"KUR'AN'I ANLAMAK" ama nasıl?

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
"KUR'AN'I ANLAMAK" AMA NASIL?

Bazıları şöyle bir yaklaşım ortaya koyuyor:

"İslam ümmeti Kur'an'ın manasına hiç önem vermiyor. Habire lafzını düzgün okumaya önem veriyor. Hatimler indiriyor, mukabeleler okuyor ama anlamı hep / daima ihmal ediyor."

Elhak bu sözde haklılık payı var. Zira bu algıyı haklı çıkartacak görüntüler / davranışlar mebzul miktarda...

Ama insanların Kur'an'ın anlamını ihmal ettiğini, bu konuda inceleme-araştırma içine girmediğini, okumadığını söyleyenlerin gerçekten Kur'an'ın anlaşılmasına mı yoksa Kur'an'ın kendi yorumladıkları gibi anlaşılmasına mı vurgu yaptıkları, şu üç soruya verecekleri cevaba bağlı:

1. Bizim Kur'an'ı anlamak için sizin yorumlarınızı, meallerinizi, tefsirlerinizi değil de klasik dönemdeki bir âlimin yazdığı tefsiri okumamıza razı mısınız?

2. Klasik tefsirlerin üzerinde ittifak ettiği ortak anlamı aşmadan korumak gerekir mi? Yoksa Kur'an, her dileyenin at oynatabileceği bir çiftlik midir?

3. Sizin Kur'an'ı anladığınızın, bir başkasının anlamadığının ölçüsü / kriteri nedir?

Bu üç konuda aydınlatılabilirsek Kur'an'ı anlamak yolunda bir adım atabiliriz. Bakalım dert üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi? (Vallahu a'lem)

(Soner Duman /30.Mayıs.2017/Salı)
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
ÖNÜNE SADECE KUR'AN'I KOYARAK KONUŞMANIN DAYANILMAZ CÂZİBESİ

Televizyonlarda ve internet ortamında "önüne Kur'an'ı / sadece Kur'an'ı koyarak konuşan", retoriği güçlü olan, kitleleri etkileyebilecek söylemlerde bulunan bazılarını görüyorum. Heyecanlı, cevval, bağıran, çağıran, hop oturup hop kalkan... Siz de görüyorsunuzdur mutlaka.

Bu, "önüne Kur'an'ı / yalnızca Kur'an'ı koyarak konuşmak" aslında şu dört şeyi îma ediyor:

1) Ben, Kur'an'dan başka hiçbir delil kabul etmiyorum,
2) Ben, kendimi Kur'an adına konuşabilecek çapta görüyorum, başka bir şeye ihtiyaç duymuyorum.
3) Kur'an, yalnızca kendisinden hareketle anlaşılabilecek bir kitaptır, başka bir şeye ihtiyaç yoktur.
4) Bakın ben bunu yapıyorum, siz de yapabilirsiniz.

Peki, kimilerinin ağzı açık bir hayranlıkla seyredip dinlediği bu manzara acaba nasıl yorumlanmalı? Kur'an, sadece mushaftan hareketle çözülebilecek bir metin mi?

Hiçbir sözlü hitap veya yazılı metin, sadece hitap veya metinin ifade edildiği dili bilmekle tam olarak anlaşılamaz. Hitap veya kitabın anlaşılması metni aşan bir takım hususları zorunlu olarak gerektirir. Bu, beşerî hitap / kitaplar için böyle olduğu gibi ilahî hitap / kitap için de böyledir.

Söz gelimi Mehmet Âkif'in İstiklal marşı, yalnızca metinde yer alan sözcüklerin anlamlarını, Türkçe dilbilgisi kurallarını ve mantık kurallarını bilmekle çözümlenemez. Şâirin bu şiiri yazarken ne kastettiği, ancak şiirin yazıldığı bağlamı dikkate almakla mümkün olur. Bu milletin, yedi düvele karşı verdiği amansız mücadele bilinmeden "Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!" dizesini nasıl anlayabilirsiniz ki!

Başlangıçta sözlü hitap, sonradan yazılı kitap formatına bürünen Kur'an'ın anlaşılması söz konusu olduğunda "dil" ve "mantık" gerekli ama yeterli değildir. O hitabın / kitabın alt yapısını oluşturan kültürel, tarihî zemin bilinmeden hitabın sahibinin kastı [makâsıdu'ş-şerîa] anlaşılamaz.

Günümüzde televizyon ya da internet ortamında önüne Kur'an'ı koyarak onun âyetlerini okuyup çeşitli âyetler arasında bir takım bağlantılar kurarak yorum yapanlar, hitap / kitap ile o hitabın sahibi arasındaki bağlantıyı tamamen koparıp kendilerini kitabı doğrudan yorumlama konusunda tek yetkili ilan ediyorlar.

