Kuşak Farkı

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,306
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Dünyadaki ekonomik şartların artan nüfus ile sabit kaynaklara ulaşmaktaki oransızlığın acımasızca artması ve hızla değişen teknolojinin insan yaşamını kolaylaştırması sonucu, hızla değişen toplum gerçeğinin görünebilmesini ve buna uyum sağlanılmasını engellemektedir. Sonuçta, özellikle anne ve babalar ile çocukları arasında büyük bir iletişim kopukluğunun meydana gelmesini sağlamaktadır.

Her anne ve baba zaman, zaman çocukları tarafından “ Cahil insansınız, gericisiniz, paradan başka şey bilmez misiniz?” gibi birçok kınayıcı ve acımasız eleştiriler yapmaktadırlar ve haklıdırlar da…

Her insanın temel ihtiyaçları hangi yaş gurubunda olursa olsun aynıdır. Her insan, gülmek, ağlamak, sevmek, düşünmek… Gibi birçok değeri hisseder ve yaşar. Ancak, onu elde ediş gerçeği farklıdır. Yani araçları! Asırlar öncesinde güldürmek için yapılan espriler bugün herhangi bir insanı güldürmeyebilir. Terside güldürmeyebilirdi. Belkide korkuyla bakılırdı anlatıldığında. Hatta bırakın asırlar öncesi insanla kıyas yapmayı, bu durum değişik bölgeler arasında bile karşılaşılabilir haldedir.

Toplu deyimiyle bu “KUŞAK FARKI”, insanın çevresindeki değişimlere duyarsız kalışı ve eğitim ile bağlantılı ilim arayışının ölene kadar devam etmesi gerçeğinin göz ardı edilişinden kaynaklanmaktadır.

Günümüzde yaşam şartların acımasız ağırlığı, insanların sadece para kazanmak için zamanı harcamalarına, plan ve program yapmak yerine “ Bugünü de kurtardık…” mantığı içinde yaşamlarını sürdürmelerine neden olmaktadır. Eğer paran varsa insan olursun, ya da yaşarsın yoksa… Düşüncesinin yer ettiği toplum içinde öncelik maddiyat olmaktadır. Nasıl ki para cepten cebe yer değiştiriyorsa, yer değiştirdikçe değişime göre insanın değerleri de yanlışa ve kişilikte ölümcül olarak değişmektedir.

Bir zaman hor görülen ve adam! Yerine bile konulmayan fakir ve parasız bir insanın piyangodan çıkan büyük ikramiye ile yaşadığı yeni hayatını düşünelim. Daha önce kafasını kaldırıp da, “Ah şu insanlar gibi bir yaşamım olsa, şu sefillikten bir kurtulabilsem… Hani çok param olursa da, benim gibi insanlara nasıl yardım edeceğim…” dediği yerlere birdenbire gelivermiştir. Artık kafasındaki hayallerinin en yüksek yerinde yaşamaktadır. Kızdığı ve sinirlendiği hatta küfrettiği o insanlar gibi konuşmaya, onlardan biri olmaya özen gösterir olmuştur. Kendisi gibi yaşayan insanları da çabucak unutuvermiştir. Zengin insanlarsa hala onun nereden geldiğini bildiklerinden küçük görmeye devam etmektedirler. Halk dilinde “Sonradan görme…” olarak bilinen bu insanların hali ne içler acısıdır. O zenginlikle birlikte var olan ideal kişiliklerini de kaybederek, insanlıktan çabucak silinip gitmişlerdir. Bu insanlara sorsanız halinden çok memnundurlar, hem de çok ama… Çocuklarına paradan başka bir şeyde veremezler. Para verdiler mi her şeyi vermiş kabul ederler. Çocukları ve kendileri arasında uçurum o kadar büyüktür ki, ne zaman çocukları ölüm derecesinde büyük sorunlar yaşarlarsa o zaman ne yaptıklarının farkına varabilirler ancak…

Elbette, zengin olup, iflas etmiş bir adamın yaşamının da çok düzgün olması beklenemez. Bu yukarıda ki örnekten daha da felakettir kişilik sonuçları…

Bu gibi örneklere, makam, şöhret, vurdumduymaz yaşam… Gibi birçok örnek yaşam değişimleri de eklenebilir. Kişi, eğer yükseleceği veya değişeceği yaşama birdenbire geliyorsa, ya da bunu kazanmak için savaşıyorsa, bunların bedelleri kuşak farkına neden olacak birçok şeyi yaşamadan yaşlanmaya yol açacaktır.

