Lutfen Bu Konuyu Herkes Okusun Ve Yorum Yapsin Onemli

İmandanihsana

Doçent
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,048
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul/kadıkö
ewt bir kardesımız sole seyler demıs
Şimdi şunlara cevab verin lütfen
1-Rasulullah (s.a.s)neden kendinden sonra gelecek olan bu tarikatlardan haber vermedi ve onlardan bahsetmedi onun zamanında nakşibendi yaşıyormuydu?Bu silsile nasıl onlara dayandı bu hususda hadismi var yoksa rüyadamı gördüler?
2-Ebubekr neden bundan bahsedmedi bu kadar önemli olan bir konuda sustumu?
3-Selmani farisi ebubekrin cagdaşı o niye bahsetmedi bu silsileden?
4-Sizce inandırıcımı?
bakın mehmet akif ne diyor?''sürdüler türke tasavvuf diye olgunşırayı,
muttasıl şimdi hakikat kusuyor sıtkı dayı,,safahat... yazık gercektene cok uzuldum cok sımdı bazı notlar dusecegım yorumlar gelsın ıns


SİLSİLE VE İCAZET NEDİR
Tasavvufî terbiye, bir arada bulunma (sohbet) ve in'ikas yoluyla gerçekleştiği, hal ve duyguların yansıma ve transferi demek olduğu için mürşid ve rehbere ihtiyaç göstermektedir. Bu ilmin, Hz. Peygamber'in manevi ve ruhanî otoritesinin devamı şeklinde bir özelliğe sahip olması, bu yolun rehberlerinde ma'nevi bir silsile aranması sonucunu doğurmuştur. Silsile, tarikat şeyhlerinin Hz. Peygamber'e kadar uzanan üstadlar zincirine verilen addır. Aslında ilk hicrî asırlarda tefsir, hadis ve fıkıh gibi İslamî ilimlerde genel olarak bir rivayet zinciri zorunluluğu vardı. Bilhassa hadis ve tefsir ilmine dair fikir ve görüş nakledenler, bu fikir ve görüşlerini genelde ashab yoluyla Hz. Peygamber'e isnada önem verirlerdi. Ancak hicrî III. Asırdan itibaren İslamî ilimler yazılıp kayda geçmeye başlayınca, silsile zorunluluğu da zaman içinde terkedildi. Hicrî VI. asırdan itibaren tefsir, hadis ve fıkıh konusunda silsile, pek aranmaz oldu. Tasavvuf ricali ise ilimlerinin özelliği gereği, silsile ananesini hiç terketmediler. Hatta ilk asırlarda şifahî olarak nakledilen silsile geleneğini zamanla yazılı hale getirdiler. Silsile cetvellerinin yazılı olduğu evraka "tomar" denir. Diğer ilim mensuplarının zamanla terkettiği silsile geleneğine sûfiler, ilimlerinin özelliği gereği biraz daha fazla önem verdiler. Sofilerin verdiği bu önem sebebiyle bazıları silsilenin muhdes yani sonradan düzenlenmiş bir şey olduğuna iddiaya kalkıştılar. Oysa ki silsile baştan beri, bütün İslamî ilimlerde olduğu gibi tasavvufta da vardır.

Hz. Peygamber'den günümüze kadar devam eden iki silsile vardır. Bunlardan biri Hz. Ebû Bekir diğeri de Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber'e ulaşır. Diğer sahabelere aid silsileler, zaman içinde münkariz olmuştur.

Silsile Cenab-ı Hak'tan Cenab-ı Peygamber vasıtasıyla gelen feyz-i ilahi kanalı olduğundan bu tür feyze "feyz-ı isnadı" veya "füyuzat-ı silsile-i celile" adı verilir.

Silsile, manevi bir neseb sayılır. Kur'an'da Hz. Peygamberin hanımlarını, "Ümmetin anneleri" sayan (el-Ahzab, 33/6) ayetle mü'minlerin kardeş" olduklarını bildiren (el-Hucûrat, 87/10) ayet ve Hz. Peygamber'in "Ben sizin babanız makamındayım" (Ebû Davud, Tahare, 4) hadis-i şerifi İslam ümmetini büyük bir aileye benzetmiştir. Bu aile anlayışı tarikatlarda da vardır. Şeyh baba, eşi anne, müridler (ihvan) kardeşlerdir. Bu manevi ailenin soy ağacı, Hz. Peygamber'e ulaşan silsilenamelerdir. Bu yüzden silsilesini bilmeyen tarikat mensupları, şeceresini bilmeyen kimselere benzetilmiştir. Böyle bir titizlik tarikat bağlarında mensubiyet duygusunu pekiştirmektedir. Müridin kendisini manevi olarak şeyhinin soyundan bilmesi ve onun manevi evladı sayması; şeyhin de kendisini onun manevi babası bilmesi ve onu manevî evladı görmesi, duyguları yükseltmekte ve iletişimi kolaylaştırmaktadır.

Tasavvufta biri tabiî, diğeri manevî doğum olmak üzere iki doğum vardır. Tabiî doğum, çocuğun ebeveynin mahsulü olarak dünyaya gelmesidir. Ma'nevi doğum mürşide intisapla başlayan süreçtir. Bu doğumla mürid, doğan bir çocuğun, babasının bir parçası olması gibi, adeta şeyhinin bir parçası olur. O'nun ahlak ve özelliklerini taşır. Tabiî ve ilk doğum, insanın alem-i mülkle irtibatını sağlar, ikinci ve manevi doğum ise insanın melekût alemiyle alakasını sağlar. Nitekim Hakk Teala: "böylece biz, İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (büyük ve muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki (kudret ve azametimize) kesin inananlardan olsun." (el-en'am, 6/75) Ayette geçen "kesin inananlardan olma" özelliği, ancak bu manevi doğumla kazanılabilir. Manevî doğumu gerçekleştirmeyen kimse peygamberin mîrasçısı olmaya layık değildir. Kişi ne kadar anlayışlı ve zekî de olsa ikinci doğumu, manevi nisbeti yoksa peygamber mirasçılığına ehil olamaz. Çünkü anlayış ve zeka, aklın neticesidir. Halbuki akıl, şeriatın nûrundan mahrum ve kuru olursa mülk aleminde ne kadar dolaşırsa da Melekût alemine giremez. Bu yüzden sûfiler: "Alimler-peygamberlerin varisleridir." (Buharî, ilim, 10; Ebû Davud, ilim, 3) hadîsinî Rasûlullah'tan itibaren manevi nesebin varlığına delil sayarlar. Rasûlullah mirasına sahip alimliğin, gönül imarıyla gerçekleşen bir irfan olduğunu söylerler.

