Aşkla iştiyakla bekleyenlere müjde!
Hikâye-i Bilâl’den sonra sabırsızlıkla ve heyecanla beklenen hikâyenin ikincisi de tamamlandı.
Kafaya yazmıştım ama!
Arkadaş sohbetlerinde tavsiye edilen kitaplar vardır hani, mutlak okunması tembihlenen. İşte bu meclislerde ve daha birkaç yerde methini duyduğum “Aşk Düşünce Yollara” kitabını çok akıllıyım ya hafızaya nakş ettim güya. Tabi sırada her zaman istifli okunması gerekenler olduğundan sebep o bir müddet unutuldu. Ta ki bu yaz Beyazıt Kitap Fuarında kitapla göz göze gelene değin. Atmaca gibi atlayıp bir hamlede aldım daha doğrusu kaptım da diyebiliriz. Okumam lazımdı bu kitabı diyerekten. Eve gelince yine elde okunmakta bulunan kitap olduğundan usulca raftaki arkadaşlarının yanına yerleştirildi. Nihayet ikincisi çıktığı haberi alınınca şimşek çakar gibi doğrulup ben daha bunun birincisini okumadım eyvahları arasında eldekinden müsaade alınıp hemen kitabın kapağı açılıverdi. Zaten bir açtığımı biliyorum bir de bitirdiğimi. Ev halkı telaşa düştü, saatlerdir odaya kapanıp ne okuması bu böyle? Anne iyi misin? Allah Allah ya ağız tadıyla bir kitaba gömülemeyecek miyiz? Karnınız tok, sırtınız pek! (Giderek annem gibi konuşmaya başlıyorum galiba!) Ertesi gün çarşıya çıktığımda fellik fellik kitabı arayıp da bulamadım tabi ne umuyordum ki zaten. Yahu bir defa da şu kitaplar çıkar çıkmaz getirin de beni şaşırtın kitapçılar ya! Huylu huyundan vazgeçmez ya illaki soracağım ben de. Neyse aşk düştü bir kere yola, ben de tuşların ardı sıra iki gün sonra kitabım elimde, yine kapandım odaya okudum mu yoksa içine mi düştüm orası muallâkta. Ama bitirdiğimde çehreme yayılan neşenin evin içerisine doğru sirayet ettiği vâki.
Aşkın doğduğu topraklar
Bilâl’in Hikâyesi 1856’nın Üsküdar’ında başlıyor ve 1990’ın New York’una uzanıyor. Biz de bu serüvenin nasıl olup da Amerikalara kadar geldiğinin izini sürüyoruz. Lâkin öyle kuru kuruya değil. Ayet-i Kerimeler, birbirinden kıymetli sözler ve dualar katığımız oluyor. Misal; Bilâl’in dilinden düşürmediği “Ya Hayy, Ya Kayyûm la ilahe illa ente” zikri. Sonra çaresiz kalıp, içi sıkıldığında birden “Allah kuluna kâfi değil mi” mübarek ayet-i kerimesini hatırlayıp pişman olarak “şüphesiz Allah bizimle beraberdir” buyurmuş olduğunu bile bile(!) Affet Ya Rabbi, diyerek tövbe etmesi. Her ne olursa olsun derde dûçar iken, derman bulduğunda, özlediğinde, uğruna her şeyi göze alabileceği sevdiğinin hasretini en yakıcılığıyla hissettiğinde dahi asla haddi aşmıyor. Sürekli Rabbiyle konuşuyor ve dua üstüne dua ediyor. Ve namaz hassasiyeti vakit namazı ile sınırlı olmayan, içini ferahlatmak için hacet namazı, şükür namazı ve saatler süren secdeler. Uzun uzun alınan, gönle huzur veren Allah’ın selamı. Müslümanca yaşamak bu olsa gerek diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Sıra Râbia’nın hikâyesinde
Bilâl’in cephesinde olanları okuduktan sonra haliyle Râbia’nın başına ne geldi diye soranlar cevabını ikinci kitapta öğreniyorlar. Elbette yine sene 1856 fakat diğer zamanda 2012’deyiz artık. Torun Bilâl hasretle Üsküdar sokaklarını arşınlıyor. Yalnız değil tabi meşhur İstanbul simidiyle, çayını yudumlarken, boğazın muazzam manzarasının eşliğinde denizin kokusunu içine çekerken ve ara sokaklarda büyük dedesinden kalma bir iz ararken o kadar canlı ki bizi de peşinden sürüklüyor. Ayrıca kitabın dili şahane. Şöyle ki; eski İstanbul Türkçesi dedikleri harikulade latif dil var ya, aynıyla vaki. Bu dili kullanan insanlar küfür etmeyi akıllarının köşe kıvrımlarından bile geçiremezler diye düşünüyorsunuz. Herkes böyle güzel konuşsa kötü söz etmek kimin kalbine düşer ki zaten. “Şerefyâb olurum efendim, elhâk öyle, hoş gördüm, sefâ buldum, ma’almemnûniyye validem sultânım, medyûn-ı şükrânım bunlardan sadece bazıları (elbette Word efendi bu latif lisana “yabancı” olduğundan cümlesinin altını çiziktirdi)
Edebiyat işte bu!
Yeri geliyor ağlıyorsunuz, yeri geliyor tebessüm ederken yakalıyorsunuz kitabı okurken kendinizi. Hatta tüylerinizi diken diken edip, ürperttiği bile oluyor. Söylemedi demeyin sonra. Kısacası Münib Engin Noyan romanında, aşkı sadece dile düşürüp, pespaye edenlere edepli aşkı, edebi bir dille anlatıyor. Yusuf Bilâl kitabı okuyanlara ilk bakıştaki aşkını hissiyatından yola çıkarak ne de güzel tarif ediyor ve her zamanki gibi dedesinin anlattıklarından destek alıyor. “Hakiki aşkı yaşamaya liyâkat gösterebilenlerin düştükleri yollar, hakiki bir aşk yaşamayı hak edenleri mutlaka birbirleriyle buluştururlar!
İsminden sebep aşk romanlarını küçümseyenler kervanına iştirak ederseniz pişman olabilirsiniz. Çünkü çok sağlam karakterlerden ve sıkı olaylarla örülmüş değme maceralara taş çıkartacak bir kurguya sahip. Ayrıca romanın üçleme olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Hadi bakalım bekle de dur şimdi üçüncüyü nasıl bekleyeceksek!
F.Kebire Gündüz Karaaslan aşk ile yazdı