Kürtlerin Türklüğü

merdo

Paylaşımcı
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Rusların bu uğurdaki gerçek niyet ve ülküleri, “Fırat boylarında Rus Kazakları ile Mujiklerini yerleştirmek” yani buraları da, koca Kırım Ülkesi, Kuban Boyları ve Karadeniz doğusu gibi Ruslaştırarak, İskenderun ile Basra Körfezlerine çıkmaktı. Rusların bu gizli planını, 1916’da Trabzon, Erzurum, Bingöl, Muş, Bitlis ve Van istila ederken çok heyecanlanarak, Çar II. Nikolay’dan , artık “Ermenistan Muhtariyeti’nin İlanını” yıldırım telgraflarla isteyen Ermeni ileri gelenlerine, Hariciye Nazırı Sazonof’un verdiği kısa cevaptan anlıyoruz. Çar adına Sazonof, Tiflis’teki Genel Valiye gönderdiği telgrafta : “Rusya’ya, Ermenisiz Ermenistan lazımdır. Fırat boylarına, Rus Kazakları yerleştirecektir.” Diyerek, bunun Ermenilere duyurulması isteniyordu. Esasen Rusların 1915-1916 yıllarında Sarıkamış’tan Erzurum’a ve Erzincan’a doğru Kara bıyık Köyüne, Aras boyundaki Nah çıvandaki Şan tahtından da, Makü-Beyazıt-Kara köse’ ye uzatılan dekovil yolunu, Van’ın Ernis İskelesine ulaştırarak, yerleşme hazırlığı sırasında; Rusya’da köylü- Müjik ileri gelenlerini de, Murat ile Fırat boylarında yerleşecekleri köyleri ve toprakları beğenmek üzere, Rus Kafkas Orduları gerilerinde, hususi bir özenme ile dolaştırdıklarını biliyoruz. Bunu,1914-1917 arasında Anadolu’yu istilaya girişen, Rus Kafkas Ordusu “Harekat Dairesi Başkanı” Moslofsky’nin, Emekli Yarbay Nazmi tarafından Rusça’dan çevrilen ve Harp Tarihi Encümenince, 1935’te Ankara’da tenkitleriyle birlikte bastırılan “General Maslofski’nin Umumi Harpte Kafkas Cephesi” adlı kitaptaki haberlerden de öğreniyoruz.

Ruslar, Türkiye’yi de parçalamak için “Kürtler” üzerinde çalışan gizli büronun başına, V.Minorksy’yi getirmiş ve 1910-1915 arasında bunu; Güney Azerbaycan şimdi Rizaiyye denilen Urmiye şehrinde Konsolos olarak vazifelendirmişlerdi. Sonra Vasil Nikitin, Ürmiyede buna halef olmuş; Rusya başkentine alınan V.Minorksy, 1915’te Rus Genelkurmay Basımevinde gizli basılan ve numaralanarak Kurmaylara dağıtılan “Kürtler” adlı bir kitabı yazmıştır. Bunda, İskenderun ile Basra Körfezlerine doğru ilerleyecek olan Rus Ordularının, yol boyundaki Kürtlerden nasıl faydalanacakları, inceden inceye yazılmıştır. Üzerinde, “Çok gizli ve hizmet mahsustur” kaydı bulunan Minorksy’nin bu eserini, 1917 Rus İhtilalinden sonra, Hocam A.Zeki Velidi Togan’ın görüp okuduğu, kendi hatıralarında yazılıdır.

