Mahmud efendi icin yazilmis güzel bir siir

mürid

Üye
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
112
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Mahmud Efendi Hazretleri, büyük âlim, evliyâ,
Bütün dâvası onun, Kur’an ve Sünneti ihyâ.
Gece gündüz, durmadan, dinlenmeden çalışır,
Daimâ ci... eder, Hak yolunda yarışır.
Çeçenistan için, hep gece gündüz duâda,
Kendisi burda ama, kalbi Çeçenistan’da...
Çeçen Mücahidler, çarpışırken Ruslar’la;
Efendi Hazretleri, sanki savaşıyor onlarla.
Bir defasında, Çeçen’li bir mücahid, hatta;
Ziyaret etmek için O’nu, gelmişti İstanbul’a,
Camide bekliyordu, Efendi Hazretler’ini,
Ama görünce birden, kaybetmişti kendini.
Kendine gelince dediler; neden ki sen bayıldın?
Dedi ki, Çeçen’li Mücahid: Hayretimden şaşırdım.
Bu Mahmut Efendi ki, daima bizlerledir,
Çeçenistan’da bizlerle, hep ci... etmektedir.
Hatta geçen gün, çarpışırken cephe’de,
Yaralandı ayağından, biz varmıştık mendille;
Baktılar ki o mendil, ayağında sarılı,
Efendi Hazretleri ayağından yaralı.
Gâzi olmuştu o, Çeçen cephesinde,
Savaşırdı, gelirdi, Allah’ın sayesinde.
Yine o günlerde, herkesi hep arardı,
Çeçenistan cephesinden haberleri sorardı.
Bir gün de; Yavuz Selim’de, bir sohbet esnasında,
Çeçenistan ci...dini anlattı, bir defasında;
Buyurdu ki:
Bu Çeçen kardeşlerimizin sayıları çok azdır,
Belki 15 bin mücahid, ya yokturlar, ya vardır.
Peki nasıl oluyor ki, yeniyorlar Ruslar’ı?
Ruslar’ın sayıları, geçiyor milyonları.
Çünkü Rabbım’ın yardımı yağar, Çeçenistan’a,
Görünmeyen ordular, saldırırlar Ruslar’a.
Melekler, şehîdler, evliyâlar, hep birden;
Akın ederler sanki, dağlar oynar yerinden.
Gene bir gün mübarek, kürsüden anlatmıştı,
O gün Yavuz Selim’de, herkesi ağlatmıştı.
Bir Rus pilotu, bir gün havalandı üssünden,
Mücahidleri bombalayıp, öldürecek hep birden...
Tam düğmeye basıp ta, bombalar yağdıracak;
Yüzlerce mücahid, hep bombayla yokolacak.
Tam o sırada, birden pilotun sağ yanında,
Yeşil sarıklı bir zât, belirmişti o anda...
Elindeki kılıcı, Rus pilota uzattı,
Sonra dağları çınlatan bir nâra attı.
Dedi ki: Bombaları atarsan mücahidlere,
Bu kılıçla gövdeni, parçalarım ikiye.
Rus pilotun o anda, aklı gitmişti baştan,
Uçağı indirmişti, vazgeçmişti savaştan.
Çeçenistan’lı mücahidlere dedi ki: Sizinleyim,
Müslüman oluyorum, cephede beraberim.
İşte böyle, Allah’tan yardımlar geliyordu.
Çeçenistan’a, görünmez ordular iniyordu.
Bu olayı, kürsüden anlatırken o mürşid,
Sanki bu olanlara, hep oluyordu şahit...
Kalp âleminde, sanki cepheyi seyrediyor,
Çeçen cihadını, ümmete haber veriyor.
O Mahmud-u Rabbanî, bir mürşid-i kâmildir,
Hem Çeçen cephesinde, bir büyük mücahittir.
Yine bir gün Beykoz’da, bir sohbette,
Nur yağıyor camiye, kalplar hep muhabbette.
O günler Çeçenistan, çok zor durumda idi,
Ruslar her cepheden, hain saldırıda idi.
Gazeteler yazardı, Çeçenistan bitmiştir,
Ruslar gâlip gelecek, mü’minler yenilmiştir.
Gerçekten mücahidler, sarılmış her cepheden,
Ruslar, zâlimce saldırıyor hep birden.
Artık yenildik diye, müslümanlar çok mahzun,
Yürekler kan ağlıyor, diller üzgün ve suskun.
İşte o haldeyken, müslümanlar Beykoz’da;
Efendi Hazretleri, sohbetteydi Beykoz’da...
Buyurdu: Ben bilmem, gaybı sadece Allah bilir,
Ama bu âyetler! hepinize müjdedir.
Bu ayetlerle müjde veriyor Yüce Allah,
Çeçenistan gâlip gelecek, çok yakında İnşâallah.
Mü’minler tekbirlerle, camiyi inlettiler,
Gözlerden yaş akıtıp, çok dualar ettiler.
Nihayet, bir kaç gün geçmişti ki aradan,
Çeçenistan’a yardımı, yetiştirdi Yaradan...
Şamil Basayev komutasında, hep Çeçenler,
Hepsi bir arslan oldu da, Ruslar’a kükrediler!
Ve bir mucize daha gerçekleşmişti,
Çeçenler galip gelmiş, Ruslar pes etmişti.
Çeçen’li müslümanlar, hep gâlip gelecektir,
Melekler, şehîdler ve velîler, onlarla beraberdir.
Yâ Rabbi! mücahidlere dâima yardım eyle,
Ruslar’ı sen kahreyle! Ruslar’ı sen kahreyle!

