Kaptan
Mecra Yazarı
Kurân ise Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır ve onun üzerinde çalışma yaparken varılacak sonuçların insan ürünü değil, Allah'in hükmü olması gerekir. Burada gerçekler yukarıdaki tanımda yapıldığı gibi insan tarafından oluşturulmaz, Allah tarafından bildirilirler.
Nitekim insan tarafından oluşturulan ve gerçek olarak kabul edilen bir sonucun evrensel, zamanüstü ve değişmez olması da beklenemez. Bu yüzden sosyal bilimler zamana, kültüre, mekana göre değişiklik gösterirler ve hatta bu değişimi incelerler. Ancak Allah'ın kitabı tüm zamanlara hitap edebilmeli, evrensel, yani kültürlere göre değişkenlik arz etmeyecek yapıda olmalı ve asla değiştirilemeyecek hükümler içermelidir. Zaten bir dinin Allah'a aidiyetinin koşulları da bunlardır. Bu şartlar karşılanmıyorsa o din veya kitap Allah'a ait olamaz. Çünkü Allah'tan bu şartları karşılayamayacak bir kitap göndermesi beklenemez.
Günümüzde kemikleşmiş anlayışa göre bir kişi Kur'an üzerinde çalışıyorsa zaten yorum yapmalıdır, o kişinin işi ayetleri yorumlamaktır.
Bir hoca Kuran' dan bir şeyler söylüyorsa bu elbette kendi yorumu olmalıdır. O halde başka bir hoca da kendi yorumunu söyleyecektir.
Genel anlayış ne yazık ki bu şekilde yerleştirilmiştir. Bu anlayışın bir ürünü olarak, Kur'an üzerinde çalışan hocaların aynı konuda ortaya koydukları farklı yorumlar, birer "zenginlik" olarak algılanır olmuştur. Aynı konuda ulaşılan sonuçlar birbirinin taban tabana zıttı olsa da durum değişmemektedir.
Durum böyle olunca bir tefsir profesörünün çıkıp Kurân'ın tamamına yakınını indirildiği döneme has kılması, bir başka tefsircinin Allah'ın söylediğine bakarak "söylemek istediğini" anladığını iddia etmesi de günlük rutinlerden kabul edilir olmuştur. Bu anlayışın belki de en hazin sonucu artık bir ayetin sadece Türkçe mealinin okunmasının bile "senin yorumun" karşılığını alıyor olmasıdır. Bunun tek sebebi de ilahiyat akademyası ve ilahiyatçı akademisyenler ve hocalardır.
Kuran'ı yorumlamak bu kadar normal bir şey olunca kendilerinde Kuran'ı tefsir etme yetkisi görecek kadar üstün cesaret sahibi hocalar ayetlere kendi zihinlerinde oluşturdukları kurguları rahatça söyletebilmektedirler. Yeter ki ne kadar gülünç olduğuna bakmaksızın yaptıkları yorumun sonuna "Allah en doğrusunu bilir" notunu düşsünler.
Allah'ın kitabına karşı takınılmış bu pervasız genişlik ve rahatlık, çevrelerinde kendilerini modern olarak gören kişilerden oluşan bir cemaat oluşturmak isteyen hocalara, Allah'ın kitabından asla onay almayan bir kolaylık sağlamaktadır.
Oysa Kuran Allah'ın kitabıdır ve onu açıklama, tefsir etme iddiası, Allah'ın apaçık olarak vasıflandırdığı kitabını açıklamaya muhtaç bıraktığını iddia etmek olacaktır. Böyle bir iddia Allah'ın kitabı için kullanılamamalıdır.
Yorumlama ve açıklama insan ürünü bilgiler için yapılabilir. Bu sebeple hiç kimse dairenin alan formülünü, merkezkaç kuvvetinin formülünü, Dünyanın üzerindeki cisimlere uyguladığı yerçekimi kuvvetini yorumlamaya, farklı şekilde anlamaya çalışmaz. Çünkü bunlar Allah tarafından belirlenmiştir. Evrensel ve zaman üstüdür.
İnsanın görevi Allahın belirlediği bu evrensel kanunları bulmak, öğrenmek ve kullanmaktır. Kuran da eğer Allah'n kitabı ise böyle olmak zorundadır. Bu yüzden Allah'ın dinini ve kitabını araştıran bilimler, asıl faaliyetleri insan üretimi bilgileri yorumlamak olan sosyal bilimlerin bir kolu olarak görülemezler.