İşte bu Rus diplomatı Vlademir Minorksy ile Vasil Nikitin, Bolşevik İhtilalinden sonra, yeni rejim aleyhtarları arasında Avrupa’ya geçmiş ve birincisi, “Profesör” sıfatı ile Londra’da, öteki de Paris’te yerleşerek, yine Moskova’dan Sovyetlerin “Kürtler Masasından” aldıkları talimata göre, yayın ve propagandalarına devam etmişlerdir. Avrupa’da üç dilde çıkan “İslam Ansiklopedisinde” 1927’de V.Minorksy “Kürtler” maddesini yazmış ve bunların Türklükle ilgili yönlerini, kasıtlı olarak atlamış veya hiç görmezlikten gelmiştir.Yine bu V.Minorksy,1923-1926 yıllarında ki “Musul Meselesi” sırasında, Türkiye aleyhinde olarak İngiltere hariciyesine,dosyalar dolusu belgeler ve haberler vermiştir. Ne yazık ki, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmen “Murahhas Heyet” saydığı dört kişilik bir Profesörler Kurulunun idaresinde : Dilimize çevirme, telif ve tadillerle çıkan Türkçe “İslam Ansiklopedisi”nde, 1955 yılında basılan “Kürtler” maddesi, 1927’de yazdığı gibi ve kendi imzası ile çıkmıştır!... Bu da, Üniversitemizdeki milli ve ilmi bir gafletin, acıklı bir örneğidir. Halbuki aynı V.Minorksy, 1983’te Brüksel’deki “Milletlerarası XX.Müsteşrikler Kongresi”nde okuduğu bir “tebliğ”de, Dicle Kürtlerinin köklerini %50 doğru olarak gösterip, “Medo Skythe” yani, İranlı medyalılar ile (Turanlı) İskit (Saka) kavimlerinden geldiğini ileri sürmüştür. Ancak, 1955’te çıkan Türkçe “İslam Ansiklopedisi”nde, V.Minorksy’nin bu yeni araştırma ve tezinden bile bahsedilmemiştir... V.Minorksy’nin 1938’deki tebliğinde Kürtlerin İskit/Saka adlı atlı göçebe ve yaman okçu olan cihangir bir kavimden kaldığını ileri sürmesi, M.Ö. VII. Yüzyılda Sakaların Kafkasları aşarak Aras ve Dicle boylarına yayılmalarından önceleri, Urartu ve Asurlu gibi iki düşman ve pek çok yazılı belge bırakan devletin yıllık ve yazıtlarında, hiçbir zaman “Kürt” veya buna benzer bir addaki savaşçı uruğun anılmaması; ve ancak Saka/İskit akını ve Önasya hakimiyetinden sonra bunların ortaya çıkmasındandır. Londra’ya yerleşmiş Arşak Safrastyan adlı bir Ermeni’de, 1948’de Kürtler üzerine yazdığı İngilizce kitabında, bunların atalarının, “yaman savaşçı İskit okçuları” olduğunu itiraf etmiştir. Çünkü, M.Ö. V.Yüzyılda Herodot’un “Paktuk” (Bokht-an/Bokht-lar/Bogd-uz) ve M.Ö. 401’de Ksenof’un “Karduk” diye tanıdığı, Dicle Kürtleri atalarının adları, M.Ö. X.-VII. Yüzyıllarında Van Gölü çevresinde , Dicle başlarında ve Zapsuları boyunda sık sık savaşarak, adım başı denecek derecede bol çiviyazılı anıtlar, başkentlerinde de yıllıklar ve sefer haberleri gibi belgeler bırakan Urartulu ve Asurlulardan kalma belgeler ile, daha eski Mezopotamya çivi yazılı kaynaklarında, asla bulunmamaktadır.

Ancak, savaşçı atlı göçebe Saka/İskit akınlarından ve onların Önasya hakimiyetinden sonra, Medyalı ve Persli gibi İranlılardan apayrı atlı göçebelere rastlanıyor.Demin arz ettiğimiz gibi, M.Ö. VII. Yüzyıl başlarında Azak Denizi çevresinde Kimmerler’i yurtlarından çıkarıp kovalayan Saka (İskit) Türkleri, M.Ö. 680 ve 665 yıllarında güçlü ve kalabalık iki göç kolu halinde, Kür ile Aras boylarına geçip, Anadolu ile Azerbaycan’a yayıldılar. Bu göçlerden iki yüzyıl sonraları Anadolu ile İran’ı gezip görmüş olan Yunanlı Herodot, ünlü “Tarih” inde diyor ki, bütün İran Anadolu, Suriye ve Mezotopam’ya gibi “Asya” topraklarında “yirmi sekiz yıl hükmeden İskitler”in (doğuda Tanrı dağlarından, batıda Karpatlar’a varınca hakim olan) cihangir paşaları Madyas (çiviyazılı Asur kaynaklarında “Moldava”, İran din kitabı ve şehname-mesinde, Oğuzların destanlarında “Afrasyab” Doğu –Türkleri Uygur ve Karahanlılar’da “Alp-Er Tonga”) denilen kişi ile, İskit ileri gelenlerini,Medyalı (tabi kıral) Keyaksar (Key-Husrev) bir şölene çağrılarak, hile ile hepsini sarhoş ettikten sonra, önceden verilen karara göre, derhal öldürterek, İskitlerin hakimiyetini sona erdirip, Medyayı istiklale ve imparatorluk kurmaya ulaştırdı.