"Kur'an'ı herkes anlayabilir", "Kur'an çok açık bir kitaptır" retoriğinin cazibesi, alt yapıdan yoksun kitleleri etkilese de bir retorik olmaktan öteye gidemeyecektir. Zira Allah, tarih boyunca kitabının okunması / anlaşılması ve korunması vazifesini "tüm topluma" değil, toplum içinden ilimle iştigal eden sınıflara yüklemiştir:

İşte Tevrat'la ilgili söylenenler:

"Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş rabbanîler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi." (Mâide, 44)

Bu âyette kitabın korunması Peygamberlerden sonra kendilerini Rabbe adamış "Rabbânî" alimlere yüklenmiştir.

İşte bir başka âyet:

"Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbânîler olunuz." [Âl-i İmran, 79]

Bu âyette de kendilerini Rabbin yoluna adamış âlimlerin kitabı okutmak ve öğretmekle görevli olduğu belirtilmiştir.

SONUÇ:

Nûr sûresindeki nûr âyetinden ödünç alarak söyleyecek olursak;

Allah'ın kitabı nur saçan bir kandildir (misbâh).

Hz. Peygamber'in sünneti, bu kandilin fânusudur. (zücâce)

Rabbanî âlimlerin ictihadlarıyla örülen gelenek ise cam fânusun konulduğu hücredir (mişkât).

Geleneği es geçerek, sünneti zıplayarak, önüne Kur'an'ı koyup âyetlerini peşipeşine sıralamakla retorikten hoşlanan bazı saf zihinleri kandırabilirsiniz ama sizin konuştuğunuz hitap / kitap hiçbir zaman Allah'ın kastına uygun açıklanmış bir kitap olmayacaktır. Hâşâ ki bu millet Kur'an'dan rahatsızlık duysun. Rahatsızlık, "ben demiyorum, Allah diyor" söylemindendir. Vallahu a'lem.

(Soner Duman /1.Haziran.2017/Perşembe)
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
TEK BİR SORU

Sünneti ve o sünneti de bünyesinde barındıran geleneği paranteze alan ve İslam'ı Kur'an üzerinden, yalnızca Kur'an üzerinden okumaya, anlamaya çalışan zihniyetin cevaplaması gereken temel soru şudur:

Kur'an, başka "hiçbir bilgiye ihtiyaç duymadan" sadece kendisinden hareketle anlaşılabilecek bir metin midir?

Bu tek soruyu, buna bağlı alt ve yan sorularla biraz daha açık hale getirebiliriz:

Kur'an'da Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatına ilişkin anlatılan olayları anlamak için sadece Kur'an'dan hareket söz konusu olabilir mi? Mesela Bedir savaşına ilişkin tarihsel malumatı bilmeden Enfal suresini, Hendek savaşına ilişkin tarihsel malumatı bilmeden Ahzab suresini, Benî Nadîr Yahudilerinin sürgününe ilişkin tarihsel alt yapıyı bilmeden Haşr sûresini anlamak mümkün mü? (Şayet Kur'an'ın metinsel olarak kendi kendine yeter olduğunu ileri süren birisi bu sûreleri "tefsir" ederken tarih bilgisine başvuruyorsa bindiği dalı kesiyor demektir)

Kur'an'da cahiliye inanç ve uygulamalarına ilişkin anlatılanlar, cahiliyeye ilişkin bir alt yapı ve tarih bilgisi olmadan anlaşılabilir mi? (Şayet "Kur'an, anlaşılmak için başka bir bilgiye ihtiyaç duyurmaz" diyen birisi Kur'an'ın şirkle ilgili âyetlerini izah ederken Kur'an dışında tarih bilgisine başvuruyorsa bacağına kurşun sıkıyor demektir'.)

Eğer, Kur'an'da ortaya konulan malumatın anlaşılması için bir tür "ön bilgi"nin varlığı kabul ediliyorsa bu defa karşımıza şu soru çıkmaktadır:

"Bu ön bilgi zaruriyyattan / bedihiyyattan olan bir bilgi midir, yoksa istidlali bir bilgi midir?

Yani biz bu bilgiye otomatik olarak mı sahibiz yoksa bu bilgi bize bir takım kanallardan aktarım yoluyla gelen ve bizim üzerinde düşünüp taşınmamız, inceleme-araştırma yapmamız gereken bir bilgi midir?

Bu bilginin tüm topluma malolmuş [mütevatir] kısmı için bir inceleme araştırmadan söz edilmese bile, bizzat bilginin kendisinde o bilginin mütevatir olup olmadığı hususu yer almadığından, mütevatirliğin tespiti de bir tür istidlali gerektirmektedir. Eğer biz bu bilgiye otomatik olarak sahip değilsek, bu bilgi bize bir aktarım yoluyla geliyorsa ve biz Kur'an'ın tefsirinde bu bilgiyi bir alt yapı malzemesi olarak zorunlu görüyorsak o halde şu noktaya gelmiş bulunuyoruz: Kur'an'ın anlaşılması, bize rivayet yoluyla aktarılan bir takım bilgileri bilmeyi zorunlu kılmaktadır.

Son soru şu:

Bize rivayet yoluyla aktarılan bilgilerde doğruluk ve yanlışlık ihtimali yok mudur?

