Kur’anda hata yoktur

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
KUR’ANDA HATA YOKTUR (MİRAS AYETLERİ)


Kur’an ve hata kelimelerini arama motoruna yazınca ilk karşımıza çıkanlardan birisi miras paylaşımı hususunda Kur’an’da hata olduğu iddiası. Meşhur ateist ve İslam karşıtı Turan Dursun’un sitesinde aklını imanının önüne engel olarak koyan gençler, bu miras ayetlerini gündeme getirip tabiri caizse “Kur’an’da çok bariz bir matematik hatası var ve şayet kusursuz olduğu iddia edilen Allah tarafından gönderilmiş bir kitap olsaydı bu bariz hata olmazdı” demeye getiriyorlar.

Ve bu iddiaya cevap vermek için kolları sıvayan gayretli ve aklını kullanan -bir kısmı âlim- birçok Müslüman zat internet sitelerinde meseleyi gündemlerine taşıyor. Birbirinden çok farklı cevaplarla ayetleri izah etmeye çalışanlar ne yazık ki tatmin edici bir cevap ortaya koyamıyor.

Diğer yandan bu hata iddiasının hararetle cevaplandırılması için samimi bir şekilde birçok siteye bu husus, soru olarak iletiliyor. Mesela; payın paydadan fazla çıkması ile sonuçlanan hesap ile malın Kur’an’daki oranla dağıtılmasının imkânsız olduğunu iddia eden ateistlerin bu iddiası ‘sorularlarisale’ sitesine sorulduğunda site yöneticileri bu konunun risalelerde izah edildiğini söylüyor. Ve site konudan bağımsız olarak, risalelerde geçen kadın ve erkeğin paylarının farklılığı üzerine yapılan bir izahı paylaşıyor ve meseleye net bir çözüm getiremedikleri hissedilmiş olunmalı ki cevabın sonunda ‘sorularlaislamiyet’ sitesine yönlendirmede bulunuluyor.
Sorularlaislamiyet sitesi ise konu ile ilgili Prof. Dr. Hamza Aktan’ın Mukayeseli İslam Hukuku kitabından alıntıladığı pasajı paylaşıyor. Site avliye meselesini anlatmaktan öteye gidemiyor.

Payın paydadan büyük çıkması durumu ilk defa Hz. Ömer döneminde bir paylaşım sırasında ortaya çıkıyor ve mesele ashap ile istişare ediliyor. Sonunda paydayı payla eşitleyip taksimat o şekilde yapılıyor. Bu duruma feraizde ‘avliye’ denmektedir. Aslına bakılırsa ‘avliye’ye önerilen çözüm yöntemi ‘madem meseleyi anlayamıyoruz ve işin içinden çıkamıyoruz kendi yöntemimizle meseleyi çözüme kavuşturacak bir formül bulalım’ mantığında olup tamamen iyi niyetlidir. Ancak bu çözüm yöntemi ile Allah’ın Kur’an’da yanlış bir matematik hesabı ortaya koyduğu zımnen kabul edilip hesap, müdahale ile doğrultulur.

Böyle bir algının ise fazlasıyla problemli olduğu izahtan varestedir. Zira Allah’ın önerdiği hesapta yanlış çıkma ihtimali yoktur. Elbette ki yüce Allah’ın ilminin insanların ilmiyle kıyası kabil değildir. Bu haseple klasik anlayış ateistlerin itirazını dindirmeyip onlara malzeme olmaktan ileri gidememiştir.

Avliye meselesine ilk karşı çıkan kişi İbni Abbastır. ‘Hisseler avletmez. Bu konuda lanetleşmeye hazırım’ diyerek avliye uygulamasına karşı çıkan İbni Abbas’ın formülü daha makuldür. Ona göre; hisseleri diğerlerinin hissesine göre değişen karı-koca ve anne-baba öncelikli mirasçılar olup öncelikle onların payı verilir, kız çocuklar ve kız kardeşlerin payı ise maldan kalan varsa verilir.

Lakin bu kabul de meseleyi tam olarak vuzuha kavuşturmayıp, ‘ayette belirlenen pay’ yerine ‘kalan pay’ verilmesi münasebetiyle ayetin hilafına bir durum ortaya çıkmaktadır. Mesela koca, kız çocuk ve annenin mirasçı olduğu bir durumda koca mirasın yarısını, anne üçte birini alır kalan kız çocuğa verilir. Bu durumda kıza altıda bir pay düşmektedir. Hâlbuki ayette çocuklardan tek bir kız olması durumunda terekenin yarısının kız çocuğuna verilmesi söylenmektedir.


Yani İbni Abbas hatayı fark etmesine rağmen doğru çözümlemeyi yapmayı başaramamıştır. İbnü’l Hanefiyye (v. 81/700), İbnü’l-Müseyyeb (v. 94/712), Atâ (v. 115/713), Muhammed b. Ali b. el-Hüseyn (v. 114/733), Tâvus b. Keysân (v. 106/724) ve Dâvud ez-Zâhirî (v. 270/883) gibi âlimler meselenin çözümünde İbni Abbas’ın önermesini doğru kabul edenler arasındadır.
Konuyla ilgili Abdulaziz Bayındır’ın çözüm önerisi ise klasik anlayışın dışında, İbni Abbas’ın önermesine benzemekte olup diğer izahlardan daha akla uygun olsa bile bazı boşluklar ve ön kabuller içermesi hasebiyle tam bir itminan sağlamamaktadır.