Herodot’un yerli hatıralara göre anlattığı bu hadise öteki İran ve Asurlu kaynaklarına göre M.Ö. 626 yazında ve Ürmiye Gölü kıyısında geçmiştir.Böylece hile ve namertlikle Saka/İskit hakimiyetini Önasyada yıkan Medyalılar 626 da istiklal kazanarak İkinci-Babil devletiyle anlaşıp Asurluların son kalıntısını ortadan kaldırmış (612-606) ve Van – Toprak kalesi yerindeki son Urartuları da yıkmış; Kızıl ırmağa kadar Anadolu’ya hakim olup geniş bir imparatorluk kurmuşlardır. M.Ö. 550 yılında Medyalıların yerine geçen Pers (Fars) soyundan Akameniş sülalesi, İran’a hakim olup imparatorluğu genişletmişlerdir.Persli I.Dara (M.Ö.522-485) çağındaki büyük İran imparatorluğu ülkeleri 20 ”Satraplık” (iç işlerinde serbest elbeğliği) bölgesine ayrılmıştı.Bu Satraplıkların sırasını ve içindeki kavimler ile bunların İran’a ödedikleri yıllık vergiyi, Herodot diyor ki XIII. Satraplakta:”Paktuk (Bokht-an denilen ve Van gölü güneyindeki Doğu- Dicle’ye “Bohtan /Botan” adını verdiren Hakkari ile Zap boylarındaki Dicle- Kürtleri ataları), Armenya (Bitlis –Muş –Tunceli çevresi gibi “Yukarı-Ülke” denilen yerlerin bu anlamdaki aramica adı) ve Patnos- Öksenos’a (Karadeniz’e) kadarki komşu ülkeler (Erzincan,Gümüşhane,Giresun bölgeleri) halkından alınan meblağ dört yüz talen(100 bin İngiliz lirası)idi”

Alman bilginlerinden Nöldeke’nin de belirttiği gibi Herodot’un andığı bu “Paktuk” uruğu Ortaçağda Süryanice kaynaklarında “Bokhtaye” ve Arapça eserlerde “Bukhtiyye” denilen Kurmanç/Dicle-Kürleri’nin”Bokhtan/Bokhti”(kısaltması: Botan/Boti) denilen büyük kolunun atalarından ibaret olup “Bohtan” ırmağıda öteden beri bunların adıyla anılır. Biraz sonrada uruk adının 24 Oğuz Boyundan ve iç-Oğuz/Üç-Oktar kolundan “boğd-uz”lardan sayıldığını göreceğiz.Yine Herodot M.Ö. 480 yılında Boğazları geçerek Yunanistan’ı istila eden İran orduları içinde müttefik ve altı urukları anlatırken Paktukların Aras ırmağı güneyinde ve Tebriz şehri kuzeyinde (şimdiki “Karadağ” bölgesinde ve “Karasu” üzerinde ) yerleşmiş bulunan kolunun “Paktialı” adı ile anıldığını; bunların “dil,giyim –kuşam ve silahlar bakımından Persli-İranlılardan ayrı oldukları”nı bilhassa belirtmiştir. Bundan “Paktuk”lar ile adaş ve urukdaşları “Paktialılar”ın İranlılardan apayrı giyim-kuşam sahibi olup kendi dilleriyle konuştuklarını öğreniyoruz. Herodot’ tan 600 yıl sonra da Dicle-Kürtlerinin hakim sülalesi yine “Bokhtlar” dan olup Perslere karşı çok düşmanlık göstermiş ve savaşarak karşı koymuşlardır.
Perslerden Sasanlı sülalesini kuran I.Ardeşir, İran’daki Büyük –Arşaklı (Part) sülalesini yakıp M.S. 226 da Azerbaycan ile Doğu –Anadolu’daki Küçük-Arşaklılar (53-429) ülkesine de saldırmıştı. Bu sırada Küçük–Arşaklılar birliğindeki elbeğlilikleri’nden, Farsça ”Karnamak” ta “Heftan – Bokht” diye geçen “Yedi- Bokht” yani 7 Bokhutlu Birliğinin elbeğisini “Madig” i, 226 yazında I. Ardeşir öldürülmüştü.İran kaynaklarından alarak bu hadiseyi nakleden Taberi, Sasanlı I. Ardeşir tarafından, savaşta öldürülen bu elbeğilin“Heftan – Bokht un Ejderha-Meliki”(yani,Yedi Bokht birliğinin Ejderha sayıla Elbeyisi) diye tanındığını belirtir. Taberi’deki bu “Ejderha” deyimi biraz sonra göreceğimiz Dede korkut Oğuz namelerinde Kürtlerin elbeyiğleri sülalesine “Ademiler(İnsanoğlu) Avranı” (Ejderhası” denilmesindeki geleneğe uymaktadır. Çobanlıkları ile tanındıkları Erciş çevresinden gelip, Ahlat, Bitlis, Diyarbakır Siirt bölgelerinde ve Bizans sınırında Abbaslılara bağlı, “Mervanoğulları” (985-1085 adlı bir İslam emirliği kuran ailede, Kürtlerin “Çar Bokhti”(Dört Bokhtlu) adlı boylar birliğinden çıkmadır.
XII. yüzyılda Mafarkın (Silvan’dan) yetişme İbn’ül – Azrak tarafından bunların kökleri, “Çar Bokhti Kürtlerinden” gösterilmiştir.