Eğer bunları otomatik olarak doğru ve yanlış kabul etmeyip bir takım kriterleri ortaya koyuyor, bazılarını doğru bazılarını yanlış kabul ediyorsak bu defa "rivayete ilişkin bir bilginin doğruluk kriteri nedir?" sorusu karşımıza çıkacaktır. Bu kriterler bizde zorunlu olarak mı bulunuyor, yoksa bir inceleme-araştırma ve ictihad ürünü mü? Bir haberin doğruluk kriteri konusunda farklı farklı görüşler olduğuna göre bunlar zorunlu / bedihî bilgilerden değil istidlalî bilgilerden.

Bütün bu inceleme sonucunda artık şu noktaya geldiğimizi belirtebiliriz:

1. Kur'an'ın anlaşılması, sadece kendisinden hareketle gerçekleştirilebilecek bir "anlama faaliyeti" değildir, olamaz. Mutlaka bir alt yapı bilgisini gerektirir.

2. Bu alt yapı bilgisi "zorunlu / otomatik" bir bilgi değil rivayetlere dayalı, istidlali bir bilgidir.

3. Bu istidlali bilgi, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda bir takım kriterlerini [sıhhat / sübut kriterleri] zorunlu kılar.

4. Modern dönemde "hadis usulü" denilen [klasik dönemde ulumu'l-hadis] ilmin temel işlevi, bize aktarılan rivayet bilgisinin güvenilirlik kriterlerini ortaya koymak ve bu kriterleri tek tek rivayetlere uygulamaktır.

5. Şu halde Kur'an'ın anlaşılmasında ne rivayet malzemesinden vazgeçilebilir, ne de bu rivayet malzemesinin sağlamlık ya da çürüklüğünü tespit için oluşturulmuş hadis ilimlerinden. Hem Kur'an'ı anlamada tarih ve rivayet bilgisini zorunlu görüp hem de hadis rivayetlerine bütünüyle "güvenilmez" muamelesi yapmak ve hadis usulünü "safdışı" etmek, Kur'an'ı ya anlaşılmazlığa veya keyfî anlamaya maruz bırakmakla eşdeğerdir. Vallahu a'lem

(Soner Duman /06.Haziran.2017/Salı)
 

ehibba

Paylaşımcı
Katılım
21 Şub 2007
Mesajlar
142
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Konum
İstanbul/Sivas
Allah tüm insanlık için Kuran'ı indirmiş, kitapta her şeyi ayrıntılı bir şekilde açıkladık demiş. Tekrar tekrar açıklıyoruz demiş, akıl sahipleri için ibretler var demiş, hala düşünmez misiniz demiş. "Allah size kuran'ı açıklanmış olarak indirdiği halde....." diye ile başlayan ayet koymuş. Daha sayamadığım onlarca ayet ortadayken birilerinin çıkıp Kura'an anlaşılmaz diyorsa kusura bakmasın ve kendi aklını sorgulasın.

Yeter artık insanları Kuran'dan uzaklaştırdığınız. Bırakın kim nasıl istiyorsa öyle yapsın, illa aracılar edinmek zorunda mıyız kardeşim. Azcık düşünene aşağıdaki ayet yeterde artar...

"Doğrusu indirdiğimiz apaçık ayetleri ve hidayeti, kitapta onu insanlara iyice açıklamamızdan sonra gizleyenler; işte onlar var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem de lanet ediciler lanet ederler!..." (Bakara 159)
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Bazen... acaba akılda aracı olabilir mi diye düşünüyorum...
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Kur'an'ı anlamak için nefsini önce bi ıslah edeceksin, zira ıslah olmamış bir nefis fıtrat olarak her ayeti kendine yontacaktır. Bu kaçınılmazdır!!! Örneğin Hucurat Sûresi 10. ayetinde ''Müminler kardeştir'' der. Bu ayetten ne anladın diye kaç müslümana sordumsa mutlaka ayetin hikmetini(!) kardeşlikten doğacak güce bağladı. Kurdukları cümlenin öznesi GÜÇ nesnesi ise KARDEŞLİK oldu. Oysa ayet çok açık ve seçik KARDEŞLİK diyor. Ama gel gör ki güce tapan nefsi emmare farkında olmadan ayetin öznesine GÜÇ olgusunu yerleştiriyor. Diyeceksiniz ki ikiside aynı şey değil mi? Değil, zira güç için birleşenler karşılarında çatışacakları bir şey kalmadığı anda birbirlerini yemeye başlarlari çünkü Allah için birleşmiyor, ya bir zordan dolayı yahut bilmem neresi sıkıştığı için birleşiyor. İslâm aleminde yönünüzü nereye dönerseniz dönün netice hep güç kavgası, ve münafıkça utanmadan arlanmadan bu ayeti yürüttükleri işlerde kullanmaları da ayrı bir dert!..

