*.Lahmacuncu Fethi ABİMİZ.*

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
*.Lahmacuncu Fethi ABİMİZ.*

Bazı insanlar vardır. Kendilerinin rağmına yaşar. Onlar için kendileri değil başkaları vardır. Namsız ve nişansızdırlar.Mum gibi hep başkalarını aydınlatmak için erirler ve biterler.Ben kendi adıma onlardan yüzlercesini tanıdığımı söyleyebilirim.

Şimdi de sizlere bu infak kahramanlarından biriyle alakalı bir hatırayı onları bir kuvve-i cazibe ile etrafına toplamış, pişdarlarının dilinden nakledelim. Elinde lahmacun arabası, lahmacun satan birisi var'. Unutamayacağım her yerde anlatacağım bir insan.

İki sene evvel bana geliyor diyor ki; "Hocam siz talebelere yer arıyor. Onları barındırmak için tehalük gösteriyorsunuz. Ben şu arabacığımla sata, sata iki kulübecik yaptım. Bu iki kulübecikten birisi bana yeter. Kabul buyurursanız ikincisini içinde talebeler kalsın diye vermek istiyorum.

“Ben Rabbimin rızası istikametinde samimi olarak getirilen bu teklife hayır demedim. Olur dedim. Çünkü olur dememle affa liyakati olmayan beni de Allah affeder. Onu böyle bir koşturduğumdan, vesile olduğumdan dolayı Rabbim beni de affeder." Olur dedim doymadı bu... Hayra aç olan bu insan bununla doymadı. Allah'a gönül vermiş bu insan bununla doymadı. Aradan altı ay yedi ay geçti.

Dedi ki; "Hocam evin kapısı önünde bir bahçe var ya, ben bu bahçeyi bir yurt yapıp ta yüz talebeyi barındırmak istiyorum." Ben evvela şaşkın, şaşkın; sokaklarda küçük el arabası ile lahmacun satan bu adamın yüzüne baktım, şaşkın şaşkın. "Bu işi nasıl yapacaksın.

Burada hizmeti tekeffül eden arkadaşlar beş altı inşaat yürütüyorlar. "Bin talebeye üniversiteye hazırlık kursu verip sahip çıkalım. Bin talebeyi üniversiteye imtihana geldiğinde barındıralım. Sahip çıkalım. Ve çeşitli okullara dağıtalım sahip çıkalım" diye "yüz yerde yurt yapalım,” diye tehalük gösteren bu cemaat zaten dopdolu.

Nasıl yapacağız bunu? "Hocam Allah'ın yardımıyla, bu arabayla ben bu işi yaparım" diyor. Sonra, "Yapan arkadaşlara sen kendi ellerinle ver ne olur bunu. Elli bin lira kazanırsa, kırkbeşbin lirasını getirir. Kırk bin lira kazanırsa, otuz beş bin lirasını getirir. Hiç otuz beş bin lira getirdiğine şahit olmadım.

Aradan sekiz ay veya dokuz ay geçti. O yurdu yaptı. Şimdi boyasını yaptırıyor. Ve camlarını taktırıyor. İşini bitirdi ferih ve fahur. Keyfi yerinde. Üç-beş hafta evvel yanımda kalan bir arkadaşa gelip diyor ki; "Kardeş, hocama söylesen acaba giyip kullandığı eski ayakkabılardan var mı? Hiç ayağımda ayakkabı kalmadı. Verse de giysem" diyor. Anlıyor musunuz mümini ? Anlıyor musunuz Hakk’a gönül vermişi.

Ve bunların sayısı bugün binleri çoktan aşmıştır. Ben yüz defa fabrika tapusunu geri çevirdiğim insan sayısı yüzün çok üstüne ulaşmıştır.

Yeniden bir sahabe devri başlıyor. Yeniden malını ve canını feda etme devri başlıyor. Yeniden Hz. Muhammed’e (SAV) ait ocaklar tütmeye başlıyor. Ve yeniden biz, bütün bu olup biten şeyler arasında Rabbimizin bize teveccühünü duyuyor gibiyiz. Ve müşahede ediyor gibiyiz. Ve saflarımız arasında bizi istikamete çağıran ve davet eden Hz.Muhammed (asm)’in mübarek kokusunu duyuyor gibiyiz.”
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
FETHİ BABA.....

