplanmak; yılda bir dünya üzerinde hacda toplanmak birer ibadet olduğu gibi aynı zamanda bir teşkilatlanmadır, iletişimdir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
İnsanlar arasında bilgi transferi ve iletişim olmazsa sıkıntılar baş gösterir. O yüzden iletişim insanların hayatının önemli bir parçasıdır. Konuşma, işaretleşme, mektuplaşma, nasihat, vaaz, hutbenin her birisi iletişimin birer unsurudur. Batılı bu olgunun önemini kavramış; üzerine kitaplar yazmıştır.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
İletişimin yolu anlatımdır. Anlatım, sözlü ve yazılı olabilir. Sözlü iletişimde bedenin dili önemli bir etkendir. İnsanın iletişim kurduğu kimseler ve kitlelere değer vermesi sözlü iletişimde başarının temel etkenidir. Hocaefendi’nin beden dilini kullanmasındaki ustalığı, etrafında büyük bir sevgi halesi bırakmasından bellidir. Bunun en büyük tezahürü de vefat törenleri esnasında görülmüştür. Yazılı iletişimin etkili şartlarını öğretmek için kendisi üniversitelerde dersler vermiş; bu konuya dair kitap kaleme almış; dergilere yazdığı başmakalelerle de bu alandaki maharetini isbat etmiştir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi, iletişimin ehemmiyetini vurgulamak için şu çarpıcı örneği sık sık verir: “Kıbrıs harekâtı yapıldı, Kıbrıs Harekâtı’nda bir Türk gemisi batırıldı. Türk uçaklarının bombalarıyla batırıldı. Bu haberleşme eksikliğinin, yanlışlığının, geriliğinin nelere malolduğunu gösteren, hepimizin yaşadığı bir misaldir. Adamlar, muhribin güvertesinden ‘Biz Türküz!’ diye işaret ediyorlar. Türk uçakları da, ‘Bunlar yalandan Türk bayrağı çekmiş, aslında Yunanlı; Kıbrıs’a Yunanlılara yardıma gidiyorlar’ diye, bomba yağdırmaya devam ediyorlar. Kimbilir kaç kişi öldü?.. Yani, ne oldu bilmiyoruz. Fecî bir iletişimsizlik örneği.”
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Bu yüzden iletişim insanlar ve toplumlar için hayati önem taşımaktadır. Hocaefendi, bu önemine binaen insanların çeşitli şekillerde tarif edilmesini ve bunlardan birinin de homo ekonomikus (iktisâdî faaliyetler yapan, iktisâdî yönü çok kuvvetli olan varlık) olduğunu, aynı onun gibi bugün de önemine binaen homo informatikus (haberleşmeye dayalı faaliyetleri götüren varlık) denilmesinin sezâ olacağını söyler. Osmanlı’nın yıkılış sebebini de büyük çapta bu yönünün eksikliğine bağlar. Bütün bu sebeplerden dolayı iletişim vasıtalarına yönelmenin gerekli olduğu düşüncesinde olan Hocaefendi, yazılı ve görsel medya alanlarında çeşitli faaliyetler gerçekleştirmiştir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Bu gayelerle çıkarılan dergiler şunlardır:
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
1. İslâm Mecmuası.
2. İlim ve Sanat Dergisi. 1985’de yayın hayatına girmiş olan bu derginin ilk sayısı iletişim üzerinedir
3. Kadın ve Aile Dergisi.
4. Gülçocuk Dergisi.
5. Panzehir Dergisi.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Bunlar dışında haftalık bir aktüalite dergisi çıkarmayı, bu vesile ile toplumu, olayları sıcağı sıcağına bilgilendirmeyi çok istemiş ancak buna muvaffak olamamıştır. Yine uzun yıllardır gerçekleştirmeyi düşündüğü günlük gazete çıkarma fikri kısa bir süre de olsa Sağduyu Gazetesi olarak fiiliyata geçmiştir.
Kurulduğu günden beri ülkemizde yaygın ve etkin bir yayın çizgisi izleyen AKRA (Ak Radyo) ile tahsis keşmekeşi içerisinde bir türlü faaliyete geçirilemeyen AK TV (Ak Televizyon) de bizzat Hocaefendi’nin teşvik ve katkılarıyla kurulmuş olan medya kuruluşları olmuştur.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Hocaefendi, selefi İmâm-ı Rabbânî’nin düşüncelerini yaygınlaştırdığı vasıtaları olarak yazmış olduğu mektupların kopyalarını halk arasında dağıttırması gibi,yukarıda saydığımız araçlara ilave olarakkitap, dergi, kaset vesıtasıyla düşüncelerini halkla paylaşmak yoluna da gitmiştir.
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazırlayan: Dr. Necdet Yılmaz[/FONT]​
 
Üst