Zira konuyla ilgili Nisa Suresi 11-12. Ayetlerde geçen miras taksimatında ilk olarak çocuklar geçmesine rağmen Bayındır’ın taksiminde Nisa 33’te ‘akrabalar‘ ve ‘sözleşme yapılanlar/eşler’ tefriki yapılması dikkate alınarak önce eşlere pay verilir ve kalan üzerinden taksimat önce anne-babaya daha sonra da çocuklara pay edilir.
Bu ise Kur’an’ın sıralamasının tam tersidir. Yani önce eşlerin paylarının verilmesi istenilseydi ayet çocuklar arasındaki taksimle başlamazdı. Diğer yandan çevirilerin hepsinde ‘terekenin yarısı/üçte biri/dörtte biri vs.’ şeklinde bir anlam takdir edilmesine rağmen önce ve sonra alma durumunda kimse Kur’an’da belirtilen oranda bir pay almamış olmaktadır.

Mesela sadece üç kızı ve kocası kendisine mirasçı kalan bir bayanın malının yarısı kocasına verildikten sonra kalanın üçte ikisi kızlara verilince kızlar tüm mirasın -ayette “üçte iki” denmesine rağmen- üçte birini almaktadır ve bu yapılan çeviriye uygun bir taksim olmamaktadır.

Doç Dr. Halis Aydemir, ‘Kur’an’da Hata Yok’ kitabıyla meseleyi hiçbir matematiksel boşluk bırakmadan vuzuha kavuşturuyor. İnternet sitelerinde tatmin edici bir şeklide cevap verilemeyen ‘miras paylaşımında hata var’ iddiasını ayetlerde geçen “ma tereke/mirasın” ve “mimma tereke/mirastan” ibarelerinin farkını ortaya koyarak çürütüyor.

Zira ‘mimma tereke’ ifadesiyle mirasın tamamı değil bir kısmı anlaşılmaktadır. Böylece ortaya “doğrudan” ve “dolaylı” pay sahipleri çıkmaktadır. Yani doğrudan pay sahipleri payını aldıktan sonra “mirastan” olarak zikredilen ‘kalan mal’ üzerinden diğer mirasçılar payını alırlar. İşte yüce Allah’ın çok hususi bir şekilde kullandığı bu iki ifade, miras çözümünde hiçbir şekilde hata ortaya çıkarmayan çok ince ve mucizevi bir hesabı gözler önüne sermektedir.

Tüm örnekleriyle çözüme kavuşan meselenin ayrıntıları için kitaba müracaat edilebilir.
Meal sahiplerinin bu iki ifadeye de aynı manayı takdir ederek nasıl bir cinayet işledikleri ise ayrı bir bahis. Son kertede ateistlerin iddiaları neticesinde artan çabalarla parıldayan hakikat muvacehesinde iki-üç ayetle koca bir miras hukuku nasıl dört dörtlük temellendirilmiş şahit oluyoruz. Bizlere ‘Subhanallah’ demek düşüyor.

selman demirci
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,184
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
mirasta öncelikli mirasçılar,
payların duruma göre değişken olabilmesi bu durumu ortaya çıkarması normaldir

haşa Allah cc matemetik bilmiyor demeye getirenlare bir kaç kuran aritmetik mücizesi
KURAN'IN MATEMATİKSEL MUCİZELERİ

Kuran'ın şimdiye dek incelediğimiz mucizevi özelliklerinin dışında bir de "matematiksel mucize"si vardır. Bu mucizeye bir örnek, Kuran'daki bazı kelime tekrarlarının verdiği ortak sayıdır. Birbiriyle ilgili bazı kelimeler şaşırtıcı bir biçimde aynı sayıda tekrarlanırlar. Aşağıda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanış sayıları verilmiştir.
"Yedi Gök" tabiri 7 kere geçer. "Göklerin yaratılışı (halku semavat)" ifadesi de 7 kere tekrarlanır.
Kuran'ın şimdiye dek incelediğimiz mucizevi özelliklerinin dışında bir de "matematiksel mucize"si vardır. Bu mucizeye bir örnek, Kuran'daki bazı kelime tekrarlarının verdiği ortak sayıdır. Birbiriyle ilgili bazı kelimeler şaşırtıcı bir biçimde aynı sayıda tekrarlanırlar. Aşağıda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanış sayıları verilmiştir.
"Yedi Gök" tabiri 7 kere geçer. "Göklerin yaratılışı (halku semavat)" ifadesi de 7 kere tekrarlanır.

YEDİ GÖK
GÖKLERİN YARATILIŞI
7 kere
7 kere
"Gün (yevm)" tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani "günler (eyyam ve yevmeyn)" kelimeleri 30 defa tekrarlanır. "Ay" kelimesinin tekrar sayısı ise 12'dir.

GÜN
GÜNLER
AY
yevm
eyyam, yevmeyn
365
"Hıyanet" kelimesi 16 kere geçerken, "habis" kelimesinin tekrar sayısı da 16'dır.

HIYANET
HABİS
16 kere
16 kere
"Bitki" ve "ağaç" kelimelerinin tekrar sayısı aynı: 26.

BİTKİ
AĞAÇ
26 kere
26 kere
"Ceza" kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran'ın temel prensiplerden olan "affetmek" ifadesi bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanıyor.

CEZA
AFFETMEK
117 kere
2x117= 234 kere
"De" kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332. "Dediler" kelimesini saydığımızda da aynı rakamı görüyoruz.

DE
DEDİLER
332 kere
332 kere
"Dünya" kelimesi ve "ahiret" kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynı: 115.

DÜNYA
AHİRET
115 kere
115 kere
"Şeytan" kelimesi 88 kere geçiyor. "Melek" kelimesinin tekrar sayısı da 88.