Abdullah ALTAYLI
 

sümeyye

Üye
Katılım
20 Eyl 2006
Mesajlar
114
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Rabbim mürşidimizin yolundan gitmeyi nasip eyle bizlere..
 

seher

Doçent
Katılım
31 Ağu 2006
Mesajlar
1,038
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
38
Konum
...
Âmin ...
Rabbim onun yolundan ayırmasın ...O na sağlık sıhhat nasip eylesin başımızdan eksik etmesin..(âmin)
 

sabırlı

Üye
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allahım şeyhimizin istediği gibi hakkıyla mürit olmayı nasip eylesin AMİN .Şiirde çok güzel zaten onun için söylenen her şey güzel
 

meliha

Paylaşımcı
Katılım
24 Ara 2006
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
amiiiiiiiiiinnnnnnnnnnnn

hepinizin duasına yürekten amin diyorum kardeşlerim
rabbim bizleri rasulullah efendimizs.a.v.in ve efendibabamızın izinden ayırmasın inşallah ona inanmayanlarada hidayet eylesin hidayetvermiyeceklerinide bizlerden uzak eylesin
selam ve duaile
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
size acıyorum kardeşim nedemek ya hocamısın ateşiyle yanmak hocanızında ateşinde yandığı uğrunda yanın derim yazık biz hristiyanlara kızıyoruz azizlerini yücelttikleri için islam ümmetine bakarmısınız yazık ...

Bak kardeşim cahilliğin bu kadarı da olmaz. Bu sözün ne anlama geldiğini bende biliyorum o yazıyı yazan arkadaşşta biliyor. Hocamız hangi ateşte yanmıştır? Allah C.c nün aşkıyla yanmış ve Allah C.C izni ile bizde onunla yanabilirsek ne mutlu bize.
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
buna ne diyeyim ben?Kardeşim yanacaksan Allah için yan!!

