Kur’an’sız beden yıkılmaya yüz tutmuş ev gibidir

drone

Üye
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kur’an’ı en iyi anlayan, onun ne kadar yüce bir kitap olduğunu en iyi takdir eden hiç şüphesiz Efendimiz (sas)’dir. O, Kur’an’ı bütün ağırlığı ile gönlüne sindirmiştir. Öyle ki, gece gündüz Kur’an’ı dilinden düşürmemiştir. Zaten O’ndaki anlatılmaz Kur’an aşkı ve sevgisidir ki, kendisinden asırlarca sonra bile insanlara tesir etmiş ve sayısız denebilecek ölçüde seçkin Kur’an talebeleri yetişmiştir. Onlar arasında öyleleri vardır ki, bunlardan bazıları, her gece 200 rekat namaz kılar ve bu namazlarında Kur’an’ı iki kere hatmederlerdi. Onlar, Kur’an ile bu denli bütünleşmişlerdi. Burada dikkatlerimizi şu ayet–i kerimeye verelim: “Bana Müslümanlardan olmam ve Kur’an okumam emredildi.” (Neml, 27/91–92) Buradan anlaşılmaktadır ki, hakiki mânâda Müslüman olmakla Kur’an okumak arasında çok ciddi bir münasebet vardır. Elbette ayette kast edilen “Kur’an okuma”, bazı insanların yaptığı gibi onu sadece bir sanat haline getirme değildir. Kur’an’ı hayata hayat ederek, kişinin şekillenmiş bir Kur’an haline gelmesidir; tıpkı Allah Rasulü gibi... Bu sebepledir ki, Hz. Aişe Validemiz, Efendimiz’i anlatırken “O’nun ahlâkı Kur’an’dı.” (Müslim, Müsâfirîn, 139) buyurmaktadır. Yani O, kendisini, yaşayan bir Kur’an haline getirmişti. İşte bu manada Kur’an okumak, Müslüman olmakla çok sıkı irtibatlıdır. Ruhuna inilmeden, içe sindirilmeden okunan Kur’an’ın ise, bu çeşit bir misyon eda etmesi mümkün değildir. Ayette anlatılan hakikat ile sanki Allah Rasulü şöyle demiş oluyordu: “Cenab–ı Hak bana: ‘Sen Müslüman ol, selam yurduma gir, Benim emirlerim karşısında gassalın elinde bir meyyit haline gel, arzularından sıyrıl, isteklerini arkaya at’ dedi. Ve ardından da Kur’an okumamı emir buyurdu.” İyi Müslüman olma, Kur’an okumaya bağlıdır. Bir insan Kur’an okuyor ve onun manasında derinleşiyorsa teslim olma yoluna da girmiş demektir. Kur’an hakikatlerini anlayıp kavramak için gayret gösteren, mutlaka O’nun hakikatine kavuşacaktır. Kur’an hakikati ise tam bir Müslüman olmaktır. Tirmizî’nin İbn–i Abbas’tan (radiyallahu anh) rivayet ettiği bir hadis–i şerifte Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “İçinde Kur’an’dan bir şey olmayan, yıkılmaya yüz tutmuş ev gibidir.” (Tirmizi, Sevâbu’l–Kur’an, 18; Dârimi, Fedâilu’l–Kur’an, 1; Müsned, I/223) Efendimiz, latif bir benzetme ile Kur’an’sızlığı böyle anlatıyor; içinde Kur’an hakikatinden birşey olmayan, harap ev gibidir. Nedir o Kur’an’dan mahrum olmakla yıkılışa geçmiş şey? O bazen insandır, bazen ailedir, bazen de cemiyettir. Allah Rasulü (sas) sözü mutlak söylemiştir. Eğer insanların şahsi hayatında Kur’an’ın getirdiği ruh ve mana ve ferdin hayatı Kur’an ölçülerine göre ayarlanmamışsa; aile Kur’an’a uymuyorsa bütün bunlar harap ev gibidirler. Öyle insanlar, öyle aileler ve öyle cemiyetlerin bir gün mutlaka şeytanın ve şeytanlaşmış insanların çelme ve oyunlarıyla yıkılmaları kuvvetle muhtemeldir. Biz, Kur’an’ı Nebiler Nebisi’nin sözleri içinde anlamaya çalışmalıyız. Kur’an’da derinleşenlerdir ki, kendi içlerinde de derinleşir ve Kur’an’la kendileri arasında münasebet kurmaya muvaffak olabilirler. Kur’an’da Allah bize, bizi anlatıyor; kâinatı anlatıyor ve yine Allah, kitabında bize kendisini anlatıyor. Öyle ise, Allah, kâinat ve insan arasındaki irtibat ancak Kur’an ile anlaşılır ve bu hakikat ancak Kur’an ile yakalanır.
 
Üst