Tabiî doğumda babanın sulbüne tevdi edilen çocuğa aid özellikler, bu suretle çocuğa intikal eder. Manevî doğumla da şeyhten müride manevî hal ve ahlâki özellikler intikal eder. Bu ilim ve haller, şeyhlere sohbet yoluyla Hz. Peygamber'den itibaren nasıl ulaştı ise müridlere de öyle yansır. Böylece manevi neseb devam etmiş olur. Sühreverdi'ye göre bu etkileşim, Allah'ın sohbet edenle sohbet edilen, sevenle sevilenin arasını telif etmesi sonucu olarak meydana gelmektedir. (bk. Avârif Terc, S. 106-108)

Bütün tarikatlarda "silsile" vardır. Ancak silsilede, birbirleriyle görüşmesi tarihen mümkün olmayanlar da bulunabilmektedir. Bunların feyzleri "üveysi" yolladır. Üveysilik cismâni olarak görüşmeleri mümkün olmayan kişilerin rüya yoluyla manen görüşmeleridir. Tasavvufta zikir telkininin sırrı, Rasûl-i Ekrem'e varıncaya kadar bütün kalblerin irtibatını sağlamaktır. Mürid, kendi silsilesini teşkil eden zevat-ı kiramın rûhaniyetlerinden şeyhi vasıtasıyla istifade eder. Bu yüzden silsilede yer alan ricalin muhtelif zamanlarda nazım, ya da nesir şeklinde isimleri yad edilerek feyz yolu aranır. Bütün tarikatlarda buna ayrı bir önem verilir. Özellikle Nakşibendiler, tarikat ayinlerine bile bu adı verirler: Hatm-i hacegan. Hatm-i hacegan tarikat silsilesinde yer alan ricalin isimlerinin saygı ile okunup yad edilmeleri demektir. Bu arada bazı sûreler ve Kur'an ayetleriyle dua ve salavat, tevhid ve lafza-ı celal zikri de icra olunur. İsimlerin anılmasının, rabıtada gönlü şeyh vasıtasıyla Hz Peygamber'e bağlamada büyük yararı vardır. Ayrıca "tefekkür-i mevt" ve "rabıta" sırasında tarikat ricalinin Hz Peygamber'den şeyhine gelinceye kadar "yarımay" (hilal) şeklinde oturduklarının tahayyül edilmesi manevi bir mülakat sayılır. Bu durum feyz-ı isnadi yoluyla salikin gönlünü açar, manevi yükselişlere medar olur.

Tarikatların silsilelerini tesbit eden bazı eserler kaleme alınmış ve bunlara silsile-name adı verilmiştir. İçerisinde ehl-i beytten birisinin yer aldığı silsilelere "silsiletü'z-zeheb" (Altın silsile) adı verilmiştir.

Sûfiler, şeyhin müridine söylediklerini ve silsilesini yazdırmasına delil olarak şu hadis-i şerifi öne sürme4ktedir. Peygamberimiz, Mekke fethinde bir hutbe irad buyurmuştu. Ebû Şah isimli biri bu hutbenin kendisi için yazılmasını istedi. Hz Peygamber (s. a.) "Ebû Şah için bu hutbeyi yazın buyurdu (Buharî, Lukata, 7; Müslim, Hacc, 447, Ebû Davud, ilim 3)

Manevi nisbetin alameti için de delil şudur: İbni Mes'ûd'un rivayetine göre Allah Rasûlü "Allah kimin hidayete ermesini isterse onun göğsünü İslam'a açar" "El-en'am, 6/125) ayetini okuyunca şöyle buyurdu. "Nur göğse girince göğüs genişler. Bunun alameti dünyayı bırakıp ahirete yönelmek, ölüm gelmeden hazırlıklı olmaktır. (Beyhaki...' (Şuabül îmanlı, 352.105/52. hadis) Eşraf Ali Tanevi, bk. hadislerle Tasavvuf, Trc. Zaferilluh Davudi İst. 1995, s 157, 266 vd... Batınî nisbetin alâmetinin biri de hadiste belirtildiği gibi ahirete yönelmek ve ölüme hazırlıklı olmaktır.

Tarikat şeyhleri ve tasavvuf mensupları, zaman içerisinde liyakati olmayan ve seyru süluk görmemiş na-ehil kişilerin şeyhlik iddiasına kalkışmasını önlemek için, bir icazet şartı getirmişlerdir. İcazet, şeyhlerin mürid yetiştirmek üzere ehliyetini ispatlamış ve seyr u sülûkunu tamamlamış olan mensuplarına verdikleri yazılı veya şifahi izindir. Eğer verilen irşad izni, yazılı belge ise onun adı icazetnamedir. XVII.yüzyıldan sonra şeyhliklerin babadan oğula geçmesi sebebiyle tasavvufi eğitimin belli bir düşüş kaydetmesi, tekke şeyhlikleri için icazetname aranması sonucunu doğurmuştur. Şeyhten icazet alan sâlik, "halife" sayılır ve tekke açmasına izin verilirdi. Ancak tekkesi ve faaliyetleri mensûbu bulunduğu tarikatın merkez tekkesi (âsitâne) tarafından denetlenirdi. Müstakil ve sorumsuz hareketine izin verilmezdi.

