Lozan’da kaybettİklerİmİz

KUZAT

Profesör
Katılım
14 Şub 2013
Mesajlar
901
Tepkime puanı
43
Puanları
0
Konum
Antalya
LOZAN’DA KAYBETTİKLERİMİZ

SÜLEYMANİYE MUSUL VE KERKÜK LOZAN’DA KAYBEDİLDİ



Laikçi ve sahte Atatürkçü dernek vakıf ve kuruluşlar düzenledikleri panel ve konferanslarda “zafer” olarak gösterilen Lozan Antlaşması’nın birçok açıdan kayıp olduğu belirtiliyor. Bugüne kadar hep tartışma konusu olan Lozan’ın “zafer” değil “hezimet” olduğu bir defa daha gün yüzüne çıktı. Günümüzde Türkiye için en problemli bölge olan Musul Kerkük ve Süleymaniye kaybının 80 sene önce Lozan Antlaşması’yla başladı. Eğer Lozan’da Kuzey Irak’ta kalan çok önemli topraklar kaybedilmemiş olsaydı Türkiye bugün karşılaştığı birçok problemle karşılaşmayacaktı.



Hatay’dan Kıbrıs’a Musul-Kerkük’ten 12 Ada’lara kadar birçok taviz verdiğimiz antlaşma dönemin Dışişleri Bakanı İsmet İnönü Sosyal Güvenlik Bakanı Rıza Nur ve Trabzon Milletvekili Hasan Saka’dan oluşan TBMM heyeti ile müttefikler arasında 20 Kasım 1922’de başlayıp 24 Temmuz 1923’te sonuçlandırılmıştı. Lozan görüşmeleri bir kısım çevreler tarafından inatla zafer olarak nitelendirilse de kaybettirdikleri ile sürekli tartışma konusu oldu.



EK 17 MADDESİ HÂLÂ SIR



Toplam 142 maddeden oluşan ancak gizli tutulan Ek 17 maddesi hâlâ sır özelliği taşıyan Lozan Antlaşması’nda kapalı kapılar ardından ne pazarlıklar yapıldığı tam olarak bilinmiyor. Lozan’da İngiliz Delegasyonu Başkanı Lord Curson İngiliz Avam Kamarası’nın ‘Lozan’da Türklerin istiklalini neden tanıdınız’ şeklinde yapılan itirazlara “Asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski şan ve şöhretlerine kavuşmayacaktır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinde söndürmüş bulunuyoruz” şeklinde cevap vermişti.



LOZAN’DA KAYBETTİKLERİMİZ



Lozan’da kaybettiklerimiz maddeler halinde şu şekilde sıralanabilir:

• 1920-1922 arasında Yunanistan’a karşı verilen İstiklal Harbi’nin galibi olarak Yunanistan’dan tek kuruş savaş tazminatı alınamadı

• Misak-ı Mili sınırları içindeki Musul-Kerkük ve Süleymaniye İngilizler’e Hatay Fransızlara bırakıldı.

• 12 ada İtalyanlar’a İmroz Bozcaada ve Tavşanlı adaları dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan’a 1571’den beri Türklere ait olan Kıbrıs İngiltere’ye verildi.

• 1923’ten itibaren 6 sene boyunca Türkiye Dış Ticaret yönetimine müdahale edememiş ve bu süre içerisinde Avrupa’nın açık pazarı haline getirilmiştir.

Türkiye’nin Lozan’da tam bağımsızlığına kavuştuğu iddia edilirken ağır bir borç altında bırakılarak yabancı şirketlere imtiyazlar verilmiş ve tam bağımsızlık bir kenara itilerek batı bloğunda yer almaya zorlanmıştır.


 

KUZAT

Profesör
Katılım
14 Şub 2013
Mesajlar
901
Tepkime puanı
43
Puanları
0
Konum
Antalya
Lozan'ın İç Yüzü

Büyük Doğu’nun yirmi dokuzuncu sayısında; "Lozan’ın İçyüzü" diye yazılan makaleden.


İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en mânidar sözünü söyledi. Dedi ki:

"Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz."



Lozan’da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıtları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hıristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesat kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:



"Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden, yani an’ane-i İslâmiyetten kurtulmak hususunda besledikleri-yâni İsmet’in beslediği-azmin, inkâr edilmez delilidir."



Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının, yâni İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’î azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksat altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.



Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları... Fakat esas meselelerde daima baş başa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: "Din öldürülecektir."



Lozan Konferansının ikinci sayfası: "..... Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle, bu millette, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir."

Nihaî Vesika

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap:



"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.




Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır."



Artık bunun üzerine herşey ap açık anlaşılıyor, değil mi?



Gizli anlaşmanın entrikası



Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur’ân’ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:



"Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum."