En ideali, aldığını, yediğini, verdiğini hissede, hissede yaşamaktır. Bunun için öncelikle insanın kendini tanıması gerekmektedir. Ne yaşarsa ilk önce kendisi için yaşamalı, eğer sonuçları ona haz ya da mutluluk verebiliyorsa, artık ondan vazgeçmemeli… Kişiliğine eklemeli! İnsanlar şöyle diyecek, kahraman ilan edecekler diye yaşamı zehretmenin ne anlamı olabilir ki...

“Başkalarına göre yaşam değil, kendimize uygun yaşam modelini seçmeliyiz. Belki bir süre yalnızlıkta çekeriz ama ilerleyen zaman içinde sabredebilirsek bu yalnızlıkta kalıcı olarak sona erer…”

Bunun için peygamber efendimiz(SAV) bir hadisi şerifinde “ İnsanların hata ve kusurlarını aramayınız. Kendi hata ve kusurlarınızı bulunuz ve onu düzeltmeye çalışınız. Göreceksiniz ki, ölene kadar kendi hatalarınızı düzeltmekten başkalarının hata ve kusurları ile uğraşmaya zaman bulamayacaksınız.” Diyerek, kişinin mutlu olabilmesi için insanın kendisini maddi ve manevi aynasında güzelleştirerek gerçek huzuru bulabileceğini vurgulamıştır.

Zaman hızla akıyor ve teknoloji hızla değişiyor. Çocukluğumda, 1970‘lerde, telefon nedir bilmezdik bile. Birisini aramak işkence gibi idi. İletişim mektupla yapılırdı daha çok. Şimdi cep telefonu ile nereyi istersek orayı arayabiliyoruz. Hatta internet ortamından görüntülü kameralar yardımı ile dünyanın her yeriyle ne istersek paylaşabiliyoruz. Eğer biz bu teknolojiyi reddedersek, çocuklarımızın yaptıkları “chat” leri nasıl anlayacağız. Ya da internet’e girmelerini ve hangi konularla uğraştıklarını nasıl kontrol edeceğiz. Bu bir ihtiyaç ve en az çocuklarımız kadar bilmemiz gereken bir alan…

Böylesine maddesel boyutların ve insanı insan olmaktan çıkaracak isteklerin öne çıktığı bir toplumda; sevgiden söz etmek, dolayısıyla kuşak farkını oluşumunu görmemek imkânsızdır. Bananecilik ve türlü bahanelerle sürüp giden böylesi yaşamdaki görüntüde alışkanlıklar ön plana çıktığından olsa gerek, kimsenin bu görüntüden rahatsız da olduğu başlangıçta anlaşılmaz. Toplumsal rahatsızlıkların, intiharların, alkol ve keyif verici ilaçların çokça kullanılması, üretilmesi ve artması…(özellikle gençler ile yaşlı insanların oluşturduğu grupta olması.) bu kuşak farkının oluşumunun ne acı sonuçlarıdır değil mi? Emin olun gençler ve yaşlılar yalnızca sevgi ve ilgi beklemektedirler. Başka beklentileri de yoktur yakınlarından. Ancak, gerçekten bu beklentilerin karşılanabilmesi için, kuşak farkının ortadan kalktığı bir sevgi toplumunda doğal bir akışın en kısa zamanda keşfedilip yaşanılması ile ancak mümkün olacaktır.


Saffet Kuramaz
 
Üst