Hilafet icazetnameleri iki türlü olurdu. Birisi şeyhin hayatıyla sınırlı olmak üzere verilen hilafet-i nâkısadır. Bu icazetin hükmü, şeyhinin vefatıyla sona erer. İcazet sahibi şeyhinden sonra müstakil hareket imkanına sahip değildir. Aksine asitane denilen merkez tekkenin, yada şeyhinin yerine post-nişin olan ser-halifenin işaretine uyar. Çünkü ser-halife hilafet-i kâmile sahibi kişidir. Hilafet-i tamme veya hilafet-i kâmile, şeyhinden sonra da müstakil hareket imkanı sağlayan ve sahibinin seyr u sülûkunu ikmal ettiğini gösteren vesikalardır. İrşad için icazete, icazet için de kesiksiz bir silsileye sahip mürşidden seyr-u sülûk görmeye ihtiyaç, hatta mecburiyet vardır.

Bir şeyhin sağlığında pek çok hulefası bulunabilir. Bunlar şeyhlerinin vefatını müteakip hemen yeni bir kol açmak yerine, merkez tekkenin hükmüne ve şeyhin baş halifesinin işaretine uymalıdır. Tasavvufta şeyh ve mürşid, fıkıhta müftü (fetva makamı) konumundadır. Halife ise vaiz; gibidir. Vaiz müftüye bağlı olduğu gibi halife de şeyhe bağlıdır. Tarikat pirleri de mezhep imamları ve müctehidler konumundadır. Bu itibarla herkesten bulunduğu konumdaki hiyerarşiye uygun hareket etmesi beklenir.
BU SİLSİLENIN KAYNAKLARI NEDİR
Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile başlayan mânevi yol, Bâyezîd-i Bistâmî'ye kadar "Bekriyye" veya "Sıddîkıyye", Bâyezîd'den Abdülhâlık Gucdüvânî'ye kadar "Tayfûriyye" veya "Bâyezîdiyye", Abdülhâlık Gucdüvânî'den Şâh-ı Nakşbend Bahâeddin Buhârî'ye kadar "Hacegâniyye", Şâh-ı Nakşibend hazretlerinden Ubeydullah Ahrâr hazretlerine kadar "Nakşbendiyye" Ubeydullah Ahrâr1 dan İmam-ı Rabbânî'ye kadar "Ahrâriyye" İmam-ı Rabbânî'den Mevlânâ Hâlid Bağdâdî'ye kadar "Müceddidiyye" Hâlid Bağdâdî'den günümüze kadar da "Hâlidiyye" adıyla anılmaktadır.

Altın silsilede yer alan sâdât-ı kiram'ın hal tercemeleri için muhtelif kaynaklardan yararlanılmıştır. Özellikle Bâyezid Bistamî'ye kadar olan tesımda yer alan sâdât-ı kiramı genel tarih ve tabakat kitaplarında bulmak mümkündür. Abdülhâlık Gucdüvânî'ye kadar olan silsilede yer alan zevât-ı kiramı da kısmen tasavvuf tabakatında bulma imkânı vardır. Abdülhâlık Gucdüvanî'den sonrakiler ise genellikle Nakşbendî silsilesini anlatan eserlerden istifâde ile kaleme alınmıştır. Bu konuda yazılmış olan eserlerin bşlı-çalan şunlardır:

1. Nefehâtü'1-üns min hazârati'1-kuds: Abdurrahman Câmî (ö. 892/1492) tarafından kaleme alınmıştır. Câmî, bizzat Nakşbendiyye tarikatına mensup bir müelliftir. Eserini, Sülemî'nin Tabakatu's-sûfiyye'sini Farsçaya çeviren Abdullah Herevî'nin eserini esas alarak kaleme atmıştır. Herevî'nin Tabakatu's-sûfiyye'sl Mehdi Tevhidi Pür tarafından neşredilmiştir. (Tahran 1917). Câmî Nefehât'ında 616 sûfînin terceme-i hâl ve menkıbesine yer vermiştir. Bu sûfîlerden 34'ü kadındır. Lâmiî Çelebi tarafından Türkçe'ye çevrilen eser, Osmanlıca olarak birkaç defa basılmıştır (İstanbul 1270, 1289). Lâmiî Çelebi terceme sırasında esere oııbeş kadar sûfînin hâl tercernesiyle menâkıbını ilâve etmiştir. Nefehât tercemesinde "Şeyhu'l-İslâm" unvanıyla anılan zât, Abdullah Ensârî Herevî'dir.

Câmî, eserinde Nakşî meşayıhına dair bilgiler verir. Özellikle şeyhleri Ubeydullah Ahrâr ile Sâ'deddin Kâşgarî için geniş bir malûmat sunmaktadır. Silsilede yer alan sâdât-ı kirâm'ı, Yûsuf Hemedânî'den başlayarak çağdaşları olan Nakşî şeyhlerine kadar anlatmaktadır, (bk. Nefehâtü'1-üns Tere. İstanbul 1289 s. 409-470).

2. Reşehât Aynül-Hayat: Ali b. Hüseyn el-Vâiz el-Kâşif (ö. 909/1532) tarafından kaleme alınmış Farsça bir eserdir. "Safiyyüddîn" lâkabı ile ünlü olan müellif, Câmî gibi Ubeydullah Ahrar'ın bağlılarından olduğu için eserini adetâ bşta şeyhi Ahrâr hazretleri olmak üzere Nakşi meşâyıhını anlatmak üzere kaleme almıştır. Eser, Arapça ve Türkçe'ye terceme edilmiş, Osmanlıca olarak Nefehât gibi pek çok defa basılmıştır. Reşehat'ta da Nefehât' ta olduğu gibi Yûsuf Hemedânî'den bşlayarak Nakşî meşâyıhı anlatılır. Altmıştan fazla Nakşî Şeyh ve halifesine aid hâl tercemesi ve menâkıb bilgisi verilir. Reşehât müellifinin özellikle çağdşları hakkında verdiği bilgiler önemlidir.