Bu noktada Said-i Nursi hazretlerinin ''devir tarikat devri değil'' çıkarımını hatalı buluyorum. Devir tam aksine hiçbir devirde muhtaç olunmadığı kadar tarikata muhtaç. Yaşadığımız tüm sıkıntıların sebebi bu! Velhasılı önce adam olacaksın adam. Eğer adam değilsen Kur'an ne yapsın? Allah, ayetlerimizi açık seçik ettik diyor. Açık seçik olmayan birisi varsa o NEFİSTİR. O halde oraya odaklanacaksın kardeş, Kur'an'dan kafanı kaldır da özüne bir bak bakalım adam mısın? Oradan başla işe, Kur'an yorumlarında yetersizlik arama. Hastalık sende! Hele şu reformistleri videolarda Kur'an ayetlerini parmakları ile göstererek hiç yapılmamış yorumlar yaparken görüyorum ya! O değil, bunu yaparken ''ümmeti benim yorumum kurtaracak'' duygusuyla yapmaları tam komedi. Şöyle ki;

- Evreka, evreka (buldum buldum)
- Neyi buldun?
- Kur'an'da uzaylıların varlığından bahsediliyor
- Ya de get işine manyak mısın nesin
 
Son düzenleme:

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Kuran din kavramını enlemesine boylamasına açıklıyor burda sıkıntı yok.

Sıkıntı giyeceği Çoraba bile din kavramı içinden cevaZ arayan, idrak seviyesini bu derekeye indirmiş idiyot zihinli insanlar, güncel hayatında muamelata dair ne varsa buna derme çatma, yalan yanlış çelişkili deliller üzerinden din kavramı içinde onay bekleyen, din kavramını tamamen yanlış anlamlandıran basit zihniyetlerde...

Bir kere kur'anın nüzulü bile çoğu zaman etki tepki ile oluşmuş. Sana şikayet eden kadını Allah işitti, sana şöyle diyorlar, senden şunu soruyorlar, eyvah şunu yaptım ne yapmam lazım soru ve sorunları üzerine çoğu zaman ait olduğu toplumun dinamikleri içerisinde kabul edilebilecek çözümler mevcut. Kuranda da sünnette de bu böyle. Skeptik bir akıl ile düşünürsek ilk akla gelen soru, birinin şikayeti üzerine bir hüküm bina etmek yerine neden sistematik olarak ahkamını va'z etmemiştir, o soru hiç gelmese bu hükümden hiç bahsedilmeyecek midir?

Mesela Oruçlu Olduğunuz günler kadınlara yanaşmıyordunuz, ama sabredemediniz, neyse bundan öncekiler için affedildiniz, artık yanaşabilirsiniz diyor Kur'an. Ama iyi de ne zaman hangi ayetle yasaklanmıştı ki zaten? Demek ki pekâlâ döngü içerisinde yaşanan bir muamelattan bahsetmek mümkün, esbabı nüzülden bağımsız sistematik bir hüküm koyma örneği yok denecek kadar az Kuranda.

İşin totaline bakarsak, Din kavramı, şeriat ve muamelattan kalın çizgilerler ayrıdır ve Kuran bunu tüm gerekliliği ile açıklamıştır. Ama hüküm bina ermeye gelince çoğunlukla ait olduğu toplumun
Ma'rufuna bırakmış, dinamikler içerisinde çözmüştür. Akıllı mantıklı sağlıklı bir insan pekâlâ dinini kurandan öğrenebilir, ama muamelatın tamamına yakını, lokal Arap kültür ve geleneklerinden sıyırlmış, en dip seviyede Hurmayı, sarığı, misvağı kutsayacak kadar sığ sularda gezmeyen, ait olduğu toplumun kültürel ve ahlaki evriminin öngördüğü ölçüde, iyiliği, hakkı, ma'rufu bina edecek, insanlığın tümü için genel geçer kabul edilebilecek kadar tabana yaygın bir uygulama reçetesi hazırlamak durumundadır. Tabi ki Kur'an ve peygamber öğretisi referans ve orjin açısından kaynak olmalı ama mota mod uygulama verisi asla değildir, olmadığını da tüm dünyada görüyorsunuz.

Kimse günümüzde Kur'anın nazil olduğu dönemde geçerli tanımla köleliği kabul etmez, hatta insanlık suçu olarak görür, beynini yitirmiş selefiler hariç artık dünya üzerinde genel geçer bir ilkedir bu.
Ama Kuranda köle edinmek çirkin bir iştir diye bir ibare bulamazsınız, azad öngörülmüştür ancak sanki sahibine çoğu zaman yaptırım olarak azad etme cezası verilmiştir, orucun keffareti bile köle azad etmek yahut bunu yapamayacak fakirin oruçla ikame etmesidir değil mi? Demekki azad köle orjinşi değil efendi orjinli bir uygulamadır.
Yine günümüz Kadını Ne Arapların, ne de Kuran’ın ogünün kadınını tanımladığı birey değildir bugün,
Dolayısıyla klasik İslâm yorumlarının çözüm Sandığı şeylerin büyük kısmı anlamsız ve şekilsel, imkan alanı olmayan uygualamar olarak karşımıza çıkar.

Vel hasılı Kelam, Din=Kuran evet, ama muamelat
Kesinlikle != kuran+sünnet değil, bu din de değil zaten
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Yahu @Yahayy o nasıl tabir klavyeni seveyim -)
Beynini yitirmiş selefi derken...
Hiç selef biriyle tanıştın mı..
Senin savunduğun değere inanmışlığın kadar
Onlar muamelatta direk nebiden gelmişcesine bi teslimiyetle uygulama yapıyorlar...

