Le Grand Voyage

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
5373.jpg

Fas asıllı Fransız yönetmen Ismael Ferroukhi'nin yönettiği Le Grand Voyage, gelenek ve modernite arasında sıkışan bireylerin yaşadığı kuşak çatışmasını, arabasıyla hacca gitmek isteyen yaşlı bir adamın arabayı kullanması için oğlunu yanına alması ve yol boyunca karşılaştıkları durumları sinemize ederek anlatan son derece çarpıcı bir yol filmi. Zaman zaman görüntü ve anlatım teknikleri açısından Abbas Kiarostami'nin Taste Of Cherry ve The Wind Will Carry Us filmlerine epey benzerlikler taşıdığı su götürmez bir gerçek. Ama Ferroukhi'nin özgünlüğünden kaynaklanan zeka dolu diyalogları ve filmin duygusal ritüelleriyle tam bir senkronize yaşayan müzikleri ile apayrı bir boyuta taşıyor kendini Le Grand Voyage.

Fransa'da başlayan yolculuk, İtalya, Bulgaristan, Türkiye, Suriye gibi ülkelerle devam ediyor. Türkiye'de yaşanılan pasaport sorunları ve ikiyüzlü bir Türk muhafazakârının yalancı tavrı filmde Türklüğe dair bir atıf varmış gibi gözüküyor ama filmin tamamına bakınca Ferroukhi'nin bu gibi bir amacı olmadığını anlıyoruz. Bireysel yahut yerel dilden ziyade evrensel olanı tercih ediyor Ferroukhi.

Baba ve oğul arasındaki çatışmanın vurucu dozajı, yönetmenin sosyolojik tespitlerinin ayyuka çıktığı sekansları tadından yenmez hale getiriyor. Oğul tarafındaki Nicolas Cazale oldukça zor olan bir rolün altından başarıyla kalkıyor. Babasına olan kin, sevgi, merhamet, nefret, hayranlık ve şaşkınlık gibi duyguları bütün jest ve mimikleriyle adeta seyirciye tasvir ediyor. Mohamed Majd ise geleneklerine bağlı olan muhafazakâr baba rolü için biçilmiş kaftan adeta. Özellikle dağ sahnesindeki babacan duruşu, seyirciyi dupduru bir duygusal şölenin ortasında yapayalnız bırakıyor.

Mekke'ye olan özlemini her fırsatta dile getiren ve adeta bunu ispatlarcasına Mekke'ye girişte oğlunu bile dinlemeden ihrama giren yaşlı adam, yüzünde beliren sevince ortak ediyor adeta izleyicileri. Ismael Ferroukhi'nin en büyük yanı tam da burada kendini ortaya çıkarıyor. Öyle yalın bir dil ve görüşle filmini kotarıyor ki, adeta o heyecanı kendisi yaşıyormuş, kendisi kutsal yolculuğa hazırlanıyormuş gibi hissediyor izleyici. Seyirci ile perde arasındaki diyalektiği sinemada yakalamak, çoğu büyük yönetmenin bile başaramadığı bir merci.

Final sahnesiyle izleyicinin kaburgasında zamansız sızılara yol açan Ismael Ferroukhi, baba ve oğul arasındaki gelgitleri kutsal yolculuk sosuyla bezeyip önümüze sunuyor kısacası. Ve bizlere de bu yalınkat yolculuğun gölgesi olmayı paye biçiyor. Ne diyelim, halimizden memnunuz.
 

Ebu Computer

Kıdemli Üye
Katılım
11 Haz 2013
Mesajlar
25,022
Tepkime puanı
1,505
Puanları
113
Güzel bir film.

Bir kaç kez izledim.

Her sene Ramazan ayında TRT kanallarında bir kaç kez oynar.

Sonunda babası ölüyordu galiba.

Orada tam bir netlik yok.

Aslında babası kalabalığın arasından çıkıp gelse, filmin 2. bölümü çekilse güzel olurdu.

Selam ve dua ile...
 
Üst