ŞEYTAN
MELEK
88 kere
88 kere
"İman" (tamlama almadan) kelimesi Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır, "küfür" kelimesi de...

İMAN
KÜFÜR
25 kere
25 kere
"Zekat" kelimesi 32 kere tekrarlanırken, "bereket" kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32.

ZEKAT
BEREKET
32 kere
32 kere
"Rahmet" kelimesi 79, "hidayet" kelimesi de 79 kere tekrarlanır.

RAHMET
HİDAYET
79 kere
79 kere
"İyiler (ebrar)" 6 kere, "facirler" ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer.

İYİLER (ebrar)
FACİRLER
6 kere
3 kere
"Yaz-sıcak" kelimeleri ile "Kış-soğuk" kelimelerinin geçiş sayıları da aynı: 5.

YAZ-SICAK
KIŞ-SOĞUK
5 kere
5 kere
"Sizi (insanı) yarattı" ifadesi ve "kulluk" kelimesinin geçiş sayıları da aynı: 16.

SİZİ YARATTI
KULLUK
16 kere
16 kere
"Şarap (hımr)" ve "sarhoşluk (sekere)" kelimeleri de aynı sayıda tekrarlanır: 6.

ŞARAP
SARHOŞLUK
hmr
sekere
6 kere
6 kere
"Zenginlik" 26 ve "fakirlik" ise yarısı kadar, 13 kere geçer.

ZENGİNLİK
FAKİRLİK
26 kere
13 kere
"İnsan" 65 kere geçer; insanın yaratılış safhalarının sayısının toplamı da aynıdır:

İNSAN 65
TOPRAK NUTFE
EMBRİYO
BİR ÇİĞNEMLİK ET
KEMİK
ET
turabun nutfun
alak
meda'a
uzamun
lehmun
17 12
6
3
15
12
TOPLAM 65

 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
önceliklle Halis Aydemir Prof oldu diye biliyorum.
ikincisi rivayet kültürü ile gidildiğinde hulefai raşidin dahil herkesin yanlış uyguladığı gibi bir durum çıkıyor değil mi, ortaya?
 

alı

Yeni
Katılım
12 Eki 2006
Mesajlar
1,784
Tepkime puanı
51
Puanları
0
Konuyla ilgili olarak Ehlibeyt(as) ın izlediği yöntem en tutarlı olan yöntem görünüyor. .. ( Ateizm eğilimli bi forumda bu paylaşımı yapmıştım ve bu atesit vatandas iddiasında ısrarcı olamayacağı gerçeğini kabullenmek zorunda kalmıştı. ..)

Önce konumuzla ilgili Kuran ayetlerini görelim:

Nisa Suresi/11. ALLAH size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar ALLAH tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz ALLAH ilim ve hikmet sahibidir.

*

Nisa Suresi/ 12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır (zevcelerinizindir). Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar ALLAH'tan size vasiyettir. ALLAH her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.

*

Bu ayetlere göre varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı.. Yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:

Üç kız evlada mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.

*

Bu durumu, matematiksel olarak hesaplarsak:

(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur! (Halbuki 1,0 olması gerekirdi!..)

*

Bu sonuç Kur'an'da verilen oranların hatalı olduğunu göstermektedir. Çünkü mirasın %112,5 u mirasçılara dağıtılamaz. Böyle %100'ün üstünde bir dağıtım yapmak imkansızdır.

*

ÖRNEK:

Adam ölüyor. Geride kalan varisler şunlar; eşi, 3 kız çocuğu, annesi ve babası..

Buna göre miras dağıtım oranları Nisa suresi 11. ve 12. ayetin de şöyle bildirilmiştir:

Kız çocuklarına mirasın 2/3 ü

Anneye mirasın 1/6 sı

Babaya mirasın 1/6 sı

Eşine mirasın 1/8 i

------------------------------------*

Adamın kalan mirasını 120 milyar farzedelim:

120 x 2/3 = 80 çocuklara

120 x 1/6 = 20 anneye

120 x 1/6 = 20 babaya

------------------------------

Toplam = 120 Görüldüğü gibi mirastan eşe hiç para kalmadı. Eğer eş de almış olsa; 120 x 1/8 = 15 Eşe düşen pay

----------------------------*
Toplam = 135 olacaktı.

Halbuki ortada 120 milyar var. Eşe 1 kuruş dahi kalmadı.

İşte bu Kur'an ayetlerinin hatalı olduğunu gösterir.

*

Halife Ömer'in Hataya Karşı Avl Yöntemi:

Bu hatayı düzeltmek için Ömer "avl", "avliye" olarak adlandırılan basit bir yöntem geliştirdi. Bu yöntem ALLAH’ın verdiği oranlardan yola çıkıp bir noktada ufak bir değişiklik yaparak oranların tümünü değiştiren ve toplamı %100 olacak yeni oranlar elde eden bir yöntemdir... Günümüzde İslam hukuku miras konusunda bu yöntemi esas alır. Avl yöntemiyle bir anlamda Kur’an ayetlerinin dışına çıkılmakta ve Kur’an’a göre şeriat uyguladıklarını söyleyenler, mecbur kalarak kendi uydurdukları hüküm ve yöntemi kullanmaktadırlar. Avl yöntemi ile şu yol izlenir :

2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8 = 48/72 + 12/72 + 12/72 + 9/72 = 81/72 = 1,125

Burada payda 24’e değil de 72’ye yükseltilmiştir. Sonucun 1 çıkması içinse Payda 81 yapılır;

48/81 + 12/81 + 12/81 + 9/81 = 81/81 = 1

Yani matematik olarak yanlış olan ama çaresiz ve zorunlu kalınarak hileli bir yöntemle oranlar değiştirilmek suretiyle paylaşımın sağlanması yoluna gidilmiştir.

