abla
Doçent
- Katılım
- 21 Kas 2006
- Mesajlar
- 694
- Tepkime puanı
- 16
- Puanları
- 0
Bir gün sana Leylâyi sorarlar a gönül
Leylâda ki mânâyi sorarlar a gönül
Esmâyi ha bilmedin ha bildin ne çikar
Ukbâda müsemmâyi sorarlar a gönül
(Mehmet F. ÇavusoGlu )
Mecnûn Leylânin askiyla öylesine kendinden geçmisti ki, Her nereye baksa Leylâyi görür oldu. Artik adini soranlara bile; Benim adim Leylâ! diyordu
Dilinde ki virdi, gönlündeki derdi Leylâ idi. Leylâdan gayri kimseyi de tanimiyordu. Leylâ ismi diGer bütün isimleri unutturmustu Ona. Mecnûn âsik-i sâdik olmustu. Çünkü, askinda sâdik olan, özge esmâ bilmezlerdi.
Yine böyle deli-dîvâne Leylâ!-Leylâ ! diyerek feryâd edip dolasiyordu Mecnûn. Hem de sehrin orta yerinde, kalabalik bir mekanda. Leylâ bu yürek sizlatan feryâdi isitmis ve derinden etkilenmisti. Gidip su miskîne kendimi göstereyim de hâl, hâtir sorayim, dedi kendi kendine.
Gece-gündüz kendisi için âh u efgân eden bu zavalliyi rahatlatmak istiyordu Leylâ. Bu arada Mecnûn sehrin disina çikmis ve Leylâ! Leylâ nidâlari ile sahraya doGru yol almaya baslamisti. Leylâ arkasindan yetiserek Mecnûnun önüne geçti, ancak Mecnûn Leylâya hiç iltifat etmemisti. O kadar çok Leylâ diyordu ki, bu zikr-i kesîr sebebiyle kendinden geçmis, bayilarak yer düsmüstü. YattiGi yerde dahî bütün âzâlarindan Leylâ zikri yükseliyordu.
Leylâ saskin bir vaziyette olup-bitenleri izliyordu. Mecnûn kendine geldiGinde karsisinda gölgesi üzerine düsmüs bir varlik olduGunu farketmisti. Basini kaldirdi, gözlerini Leylânin yüzünde gezdirdi ve Sen kimsin? diye sordu Leylâya. Hâlin nedir ask elinden? dedi Leylâ. Mecnûn Sana ne benim hâlimden. Dost musun, düsman misin? Uzak dur benden! dedi.
Adini anmaktan deli-dîvâne olduGun Leylâ benim. Nasil olur da beni tanimazsin?dedi Leylâ. Mecnûnun yüzünde aci bir gülümseme belirdi ve sözlerini söyle tamamladi: Bil ki; bütün âlem bana Leylâ olmustur. Benim gönlüm lebâ-leb Leylâ doludur. EGer sen Leylâ isen, bu bende ki Leylâ nedir? Anlasildi ki, Mecnûn artik Cunûn sehrinde ikâmet ediyordu. Bu sehrin ne makâmi ne de mekâni vardi.
Zâten Mekâni belli olmayan iki yer vardi. Bunlardan biri Hayret Vâdisi diGeri Cunûn sehri dir Hayret Vâdisinde ki saskinliGa düsmüs kimselerle(mütehayyir), Cunûn sehrinin mecnûnlari bir araya gelerek halka olusturdular ve kendilerinden geçmis bir halde sohbete daldilar. Mecnûn da bu mecnûnlardan bir mecnûn olmustu. Mecnûnlardan birisinin sorusu ile baslayan sohbet derinlestikçe tatlandi, tatlandikça derinlesti. Mecnûn sordu Mütehayyir cevapladi:
- Ey Mütehayyir! Okudun, yazdin ve mânâsini da anladin. Mânâyi nasil anladin? Söyler misin?
- Elif-bâ ile
- Mânâ ne demektir?
- Birin iki, ikinin bir olmasidir.
- Buna ne denir?
- Kelime-i Tevhîd
- Peki, Elif-bâ ne demektir?
- Kâinâttaki gerçeklikler(realiteler)
- Asil olan hangi harftir?
- Elif
- Elif neyin aslidir? VarliGin mi? Hâdiselerin mi?
- VârliGin deGil, hâdiselerin aslidir.
- Elifin asli nedir?
- Nokta.
- Elife mi yoksa noktaya mi varlik diyorsun?
- Noktaya. Nokta sessiz varliktir, ancak Elifle konusur.
- Öyleyse iki tane varlik var?
- Hayir! Elif ve nokta birdir. Ariyi düsün!
- Ari ne yapar?
- Bal yapar; sevdirmek için!
- Baska ne yapar?
- Balmumu yapar; bildirmek için!
Mütehayyir cebinden bir balmumu çikardi ve;
- iste Nokta! dedi.
Sonra balmumunu nefesiyle isitip boyunu uzatti ve;
- iste Elif! dedi.
O sirada mecnûnlardan biri ayaGa kalkti ve;
- Elifin baska adi var mi? diye sordu.
Mütehayyir;
- Evet var! Gel de kulaGina söyleyeyim dedi. Sonra kulaGina bir seyler fisildadi. Kucaklastilar.
Mütehayyirin ifâdesine göre, o artik Leylâsiz Mecnûn olmustu. Çünkü Mecnûn Leylâya dönüsmüstü. Bundan sonra her kim aradan Leylâyi çikarirsa Elifin diGer ismini de öGrenebilecekti.
