Küresellik ve İslami Kimlik

Uzak Yollar

Doçent
Katılım
15 Eki 2009
Mesajlar
569
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
53
MÜSLÜMAN KİMLİK

Bitkiler ve hayvanlar ruh taşıyan varlıklar değildir. Bunlar doğdukları zaman neyse ömürlerini öyle tamamlar. Yükselmesi, alçalması veya değişmesi söz konusu olmaz. Dolayısıyla bunlarda bir şahsiyet ve kimlikten söz edilemez. İnsanlar böyle değildir. Ruh taşıyan varlıklardır. Fıtrat üzere doğarlar. Doğuştan bir şahsiyet ve bir kimlikle dünyaya gelmezler. Şahsiyet ve kimlik dünyada kazanılan vasıflardır. Bu vasıfları kazanmayanlar hayvan ve bitkiler gibi yaşar, gelir ve giderler.

İnsan olarak bizler bu dünyaya bir yerden savrulmadık. Tesadüfen gelmedik. İki insanın haydi bir çocuk yapalım demesiyle de olmadık. Hani derler ya insan doğunca, dünyaya geldi. İşte, bizler dünyaya bir yerden geliyoruz. Adem babamızın zürriyetinden yaratıldığımızda ruh sahibi varlıklar olarak rabbimiz Allah’a topluca bir söz vermiştik. Ruhlar aleminde sözleşme yapmıştık. Ondan sonra sırası gelen dünyaya geliyor. İmtihan alanına giriyor. Ömrünü tamamlayıp tekrar geriye dönüyor. Bu dünya hayatında da verdiğimiz o sözde durup durmadığımız belli olacak. Bizim yaratılış hikayemiz bu.

Akdine sadık kalan, dünyada da rabbimiz sensin diyenler şahsiyet sahibi olanlardır. Kimliklerini bulanlardır. Deist, panteist olanlar, evrim ve tekamüle inananlar, bilimsel bilgiyi hakikat sananlar, dinlerini Hıristiyan veya Yahudileştirenlerin sözleri de yaptıkları da bizi ilgilendirmiyor. Onlar ruhsuz varlıklar gibidirler. Bizi ilgilendiren Fatiha suresinde okuduklarımızdır.

Kuran inanan insan için bir hidayet rehberidir. Onunla dünya hayatında sapkınlardan ve gazaba uğrayanlardan ayrışarak doğru yolu buluruz. Doğru yolun ne olduğunu Allah uzun uzun anlatıyor. Peygamber kıssalarından ve insanlık tarihinden örneklerle gösteriyor. Anlıyoruz ki Allah, Rablardan bir rab değil, ortaklığa da razı değil. Allah’ın din gününde hüküm verecek tek hakim olması, dünya hayatıyla bağlantılıdır. Çünkü orada hüküm verilecektir. Burada Onun buyruklarına uyanlardan razı olacağı, uymayanlardan intikam alacağı açıkça bildirilmiştir.

Osmanlı döneminde bir köyde ezan okuyacak kimse kalmamış. O zamanlar kozmopolit bir toplum var. Bir Ermeni biliyormuş. Ona ısrar etmişler, yok falan dediyse de kabul etmiş adam mecburen. Çıkmış minareye ezan okuyor: “Allah-ü Ekber, Allah-ü Ekber”, “derler” diyormuş. Kıssadan hisse, Kuran bizim için bir hidayet kitabı mıdır yoksa “Allah böyle böyle diyor” dediğimiz bir kitap mı? Kuran’a göre şekilleniyor muyuz yoksa Kuran’dan istifade ederek dünyalığımızı mı düzeltiyoruz. Burasını netleştirmeliyiz.

Kapitalist serbest Pazar ekonomisi derken günlük hayatta olduğu kadar toplumsal hayattaki pozisyonlarımıza da tesir eden bir sistemden bahsediyoruz. İnsanlığı çepeçevre kuşatan bir sistem bu. Dolayısıyla şahsiyetimiz ve kimliğimize de tesir ediyor. Uluhiyet ve ubudiyetle doğrudan alakalı bir hayat tarzı dayatıyor. Verili dünya hali, yaşadığımız hayat gerçeği bu. Sistem bu haliyle yeryüzünde rablik ediyor. Kendi değerlerini geçerli kılıyor. Haramı kurumlaştırıyor, fesadı yayıyor. Aklı, nesli ve dini bozuyor.

Devamını okumak için Tıklayınız
 
Üst