3. Makamât-ı Mazhariyye Nakşî-Müceddidi şeyhlerinden Şah Gulâm Ali Abdullah Dehlevî (ö.1240/1824) tarafından kaleme alınmıştır. Müellif eserini şeyhi Mazhar-ı Cân-ı Canan için yazmışsa da Nakşbendî silsilesi ve şeyhinin üstadlanyla Nakşîlik yolu hakkında genel bilgiler de vermektedir. Eser Hindistan'da (1299) basılmış, İstanbul'da da bu baskıdan ofset olarak tab'edilmiştir. (1990)

4. el-Behcetü's-seniyye: Muhammed b. Abdullah el-Hânî (ö. 1279/1862) tarafından kaleme alınan bir Nakşî âdâb kitabıdır. M evlâna Halid Bağdadî halifelerinden olan Muhammed el-Hânî eserinde Nakşbendiyye Halidiyye'sinin âdabını, seyr u suluk usûllerini derli toplu olarak telif etmiştir, Eser Arapça olup pek çok defa (İstanbul, 1303,1401) basıldıktan sonra Türkçe'ye de çevrilmiştir. Müellif eserinde mânevi nesepten ve öneminden bahsettikten sonra Nakşî silsilesini de ismen vermektedir, (bk. s. 10-13)

el-Behcetü's-seniyye, biri Osmanlıca olmak üzere üç defa türkçeye terceme edilmiştir. Osmanlıca tercemesi kısmen muhtasar bir terceme olup silsileye âid bilgiler ihtiva eder. Merhum H. Sami Ramazanoğlu Efendi tarafından ÂDAB adıyla terceme ve neşrettirilen bu Osmanlıca terce-medeki silsile bilgileri, damadı Ömer Kirazoğlu tarafından ilâve edilmiştir, (s. 32-72) Abdülkadir AKÇİÇEK tarafından yapılan (istanbul 1976) yeni harflerle ilk tercemesinde de bu silsile bilgileri kısmen genişletilerek verilmiştir, (bk. s. 47-131), Ali Hüsrevoğlu tarafından yapılan ikinci terceme de de (İstanbul 1980) aynı bilgiler korunmuştur, (s. 35-117).

5. En-Nazmu'1-atîd, İrgamü'l-merid ve ed-Düreru'n-Nadîd: Bu eserlerin üçü de Düzceli M.Zâhid el-Kevserî'ye âiddir. İlki kendisinin de bağlı bulunduğu Hâlidiyye kolunun Gümüşhâneli dergâhı silsilesinin manzum bir listesidir. İkincisi bu manzumenin şerhi niteliğinde olup silsilede
geçen şahıslan anlatmaktadır. Eser, istanbul'da basılmıştır (1328). ed-Dürerü'n-Nadid ise müellifin İrgâmu'l-merîd'e yaptığı ihtisardır, o da matbûdur, (Kahire 1396/1976). İrgâmu'l-merîd, Altın Silsile adıyla türkçeye terceme ve neşredilmiştir.

6. el-Hadâiku'1-verdiyye: Abdülmecîd b. Muhammed el-Hânî'nin tamamiyle Nakşbendiyye silsilesi için yazdığımufassal eserdir (1306). Müellif el-Behcetü's-seniyye yazan Muhammed el-Hânî'nin oğlu olduğu için tasavvuf ve silsile konularına âşinâdır. Eserinde Nakşî silsilesini üç bölümde inceler. İlk iki bölüm, Hz. Ali yoluyla gelen iki Haydan silsilesidir, üçüncü bölümde ise Hz. Ebû Bekir (r.a.)'dan gelen silsile ricali anlatılmaktadır. Eser Abdülkadir Akçiçek tarafından terceme ve neşredilmiştir (İstanbul 1986).

7. Hadîkatü'l-evliyâ Hocazâde Ahmed Hilmi'nin eseridir, matbûdur (İstanbul 1318).Hadîkatü'l-evliyâ Nakşbendiyye, Kadiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Rifaiyye, Mevleviyye, Bedeviyye, Desükıyye, Şazeliyye, Sa'diyye silsilelerini anlatan toplam yedi kitapçıktan oluşur. Bunlardan ilkiNakşbendiyye silsilenamesine dâirdir. Müellif kendisi de Nakşî olduğu için bu silsileyi diğerlerine göre biraz daha genişçe tutmuştur. Bayezid Bistamî'den itibaren Mevlânâ Halid Bağdadî ve halifelerine kadar olan silsile ricalini anlatmıştır.

8. Altın Silsile: Necip Fâzıl Kısakürek tarafından şeyhi Abdülhakim Arvâsî'ye kadar olan Nakşî silsilesini anlatan bir eserdir. Eserde toplam 33 velînin terceme-i hâl ve menkıbeleriReşehât, el-Hadâiku'1-verdiyye ve bazı şifahi bilgilere dayanılarak anlatılır.

9. el-İmamu's-Serhindî, Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî'nin kaleme aldığı bu eser (Kuveyt 1985) İmâm-ı Rabbâni'den itibaren Müceddidî silsile hakkında bilgiler vermektedir.
SİMDİ KARDESIM SENIN SORULARINA DEIL CEVAP BENCE KAPAK OLDU :D ayrıca senınle daha konusmak ısterım dusuncelerını bı anlat bakalımda cevaplayalım
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Silsile

sen bunları yazdın ama şurayı es geçtin.Size sorum şuydu neden sizce böyle önemli bir meseleyi Allah rasulu bize bildirmedi

''Hz. Peygamber'den günümüze kadar devam eden iki silsile vardır. Bunlardan biri Hz. Ebû Bekir diğeri de Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber'e ulaşır. Diğer sahabelere aid silsileler, zaman içinde münkariz olmuştur.,

işte bende soruyorum delil ne sen sadece birilerinin görüşünü yazdın bana daha gecerli delil yaz mesala hadis veya tarih buyunca ehli sünnet alimlerinden yaz.Ebu hanife hangi tarikattandı ,imam şafi,imam malik,ahmed ibni hanbel,bu mücdehitler kitablarında niye bu konuları işlemediler bana yaz ..Şİmdi sen sadece kendi kaynaklarını yazıyorsun bu delil olmaz dediğim alimlerden yaz..Yoksa senin metodunu delil alırsak her kendini birşeye nisbet edn ve bu hususda silsile yazanlara itibarmı edcez yani?
 

