Kutlu iz

bilal habeş

Asistan
Katılım
29 Haz 2007
Mesajlar
217
Tepkime puanı
2
Puanları
0
KUTLU İZ

(VAHİYLE YÜRÜMEK-RAMAZAN KAYAN)

Alemlerin Yaratıcısı, yarattığı alemleri rahmetsiz bırakmadı. Yaratılan insanın tüm inkar, isyan ve ihanetine rağmen Rahman kullarından vazgeçmedi. Kendilerini rahmete kapalı tutanları bile rahmeti kuşattı. İlk insandan son insana insanlık semasında rahmet yağmuru hep çiseledi. Rahmet pınarı; vahy… Rahmet kervanı; risalet… Bu pınar hiç kurumadı… Bu kervan hiç durmadı. İşte bu rahmetin mükemmel ve muhteşem sunumu: Hz.Muhammed (sav)…
“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. “Enbiya-107
Bu rahmet tüm çağları, zamanları, toplumları, uygarlıkları kapsamaktadır. Bu rahmetin gölgesi bu gün de üstümüzdedir. Kavurucu dünya çölünde, hayat veren rahmet melteminin esintisine, kokusuna sinelerimizi açık tutmaya dünden daha çok bugün muhtacız.
Şu gerçeğin altını çizelim: Çağın insanı Hz.Muhammed’e yabancılaşıyor ve hızla ondan uzaklaşıyor. Peygamberi soluğun, ilk kez bu kadar, insanlığın hayatından uzaklaştığını görüyoruz. Yeryüzünü kasıp kavuran, gökleri bile işgal etmeye yönelen “rahmetsizlik” tehdidiyle karşı karşıyayız…
Bugün mü’minler Rasulullah (sav) ile buluşma zeminimiz sağlam mı? Acaba talep, tavır ve tercihlerimizle O’na yaklaşmakta mıdır kişiliğimiz? Çağlar üstü Nebi (sav)’yi kendi çağımıza müdahil kılabiliyor muyuz?
O’nu kendi nefsimizden önde tutma sadakatinden bahsedebilecek durumda mıyız? Hani “Peygamber, mü’minlere nefislerinden önce gelir” gerçekliğinin neresindeyiz? Nesillerimizin O’nunla tanışıklığını, bizatihi kendimizin O’nunla barışık olma içtenliğimizin ispatını yapabildik mi?
Nice bir zamandır, O’na uzak düştük… Düşünsel, kültürel, sosyal, politik, ekonomik, ideolojik savrulmaların, erimelerin anaforunda O’ndan koptuk… O’na mesafeliyiz… Sanki “O’nsuz da olabilir” miş gibi bir hüsranın yolu açıldı.
Nebevi yöntemi dillendirirken bile, cahili söylem ve eylemlerden kurtulamayışımız… O’nun “yüce ahlakına” vurgu yaparken, ahlaki çürümemizi durduramayışımız… Adres; Hz.Muhammed (sav) iken, çıkmaz sokaklardaki ısrar ve inadımız bizi kime götürür?
Dembedem, anbean rahmet Peygamberinden koptuk… Yüreğimizi O’dan çevirip kime kaptırdık? Rahmete susamışlığımıza rağmen, sünnet pınarından yüreğimizi yıkamayışımıza şalmak gerekmiyor mu? Kendimizi O’nun eline, O’nun sünnetine, O’nun şefkatine terk etme seviyesini ve becerisini gösteremeyecek miyiz?
Rabbimizin terbiyesinden geçen Rasülümüzün bize olan düşkünlüğünü nasıl unutabiliriz?
“And olsun size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir; merhametlidir.” Tevbe-128
Önceki peygamberlere verilmeyen “rauf” ve “rahim” sıfatları ile onurlandırılan sadece Hz.Muhammed (sav)’dir. Ümmeti üzerinde titreyen bir yürek… Onlara karşı olabildiğince “rauf”, “rahim” ve “haris” olan Hz.Peygamber’in bu şefkat, merhamet ve hassasiyetini yalnız kendi asrının sahabe nesli ile sınırlayabilir miyiz? Peygamberi şefkat ve rahmetin tüm çağlara yansımasını ve yankısını yok saymak mümkün müdür?
O bize karşı “haris-düşkün”… Dün olduğu gibi bugün de… Yarın da öyle olacak… Bunda kuşku yok! Önemli olan; biz O’na ne kadar düşkünüz? Bunun cevabı bizim O’na sunduğumuz itaat ve ittibada saklıdır… O “içimizden bizi” değil miydi? Yani kendisine ulaşılmayacak bir örnek değil… Tüm yönleriyle bize göre, bizim için, bizden biri…
 
Üst