Bilmem ki Fethi Baba misâl ağabeylerimizin, bize sundukları imkânları bizler de burada, şu boynu bükük Afrikalı sabilere sunabilecek miyiz? Buralarda da Sefineyi Nuh misâl ocaklar tüttürüp, şu garip kıtanın mazlum insanlarının, sâhil-i selâmete ermelerine vesile olabilecek miyiz?


Üç tekerlekli lahmucun arabası yurdun yan kapısına geldiğinde onlarca çocuk uçarcasına kapıya doğru koşar, "Fethi Baba geldi, Fethi Baba geldi!" çığlıklarıyla iki lâhmacun bir ayran almak için âdeta yarışırdık. Paramız olduğu zaman parasıyla, olmadığı zaman bedava yediğimiz o lâhmacunlar, çocukluk hâtıralarım içinde bambaşka bir yerde durur.

Onu bir cuma namazı çıkışında câmi avlusunda Moto Guzzi'si ile lâhmacun satarken tanıdım. Üç veya dört tane daha lâhmacuncu olmasına rağmen, cemaat namaz çıkışında onun arabasının önünde onlarca metre sıra olur; o nefis lâhmacunları tadabilmek için âdeta birbirleriyle yarışırlardı. Zannederim buna en çok şaşıran, diğer lâhmacun satıcıları olurdu. Kendilerine gelen tek tük müşterilere bedel, Fethi Baba'nın arabasının önünde izdiham yaşanır; herkes ondan lâhmacun alabilme telâşına girerdi.

Çocukluğumuzun bu rengârenk cumalarında, biz de câmi çıkışı sıraya girer; o doyumsuz lâhmacunlardan birkaç tane yeme hevesine düşerdik. Yıllar var ki o lezzeti bir daha tatma fırsatımız olmadı.

Biz çocuklar için lâhmacuncu Fethi Baba'nın bizim yanımızda bambaşka bir yeri vardı. Gayretli, çalışkan, samimi, dürüst ve yardım sever kimliği ile âdeta yurdumuzda kalan bütün çocuklar için örnek bir şahsiyet hâline gelmişti. Bir gün, kutlu bir ağzından iltifatlarla Fethi Baba'yı dinlediğimizde, bizdeki intibâının hiç de yersiz olmadığını anlamıştık. Hatta lâhmacunlarının lezzeti o zamandan sonra ikiye katlanmıştı.

O günlerde Fethi Baba, arkasına bastığı eski yumurta topuk ayakkabılarını değiştirmeye dahi fırsatı bulamadan, maddî açıdan boyunu aşkın bir işe girişmişti. Büyük bir hayâli, şiddetli bir arzusu vardı. İzmir'e gelip imkânsızlık yüzünden okuyamayan tek bir çocuğun dahi kalmasına rıza göstermiyordu. Gördüğü boynu bükük her çocuk onun içini dağlıyor, yoklukların pençesinde kıvranan her gence kol kanat germek için çırpınıyordu. O bu uğurda, mütevâzı imkânları ile bir öğrenci yurdu yapma işine soyunmuştu. Bu iş için bütün varlığını ortaya koymuştu. Gecesini gündüzüne katıp gereken her türlü fedakârlığı gösteren bu yiğit insan, hedefine ulaşmak için kim bilir neler çekmişti.

Fethi Baba, o günlerde kırklı yaşlarını süren orta boylu, vakur, son dönem Osmanlı mahalle kabadayılarına has endâmı ile sempatik bir insan görümündeydi. Onu yakından tanımayan birisi ilk gördüğünde, sıradan bir insan izlenimi ile karşılaşır ama onunla tanıştığı zaman Ege'ye has efendiliği, yumuşacık ses tonu ve babacan tavırları ile ona hemen ısınıverirdi. İşin aslı Fethi Baba tam bir insan evlâdı, katıksız bir Anadolu çocuğuydu.

Hatırlıyorum da o günlerde, Fethi Baba'nın yurdu talebe almaya hazır hâle getirmesi bizleri ne kadar etkilemişti. Bulunduğumuz yurt, kontenjanının çok üstünde talebeye hitap ediyordu. Öğrencilere barınak bulma ihtiyacı hat safhadaydı. İşte Fethi Baba'nın yurdu tam o günlerde bitmiş, bütün öğrencilerin yüzünü güldürmüştü.