Halk arasında öteden beri, Bohtan çayı ile Dicle haburu arasında kalan Dicle solundaki dağlık bölgeye,”Bokhan/Botan” denilmekte olup, merkezi Eruh sayılırdı.İran’da doğup, 1578’de Osmanlı hizmetine girerek atalarının ocaklık yurdu Bitlis sancak beyi olan Şeref han, eşraf ve boy beyleri ile görüşerek, birtakım kale beylerine de, anketli elçiler göndererek Kürt boy ve oymakları ile beylerinin ilk defa tarihini yazdığı “Şeref nameyi”,”bütün Kürmanç kütlesinin,Bokht ile Becen adlı kardeş sayılan iki ulu atadan türediklerini” anlatan milli inanışı tespit etmiştir.XVI. yüzyıl sonlarına değin bütün Dicle Kürtleri , bu yüzden “Bokhti/Bokhtan” ve “Becenevi”” (İbnülesir gibi Arapça kaynaklarda “Beçeneli” den bozma olarak “Beçeneviyye”denilen) iki ana kola ayrılıyordu. Son 300-350 yıldan beri Bokhtulara, “Zilan” (ovalılar) ve Becevililere de “Milan” (Bel /Dağ Beyliler/ Dağlılar) denilmesi adet olmuştur. “Bokht-an” (Bokht-lar) kolu, El beylerini çıkaran üstün boy olarak Dede Korkut Oğuz namelerinde, “Bogd-uz” (Bogd-lar) kütüğü ile 24 Oğuzlardan Üç oklar koluğundan gösterilir.

Herodot’un, İran’a bağlı Satraplıkları gösteren resmi kaynaklardan alarak bildirdiği Dicle’nin doğu kolu boyundaki “Paktuk” (Pakt-lar/Bokth-lar)uruğu yurdun dan, M.Ö. 401 sonlarında Helenli “On binler ordusu” ile geçen artçı kumandanı Ksenefon, buralar halkını “Karduk”(Kard-lar/Kordlar) diye tanımıştır.Bu deyim,buradaki halkın toplayıcı milli adı olup,Herodot’un andığı”Panduk”ise, hakim boyun ve sülalenin adından ibarettir.Eski Asurlu merkezi Ninova (Musul) bölgesinden kuzeye yönelen On binler Ordusuna kılavuz tutulan yerli halk,Ortaçağ Asurlu Süryaniler’in Kürtlere”Karda” demesi gibi “O” sesini “A” ya çevirmiş olarak “Korduk” yerine, kılavuzluk ettiği Elenlere bunları “Karduk” diye tanıtmışa benziyor..Çünkü Ksenofon’dan 70 yıl sonra Mekodonyalı İskender’in Dicle’nin yukarı kesiminden geçerek Arbela(Erbil) üzerine varan ordusundaki Yunanlı müelllifler,Dicle solunda (doğusunda)ki dağları”Gordya Dağları” adı ile tanımış ve yazılmışlardır.Amasyal,Strabon’da, Miladın ilk yıllarında, Dicle Kürtleri bölgesini, “Gord-yen” (Gord yurdu)adı ile anılıyor.