Laf attığın yazının sonuna bak istersen YARAB...demiş... Bir laf ancak bu kadar sapıttıralabilir. Bir ustanın elinde pişip o alanda iyi bir yere gelenler yandı yani. Ustanın elinde piştiğine göre vay haline.
Çok komiksiniz yaa...:D
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
bak sen bi türlü anlamak istemiyorsun hocanızın hiç bir kutsiyeti yok anladınmı oda senin benim gibi bir insan bilgili olabilir ama o yandığı için yanmak o öyle yaptığı için yapmak sencede biraz değişik değilmi bir düşün allah aşkına hocamızın yandığı ateşte denilmiyor hocamızın ateşine deniliyor bu nedemek ya allah aşkına
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
Laf attığın yazının sonuna bak istersen YARAB...demiş... Bir laf ancak bu kadar sapıttıralabilir. Bir ustanın elinde pişip o alanda iyi bir yere gelenler yandı yani. Ustanın elinde piştiğine göre vay haline.
Çok komiksiniz yaa...:D

livriemvrm seni yanlış tanışım vesselam asıl senin bu mesajlarını gördükçe kendimi tutamıyorum :)biraz düşünmen dileğiyle
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Kardeşim inşa'Allah sanalda değilde gerçekte tanışıp bu konuları irdelemek nasip olur bize. O zaman birbirimizi daha iyi anlarız. İzmirde oturuyorum misafir ağırlamak sünnettir. Beklerim her zaman...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
iki mesaj olmuş.. Özür.. Bunu siliyorum..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Özellikle itiraz edenlerin okumasını rica ediyorum.. Okuduktan sonra karar verin, böyle bir zatı Allah için sevmek yanlış mıdır?

Hızır Hocanın Mahmud Efendi Hazretleriyle Karşılaşması:

Ehlullah'ın Kapısında...

İstanbul'daydım...

Hepimiz bir boşluk içindeydik. Birbirimizden imdat bekliyorduk. “İnandım” demek yetmiyordu. Tıpkı “Yandım” demenin yakmadığı gibi...

ALLAH'ın huzurunda günde 40 defa secdeye kapanıyorduk. Yazık ki kafamızda 40 bin put taşıyorduk. Dünya denen ahtapotun zehirli kollarından kurtulamıyorduk. İbrahim olup, Tevhide dönemiyorduk. “Kurtulduk” diyebileceğimiz anda da kendimizi “Gurur ve Kibir” uçurumunun tâ tepesinde buluyorduk. Çaresizlik... Âcizlik...

Çoğu zaman “ALLAH'ın bize yeteceğinden” gafildik. İslâm'ı söylemekle kurtulacağımızı sanıyorduk. Bu düğümün dua, gözyaşı ve aşkla çözüleceğini bilmiyorduk. “İhlâs” dilimizden düşmüyordu. Yazık ki samimi olamıyorduk. İslâm'ı söylemekten, İslâm'ı yaşamaya fırsat bulamıyorduk. Hâl ehli olanları aramayı düşünemiyorduk. Kâl ehli olmaktan kurtulamıyorduk.

İstanbul'da yorgun argın, kırık dökük geziyordum. Ümit ışığım, sönmek üzere bulunan bir muma dönmüştü. Neredeyse: “Ben adam olmam” diye bağıracakken, bir de baktım Alioğlu Kitabevi'nin önüne gelmişim, içeride iki yakın dost. İkisi de şair, gönül adamı... Şairleri dinlemek hoş oluyor, yazık ki mutluluğu uzun sürmüyor. Olduğun yerde bocalayıp duruyorsun, iman mı bu? Gaflet mi? Senin günahkâr bir kulunum!... Yardımından mahrum bırakma!... Bir sebep halket!... Bir delil gönder! Karanlıklarda kaldım!... Bana bir yol göster... Birden dışardan bir ses duyuldu. Birisi “Selâmünaleyküm” dedi ve içeri girdi. “Aleykümüsselâm” dedik, yer gösterdik oturdu... O beni tanıyormuş. Ben tanıyamadım, arkadaşlar tanıttılar...

Bu gelen kardeş, Mahmut Efendi Hazretleri'nin yakınında bulunan bir kişi idi. Sanki Rabbim “Benden delil mi istiyordun?... Al işte sana delil!...” diyordu. Demek ki, dualarım yerine ulaşıyordu. Boğazıma bir şeyler düğümlendi. Gözyaşları mı zor tutuyordum. Çöl ortasında susuzluktan çıldıran bir insana dönmüştüm... “Beni Efendi Hazretleriyle görüştürebilir misiniz?...” dedim.