İmandanihsana

Doçent
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,048
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul/kadıkö
-Rasulullah (s.a.s)neden kendinden sonra gelecek olan bu tarikatlardan haber vermedi ve onlardan bahsetmedi onun zamanında nakşibendi yaşıyormuydu?Bu silsile nasıl onlara dayandı bu hususda hadismi var yoksa rüyadamı gördüler?
2-Ebubekr neden bundan bahsedmedi bu kadar önemli olan bir konuda sustumu?
3-Selmani farisi ebubekrin cagdaşı o niye bahsetmedi bu silsileden?
4-Sizce inandırıcımı?
bakın mehmet akif ne diyor?''sürdüler türke tasavvuf diye olgunşırayı,
muttasıl şimdi hakikat kusuyor sıtkı dayı,,safahat... yazık gercektene cok uzuldum cok sımdı bazı notlar dusecegım yorumlar gelsın ıns
diyorsun cancazım bak sımdı oncelıkle ztn peygamber as zamanında naksıbendılık yoktuuu bunu bıl bu manevı bır yoldur cancazım adı onemlı deıl zamanla ısımlerı deısmıstır

Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile başlayan mânevi yol, Bâyezîd-i Bistâmî'ye kadar "Bekriyye" veya "Sıddîkıyye", Bâyezîd'den Abdülhâlık Gucdüvânî'ye kadar "Tayfûriyye" veya "Bâyezîdiyye", Abdülhâlık Gucdüvânî'den Şâh-ı Nakşbend Bahâeddin Buhârî'ye kadar "Hacegâniyye", Şâh-ı Nakşibend hazretlerinden Ubeydullah Ahrâr hazretlerine kadar "Nakşbendiyye" Ubeydullah Ahrâr1 dan İmam-ı Rabbânî'ye kadar "Ahrâriyye" İmam-ı Rabbânî'den Mevlânâ Hâlid Bağdâdî'ye kadar "Müceddidiyye" Hâlid Bağdâdî'den günümüze kadar da "Hâlidiyye" adıyla anılmaktadır.
tmm mı cancazım sımdı dıyorsun sen ehlı sunnet alımlerını yaz kardesım bu yol manevı bır yol demedımmı sana anlamıyormusun adı fln onemlı deıl sonrada bu yola ısımler verılmıs adı tarıkat olmus tarıkat ne demek ızlenen yol demek bu kadar basıt ızlenılen yol kımın yolu ALLAH ve RASULUNUN yolu tmm mı cancazım ayrıca sole bakalım ımam gazalı hakkında ne dersın bu zatı pek muhterem bır ınsan deıl ımam gazalı ımam gazalıde naksı ıdı (Altın silsilenin sekizinci halkasını oluşturan Ebû Ali Farmedi, tasavvuf tarihimizin yıldız şahsiyetlerinden Ebû'l-Kasım Kuşeyri'nin talebesi, İmam Gazzali'nin şeyhi ve üstadı. ) ne demek bu ımam gazalının seyhı ve ustadı demekkı ımam gazalıde bu yoldaymıs
ayrıca cancazım sordugun sorulardan sezdıgım ne bılıyormusun SENIN AMACIN ACABA UZUMMU YEMEK YOKSA BAGCIYIMI DOVMEK KARDESIM SANA BURDAN ELIMDEN GELDINCE BISEYLER ANLATMAYA CALISIYORUM VE FAZLADA BISI YAZAMIYORUM CUNKU BENDE CAHILIN TEKIYIM AMMA VELAKIN ALLAH HAMDOLSUN BU YOLDAAYIM NAKSIBENDILIGE LAYIK OLMAYA CALISIYORUM VE KARDESIM SENIN SACMA OLARAK GORDUGUN BAZI SEYLER OBUR TARAFTA LAYIK OLABILIRSEM BANA COK YARDIMCI OLCAK AHIRETTE ANLARSIN O ZAMAN SORULARININ CEVAPLARINI ALIRSIN BU YOLA KESKE BENDE GIRSEYDIM DERSIN CANCAZIM BASINI VURURSUN TASLARA SEN BU ISI SANAL ALEMDE ARASTIRACAGINA GIT BI HOCAYA FLN SOR ANLATSIN SANA CANCAZIM TMM MI BURDA BU YAPTIGIM KIMBILIR KAC KISININ KAFASI KARISTIRDI FITNE CIKAR CANCAZIM FITNEEEE ALLAH A EMANET OL ELIMDEN GELDINCE YAZILAR DVM EDICEK HA BIRDE TABI SEN SADECE NAKSILIGE DEIL DIGER YOLLARA LAF ETMIS OLDUN GENEL OLARAK TARİKLERE DIYORSUN DIYECEGINI EWT BU GUNE GELEN 2 SILSILE VARDIR BIRI EBUBEKIR RA DIGERI HZ ALI RA DAYANIR BUGUNE KADAR GELEN HAKK OLARAK 3 TARİK DVM EDER BİRİ NAKSIBENDI BIRI KADIRI DIGERI HALVETİ TMM MI NAKSIBENDILI EBUBEKIR RA DIGER IKISI HZ ALI RA DAYANIR. CANCAZIM COK BUYUK BIR VEBAL ALMIS OLABILIRSIN SONUCTA PEYGAMBER VEKILLERINE LAF GIDIYOO RABBIM INSAALLAH SANA BU YOLUN DORU OLDUGUNU GOSTERIRRRR BIRDE SORUYORSUN SIZCE SACMAMI FLN FILANDIYE YA SONUNA KADAR HAKKTIR DUNYAYI VERSEN YOLUMDAN DONMEM AHIRETTE BUNUN ICIN HAMD EDERIM HAMDD BURDADA EDIYORUZ ELHAMDULILLAH
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ONU sen dayandırıyorsun ebu bekir niye bunu insanlara anlatmadı veya diğer sahabeler hangi tarikattandı ? nakşimiydi yoksa kaderimiydi v.s imam gazalinin tarikat mensubu olduğunu delillendir atma senin karşında kahvehanede oturan cahil yok .Dinini iyi bilen muvahhid bir müslüman var tamam...
 