Aynı Hayim Naum Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mâni kalmamıştır.



Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak plânın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde-yani Mustafa Kemal yanında-emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki, bu tesir, mahut mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türkü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.



İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.
 

zülcenaheyn

Asistan
Katılım
2 Tem 2013
Mesajlar
202
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Lozan Antlaşması ile vatan satılmıştır.

Birinci meclisimizde iki grup vardı. Kemal Paşa'nın etrafında toplanan Birinci Grup ve geri kalan, dışlanmış olanlar yani İkinci Grup.

İkinci Grup Lozan'a karşı idi ve bunun vatanı satmak olduğunu söylüyordu.

Böyle bir muhalefet karşısında Lozan imzalanamazdı.

Peki ne oldu?

Önce İkinci Grubun en ön planda, en cesur olan mebusu Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey Topal Osman eliyle öldürüldü ve ardından Topal Osman da öldürüldü.

Daha sonra Ali Şükrü Bey üzerinden İkinci Grubun tüm mebuslarının gözü korkutuldu ve boyun eğmek zorunda kalmaları ile Kemal Paşa rahatlıkla istediğine kavuştu yani meclisi fesh etti.

Böylelikle cinayetler ve baskılar sonucu tamamen susturulan muhalifler belasından kurtulundu.

İkinci Meclis kuruldu. Bu meclisin tüm mebuslarını Kemal Paşa kendi eliyle seçti. Elbette seçtikleri arasında muhalifler yok. Nitekim Kemal Paşa "ben muhalif istemiyorum" diyor.

İşte ne olduysa 1923 sonrası olmuştur. 1923'e kadar her şey güzel. İmparatorluk yıkılmış fakat Milli Mücadele vermişiz, zafer kazanmışız, ayrıca memleketin her köşesinden, renginden insanın olduğu tam demokratik bir meclisimiz de var ki bu Birinci Meclis'tir. Geriye sadece barış antlaşmasını imzalamak kalmış.

İşte buradan sonra işler değişiyor.

İkinci Meclis rahatlıkla Lozan'ı onaylıyor. Topraklar rahatlıkla düşmanlara peşkeş çekiliyor. Kemal Paşa hilafet karşıtı konuşmaya başlıyor. Halifelik kaldırılıyor. Onlarca hanedan üyesi, Osmanoğulları, sultanlar, şehzadeler bir gece trenlere bindirilip ülke dışına yollanıyor. Tek parti, tek adam rejimi kuruluyor. Milli Mücadele'de kullanılan İslamî ve Bolşevik terimler terk ediliyor ve tamamen batıya odaklanmış bir dil kullanılıyor. Sonrası malum. İstiklal Mahkemelerinin katliamları. Müslümanların, Kürtlerin, demokratların, solcuların gördüğü zulümler, vs. vs.