Böylece yeni oranlar: üç kızın toplam payı= 48/81 annenin payı= 12/81 babanın payı= 12/81 zevcenin payı= 9/81 olacak şekilde değiştirilmiş olur.

Tabi elde edilen bu oranlar ayetlerde ifade edilenlerden farklıdır. Ayetlere baktığımızda bu oranları göremeyiz. Bu oranların sadeleştirilmiş şekillerine de bakalım:

üç kızın toplam payı = 48/81 = 0,593 Halbuki Kur'an 2/3 = 0,666 diyor

babanın payı = 12/81 = 0,148 Halbuki Kur'an 1/6 = 0,166 diyor

annenin payı = 12/81 = 0,148 Halbuki Kur'an 1/6 = 0,166 diyor

zevcenin payı = 9/81 = 0,111 Halbuki Kur'an 1/8 = 0,125 diyor

Görüldüğü gibi ayetlerde belirtilen oranların kullanımı mümkün olmadığı için bu oranlar değiştirilmiştir ve başka oranlar kullanılmaktadır.

Böyle basit bir dört işlem hatasının, her harfi, her kelimesi ALLAH sözü olduğu bildirilen Kur'an'da yer alması, ALLAH gibi kusursuz bir varlığın hatası olmasa gerek. O halde, bu hatanın sebebi ne olabilir dersiniz?

Bu, Kur'an'ı MUHAMMED'in uydurduğunun en önemli delili midir?

Bu hata şimdiye kadar izah edilememiş, mantıklı, bilimsel bir yanıt verilememiştir.

Diğer çelişkiler "müphemdi, müteşabihdi " diyerek, kelimeleri çarpıtarak, tahrif ederek, yanlış bilgiler verip demagoji yaparak bir şekilde geçiştirilebilir. Ancak Matematik laf değil, işlem ister. Matematik de mecazilik, müteşabihlik sökmez.

Nitekim Halife Ömer'de sökmediğini görmüş ve Avl denilen aldatma yöntemi uygulamıştır.

*

Bu ayetlerdeki hatayı anlayanlar ve çözüm bulamayanlar ama hala Kur'an'ı MUHAMMED'in uydurmadığını düşünenler aşağıdaki soruları yanıtlamaya çalışmalıdırlar. Çünkü ana-babadan alınmış, hazıra konulmuş imanın tazelenmesi ve sorgulanması gerekir. Gördüğü yanlışlara rağmen imanında direnmek imansızlıktan daha kötüdür. Eğer Tanrıya inanıyorsanız ve bilen, gören, işiten, hesap soransa Tanrı, sahte imanları da, gerçek imanları da iyi bilmesi gerekir. Aldatılamaz, kandırılamaz. Kendisini alet ederek dünya menfaatleri elde edenlerden de, yanlışı göre göre, bile bile onların peşinden gidenlerden de hesap sormasını iyi bilir.

*

Sorular:

1- MUHAMMED vahyi mi yanlış anlamıştır?

2- Ortada vahiy diye bir şey yok ilham mıdır hepsi?

İlhamlar da hata içerir mi diyorsunuz?

3- Yoksa Kur'an toparlanırken mi hata yapılmıştır?

4- Ya da Kur'an tahrifata mı uğramıştır?

Halife Osman ayetlerle oynamış olabilir mi?

5- Yoksa ALLAH da hata yapabilir mi diyorsunuz?

6- ALLAH değil de MUHAMMED mi matematikten anlamıyordu?

7- Yoksa bu konudan uzak duralım, ele almayalım,

Şeytani bir soru mu diyorsunuz? Şeytani bir soruya neden olan hatanın Kur'an'da ne işi var

*

*

Cevap-503:*Evet, Muhterem kardeşim, bu vatandaş Kur’an’ın miras hükmüyle alakalı ayetleri gündeme getirip bazı durumlarda miras paylaştırılmasının Kur’ani verilere göre mümkün olmadığını, yani mirasçıların alacakları Kur’ani oranlar dikkate alındığında kalan mirasın pay sahiplerine yetmediğini ve dolayısıyla Kur’an’da bir hata olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bu problemi halletmek için de Halife Ömer’in Avl yöntemini geliştirdiğini ve Kur’an’a rağmen mal paylaşımı yaptığını ve aslında buna mecbur olduğunu, suçlu olanın Ömer değil de (haşa) ayetleri gönderen Allah-u Teala olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca bu yöntemin bugün uygulanan İslam hukukunun bir parçası olduğunu da eklemiştir.

*

Bu eleştiriye cevap vermeden önce eleştirmenin bilgisizliğinden kaynaklanan bir yanlışına değinmemiz gerekir. Aslında bu vatandaşın, İslam denilince sadece Sünniliği anladığını, dolayısıyla da bu bilgiye dayalı olarak vardığı sonuç kaçınılmazdır ve kendi açısından haklıdır da. Çünkü Avl yönteminin Kur’an’a rağmen geliştirilen bir yöntem olduğu gün gibi aşikârdır. Bu yüzden bizim bu arkadaşa söyleyeceğimiz ilk söz şudur ki İslam, sadece Sünni anlayışla sınırlı olmadığı gibi İslam hukuku da bu anlayışın ortaya koyduğu verilerle sınırlı değildir. Eğer siz Ehlibeyt mektebinin de bu ve benzeri konulardaki görüşlerinden haberdar olsaydınız, böyle cüretkâr bir şekilde Kur’an’ı, hatta (hâşâ) Allah-u Teala’yı suçlama gafletine düşmezdiniz.