İmandanihsana

Doçent
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,048
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul/kadıkö
yaw allah askına madem bu tasavvuf sacma falan dıyorsunda nıye bu kadar onemlı zatlar var solermısın tasavuuf yolunda olan hepsıde cok muhterem ınsanlar SENIN AMACINII BILMIYORUM TASAVVUF U DA BILDIGINI HIC ZANNETMIYORUM BILEN BOLE CAHILCE KONUSMAZ SEN BILSEYDIN ZTN BEN BILIYORUM DEMEZDIN NESE BUNLARI SANA ANLATIP VAKIT KAYBEDEMEM AMA INAN SORULARINI YAZDIM ER YADA GEC GENE BU KONU ACILACAK BURDA AHIRETTEKI NI SOLEMIYORUM BILE BAKALIM NASIL HESAP VERICEKSIN TEK UMIDIM UMARIM BU SOLEDIKLERININ YANLIS LIGINI ANLARSIN ALLAH A EMANET OL (UZULDUGUM BIR DIGER NOKTADA BASKA KARDESLERIMIZINDE KAFASINI KARISTIRDIN EMINIM ALLAH YAR VE YARDIMCIN OLSUN DININI IYE BILEN KARDESIM )
 

hotaru

Profesör
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
3,606
Tepkime puanı
442
Puanları
0
Konum
ankara
uyarıcı' Alıntı:
ONU sen dayandırıyorsun ebu bekir niye bunu insanlara anlatmadı veya diğer sahabeler hangi tarikattandı ? nakşimiydi yoksa kaderimiydi v.s imam gazalinin tarikat mensubu olduğunu delillendir atma senin karşında kahvehanede oturan cahil yok .Dinini iyi bilen muvahhid bir müslüman var tamam...

Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) ve sahabelerin ibadette ve itikadda mezhebleri neydi???onların bağlı oldukları bir mezheb yoktu ve Efendimiz mezhebler hakkındada bir açıklama yapmamıştı fakat mezhebleri inkar etmiyoruz..iş tasavvufa gelince ağzımıza geleni sayıyoruz...

islami ilimlerin çoğu fıkıh,akaid,tefsir,siyer Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem)in vefatından sonra sistematikleşmiş ve bu tasavvuf içinde geçerlidir..sizce kendi kız çocuklarını diri diri gömen insanlar nasıl gözü ve gönlü yaşlı insanlar haline geldiler???
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Es Gecmem

şimdi şunu anla mezhebde olsa fark etmez biz ancak iki ölçüye uyarız onda ne varsa alırız ve kabul ederiz.mezhebde ekolveya okul demektir yoksa bu okulun sahibleri şunu demediler bazı arkadaşlarınyazdığı gibi!!!mezhebi olmayan batıl üzeredir mutlaka mezhebe baglanmak gerekir diye bir ifadeleri yok .ama tarikatcılar böyle demiyor mürşidi olmayan sıratı mustakım üzerinde olamaz diyorlar?!!!!!!!sizce bu doğrumu Tevgid üzere olmak ancak tarikattan gecermiş !!!!katılıyormusun
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
saydığın ilimler şeri ilimlerdir onların sistemleşmesinin şeri dayanağı var ilim öğrenmek öğretmekle alakalı ama şu varmı mürşit şeyhinin önünde gassaldaki ölü, gibidir.diye bir anlayış ekol biliyormusun bana yaz
 

İmandanihsana

Doçent
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,048
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul/kadıkö
kardesım sahsen ben mursidi olmayan sıratım mustakımde olamaz demıyorum ne alakası var dıleyen gırer bu yola dıleyen gırmez mursıde baglanmak farz mı yok ne alakası var baglanırsan faydasını gorursun o kadar FAT _YEG kardesımıede tsk edıyorum bu arada
 

AR_can

Üye
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
uyarıcı' Alıntı:
mürşit şeyhinin önünde gassaldaki ölü, gibidir.diye bir anlayış ekol biliyormusun bana yaz
öncelikle ben sizden şunu anladım
siz tasavvuf hakkında hiç bir şey bilmiyorsunuz, o yüzden ne kadar konuşursanız o kadar günaha girersiniz.
hem bu yukarıdaki ne demek biliyor musunuz?
mürşidine olan teslimiyet demektir. ve Hak tır.
sizden ricam bilmediğiniz işe kalkışmayın
başınıza bela alırsınız
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
AR_can' Alıntı:
öncelikle ben sizden şunu anladım
siz tasavvuf hakkında hiç bir şey bilmiyorsunuz, o yüzden ne kadar konuşursanız o kadar günaha girersiniz.
hem bu yukarıdaki ne demek biliyor musunuz?
mürşidine olan teslimiyet demektir. ve Hak tır.
sizden ricam bilmediğiniz işe kalkışmayın
başınıza bela alırsınız

zaten bizim derdimiz bilip konuşanla değil bilmeyip ahkam kesenlerle...

bunlar bulutturlar ama yağmur yağdırmak yerine gök gürültüsü çıkarıolar...
 