(Kaynak eserler: Filibeli Ahmed Hilmi, Âmâk-i Hayâl;EsrefoGlu Rûmî,Müzekkin-Nüfûs)
Mustafa Demirci "
Leylâda ki mânâyi sorarlar a gönül
Esmâyi ha bilmedin ha bildin ne çikar
Ukbâda müsemmâyi sorarlar a gönül
(Mehmet F. ÇavusoGlu )
Mecnûn Leylânin askiyla öylesine kendinden geçmisti ki, Her nereye baksa Leylâyi görür oldu. Artik adini soranlara bile; Benim adim Leylâ! diyordu
Dilinde ki virdi, gönlündeki derdi Leylâ idi. Leylâdan gayri kimseyi de tanimiyordu. Leylâ ismi diGer bütün isimleri unutturmustu Ona. Mecnûn âsik-i sâdik olmustu. Çünkü, askinda sâdik olan, özge esmâ bilmezlerdi.
Yine böyle deli-dîvâne Leylâ!-Leylâ ! diyerek feryâd edip dolasiyordu Mecnûn. Hem de sehrin orta yerinde, kalabalik bir mekanda. Leylâ bu yürek sizlatan feryâdi isitmis ve derinden etkilenmisti. Gidip su miskîne kendimi göstereyim de hâl, hâtir sorayim, dedi kendi kendine.
Gece-gündüz kendisi için âh u efgân eden bu zavalliyi rahatlatmak istiyordu Leylâ. Bu arada Mecnûn sehrin disina çikmis ve Leylâ! Leylâ nidâlari ile sahraya doGru yol almaya baslamisti. Leylâ arkasindan yetiserek Mecnûnun önüne geçti, ancak Mecnûn Leylâya hiç iltifat etmemisti. O kadar çok Leylâ diyordu ki, bu zikr-i kesîr sebebiyle kendinden geçmis, bayilarak yer düsmüstü. YattiGi yerde dahî bütün âzâlarindan Leylâ zikri yükseliyordu.
Leylâ saskin bir vaziyette olup-bitenleri izliyordu. Mecnûn kendine geldiGinde karsisinda gölgesi üzerine düsmüs bir varlik olduGunu farketmisti. Basini kaldirdi, gözlerini Leylânin yüzünde gezdirdi ve Sen kimsin? diye sordu Leylâya. Hâlin nedir ask elinden? dedi Leylâ. Mecnûn Sana ne benim hâlimden. Dost musun, düsman misin? Uzak dur benden! dedi.
Adini anmaktan deli-dîvâne olduGun Leylâ benim. Nasil olur da beni tanimazsin?dedi Leylâ. Mecnûnun yüzünde aci bir gülümseme belirdi ve sözlerini söyle tamamladi: Bil ki; bütün âlem bana Leylâ olmustur. Benim gönlüm lebâ-leb Leylâ doludur. EGer sen Leylâ isen, bu bende ki Leylâ nedir? Anlasildi ki, Mecnûn artik Cunûn sehrinde ikâmet ediyordu. Bu sehrin ne makâmi ne de mekâni vardi.
Zâten Mekâni belli olmayan iki yer vardi. Bunlardan biri Hayret Vâdisi diGeri Cunûn sehri dir Hayret Vâdisinde ki saskinliGa düsmüs kimselerle(mütehayyir), Cunûn sehrinin mecnûnlari bir araya gelerek halka olusturdular ve kendilerinden geçmis bir halde sohbete daldilar. Mecnûn da bu mecnûnlardan bir mecnûn olmustu. Mecnûnlardan birisinin sorusu ile baslayan sohbet derinlestikçe tatlandi, tatlandikça derinlesti. Mecnûn sordu Mütehayyir cevapladi:
- Ey Mütehayyir! Okudun, yazdin ve mânâsini da anladin. Mânâyi nasil anladin? Söyler misin?
- Elif-bâ ile
- Mânâ ne demektir?
- Birin iki, ikinin bir olmasidir.
- Buna ne denir?
- Kelime-i Tevhîd
- Peki, Elif-bâ ne demektir?
- Kâinâttaki gerçeklikler(realiteler)
- Asil olan hangi harftir?
- Elif
- Elif neyin aslidir? VarliGin mi? Hâdiselerin mi?
- VârliGin deGil, hâdiselerin aslidir.
- Elifin asli nedir?
- Nokta.
- Elife mi yoksa noktaya mi varlik diyorsun?
- Noktaya. Nokta sessiz varliktir, ancak Elifle konusur.
- Öyleyse iki tane varlik var?
- Hayir! Elif ve nokta birdir. Ariyi düsün!
- Ari ne yapar?
- Bal yapar; sevdirmek için!
- Baska ne yapar?
- Balmumu yapar; bildirmek için!
Mütehayyir cebinden bir balmumu çikardi ve;
- iste Nokta! dedi.
Sonra balmumunu nefesiyle isitip boyunu uzatti ve;
- iste Elif! dedi.
O sirada mecnûnlardan biri ayaGa kalkti ve;
- Elifin baska adi var mi? diye sordu.
Mütehayyir;
- Evet var! Gel de kulaGina söyleyeyim dedi. Sonra kulaGina bir seyler fisildadi. Kucaklastilar.
Mütehayyirin ifâdesine göre, o artik Leylâsiz Mecnûn olmustu. Çünkü Mecnûn Leylâya dönüsmüstü. Bundan sonra her kim aradan Leylâyi çikarirsa Elifin diGer ismini de öGrenebilecekti.
(Kaynak eserler: Filibeli Ahmed Hilmi, Âmâk-i Hayâl;EsrefoGlu Rûmî,Müzekkin-Nüfûs)
Mustafa Demirci "