*

İkinci husus şudur ki İslam fıkhı ve hukukundan yakından haberdar olan kimse şunu bilir ki Allah-u Teala Kur’an’da daha çok İslam öğretilerinin ve hükümlerin temel unsurlarını beyan etmiş ve birçok yerde detayları Resulullah’ın açıklamalarına bırakmıştır. Elbette Resulullah da bu açıklamaları keyfi ve indi olarak yapmış değildir. Allah Resulü’nün ahkâmın detaylarıyla ilgili açıklamaları da yine vahye dayalıdır. Ancak bu vahiyler Kur’ani değil, gayrı Kur’ani vahiylerdir. Kur’ani vahiyle gayr-ı Kur’ani vahyin farkı şudur ki Kur’an’ın hem muhtevası, hem de lafzı ve kalıbı Allah’a aittir ve mucizevî özelliğe sahiptir. Ancak gayr-ı Kur’ani vahiylerin muhtevası Allah’a ait olmakla birlikte onların açıklanma biçimi ve döküldüğü lafız ve kalıplar Resulullah’a bırakılmıştır. “Neden Allah-u Teala bütün detayları da Kur’an’da zikretmemiştir?” yine “Resulullah’a Kur’an dışında da vahiy indiğinin delilleri nelerdir?” sorularına gelince, bunun birçok sebebi ve delili vardır ki yerinde açıklanmıştır. Ama konumuzun dışında olduğu için onları burada zikretmeyi uygun bulmuyoruz. Bu konuda bilgi sahibi olmak isteyen kardeşlere aşağıdaki linke başvurmalarını tavsiye ediyoruz:


*

Bu girişten sonra inşallah eleştirinin cevabına geçiyoruz.

*

Her şeyden önce şurası bilinmelidir ki Kur’an’da açıklanan ve İslam fıkhında “Feraiz” (belirlenmiş paylar) olarak bilinen miktarlar, pay sahiplerinin her halükarda ondan fazla veya eksik alamayacaklarını bildirmek için değildir. Kalan miras, bu belirlenen miktarlarla birebir örtüşeceği gibi, bazen bu miktarlardan fazla veya eksik de olabilir. Burada hemen şu soru aklınıza gelecektir ki eğer öyleyse bu miktarların belirlenmesinin faydası nedir? Hikmeti sebebi nedir? Evet, sorunun cevabı şudur ki daha sonra açıklayacağımız üzere artan veya eksik olan zamanlarda, bu oranların nasıl paylaştırılacağında bu belirlenmiş oranlar, başrolü oynayacaktır. Yani onlar bizim elimizde bu paylaşım için birer ölçü ve kıstas özelliğini taşımaktadırlar.* **

Ehli Sünnet Halife Ömer’e uyarak birincide Avl denen bir yöntemi kullandığı gibi, ikincide (mirasın belirlenen oranlardan fazla olduğu durumda) “ta’sib” denen bir yöntemden istifade etmektedir.

*

Önce bu iki yöntemin ne olduğunu kısaca izah edelim. Daha sonra bunların neden yanlış olduğunu kısaca açıkladıktan sonra Ehlibeyt mektebinin ortaya koyduğu çözümü açıklamaya çalışalım.

Evet, bu iki Sünni yöntem şudur: Eğer miras belirlenen paylardan eksik kalırsa, o eksiklik pay sahipleri arasında eşit bir şekilde bölüştürülür. Yani her birsinin payından eşit bir miktar eksiltilerek söz konusu eksiklik tamamlanır. Buna Avl deniliyor.

Ama eğer miras belirlenen paylardan fazla kalırsa, o zaman bu fazlalıktan, o pay sahiplerine bir şey verilmez, onların dışında kalan diğer akrabalar arasında eşit bir şekilde paylaştırılır.

Ehlibeyt mektebi, her iki yöntemin de yanlış olduğunu iddia etmekte ve buna bir çok delil göstermektedir ki en önemlisi şudur ki böyle bir şey (haşa) Allah’a cehalet ve bilgisizliği isnat etmek olur. Zira İmam Ali’nin de buyurduğu gibi, çöllerin kum tanelerinin sayısını bile bilen Allah, insanların böyle bir sorunla karşılaşacaklarını bilmiyor muydu? Eğer biliyorduysa, neden bu konuda ister Kur’an’da, isterse Resulü’ne gönderdiği gayrı Kur’ani vahiylerde bu konularda herhangi bir açıklama yapmamış, herhangi bir ölçü ve kıstas belirlememiştir? Ve dolayısıyla birileri kalkıp kendi kafalarından çözüm üretmeye mecbur kalmışlar? Yani eleştiriyi yapan kimsenin bu konuda ileri sürdüğü itiraz haklı ve yerinde bir tespittir. Bu yüzden biz Halife Ömer’in kendi ictihadına dayanarak önerdiği yöntemin çözüm değil, kendisinin ciddi bir problem olduğu kanaatindeyiz.

Bu konuda Ehlibeyt İmamlarından ve bazı sahabeden nakledilen ve Halife Ömer’in yöntemini eleştiren sözlerden de bir kaçını eklemek istiyordum ama Ebu eyyub Ensari kardeşin yazısında bunlara yer verildiği için artık gerekli görmüyorum.