Erdem Uygan
Nitekim insan tarafından oluşturulan ve gerçek olarak kabul edilen bir sonucun evrensel, zamanüstü ve değişmez olması da beklenemez. Bu yüzden sosyal bilimler zamana, kültüre, mekana göre değişiklik gösterirler ve hatta bu değişimi incelerler. Ancak Allah'ın kitabı tüm zamanlara hitap edebilmeli, evrensel, yani kültürlere göre değişkenlik arz etmeyecek yapıda olmalı ve asla değiştirilemeyecek hükümler içermelidir. Zaten bir dinin Allah'a aidiyetinin koşulları da bunlardır. Bu şartlar karşılanmıyorsa o din veya kitap Allah'a ait olamaz. Çünkü Allah'tan bu şartları karşılayamayacak bir kitap göndermesi beklenemez.
Günümüzde kemikleşmiş anlayışa göre bir kişi Kur'an üzerinde çalışıyorsa zaten yorum yapmalıdır, o kişinin işi ayetleri yorumlamaktır.
Bir hoca Kuran' dan bir şeyler söylüyorsa bu elbette kendi yorumu olmalıdır. O halde başka bir hoca da kendi yorumunu söyleyecektir.
Genel anlayış ne yazık ki bu şekilde yerleştirilmiştir. Bu anlayışın bir ürünü olarak, Kur'an üzerinde çalışan hocaların aynı konuda ortaya koydukları farklı yorumlar, birer "zenginlik" olarak algılanır olmuştur. Aynı konuda ulaşılan sonuçlar birbirinin taban tabana zıttı olsa da durum değişmemektedir.
Durum böyle olunca bir tefsir profesörünün çıkıp Kurân'ın tamamına yakınını indirildiği döneme has kılması, bir başka tefsircinin Allah'ın söylediğine bakarak "söylemek istediğini" anladığını iddia etmesi de günlük rutinlerden kabul edilir olmuştur. Bu anlayışın belki de en hazin sonucu artık bir ayetin sadece Türkçe mealinin okunmasının bile "senin yorumun" karşılığını alıyor olmasıdır. Bunun tek sebebi de ilahiyat akademyası ve ilahiyatçı akademisyenler ve hocalardır.
Kuran'ı yorumlamak bu kadar normal bir şey olunca kendilerinde Kuran'ı tefsir etme yetkisi görecek kadar üstün cesaret sahibi hocalar ayetlere kendi zihinlerinde oluşturdukları kurguları rahatça söyletebilmektedirler. Yeter ki ne kadar gülünç olduğuna bakmaksızın yaptıkları yorumun sonuna "Allah en doğrusunu bilir" notunu düşsünler.
Allah'ın kitabına karşı takınılmış bu pervasız genişlik ve rahatlık, çevrelerinde kendilerini modern olarak gören kişilerden oluşan bir cemaat oluşturmak isteyen hocalara, Allah'ın kitabından asla onay almayan bir kolaylık sağlamaktadır.
Oysa Kuran Allah'ın kitabıdır ve onu açıklama, tefsir etme iddiası, Allah'ın apaçık olarak vasıflandırdığı kitabını açıklamaya muhtaç bıraktığını iddia etmek olacaktır. Böyle bir iddia Allah'ın kitabı için kullanılamamalıdır.
Yorumlama ve açıklama insan ürünü bilgiler için yapılabilir. Bu sebeple hiç kimse dairenin alan formülünü, merkezkaç kuvvetinin formülünü, Dünyanın üzerindeki cisimlere uyguladığı yerçekimi kuvvetini yorumlamaya, farklı şekilde anlamaya çalışmaz. Çünkü bunlar Allah tarafından belirlenmiştir. Evrensel ve zaman üstüdür.
İnsanın görevi Allahın belirlediği bu evrensel kanunları bulmak, öğrenmek ve kullanmaktır. Kuran da eğer Allah'n kitabı ise böyle olmak zorundadır. Bu yüzden Allah'ın dinini ve kitabını araştıran bilimler, asıl faaliyetleri insan üretimi bilgileri yorumlamak olan sosyal bilimlerin bir kolu olarak görülemezler.
Erdem Uygan