“Ne zaman istersen...” dedi.

“Ver öyleyse adresi... Yarın oradayım inşALLAH ... ” dedim. Ertesi gün sözleştik. O gece sabaha kadar uyuyamadım.

Kul hatasız olmazdı. Herkes nefsin tuzağına düşebilirdi. Acaba Efendi Hazretleri'ni umduğum gibi bulamayacak mıydım? Ertesi gün... İçimde bu korkularla... Sözleştiğimiz saatte gittim...

Destursuz bağa girilmez. Huzura nasıl girilsin? Telefonlar... Aramalar... Konuşmalar ve “Yarın öğlen namazından önce... Efendi Hazretleri sizi bekliyor...” dediler. Yarın mı? Yarına bir asır var daha!...

Eve döndüm çaresiz yarını bekleyecektik. Bakalım bu gecenin sabahında ne güneşler doğacak ya da sessizce batacaktı! Bu, benim için belki de son ümitti. Ertesi gün sabah vapuruyla karşıya geçtim. Dostlar beni bekliyordu. Çok heyecanlıydım. Güneşe yaklaştıkça eriyordum.

Çok heyecanlıydım. Geniş bir kapıdan içeri girdik. Bizi gıyaben tanıyan... Sakallı, sarıklı, bir sürü tertemiz insan...

Bizi bir yerlere çıkardılar, tertemiz, küçücük bir odaya aldılar. Zaman zaman camilerde etrafa harikulâde güzel bir koku yayılır. Sanki Cennet Meltemi'dir. Hayret, burada nereye baksam, yüzümü o kokular okşuyordu. Birden bire tüy gibi hafifledim. Sanki dünyadan kopmuştum.

“Efendi Hazretleri geliyor!” dediler. Bir de baktım ki, mübarek elini tutmuşum, üst üste, tekrar tekrar öpüyordum. Bir tek tebessümüyle beni benden almıştı.

“Yek nazar eylese Ârif-i Billah.. Aslı kemharayı, mücevher eyler...” Onun bir bakışı beni mücevher etmedi; ama beni benden aldı... Yeni sevdalara saldı... Kemerinden bir anahtar çıkardı, yandaki bir kapıyı açtı. Deminkinden daha huzurlu bir odaya girdik. Sanki bir nur deryasına dalmıştık. “Geç” dediler, nazlanmadık, geçip baş köşeye oturduk. Şekilden ve mekândan münezzeh olanla her an beraber olanların huzurunda aşağının ve yukarının, mevkiinin ve yerin ne önemi var? ... “Otur” dedikleri yere otur gitsin...

Daha onun o mübarek yüzünü görür görmez, bütün şüphelerim bir anda silinip gitti. ALLAH bana O mübarek zatın bu dünyayla çok az ilgili olduğunu bir anda göstermişti. Ha dünyanın bütün servet ve şöhretlerini ayaklarına sermişsin... Ha altından yatağını çekip almışsın... Onun için ikisi de birdi. O şanla, şöhretle, malla, mülkle değil... Bütün bunların gerçek sahibiyle ilgiliydi. Âdeta uykuyla uyanıklık arası bir hâldeydi. Bir ayağı bu dünyada, öbürü öteki âlemdeydi. Sanki dünya ve âhiret arasında gidip gidip geliyordu. Sağ elimi tuttu ve konuşmaya başladı:

“Takva derecesi üçtür...” diyordu. “Birincisi “Tevhid” dir. Bir kul, “ALLAH'tan Başka İlah Yoktur!” dediği anda... Ebedî mahkûmiyetten kurtulmuştur. Ne kadar günahkâr olursa olsun... Onun mahkûmiyeti artık “Muvakkat ”e dönmüş demektir. Cezasını çektikten sonra mutlaka cennete girecektir. Bu hususta ALLAH ve Resûlü'nün vaadleri vardır. Takvanın ikinci derecesi “Amel-i Sâlih” tir. Bunun ne demek olduğunu bilirsin. Tebliğ ve cihad da bunun içindedir. Tebliğ her şekilde olabilir. Hak için söylenen sözler, yazılan yazılar, yapılan hayır ve hasenâtlar. Bunların hepsi birer tebliğdir.”