Dicle Kürtleri’nin, Herodot’un, “dil ve giyim-kuşam ile silahlar bakımından Persli/İranlılardan ayrı olduklarını” belirtmesi gibi, Ksenosof’da, “Karduklar”ın, İranlılardan bambaşka soydan ve onlara çok düşman olduklarını, bir tanık olarak anlatmıştır. Ksenofon’un “Anabasis” adlı kitabında, bu uğurda verdiği bilgiler şöyle sıralanabilir:

· Dağlarda oturan çok savaşçı ve pek çevik Karduklar, İran Şahının düşmanı olup; ona tabi değillerdir.
· Bir defasında 120 binlik bir İran ordusu, bunların ülkesine sapmış, (çok balkanlık olduğundan, yerlilerin de kırması ile) bir teki bile geriye dönemeden mahvolmuştur.
· Ok atmada (Saka/İskitler gibi) çok mahir olan Kardukların yayları, üç kol uzunluğunda olup, iki koldan uzun olan keskin oklarını atmak için, (yalnız İskitlerde görülen bir usulle) sol ayaklarının yardımı ile gerilen yaylardan fırlayan okları, zırh ve kalkanları bile deliyordu.
· (Güneyden kuzeye doğru yürüyen) Helen ordusunun, her gün savaşarak, yedi günde güçlükle geçtikleri Kardukların Yurdu ile Armanya arasında, Kentrites(Bohtan) ırmağı (Batı Dicre’ye karışacağı Siirt altındaki ovada) iki pletron (73,66 metre) genişliğinde olup, bu iki ülke arasında, sınırı teşkil ediyordu. Armenyalılar ile sık sık savaşan Karduklar yüzünden , ırmağın buradaki boyunun iki yakasında da köyler kurulamamıştı.

Ksenofon’un tanık olarak verdiği bu bilgilerden, Kürmançların ataları “Kardukların”İranlılardan apayrı ve onlara çok düşman olup, müstakil yaşadıklarını öğreniyoruz. Bu bakımdan, Herodot ile Ksenofon gibi gezip gören tanıklar tarafından verilen bilgiler birbirini tutmakta ve tamamlamaktadır. Böyle iken, Milli Mücadele yıllarımızda, millete hainlik ederek, emperyalist düşmanlardan para alarak satılan bedir hanili Kardeşlerin (bilhassa bugün bile Moskova’dan vazifeli gelen genç bir Rus kadını, metres edinen ve onun yedeğinde olan Kam uran Ali Bedir Khan’ın), bir zamanlar Suriye ve Beyrut’ta, sonra da Paris’te çıkardıkları dergi ve broşürlerdeki : Kürtlerin, “Hint Avrupalı” ve İranlılar kolunda geldiği yalanına, kaynaklar ile atalar inanış ve geleneğinden bi haber aydın geçinen kişilerden inananlar olmuş ve yurdumuzda bile, bu yolda yayınlarla gerçeği tahrifte fayda umanlar çıkmıştır!...

Milattan önceleri olduğu gibi Hz.İsa’dan çok sonraları da Dicle Kürtleri, İranlı Perslere çok düşman olarak yaşamış ve onların kırgın ile zulümlerine uğramışlardı. Bunu, Susanlı devletinin kurucusu ve 226’da Küçük Arşaklıların güneyde uç beyleri olan “Heftan Bokht” birliği elbeylğini yıkan I. Ardeşir, bizzat “Karnamak”ında belirttiği gibi; İran’daki ananelere ve belgelere göre I.Ardeşir’in istilasını anlatan ve 915’te ünlü tarihini bitiren Taberi’de anmaktadır. Küçük Arşaklıların tarih destanları ve el beyleri kütüğü sayılan “Dede Korkut Oğuz namelerinde”, Herodot’ta “Pakt-uk” (Pakt-lar) karnamak’ta “Heftan Bokht” ve Taberi’de “Heftan Bokht’un Ejderha Meliki” denilen Kürtlerin El beyleri sülalesi, şu klişeleşmiş kütüklerle anılıyor:

· “Bıyığı kanlu Boğduz Aman heybetlü” ;
· “Bıyığını enğsesinde üç kez düğen,
· Kakhıdukda karımuna kan kaşanduran,
· Karagözü kanın dönen,
· Yer avranı (ejderhası) yılan,
· Ademiler (İnsanoğlu) avranı Ucun (Türk uruğu:Usun) oğlu Aman Bek”
· “Kayan Ucun oğlu Aman Bek” (a-b. Topkapı Sarayı Oğuz namesi).
· Varuban Peygamber’inğ yüzünü gören,
· Gülüben Oğuz’da Sahabesi olan,
· Acığı tutanda, bıyıklarından kan çıkan
· Bıyığı Kanlu Bogduz Aman” (II.Boy);
· “Binğ Bogduz (Böğdüz) başları Aman” (IV. Boy);
· (Karadeniz kıyısında Giresun çevresindeki “Düzmürt Hisarı”nı düşmanlardan almak ve kız kardeşinin kocası/eniştesi “Kazılık Koca”yı, buradaki tutsaklıktan kurtarmak üzere gidip, başaramadan dönen Kürtler elbeyisi sülalesi sembolü Bogduz Aman, kendi erliğini öğrenirken)
· “Bindiğümde, yel yetmezdi orgunum,
· Yengi Bayır’ın kurduna benzerdi yiğitlerim;

Yedi kişiyle kurulurdu, menüm yayum (Ksenofon’un anlattığını hatırlayınız);

Kayın (ağacı) dalı yeleğümden som altunlu menüm okhum” (VII: Boy);

(Ateş tapan Sasanlı İran sembolü) “Depegöz”ün bunaltıp yendiği “Oğuz Beyleri” (Küçük Arşaklı Elbeyleri) arasında, “Bıyığı kanlu Boğduz, elinde zebun oldu” (VIII.Boy) (Dede Korkut Kitabı).

1597’de Bitlis’te yazılan ilk Kürtler tarihi Farsça “Şeref name”de, Dicle Kürtleri sayılan Kürmançlar’ın “Oğuzlar”dan geldiği, milli Kürt destan ve ananelerinden alınarak şu dört delille anlatılmıştır.

1-“Kürtler, Cen Taifesi’ndendir” (yani; Selçuklu, Ak koyunlu ve Osmanlı soy kütüklerinde, onların atalarının geldiği “Çin” / Doğu Türkistan ülkesi halkından Kara hanlılar, “Gürcistan’daki” Orbelliler, Ahlat,Muş, Bitlis, Bingöl bölgelerindeki Mamık Konak Kardeşler uruğu / Kara koyunlular gibi Kürtler de “Çin’den” gelmedirler)

2-“Bütün Kürtler, Bokht ile Beçen (Peçen) adlı iki kardeşten türemişlerdir.” (Yani, bütün Dicle Kürtleri/Kürmançlar, 12 boy Boz oklar ve 12 boy Üç oklar koluna ayrılan 24 Oğuz Boylarının Üç oklar/İç Oğuzlar kolundan, “Bokhtan = Bokht-lara” adını veren Bogd-uz ile “Becenevi” / Peçenek’e adını veren Beçen’den türeme sayılırlar);

3-İslamlıktan önceleri Kürtler, “Türkistan’ın ulu kağanlarından Oğuz Hanlılara tabi olup, onların soyundandırlar;

4-Dede Korkut Oğuz namelerindeki kütük ve bilgilere uyan ve “Kürt Oğuz namesi” sayılan bir milli destanın özetini de şöyle veriyor ;

“Oğuz Han”(lılar) uzaktan duyup öğrenerek, İslam dinini benimsediklerini arz eylemek üzere, (622-632 arasında) “Hazredi Muhammet ’e elçi olarak, Kürtlerin elbeyisi (sülalesinden) Bogduz Aman adlı, korkunç görünüşlü ve dev yapılı birisini gönderdiler.”

“Bu korkunç yüzlü Elçi de, uruğunu ve boyunu soran Hazreti Peygambere : Kürtler Taifesindenim dedi...”
 
Üst