Yurdun hazırlandığı akşam küçük bir anket yapılmış, Fethi Baba'nın yurdunda kalmak isteyen elliye yakın arkadaş tespit edilmişti. Ben de o listede yer almanın heyecanını, o gece gün ağarana kadar yaşamıştım. Dile kolaydı, yarından itibâren, lâhmacuncu Fethi Baba'nın gayretleri ile açılan yurtta kalacaktım.

Yanılmıyorsam bir cumartesi sabahıydı, tespit edilen arkadaşlarla yeni yurdumuza geçmiştik. Burası, bir tepenin yamacına kurulmuş, diğer yurdumuza göre oldukça mütevâzı, beş katlı bir binaydı. Yeni yurdumuzun zemin katının bir köşesinde, Fethi Baba'nın bir iki küçük odadan oluşan yuvası vardı.

Benim kaldığım oda, Fethi Baba'nın haneciğinin üst katına denk gelmişti. Bu yüzden aynı odada kaldığımız arkadaşlarla gürültü yapmamaya özen gösterirdik. Çünkü Fethi Baba, gece geç vakitlere kadar çalışır ve sabah da erkenden lâhmacun arabası ile yola revân olurdu. Yurt açılmıştı açılmasına ya, zannımca kalan borçları ödeyebilmek için onun daha çok koşturması gerekmekteydi.

Fethi Baba'yı yurdun içinde birkaç kere gördüğümü hatırlıyorum. Yurda hep boynu bükük gelir; gözleri yerde, başı önde dolaşırdı.

Bir gün yurdun eksiklerini tespit maksadıyla katları dolaşırken, bizim odamızı da ziyâret etmiş, hâlimizi hatırımızı sormuştu. Onun bu ziyâreti bizi çok sevindirmişti. Ben o gün, "Fethi Amca! Biz bazen gürültü yapıyor, sizi de rahatsız ediyoruz. Hakkınızı helâl edin!" deyince asil kimliğinin göstergesi olan şu sözleri, kulaklarımda unutulmaz nağmeler olarak kaldı. Şöyle demişti "Ne münâsebet evlâdım, sizin koşuşturmalarınız bana cennetten gelen sesler mesâbesinde, canınızı sıkmayın, evinizdeymiş gibi rahat edin." Gerçekten de biz orada yaşadığımız kutlu zaman dilimlerinde, gurbette değil de evimizdeymiş gibi huzurla ve neşeyle kalmıştık. Hatta...

Yıllar geçmesine rağmen Fethi Baba'nın Cennetoğlu'nda açtığı o yurt hâlâ hatırımda capcanlı duruyor. Çocukluktan gençliğe adım attığımız o dönemlerde, bizlere fedâkarlığın doruklarını gösteren Fethi Baba misâl bütün büyüklerimiz, hayatımızın geri kalanının şekillenmesinde çok müspet örnekler oldular.

Bu gün Otel Anjari'deki odamda, dışarıda koşuşturan Malgaş çocuklarını seyrederken, yine yirmi iki yıl önce "Fethi Baba geldi, Fethi Baba geldi!" diyerek yurdun bahçe kapısına doğru koşturduğumuz çocukluk yıllarım hayâlimde tüllendi. Bilmem ki Fethi Baba misâl ağabeylerimizin, bize sundukları imkânları bizler de burada, şu boynu bükük Afrikalı sabilere sunabilecek miyiz? Buralarda da Sefineyi Nuh misâl ocaklar tüttürüp, şu garip kıtanın mazlum insanlarının, sâhil-i selâmete ermelerine vesile olabilecek miyiz? Acaba Rabbimizin rızâsını ve sevgili Peygamberimizin hoşnutluğunu kazanıp, çoluğunun çocuğunun boğazlarından kısarak, bizlerin okumasına vesile olan o fedâkar ağabeylere haklarını helâl ettirebilecek miyiz?

Hatıralarımdan sıyrılıp hakikat buuduna geçerken, Fethi Baba'nın yaptığı lâhmacunların misk gibi kokusunun odamın içini kapladığını, hatta penceremden sıyrılıp yavaş yavaş kızıl renkli Madagaskar adasının üzerinde yayıldığını hisseder gibiyim...

Otel Anjari / Antananarivo / Madagaskar
Zeynel Fırat
 
Üst