*

Evet, Ehlibeyt mektebinin bu probleme getirdiği çözüm yolu şöyledir:

Ölen kimsenin mirası, eğer hak sahiplerinin pay oranlarıyla örtüşürse, zaten problem yoktur ve o oranlara göre paylaştırılır. Ama eğer artar veya eksik kalırsa, artan veya eksik kalan miktar, Kur’an’da belirtilen bu oranlar dikkate alınarak hak sahipleri arasında yeniden paylaştırılacaktır. Ve her hangi bir eksiklik ve hata da söz konusu değildir.

Ancak burada bu çözüm yolunu ve ayetlerde bu miktarların belirtilme hikmetini Kur’an’dan değil Allah Resulü’nün ve ilim ve irfanlarını Resulullah’tan miras alan Ehlibeyt’inin sözlerinden öğrenmekteyiz. Elbette bunu bilmemiz gerekir ki bu, Halife Ömer’in Kur’an’a rağmen ortaya koyduğu formülle farklı şeylerdir. Birisinde Kur’an’a rağmen bir çözüm yolu ortaya koyulurken, diğerinde yine gayr-ı Kur’ani vahye dayalı Kur’an’a tefsir yapılmakta ve bir yandan Kur’an’ın meramı açıklanırken diğer yandan bazı detaylar da bu açıklamalara ilave edilmektedir.

Şimdi gelelim konunun detayına ve verilen örneklerin tahliline ve Kur’an’a ters düşmeyecek şekilde nasıl paylaştırılacaklarına…

*

Şöyle diyor eleştiriyi getiren arkadaş:

“Bu ayetlere göre varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı.. Yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:*
Üç kız evlada mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.

*

Cevap:*Hadislerden aldığımız ilave bir bilgiyle mirası paylaştıracağız; o bilgi şudur ki karı kocanın payı her halükarda (miras ister paylardan fazla olsun isterse eksik kalsın) karı kocanın payı sabittir ve asla değişmez. (Burada genel kural şudur ki Kur’an’da mirasları için üs ve alt sınır belirlenenlerin payı değişmez. Bunlar ise karı ve kocalardır. Çünkü çocukları var olmadığı takdirde karının üst sınırı mirasın dörtte biridir, kocanınki ise mirasın yarısıdır. Çocukları var olduğu takdirde, karının en alt sınırı sekizde bir, erkeğinki ise mirasın dörtte biridir. Evet, bunlar, miras artsa da eksik kalsa da her halükarda payları sabit kalır ve değişmez. Yani eğer diğer durumlarda da artma veya eksilme söz konusu olsaydı, bu, en fazla ve en az sınırı konmazdı. Bu sınırın konulmasından onların pay oranlarının sabit olduğunu anlıyoruz.) Ama diğer pay sahiplerinin payı böyle durumlarda değişikliğe uğrar. (Nitekim Kur’an da onlar için alt-üst sınırı belirlememiştir. Sadece ölçü vermiştir.) Yani miras, paylardan fazla olursa, o zaman önce her kesin payı ayetlerde belirtildiği şekilde paylaştırılır. Geri kalan fazlalık ise tekrardan, belirlenen oranlar dikkate alınarak pay sahiplerine paylaştırılır. Yani yine kız evlatlara 2/3, ana babaya her birine 1/6 olarak dağıtılır. Ama eşlerin mirası sabit olduğu için onlara bu fazlalıktan bir şey verilmez. Böylelikle artan bir şey kalmaz. Dolayısıyla ayetlerde belirlenen bu pay sahipleri olduğu müddetçe diğer akrabalara bir şey verilmez.

*

Fakat miras belirlenen oranlar dikkate alınıp paylaştırıldığında eksik kalıyorsa (eleştiri sahibinin verdiği örnekte olduğu gibi), eşlerin payı yine sabit kalır, ama diğer pay sahiplerine o eksiklik belirlenen oranlar dikkate alınarak paylaştırılır. Bir görüşe göre ise eksiklik sadece kızlara yansıtılır.*[1]Her halükarda ayetlerdeki belirtilen oranlar, bir kıstastır. Yoksa her halükarda ondan fazla veya eksik olmayacak demek değildir. Yani o oranlarla eşitlik halinde zaten mesele kalmıyor. Olmadığında ise o oranlar artan veya eksik kalan miktarın paylaşımında başrolü oynuyor.

*

Başka bir ifadeyle Kur’an’a eleştiri yönelten kişi din bilgilerden ve özellikle Ehlibeyt mektebinin hukuk ve fıkhi ekolundan tamamen habersiz olduğu için verdiği örnekte (Adam ölüyor. Geride kalan varisler şunlar; eşi, 3 kız çocuğu, annesi ve babası)
uzun uzadıya açıkladığı üzere bütün miras paylarına aynı böleninin (mahrecinin) olduğunu varsaymıştır. Ancak Ehlibeyt mektebinin açıklamasına göre, paylarının sınırları belirlenmiş olan eşler gibi mirasçıların mirası için bölen asıl maldır, ama kızların payı için bölen malın geri kalan kısmıdır. Böylece bütün kesirler aynı bölene ait olmadıkları için her hangi bir matematik sorunu oluşmamaktadır.