Her şey Lozan ile başlıyor.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
Murat Bardakçı[email protected]
Lozan palavraları artık gına getirdi!05 Ocak 2015 Pazartesi, 01:39:04Güncelleme: 08:45:38
HEMEN her gün dünya kadar e-mail alırım, tarih konusunda türlü türlü sorular gelir, bu e-maillerin hemen hepsini okumaya çalışırım ama vakit yokluğundan dolayı cevap verme imkânını maalesef bulamam, o da başka...
Son zamanlarda gelen mesajlar arasında ilk sırayı sayıları artık gittikçe artmış olan ve ortaya attıkları türlü türlü palavralar ile milletin kafasını bulandıran uydurma tarih tüccarları ile nefret tarihçilerinin Lozan hakkındaki iddialarının doğru olup olmadığı sorusu geliyor!
Lozan konusunda burada birkaç defa yazdım, “Lozan’ın ne olduğunu merak edip de öğrenmek isterseniz doğrudan doğruya anlaşmayı okuyun, başka yerlere bakıp kafanızı karıştırmayın, zira Lozan’ı sadece kendisini okuyarak öğrenebilirsiniz” dedim.
Ama anlatabilmek ne mümkün! Birileri, hattâ isimlerinin başında “profesör” unvanı olan koskoca adamlar kanal kanal dolaşıp Lozan hakkında konuşuyor, “Öyle oldu, böyle yapıldı, İsmet Paşa şu şu şu hakkımızı yabancılara teslim etti, Lozan bir yenilgidir, üzerinden 90 sene geçmiş olmasına rağmen bu paçavra gibi anlaşmayı Amerika hâlâ kabul etmedi” deyip duruyor. Bu kadarla kalsalar âmennâ ama aralarında “Kurtuluş Savaşı hiç olmadı!” diye akıllara ziyan şekilde saçmalayanları da var!
ÂH, O ŞÖHRET MERAKI YOK MU?
Kendilerini böyle konuşmaya mecbur hissediyorlar, zira uzmanlık alanlarında şimdiye kadar yaptıkları dişe dokunur bir yayınları yok, seneler boyunca onun bunun eserinden birşeyleri kesip yapıştırmışlar, uluslararası alanda kabul görmüş tek bir satırları bile mevcut değil ama şöhret sahibi olmak istiyorlar... Hasretini çektikleri şöhrete varmanın en kolay yolu da Cumhuriyet’in kurucu kadrosuna ve Lozan’a desteksiz de olsa veryansın etmek! Zira bilinen tarihin dışında söylenen herşey yalan bile olsa para ediyor, rağbet görüyor ve bu saçmalıkları ortaya atanlar okumaktan nasibini almamış bir kesimin gözünde“üstâd” oluveriyor!
Meslek cahili böyle şöhret tüccarlarının Lozan konusunda ortaya attıkları saçmalıkların ve milleti inandırdıkları yalanların bazılarını ve işin doğrusunu da yazarak sıralayayım:
-ASLI İNGİLİZCE OLAN ANLAŞ- MANIN METNİ İNGİLTERE’DEDİR, TÜRKİYE’DE KOPYASI YOKTUR: Neresini düzelteyim? Lozan’ın metni Fransızca’dır, anlaşmanın aslı Paris’te, Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndadır ve yine anlaşmanın 143. maddesi uyarınca tasdikli bir kopyası Türkiye’ye daha tâââ o zaman verilmiştir!
-AMERİKA, LOZAN’I HÂLÂ TASDİK ETMEMİŞTİR: Doğru, etmemiştir, zira Birleşik Amerika anlaşmanın tarafı değildir, yani Lozan’a katılmamıştır, altında imzası yoktur ve dolayısı ile Kongre’nin“Lozan’ı tasdik etmesi” diye bir şey sözkonusu değildir. Anlaşmaya taraf olan memleketler İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sırp-Hırvat ve Sloven Krallığı ve nihayet Türkiye’den ibarettir; Amerikalı diplomatlar görüşmelerde “gözlemci” olarak, yani ne olup bittiği konusunda kendi hariciyelerini bilgilendirmek maksadı ile hazır bulunmuşlardır! Bir memleketin taraf olmadığı ve imzalamadığı anlaşmayı “Çok güzeeeel!” deyip onaylaması yahut “Ben bunu beğenmedim” diye onaylamaktan çekinmesi nasıl mümkün olabilir ki?
OKUYUN, SADECE OKUYUN!
-TÜRKİYE, LOZAN’I İMZALAR İMZALAMAZ HİLÂFETİ BU ANLAŞ- MAYA GÜVENEREK APAR TOPAR KALDIRMIŞTIR: Palavraaaa! Lozan Anlaşması 24 Temmuz 1923’te imzalanmış, hilâfet bu tarihten yedi buçuk ay sonra, 3 Mart 1924’te kaldırılmıştır. Bu tarihlere bakıldığında gerçi hilâfetin Lozan’ın imzalanmasından sonra lâğvedildiği söylenebilir ama mesele öyle değildir, zira 1924 Mart’ında anlaşma yürürlüğe girmemiştir, yani hukuken henüz yoktur! Lozan’ın uluslararası alanda yürürlüğe girme tarihi 1924 Ağustos’udur ve hilâfet kaldırıldığı sırada Lozan’ın uygulanması diye bir şey sözkonusu değildir!
-FENER PATRİKHANESİ, LOZAN’A GÖRE BİR ‘TÜRK MÜESSESESİ’DİR: Yalan! Lozan Anlaşması’nda Fener Patrikhanesi’nin bahsi bile geçmez. Patrikhane meselesi görüşmeler sırasında gündeme gelmiş ve tartışılmıştır ama anlaşma metnine girmemiştir ve tek bir kelime ile olsun metinde yeralmaz!
-LOZAN’IN GİZLİ MADDELERİ VARDIR, ANLAŞMA 100 SENE İÇİN GEÇERLİDİR VE 2014’TE KENDİ KENDİNİ FESHEDECEKTİR: Öylesine bir yalan ki, artık üzerinde durmaya lüzum bile görmüyorum; bu iddia hakkında daha önce zaten yazmış, hattâ dalga geçmekten başka bir çare bulamamıştım...
Tekrar söyleyeyim: Lozan 143 maddeden ibaret kırk küsur sayfalık kısa ama gayet başarılı bir anlaşmadır, ardından bazı protokoller gelir ve metne ulaşılması gayet kolaydır. Dolayısı ile lûtfedin okuyun, neyin ne olduğunu kendi gözlerinizle görün ve bazısı unvanlı bu yalan bilgi tüccarlarının sizleri iğfal etmelerine artık bir son verin!

http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1026747-lozan-palavralari-artik-gina-getirdi
 
Üst