Din yaşamın her alanında mevcut değil midir
Kurallarını yine belirleyen Allah'tır elbette

Bu tarz yaklaşımlar parçalayıcı oluyor
Her insanın ritüeli kendi algısıyla şekilleniyor
Bu bir hakikat...

Yorumunda katıldığım noktalar olmakla birlikte
uslubunu da bir tık düzeltsen on numara olacak ya -)
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Yahu @Yahayy o nasıl tabir klavyeni seveyim -)
Beynini yitirmiş selefi derken...
Hiç selef biriyle tanıştın mı..
Senin savunduğun değere inanmışlığın kadar
Onlar muamelatta direk nebiden gelmişcesine bi teslimiyetle uygulama yapıyorlar...

Din yaşamın her alanında mevcut değil midir
Kurallarını yine belirleyen Allah'tır elbette

Bu tarz yaklaşımlar parçalayıcı oluyor
Her insanın ritüeli kendi algısıyla şekilleniyor
Bu bir hakikat...

Yorumunda katıldığım noktalar olmakla birlikte
uslubunu da bir tık düzeltsen on numara olacak ya -)

İyi de Din/İslam söz konusu olduğunda aklın, beynin delil olamayacağını iddi ediyorsa ben ne diyebilirim ki.

Geçenlerde yakalanmış bir Işid eylemcisi, yarın ikindi namazına kadar ölmesi gerektiği, kendisi için cennette bir kabul töreni organize edildiğini, yarın ikindiye kadar mutlaka şehid olması gerektiğini, öldürülmek istediğini söylüyor. Buyrun...

Selefi akıdeye ucundan köşesinden sahip insanların yaklaşımlarını hepimiz biliyoruz, bir olgu sağlam nasslarla destekleniyorsa, bu ayet olsun, mütevatir nakiller olsun, hatta sahih hadisler olsun, artık bilimin ve aklın orda yeri yoktur, öncelik Nassa aittir.

örneğin hatırlıyor musunuz, sizin kardeşiniz, Dna testi, parmak izi vs gibi bilimsel yöntemlerle yüzde yüz bir suç isnadı olsa bile şahid gerektirecek cezalarda ceza tatbikedilemeyeceğini, çünkü şahid gerekliliğinin nassla sabit olduğunu söyleyip hatta bizi sapkınlıkla suçlamıştı bu konuda. Bu basit bir örnek. Ucundan köşesinden bu minvalde akıdeye sahip insanların tamamında bu akıl ve bilim inkarını düşmanlığını görebilirsiniz, mesela Nureddin Yıldız, eğer ben Buharide gök aslında yerdir, gök sandıklarınızda yer diye hadis olsa, benim için bilim milim işlemez gök yerdir, yer göktür artık demişti, işte tipik bir süre selef bakış açısı...
Adamlar Türk, Alman, Hollandalı, Hint, Afgan herneyse adeti hukuku farklı, ama Arap yarım Adasında künye ile isim kullanılma adetini bildiğin dini argüman olarak lanse edip künye ile iletişim kuruyorlar, bir ilçede bile nüfuslar olmuş Milyon, Bin kişilik kasabada yaşar gibi Ebu Hanzala, Ebu Enes vs..
Bu bildiğin sığ sularda boğulmak tam olarak.

Daha örneklerle bunu çoğaltabiliriz ama, kanı olarak bu insanlar Allah'ın insanı ulaştırmak istediği kamil, bilen, aydın, erdemli insan modeline suikast görevini ifa ediyorlar, sünnetullaha, ümmül kitaba bildiğin hıyanet içindeler.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
İyi de Din/İslam söz konusu olduğunda aklın, beynin delil olamayacağını iddi ediyorsa ben ne diyebilirim ki.

Geçenlerde yakalanmış bir Işid eylemcisi, yarın ikindi namazına kadar ölmesi gerektiği, kendisi için cennette bir kabul töreni organize edildiğini, yarın ikindiye kadar mutlaka şehid olması gerektiğini, öldürülmek istediğini söylüyor. Buyrun...

Selefi akıdeye ucundan köşesinden sahip insanların yaklaşımlarını hepimiz biliyoruz, bir olgu sağlam nasslarla destekleniyorsa, bu ayet olsun, mütevatir nakiller olsun, hatta sahih hadisler olsun, artık bilimin ve aklın orda yeri yoktur, öncelik Nassa aittir.