Bu yüzden Ali (a.s) ve onun ünlü öğrencisi İbn-i Abbas’ın şöyle dedikleri nakledilmiştir: “Eğer Allah’ın öne geçirdiği öne geçirilir ve geride bıraktığı geride bırakılırsa o zaman asla belirlenen paylar maldan fazla olmazdı.”[2]*Bu sözü İbn-i Abbas’tan bir çok Ehl-i sünnet alimi nakletmiştir.[3]*

Hatta İbn-i Hazm el- Muhella’da Bu konuda şöyle diyor:

“Eğer bu konu Ömer’e gizli kalmışsa İbn-i Abbas’a gizli kalmamış Bir hükmü birinin bilmemesi onu bilen kimseye delil teşkil olmaz. Ömer Mihrin çok olabileceğini, Resulullah’ın öldüğünü ve kelalenin ne olduğunu ve birçok şeyleri de bilememişti; bu da bilenlerin bilmesine bir kusur getirmez.”[4]

*

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu açıklamada hadislerden de elbette yardım almaktayız. Zira bahsettiğimiz gibi biz Resulullah’ın hadislerini de vahye dayalı bilgiler olarak görüyoruz. Aksi takdirde Resul’ün sözlerinin bizim için bağlayıcı olmasının bir anlamı kalmaz. Oysa Kur’an’ın kendisi Resul’e mutlak itaati bize emretmektedir. Onun verdiği her şeyi alıp, sakındırdığı her şeyden uzak durmayı bize emretmektedir. Bu ise ancak ve ancak onun verdiklerinin vahye dayalı olmasıyla anlam kazanır. Yoksa bazılarının dediği gibi eğer onu da (haşa) bir müctehid olarak görür ve diğer müctehidler gibi bazen hata yapabileceğini de söylersek, itaatinin kayıtsız şartsız bize farz olması abes, hatta kabih ve çirkindir. Bu ise Allah-u Teala’ya muhal ve imkânsız bir şeydir.

*

Bu açıklamalarımız, konu hakkında teknik bilgiler vermek ve eleştiri sahibinin yaklaştığı mantığa yakın bir mantıkla cevaplamak içindi. Yoksa aynı paylaşımı daha kolay bir üslupla da yapmak mümkündür. Şöyle ki eşlerin payları dediğimiz gibi her durumda sabittir ve artsa da eksik kalsa da değişim söz konusu olmaz. Dolayısıyla bahis konusu olan konuda da biz sürekli eşlerin payını ilk başta ayıracağız, ardından geri kalan miktarı, ayette belirlendiği şekilde bölüştüreceğiz. Böyle olunca, hem artan miktar, hem de eksik kalan miktar ayetlerde belirtilen oranlara binaen otomatik olarak pay sahiplerine yansıdığı için, kalan miras hiçbir zaman paylardan fazla veya eksik olmaz. *Şimdi bunu eleştiri sahibinin yazısındaki örnekte tatbik edelim:

*

Hatırlarsanız bu arkadaş, adamın mirasını 120 milyar olarak farz etmişti. Şimdi bizim yukarıda verdiğimiz bilgilere dayanarak taksimi yapalım:

Önce her halükarda sabit olan ve asla değişmeyen karısının payını, yani 1/8’i olan 15 milyarı çıkacağız. Ardından geri kalanı (105 milyar) yine ayetteki oranlara göre paylaştıracağız. Çocukların payı 2/3 olduğuna göre onlara verilecek miktar, 70 milyardır. Ardından geri kalanı (35 milyar) anne baba arasınsa paylaştıracağız. Onların her birisi de 1/6 alacaklarına göre bu 17.5 milyara tekabul eder. Böylece kalan mirasta ne artan ne de eksilen bir durum söz konusu değildir.

*

a)* Karısının payı** 1/8

*120 : 8 = 15 milyardır

*

120 – 15 = 105 milyar

*

b) Cocukların payı 2/3

105 : 3 = 35 milyar * 2 = 70 milyardır.

*

c) Babanın payı* 1/6

105 : 6 = 17.5 milyar

*

d) Annenin payı* 1/6

105 : 6 = 17.5 milyar

*

Toplam : 70 milyar + 15 milyar + 17.5 milyar + 17.5 milyar = 120 milyardır.

*

*

Böylece eleştiri sahibinin gerçek İslam hukukundan habersizliğinin bir ürünü olarak yaptığı hatadan çıkardığı diğer sonuçların da batıl olduğu anlaşıldığı için ayrıca onlara değinmeğe gerek görmüyoruz. Elhamdu lillahi Rabbi’l-alemin..


*

[1]*Eşlerin paylarının sabitliğinde ittifak vardır. Kızlara eksikliğin yansıyacağı da ittifak edilen bir husustur. Ama annenin payının sabit olduğunu söyleyenlerde ağırlıktadır. Çünkü onun için de iki farz belirtilmesini, bu sabitliğe delil olarak gösteriyorlar. Babanın payına gelince, bu konuda da bazı rivayetler var olduğu hasebiyle, onunkinin de sabit olması gerektiğini söyleyenler vardır. Yani bazı rivayetler anne ve babanın paylarının 2/6 den az olmayacağını belirtmişlerdir. Bunun sebebinin de belki anneyle babanın farzlarının birlikte 2/6 olarak farz edilişinden hareketle onun da sabit olacağı söylenmiştir. Her halükarda bu artık bir ictihad konusudur. Müctehidlerin fetvasına göre hareket edilir.*

[2]*el- Kafi c. 7 s. 79 Bidayetu’l-Muctehid İbn-i Rüşt,

[3]*Bkz. Mustadrak es- Sahiheyn c. 2 340 ve bu hadisi Muslim’in şartına göre sahih bilmiştir ve Zehebi de onun bu görüşünü onaylamıştır.