Y

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Guest
Hz.Ebu Hüreyre'nin :
-Rasulullah'tan iki ilim aldım.Birini faş ettim.Diğerini etse idim kafir der boynumu keserdiniz.
diye bir sözü var.
Değerli kardeşlerim.Tasavvuf Allah'a aşık olmak isteyenlerin işidir. Dediğiniz şahsiyetler tasavvuftan bahsetmemiş (veya direkt bahsetmemiş) olabilirler.
Bahsetseler idi bu bir (ZAHİREN) mecburiyet olurdu. Ancak siz birinin sizi sevmesini istiyorsanız bunun
-İLLE DE BENİ SEVECEKSİN BANA AŞIK OLACAKSIN
şeklinde mi olmasını
YOKSA O KİMSENİN SİZİ KENDİ ARZUSU İLE SEVMESİNİ Mİ İSTERSİNİZ.
ZORLA GÜZELLİK OLMAZ.
ALLAH-U TEALA DA BU PRENSİPLE BU İŞİ ANCAK İSTEYENLERİN BAŞVURACAĞI GİZLİ BİR YOL OLARAK GÖNÜLLERE VERMİŞ.İSTEMİŞ Kİ:
-BANA AŞIK OLMAK BENİM EMRİMLE OLMASIN. KULLARIM İSTEDİKLERİ İÇİN BANA AŞIK OLMAK İSTESİNLER. BENİM EMRİMLE KULLARIM BANA KULLUK ETSİNLER.
YANİ KULLUK (ASGARİ SEVİYEDE ) KULLUK FARKLI ŞEY, BİRİNE AŞIK OLDUĞUNUZ İÇİN O'NA KÖLE OLMAK FARKLI ŞEY.
O yüzden yukarıda sayılan Rasulullah(sav) başta olmak üzere diğer islam büyükleri BU KONUYU İMA ETMİŞLERDİR.
ÖRNEK:
BİR GÜN HZ. EBU BEKİR:
-YA RASULALLAH SENİ ÇOK SEVİYORUM. AMA BU SEVGİMDEN KORKUYORUM. ÇÜNKÜ SANA DUYDUĞUM BU SEVGİ ALLAH'A DUYDUĞUM SEVGİNİN ÖNÜNE GEÇTİ. dedi.
RASULALLAH(SAV)
-YA EBU BEKİR BU ŞEKİLDE DEVAM ET. diye yanıtladı.
Aradan belli bir zaman geçince Hz.Ebu Bekir:
-YA RASULALLAH BEN GEÇENDE SENİ ÇOK SEVİYORUM HATTA SEVGİM ALLAH'A KARŞI DUYDUĞUMDAN FAZLA DEMİŞTİM YA ARTIK ALLAH'I ÇOK SEVİYORUM SANKİ HER YERDE O'NU GÖRÜYORUM. dedi.
Bununüzerine Rasulallah(sav):
YA EBU BEKİR! BİZ O'NA BİR VESİLEYİZ BİZİM SEVGİMİZ SENİ ONUN SEVGİSİNE TAŞIDI. dedi.
Şimdi arif olan buradaki mürşit-mürit ilişkisini anlar. Anlamayanlar da islam'ı kabuk mesabesinde yaşar sevaplarını alırlar.İSTEYENE İSTEDİĞİ VERİLECEKTİR.
AMA ALLAH ''BENİ İSTE '' DİYE EMRETMEZ Kİ BE KARDEŞİM. O YÜZDEN HZ.EBU BEKİR'E GÖRE RASULULLAH KİMSE, BU ZAMANDA SANA GÖRE ONU BULMAN, ÇOK SEVMEN VE BÖYLELİKLE ALLAH'A VASIL OLMAN LAZIM.
BİR AĞABEYİMİZ VARDI ŞÖYLE DERDİ:
-KAPI GICIRTISI DAHİ BANA ALLAH'I HATIRLATIYOR.
Selametle.
 

AdımcA

Akşam ... Yine Akşam ...
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
2,420
Tepkime puanı
8
Puanları
0
uyarıcı' Alıntı:
ONU sen dayandırıyorsun ebu bekir niye bunu insanlara anlatmadı veya diğer sahabeler hangi tarikattandı ? nakşimiydi yoksa kaderimiydi v.s imam gazalinin tarikat mensubu olduğunu delillendir atma senin karşında kahvehanede oturan cahil yok .Dinini iyi bilen muvahhid bir müslüman var tamam...


Bu tarikatlere niçin bu kadar düşmansınız, anlayamadım.
Tarik; Arapça "yol" demek.
Tarikat; "yollar" demek.
İnsanları dine çekecek, onlara dinini en güzel biçimde yaşatmak için, farklı yöntemler, anlayışlar sunmak kötü bir şey mi?
Tarikatler zaten amaç değil, araçtır; İslam'a götüren bir araç.
................................................................................
Çevremde öyle insanlar gördüm ki, bir tarikate bağlandıktan sonra, kötü alışkanlıklarını (içki, kumar vs.) terkettiler. Bu olumlu bir gelişme değil mi?
 

Metin mete

Üye
Katılım
26 Haz 2006
Mesajlar
78
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sayin arkadaslar tartismayi cok gec gördüm nedeni ise yeni üye olmam degil bu formun basina gelenlerdir her halde,her seferinde ya cöktü ya kapatildi benim üyelik gitti her neyse.
Arkadaslar adamin istedigi tek bir delil neden vermiyorsunuzda durmadan oyaliyorsunuz.Verin söyle okkali bir delil mesela bir tek ayet adama yeterde artar,o nedenle bu konuyu cok dagitiyorsunuz.Varsa deliliniz verin yoksa pas gecin.Vesselam.
 

İmandanihsana

Doçent
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,048
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul/kadıkö
Metin mete' Alıntı:
Sayin arkadaslar tartismayi cok gec gördüm nedeni ise yeni üye olmam degil bu formun basina gelenlerdir her halde,her seferinde ya cöktü ya kapatildi benim üyelik gitti her neyse.
Arkadaslar adamin istedigi tek bir delil neden vermiyorsunuzda durmadan oyaliyorsunuz.Verin söyle okkali bir delil mesela bir tek ayet adama yeterde artar,o nedenle bu konuyu cok dagitiyorsunuz.Varsa deliliniz verin yoksa pas gecin.Vesselam.


muslumanda cahil denmezzz o nedenle bısı demıyorum ama kardesım hersey ortada anlayamassınızz yazıkk TEKKK DUSUNDUGUM TASAVVUF UN NE OLDUNU BILMEDEN AHKAM KESENLER DDINDE YERI YOKTUR DIYENLERIN AHIRETTE NE YAPACAGII.......... ALLAH YAR VE YARDICIMIZ OLSUN
 

Mevlevi

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Manavgat
Web sitesi
www.abdullahbaba.net
Bu yazıyı iyi oku...