örneğin hatırlıyor musunuz, sizin kardeşiniz, Dna testi, parmak izi vs gibi bilimsel yöntemlerle yüzde yüz bir suç isnadı olsa bile şahid gerektirecek cezalarda ceza tatbikedilemeyeceğini, çünkü şahid gerekliliğinin nassla sabit olduğunu söyleyip hatta bizi sapkınlıkla suçlamıştı bu konuda. Bu basit bir örnek. Ucundan köşesinden bu minvalde akıdeye sahip insanların tamamında bu akıl ve bilim inkarını düşmanlığını görebilirsiniz, mesela Nureddin Yıldız, eğer ben Buharide gök aslında yerdir, gök sandıklarınızda yer diye hadis olsa, benim için bilim milim işlemez gök yerdir, yer göktür artık demişti, işte tipik bir süre selef bakış açısı...
Adamlar Türk, Alman, Hollandalı, Hint, Afgan herneyse adeti hukuku farklı, ama Arap yarım Adasında künye ile isim kullanılma adetini bildiğin dini argüman olarak lanse edip künye ile iletişim kuruyorlar, bir ilçede bile nüfuslar olmuş Milyon, Bin kişilik kasabada yaşar gibi Ebu Hanzala, Ebu Enes vs..
Bu bildiğin sığ sularda boğulmak tam olarak.

Daha örneklerle bunu çoğaltabiliriz ama, kanı olarak bu insanlar Allah'ın insanı ulaştırmak istediği kamil, bilen, aydın, erdemli insan modeline suikast görevini ifa ediyorlar, sünnetullaha, ümmül kitaba bildiğin hıyanet içindeler.

Verdiğin örnek selef sahibi değildi
Şöyle bir düzeltme yapalım
Değiştirilme olanağı olan bir durum için yüzde yüz doğrudur sonucuna varamayız.
Kast bu idi.. Nitekim bunun ispatları mevcut
DNA raporu değiştirilebilir bu nedenle güvenilir değil diye bir savunma hatırlıyorum...

Aksini düşündüğünü sanmıyorum bu konuda
Yani aynı yere geliyoruz efendim
Herkesin algısında yaşadığı bir din var malesef
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Verdiğin örnek selef sahibi değildi
Şöyle bir düzeltme yapalım
Değiştirilme olanağı olan bir durum için yüzde yüz doğrudur sonucuna varamayız.
Kast bu idi.. Nitekim bunun ispatları mevcut
DNA raporu değiştirilebilir bu nedenle güvenilir değil diye bir savunma hatırlıyorum...

Aksini düşündüğünü sanmıyorum bu konuda
Yani aynı yere geliyoruz efendim
Herkesin algısında yaşadığı bir din var malesef


Hayır direkt olarak Dna şerri delil olmadığı için hüküm inşa edilemezdi iddiası, buna akli delil üretmek için kendi kıyasları bunlar.
O zaman ben de diyebilirim ki Dna ile oynayacak kadar etkili, nüfuzlu bir insan şahit satın alacak kadar da nüfuzludur haliyle, o zaman o da delil sayılmasın kıyas buysa.

Sizin dediğiniz gibi bence de din hayatın tüm alanlarına etki eder, ama tamına olmalı bu. Kimliğinde ne yazarsa yazsın, her insanın yaratılmış ayetler/kitabullah yani evren ve onun yasaları, yani sünnetullah, ümmül kitap, lehvi mahfuz ne derseniz artık ile ilişkilerinin tamamını kendi dinini oluşturur. Bu dinin genel geçer ilkelerini lokalizasyona indirmeden tüm ademoğlunun idaresinde geçerli olacak kıstaslarla bina etmek gerekir. örneğin Bir bilim adamının laboratuvardaki çabasını siz din kavramının bir parçası saymanız gerekir. İnsanlık adına üretilen her değer bu kavramın bir parçasıdır. Aksi algılar sadece kan, gözyaşı şiddet getiriyor tıpkı günümüzde olduğu gibi. miras şeklinde devraldığı doğrusunun tüm kainata hakim kılmak için şiddet dahil tüm yolları deneyecek kadar sığ görüşlü bir insan, bu evrenin defosudur, kanseridir. Bu tip sıkılmış yumrukla slogan atan insanlar ne hikmetse inançlarını bulundukları toplumdan, ailelerinden miras alırlar, bugün selef akıdesini canhıraş savunan bir birey İsrailde doğsa iflah olmaz bir yahudi, hatta Siyonist olacaktı, yahut kör kütür bir katolik. Aksini idda edebilecek biri yoktur sanırım. O yüzden doğru demekki tüm bu parametrelerden bağımsız olmalı, yoksa Allah'ın kurtuluşu insanlara piyango ile nerde kimin çocuğu olmasına karar vermesi kadar basit ve adaletsiz bir uygulama ile dağıttığını kabul etmemiz gerekir.

Tabi ki insanların din algıları farklı, ufacık bir aile yapısından kocaman kitlelerin dünya savaşları çıkaracak kadar neden üretebildiği etkili bir malzemeden bahsediyoruz.
 

ŞAKİROĞLU

Asistan
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
374
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
73
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.hikayeler.net
Ehl-i Sünnet Arkadaş, Kur'an'ın anlaşılmasını istiyor belli ki.


Peki nasıl yapalım da anlayalım?..


Hacıların, hocaların, müftülerin tefsirleri kafa karıştırıyorsa, ''Kur'an'ın şifadır, hikmettir, rahmettir'' sözüne dikkat edelim.


Memleketi sarmış bir sürü dert var, değil mi?


