dedekorkut1
Doçent
KUR’AN’DAN İLHAM ALIP ASRIN İDRAKİNİ AYDINLATMAK
SELİM GÜRBÜZER
Kur’an insanlığa en son nüzul olmuş kelam-ı kadimdir. Üstelik kendinden önceki vahy olunmuş suhuf ve kitapları da bünyesinde toplayan ve aynı zamanda har asrın idrakini aydınlatan tek ışık kaynağıdır. Yeter ki insanlar bu ışığa idrakini yöneltsin ruhunun susuzluğunu gidereceği muhakkak. Her ne kadar İbni Sebe’den Salman Rüşti'ye ve Peygamberimizi aşağılayan Danimarka karikatür krizine uzanan halkada bir takım şer odaklarının insanlığa ışığa yönelmelerinin engelleme girişimleri hız kesmese de Kur’an’ın ışığı kıyamet kadar tüm insanlığın idrakini aydınlatmaya devam edeceğine inancımız tamdır. Kur’an sadece insan idrakini mi aydınlatır, hiç kuşkusuz kapkaranlık gönülleri de aydınlatıp ışığı gök kubbede yankı bulur da. Bu öyle bir ışıktır ki, nüzul olduğundan bugüne durduramadıkları gibi kıyamete kadarda bu ışığı asla söndürmeye güç yetiremeyeceklerdir. Zira Allah’ın (c.c) Kur’an’da “Nurumu tamamlayacağım” diye beyan buyurduğu vaadi bunun teyididir.
Düşünsenize Yahudiler geçmişte Hıristiyanlara yaptıklarını şimdilerde Müslümanlara yapmaktalar. Onlar yapadursunlar, bize tüm insanlığa Kuran’ımızla buluşturup soluk olmak düşer. Nitekim bir zamanlar gayrimüslimler, bizimle birlikte bir arada huzur içerisinde yaşayıp asla ve kat’a Müslümanların baskısına maruz kalmadıkları gibi mal ve can güvenlikleri de kanunnamelerimizle himaye altına alınmıştır. Tarihe şöyle bir göz attığımızda savaşlarda esir düşenler ve eman dileyenler bir takım hukuki haklarla desteklenmenin yanı sıra yaşamaları da güvence altına alındığını görürüz hep. Hatta kurtuluş akçesi denen cizye ve fidye vs. türünden bir takım vergileri ödeme imkânı olmayanların ise bir bakıyorsun devlet bütçesinden karşılanan ödeneklerle temel haklardan mahrum edilmediklerini müşahede etmekteyiz. Anlaşılan o ki, bu topraklarda bizimle beraber yaşayan her kim olursa olsun yediden yetmişe hemen her insana dokunuşumuzla birlikte abad olurlardı. Şefkat elimiz değil diriye ölü insana bile uzanıp medeniyet nedir tüm insanlık bizden öğrenmiş oluyordu. Öyle ki, fethettiğimiz topraklarda, yani İslam mührünün damga vurduğu her coğrafi alanda birlikte bir arada yaşadığımız gayrimüslimler memur olabildikleri gibi ticaret yapıp mal mülkte edinebiliyorlardı. Hatta oldu ya, azınlıklardan her hangi biri ölmüş olsa mali hakları asla zayi olmayıp hakkı baki kalırdı. Nasıl ki, varisi olmayan bir Müslüman’ın malı Beytü’l Mal’a (hazineye) aktarılıyorsa, aynen öyle de bir zimmînin malı da kendi dindaşlarına aktarılıyordu. Böylece Kur’an ışığında hüküm süren ulu’l-emirlerimiz yeryüzüne İslam’ın adalet kılıcını hâkim kılmanın huzuruyla devletini ve ülkesini yaşanılır bir iklim ve güvenilir bir liman haline getirmiş oluyorlardı.
SELİM GÜRBÜZER
Kur’an insanlığa en son nüzul olmuş kelam-ı kadimdir. Üstelik kendinden önceki vahy olunmuş suhuf ve kitapları da bünyesinde toplayan ve aynı zamanda har asrın idrakini aydınlatan tek ışık kaynağıdır. Yeter ki insanlar bu ışığa idrakini yöneltsin ruhunun susuzluğunu gidereceği muhakkak. Her ne kadar İbni Sebe’den Salman Rüşti'ye ve Peygamberimizi aşağılayan Danimarka karikatür krizine uzanan halkada bir takım şer odaklarının insanlığa ışığa yönelmelerinin engelleme girişimleri hız kesmese de Kur’an’ın ışığı kıyamet kadar tüm insanlığın idrakini aydınlatmaya devam edeceğine inancımız tamdır. Kur’an sadece insan idrakini mi aydınlatır, hiç kuşkusuz kapkaranlık gönülleri de aydınlatıp ışığı gök kubbede yankı bulur da. Bu öyle bir ışıktır ki, nüzul olduğundan bugüne durduramadıkları gibi kıyamete kadarda bu ışığı asla söndürmeye güç yetiremeyeceklerdir. Zira Allah’ın (c.c) Kur’an’da “Nurumu tamamlayacağım” diye beyan buyurduğu vaadi bunun teyididir.
Düşünsenize Yahudiler geçmişte Hıristiyanlara yaptıklarını şimdilerde Müslümanlara yapmaktalar. Onlar yapadursunlar, bize tüm insanlığa Kuran’ımızla buluşturup soluk olmak düşer. Nitekim bir zamanlar gayrimüslimler, bizimle birlikte bir arada huzur içerisinde yaşayıp asla ve kat’a Müslümanların baskısına maruz kalmadıkları gibi mal ve can güvenlikleri de kanunnamelerimizle himaye altına alınmıştır. Tarihe şöyle bir göz attığımızda savaşlarda esir düşenler ve eman dileyenler bir takım hukuki haklarla desteklenmenin yanı sıra yaşamaları da güvence altına alındığını görürüz hep. Hatta kurtuluş akçesi denen cizye ve fidye vs. türünden bir takım vergileri ödeme imkânı olmayanların ise bir bakıyorsun devlet bütçesinden karşılanan ödeneklerle temel haklardan mahrum edilmediklerini müşahede etmekteyiz. Anlaşılan o ki, bu topraklarda bizimle beraber yaşayan her kim olursa olsun yediden yetmişe hemen her insana dokunuşumuzla birlikte abad olurlardı. Şefkat elimiz değil diriye ölü insana bile uzanıp medeniyet nedir tüm insanlık bizden öğrenmiş oluyordu. Öyle ki, fethettiğimiz topraklarda, yani İslam mührünün damga vurduğu her coğrafi alanda birlikte bir arada yaşadığımız gayrimüslimler memur olabildikleri gibi ticaret yapıp mal mülkte edinebiliyorlardı. Hatta oldu ya, azınlıklardan her hangi biri ölmüş olsa mali hakları asla zayi olmayıp hakkı baki kalırdı. Nasıl ki, varisi olmayan bir Müslüman’ın malı Beytü’l Mal’a (hazineye) aktarılıyorsa, aynen öyle de bir zimmînin malı da kendi dindaşlarına aktarılıyordu. Böylece Kur’an ışığında hüküm süren ulu’l-emirlerimiz yeryüzüne İslam’ın adalet kılıcını hâkim kılmanın huzuruyla devletini ve ülkesini yaşanılır bir iklim ve güvenilir bir liman haline getirmiş oluyorlardı.