Sanki kalbimi okuyordu. Yıllardır içinden çıkamadığım meseleler, O'nun mübarek dilinde bir bir çözülüyordu. Efendi Hazretleri, kalbimi mübarek avuçları içine almıştı. Elindeki İlahî neşterle gizli yaralarımı bir bir deşiyor, içimdeki cerahati dışarıya akıtarak, beni rahatlatıyordu. Garip bir hal içindeydim. Efendi Hazretleri konuşmaya devam ediyordu:

“Takvanın üçüncü ve en üstün derecesi de: “ALLAH'ı hiçbir zaman unutmamaktır” dedi. Birden sözünü kestim... “ALLAH'ı unutmak şöyle dursun... O'nu bir an dahi aklımdan çıkaramıyorum. Bunun için de bazen isyan ediyorum “Yârabbi!... Sen Kâdir-i Mutlak'sın! Ol! dersin, her şey olur. Ya benim şu azgın nefsimin dizginlerini elime ver! Hiç günah işlemeyeyim! Kendimi kurtaramıyorum! Günah işle... Tövbe et! Günah işle... Tövbe et... Artık utanıyorum... O'ndan başka Sultan yok ki kapısına gideyim! O'nun olmayan bir yer yok ki kaçıp kurtulayım! Bin bir ümitle Dergâhına yüz sürmeye geldiğim Efendim! Bana bir yol gösterin!... ”

Baktım, tatlı tatlı gülümsüyor. Dünya yansa, bir kalbur samanı yanmayacak... Her şeyi ALLAH'tan bilmek, ne güzel! Dudakları arasından sanki cennet kokuları geliyordu. Ve gülen gözleri cenneti seyreden bir dürbün gibiydi. Heyhat ki ona ulaşmamız mümkün değildi! ...

Mübareğin her sözü beni etkiliyordu. Tıpkı kupkuru bir kuyunun dibine ümitle atılan taşlar gibi. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Ne kadar boş bir hayat geçirmişim. İç dünyama hiçbir zaman dönmemişim. Pişmemişim, çiğ kalmışım. Efendi Hazretleri elimi tuttu:

“Haydi namaz vakti”

Sanki “İç âlemin ne kadar fırtınalı olursa olsun... ALLAH'ın gazabından lütfuna sığınmaktan başka çare yoktur!” demek istiyordu. Birlikte camiye indik. İçerisi tıklım tıklım doluydu. Belki iki bin kişi vardı. Ve O büyük insanın hemen arkasında namaza durduk. ...

Namaz bitmiş... Hiç farkında değildim. Efendi Hazretleri kalktı. Yanıma geldi. Tekrar elimi tuttu... “Fıkıh dersi yapılacak... Biraz dinleyelim mi?” dedi.

“Nasıl emir buyurursanız...” dedim.

.....

Artık karar sizin..
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
itiraz diye bir şey varmı allah aşkına iyi okuyun ben mahmut hocayı fazla tanımam bilmem onun hakkında yorumda yapmadım
bizi hocamızın ateşine yanan mürid eyle Ya RAB...
benim dediğim hususs onun ateşinde değil onun yandığı ateşteydi boşuna zahmet etmişsiniz bu kadar yazıyı yazmakla neyse yinede allah razı olsun
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Yazıyı okusaydın, dediğin hususu da içerdiğini görecektin..

Bir karşı cinse aşık olup ateşine yananların dindeki durumu nedir hocam? Bir de bunu öğrenelim..
 
Üst