Öyleyse Ehl-i Sünnet arkadaş, memleketin bir derdine şifa olacak fikrini Kur'an'a bakıp söylesin. Biz de doğru mu anlaşılmış yanlış mı anlaşılmış karar verelim.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Kuran'ın ilk ve öncelikle muhatabı peygamberimizdir. Dolayısıyla onu en dogru şekilde anlayan yine odur. En doğru o anladığı için mesajın gereğini de en doğru biçimde o yerine getirmiştir. Bu bakımından onun kuran mesajına karşı tutumu, mesajı aldıktan sonra yaptıkları bizim için çok kıymetli, eşsiz göstergelerdir ve mutlak bağlayıcıdır.

Buraya kadar kuraniyyuncu takımı dışarıda tutarsak bir sıkıntı görünmüyor. Sıkıntı şurada başlıyor, peygamberin uygulamaları vahiy gibi mutlak, değişmez ve evrensel midir yoksa örfe göre değişen bir mahiyet mı arz eder.

Acizane benim kanaatim şudur; akidesi ilahi olan bir dinin hayata geçirilişinin (metodunun) beşeri olamayacağıdır. Bu anlamda ibadete taalluk eden bütün meseleler peygamberden sadır da olsa ilahidir ve her müslümanın için mutlak bağlayıcıdır. Bunun dışında muamelat ve fıkhın konusuna giren hususlarda bizden beklenen mesajın ilk muhataplarının mesajdan aldıklarını ortaya koyan davranışların kendi yaşadığımız döneme uygun yeni örneklerini üretmemizdir. Allah'u alem.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Hayır direkt olarak Dna şerri delil olmadığı için hüküm inşa edilemezdi iddiası, buna akli delil üretmek için kendi kıyasları bunlar.
O zaman ben de diyebilirim ki Dna ile oynayacak kadar etkili, nüfuzlu bir insan şahit satın alacak kadar da nüfuzludur haliyle, o zaman o da delil sayılmasın kıyas buysa.

Sizin dediğiniz gibi bence de din hayatın tüm alanlarına etki eder, ama tamına olmalı bu. Kimliğinde ne yazarsa yazsın, her insanın yaratılmış ayetler/kitabullah yani evren ve onun yasaları, yani sünnetullah, ümmül kitap, lehvi mahfuz ne derseniz artık ile ilişkilerinin tamamını kendi dinini oluşturur. Bu dinin genel geçer ilkelerini lokalizasyona indirmeden tüm ademoğlunun idaresinde geçerli olacak kıstaslarla bina etmek gerekir. örneğin Bir bilim adamının laboratuvardaki çabasını siz din kavramının bir parçası saymanız gerekir. İnsanlık adına üretilen her değer bu kavramın bir parçasıdır. Aksi algılar sadece kan, gözyaşı şiddet getiriyor tıpkı günümüzde olduğu gibi. miras şeklinde devraldığı doğrusunun tüm kainata hakim kılmak için şiddet dahil tüm yolları deneyecek kadar sığ görüşlü bir insan, bu evrenin defosudur, kanseridir. Bu tip sıkılmış yumrukla slogan atan insanlar ne hikmetse inançlarını bulundukları toplumdan, ailelerinden miras alırlar, bugün selef akıdesini canhıraş savunan bir birey İsrailde doğsa iflah olmaz bir yahudi, hatta Siyonist olacaktı, yahut kör kütür bir katolik. Aksini idda edebilecek biri yoktur sanırım. O yüzden doğru demekki tüm bu parametrelerden bağımsız olmalı, yoksa Allah'ın kurtuluşu insanlara piyango ile nerde kimin çocuğu olmasına karar vermesi kadar basit ve adaletsiz bir uygulama ile dağıttığını kabul etmemiz gerekir.

Tabi ki insanların din algıları farklı, ufacık bir aile yapısından kocaman kitlelerin dünya savaşları çıkaracak kadar neden üretebildiği etkili bir malzemeden bahsediyoruz.

Hüccet olunca algılar manasız geliyor taraflara
Bağnazlık her fıtratta mevcut sanki -)

Değişim için kimseyi etkileyemiyoruz
Kendi değişimlerimizi dahi kabullenemiyoruz çoğu kez...
Şartların daha zor olduğu dönemde kenetlenmiş bir kitle vuku bulmuşken bunca rahatlık içinde bu kadar kaos ortamı çok üzücü ne bileyim

Allahı razı edelim de gerisi teferruat...
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Şu sıralar Hızır aleyhisselamın tamir ettiği duvarı düşünüyorum! Duvarın altında bir hazine var. Bu hazinenin sahibi yetimler var. Yetimler olgunlaşması lazım..

Acaba diyorum Masonlar bu ayetin sırrını muhafaza eden bir örgüt olabilir mi? Duvar ustaları, dul kadın (yetimin annesi) sembolü, gizlilikleri, köy ahalisinin onlara kötü davranması (masonlar hakkında ki olumsuz ön kabuller!)... ve ayetin İlm-i Ledûn boyutu!