ONU sen dayandırıyorsun ebu bekir niye bunu insanlara anlatmadı veya diğer sahabeler hangi tarikattandı ? nakşimiydi yoksa kaderimiydi v.s imam gazalinin tarikat mensubu olduğunu delillendir atma senin karşında kahvehanede oturan cahil yok .Dinini iyi bilen muvahhid bir müslüman var tamam...
Kardeşim Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: Görevini hakkıyla yerine getiren şeyler, halkı arasında Peygamber gibidir., yine buyuroyorlar ki: Şeriat Allah'ın emir ve yasaklar tarikat (Doğru yol) benim yaşantımdır, ayrıca :Ümmetimin alimleri beni İsrail Peygamberlerinin muadilidir diyor... Ayrıca daha itiraz edersen görülen rüyayıda internete upload edebilirim... Gerçi görülen rüya bir tane değil binlerce... Ayrıca imamı azam Son iki senem olmasaydı Numan helaktaydıdiyor. aç kitabını bak mademki cahil değilsin... son olarak; silsile sülale işi değildir. Babası ölür oğlu geçer....!!! bu şekil birşey olmaz.. olamaz. Mesela önceki üstadım Nevşehirliydi. Şu anki Tire'de diğeri vefat edince Silsilenin 46. halkası olarak avatarımda gördüğün zat seçildi... ve Elhamdülillah sen ne dersen de... Rüyamızda defalarca gördük kendisini...



Gözünüzü açın; Allahın dostları (Evliyaullah) onlar için korku yoktur. Yonlar mahzunda olmayacaklardır... Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.(Yunus Suresi / 62-63)

İnadi küfür yapıyorsun gibi geldi bana...
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Son iki senem olmasaydı Numan helaktaydıdiyor.
Buradan kastı tarikat dersi alması. İmam-ı Azam Ebu hanife dersliydi benim bildiğime görede... ;) O ana kadar yaptıklarını insan hep eksik görür. O yüzdende sürekli tövbe istiğfarda bulunur.

Efendimiz S.A.V günde 70 kere tövbe istiğfarda bulunurmuş. Bu günahlarından ileri gelen bir tövbe değil tabiki, gelmiş ve geçmiş tüm günahları af olunmuş zaten... Günde 70 makam atlıyor ve her geçtiği makamdan sonra bir alttaki durumunu görüp Allah C.C tövbe istiğfarda bulunuyor. Zamanımızda ise bir insanın hayatı boyunca 70 makam atlaması imkansızdır ki 1 günde geçiyordu Efendimiz S.A.V bunları. Halende bazı cahiller derki, şeyhler veya müridleri kendi şeyhlerini peygambermiş gibi gösterir.Derler. Tabi cahillikten bunlar. Allah Affetsin diyelim. Bu bir yana haşa tapıyor gibi sözlerde oluyor Allah yerine koyma demektir. Ki Buda cahilliğin daniskasıdır.

SElametle...
 

Mevlevi

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Manavgat
Web sitesi
www.abdullahbaba.net
Elbette

Buradan kastı tarikat dersi alması. İmam-ı Azam Ebu hanife dersliydi benim bildiğime görede... ;)

SElametle...

Elbette talebesi olan Caferi Sıddık Hazretlerinden dersliydi...

İmamı Şafi ve Ahmed bin Hanbel, Şeybani Rai Hazretlerinden dersli Bu mübareklerin hayatlarını okusunlarda gelsinler... Mezheb imamı kime bağlı diyor... bu cevap olarak yetmez mi?...!!
 

bendeniz

Üye
Katılım
23 Eki 2006
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
selamun aleyküm bu sözleri söyleyen arkadaş neye güveniyor bilgili olduğunu söylüyor ama sadece zannediyor bu zan onu yıkabilir diyor ki hz.peygamberin tarikati neydi sahabiler hangi tarikattendi o sadece bilmiyor gerçekten acıyorum ona bilmiyor ona kalırsa hz.peygamber sav zamanında mezhepte yoktu mezheplerin sonradan çıkışı onun batıl olduğunu mu gösterir o zaman milyonlarca mümin ziyanda batıla uymuş gidiyoruz tarikatların çıkışı istidadların farklı olusundandır nakşi ayrıdır kadiri aynıdır vs ama hepsi ummana akar gider hz.peygamber zamanında tarikat kavramı olsa bile böle farklılık göstermezdi bence çünki ALLAH RESULU SAV her istidada hitap ederdi her nefis onda terbiye olurdu herkesi terbiyesi altına alabilirdi hem bazı yorumlarda bizim iki ölçümüz vardır oda kuran ve sünnet olsa gerek arkadaşlar gene yanılmış nakşibendi tarikatinin aslı kuran ve sünnetten hariç değildir şah-ı nakşibend böyle der mevlana halidi bagdadi hz. nakşidir imamı rabbani hz. leri gene öyledir bilmiyorsan öğren benim çok bilgili mümin kardeşim olurmu lütfen umarım ALLAH anlayışını kuvvetlendirir ve seytanın desiselerinden korur cümle ümmeti muhammedi sav hadi sağlıcakla kalın
 

fetih

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
gaziantep
öncelikle ben sizden şunu anladım
siz tasavvuf hakkında hiç bir şey bilmiyorsunuz, o yüzden ne kadar konuşursanız o kadar günaha girersiniz.
hem bu yukarıdaki ne demek biliyor musunuz?
mürşidine olan teslimiyet demektir. ve Hak tır.
sizden ricam bilmediğiniz işe kalkışmayın
başınıza bela alırsınız

ALLAH c.c razı olsun
 
Üst