Kafam çok karışık, çok mu uçuyorum acaba? :confused1:
 

ehibba

Paylaşımcı
Katılım
21 Şub 2007
Mesajlar
142
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Konum
İstanbul/Sivas
Ben kuranı kirletilmemiş bir zihinle (önceki bilgiler yığını) okuyacak olan herkesin anlayacağını düşünüyorum. Bu anlayış elbetteki kuranın tamamını kapsamayacaktır. Ayetlerde de bildirildiği gibi kuran ayetlerinin bir kısmı muhkem ( açık, anlaşılır) bir kısmı da müteşabihtir. Yine aynı ayette belirtildiği üzere kitabın anasını oluşturan bu ayetler muhkem ayetlerdir. Buda demek oluyor ki, muhkem ayetleri okuyan ortalama bir akıl sahibi herkes kuranın vermek istediği temel kurtuluş reçetesini idrak edecektir.

Bu demek değildir ki sadece Kuran okunsun, ben diyorum ki önce kuran okunsun, temel mesaj bir alınsın ve hayata geçirilsin. Daha sonra istediğin kişiden faydalan, kim kuranı nasıl anlamış? Müteşabih ayetlere ne manalar vermiş, peygamber kıssalarını nasıl yorumlamış diye araştır. Fakat bunu yaparken kimseyi aracı gibi görme ve kendini bir mahalle kısıtlama. Peygamber efendimizin sahih hadislerinden faydalan, şüphelendiğin bir hadis olursa kuranla çelişip çelişmediğine bak. Ama sen kuran'ı hiç okumadıysan o hadisin kuranla çelişip çelişmediğini nereden anlayacaksın değil mi?. Bütün bunlar bir süreçtir, kuranın tamamlanması uzun yıllar almış. Çünkü peygamber efendimiz bizzat yaşamış kuranı öyle değil mi?. Bizim de tam manasıyla anlamamız mümkün görünmüyor, hemen açtım kuranı başından sonuna okudum anladım oldu bitti diye bir şey yok. Bizim için de bu yıllar alacak bir süreçtir, ama bir yerden başlamak lazım ve buda önce kuranla başlamayı gerektirir.

Bazı arkadaşlarımızda bu konu her açıldığında çıkıp şu kelime ne demek bu kelime ne demek bunu kendi başımıza nasıl anlayacağız diyor. Güzel kardeşim Allah diyorki ayetlerimizin bir kısmını muhkem kıldık ve bunlar kitabın anasıdır. Sen önce kitabın omurgasını bir anla, ilerde sıra o dediğin kelimelere de gelir.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
İnsanlar bilmezken daha iyi davranıyor birbirine
Okumaların neticesinde birbirinin katlini arzulayan bi yığın var şimdi... Katletmek derken ölümden ziyade muhatabın kıymetsizliğini kast ediyorum...

İnsanın hissettikleri ve yaşadıkları kendi dünyasında bir değer... Peki ya hayata izdüşüm...

Bu tahammülsüzlük... bu kibir...
Hangi kulvarda olursa olsun kimsenin birbirini ötelemeye hakkı olmamalı... İnkarı dilinde olanlar hariç tabi ki...
Yinede onlarla insani ilişki ölçülü olmalı...

İnsan olamayan birine kulluk vazifesini anlatsan ne anlatmasan ne...

Sözün özü... Tamamlanmayan bi nokta var, herkes öneri getiriyor lâkin birbirini destekleyen yok.Birlik yok..

Ses çok icraat yok...

Bu konular yeni değil biz lisedeyken aynı bakışı savunduk
Yaşadık... Değiştirdiklerimizin yanında değiştirmediklerimiz de var... Şimdi ki bizlerde hedef mi yok.sanki sonu bekliyoruz... Bi bıkkınlık var..

Bir eksiklik var yani bilmiyorum -)))
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
İnsanlar bilmezken daha iyi davranıyor birbirine
Okumaların neticesinde birbirinin katlini arzulayan bi yığın var şimdi... Katletmek derken ölümden ziyade muhatabın kıymetsizliğini kast ediyorum...

İnsanın hissettikleri ve yaşadıkları kendi dünyasında bir değer... Peki ya hayata izdüşüm...

Bu tahammülsüzlük... bu kibir...
Hangi kulvarda olursa olsun kimsenin birbirini ötelemeye hakkı olmamalı... İnkarı dilinde olanlar hariç tabi ki...
Yinede onlarla insani ilişki ölçülü olmalı...

İnsan olamayan birine kulluk vazifesini anlatsan ne anlatmasan ne...

Sözün özü... Tamamlanmayan bi nokta var, herkes öneri getiriyor lâkin birbirini destekleyen yok.Birlik yok..

Ses çok icraat yok...

Bu konular yeni değil biz lisedeyken aynı bakışı savunduk
Yaşadık... Değiştirdiklerimizin yanında değiştirmediklerimiz de var... Şimdi ki bizlerde hedef mi yok.sanki sonu bekliyoruz... Bi bıkkınlık var..

Bir eksiklik var yani bilmiyorum -)))
Yaşlanıyoruz ondan olsa gerek!.. :)
 
Son düzenleme:
Üst