[4]*El- Muhalla c. 9

(Alıntıdır)
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,214
Tepkime puanı
174
Puanları
63
..............
sen hukukçusumusun
miras hukuku
uzmanlık isteyen bir ayrı daldır
günmüzde bile yüzlerce kanun olmasına rağmen
yüzbinlerce miras davası devam ediyor ve bir çözüm bulunamıyor hatta bir çok dava üç beş nesil geçmesine rağmen hala sürüyor
yani senin de ateistlerinde bu konu için boyu çoook kısa gelir
ateistlere selamımı söyle onlara deki
"yüzyıllardır Müslümanlar miraslarını hiç bir sorun yaşamadan çatır çatır yiyorlar siz yaratanı kabul etmez ken islamın uygulanan miras hukukunun kurana uygun olup olmadığı konusunda fikir beyan etmeniz sizin neyinize ey beyinsizler "
Hz ömeri eleştirme hadsizliği ve cahilliği
ayrı bir konu
 

elbiss

Ordinaryus
Katılım
21 Kas 2013
Mesajlar
2,514
Tepkime puanı
43
Puanları
0
Konum
Türkiye
Miras konusunda işin içine para girdiğinde ne yapılırsa yapılsın illaki beğenmeyen olacaktır....KURAN da hak kazanmanın bir silsile sıralaması var diye düşünüyorum aslında herhangi bir yanlışlık filan ASLA yok...

Hakların alınacağı bir Silsile sırası var diye düşünüyorum yani 120 Milyardan eşe para kalmıyorsa silsilede payına oran yok demektir diye şahsi olarak düşünmekteyim..yinede doğrusunu ALLAH bilir diyelim..yanlış yönlendirmek istemem...

Böyle..
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,214
Tepkime puanı
174
Puanları
63
önceliklle Halis Aydemir Prof oldu diye biliyorum.
ikincisi rivayet kültürü ile gidildiğinde hulefai raşidin dahil herkesin yanlış uyguladığı gibi bir durum çıkıyor değil mi, ortaya?
he öyle çıkıyor sevindin mi bu görüşe
hulefai raşidin bunu yanlış uygulamış
sonradan gelen sivri akıllılar sihirli formülü bulmuş kısaca öyle diyor
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
he öyle çıkıyor sevindin mi bu görüşe
hulefai raşidin bunu yanlış uygulamış
sonradan gelen sivri akıllılar sihirli formülü bulmuş kısaca öyle diyor

Çok kafan çalışıyorsa sen bulsaydın, önemli olan kimin bulduğu değili
bulunanın hakka uygunluğu. Sen hak düşmanımısın, Kur'an düşmanı mısın nesin.
Kur'an konuşulması neden rahatsız ediyor seni onu anlamadım, yanlışa yanlış demesin mi kimse tevbe yarabbi.

Bu Kur'anın her zaman diri tutulmasını gösteren en açık göstergedir,
Kur'an senin öngürdüğün dantelli duvar askısı modundan çıkıp hayata iniyor diye üzülme,
Hak ve İslam herkese lâzım.
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,214
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Çok kafan çalışıyorsa sen bulsaydın, önemli olan kimin bulduğu değili
bulunanın hakka uygunluğu. Sen hak düşmanımısın, Kur'an düşmanı mısın nesin.
Kur'an konuşulması neden rahatsız ediyor seni onu anlamadım, yanlışa yanlış demesin mi kimse tevbe yarabbi.

Bu Kur'anın her zaman diri tutulmasını gösteren en açık göstergedir,
Kur'an senin öngürdüğün dantelli duvar askısı modundan çıkıp hayata iniyor diye üzülme,
Hak ve İslam herkese lâzım.

şükürler olsun sizin gibi bedevi kültürünü savunmuyorum
ilmin ve tarihin yanındayım
yüzüne meal okuyarak uyduruk formüller bulma peşinde değilim
her zaman ilmin yanındayım
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
önceliklle Halis Aydemir Prof oldu diye biliyorum.
ikincisi rivayet kültürü ile gidildiğinde hulefai raşidin dahil herkesin yanlış uyguladığı gibi bir durum çıkıyor değil mi, ortaya?

makaleyi okuma zahmetinde bulunsaydın şu cümleleri görürdün,,,, nedir seni Hadisi Şeriflere düşman ettiren, size selefi bile denmez... neyse, bak makalenin sonunda ne diyoe yazar.....


Tüm örnekleriyle çözüme kavuşan meselenin ayrıntıları için kitaba müracaat edilebilir. Meal sahiplerinin bu iki ifadeye de aynı manayı takdir ederek nasıl bir cinayet işledikleri ise ayrı bir bahis. Son kertede ateistlerin iddiaları neticesinde artan çabalarla parıldayan hakikat muvacehesinde iki-üç ayetle koca bir miras hukuku nasıl dört dörtlük temellendirilmiş şahit oluyoruz. Bizlere ‘Subhanallah’ demek düşüyor.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
şükürler olsun sizin gibi bedevi kültürünü savunmuyorum
ilmin ve tarihin yanındayım
yüzüne meal okuyarak uyduruk formüller bulma peşinde değilim
her zaman ilmin yanındayım

Öylemi ilmi bir kırıntı paylaştığını görmedik de bu zamana kadar, ancak bir şey konuşuluyorsa baltalama derdindesin,
sana göre konuşan imam-ı Azam yahut bir dengi olmalı. Öyle diye diye koyun sürüsü gibi bir millet olmuş önünde
nerede ne yanlış var onu anlama çaban bile yok.

Dünyaya bakış bakış açımız, ufkumuz farklı, onun için boş boş konuşup engel yapma,
sürekli sana söylüyorum bana boş boş mesaj yazacağına varsa konu ile ilgili bir görüşün onu yaz.
Burası konuşulanları susturma forumu değil, bilakis herkesin konuşma forumu.

Madem çok akıdeniz ilmi yönden tahlil ettin eminsin bu kadar,
O halde Akıdevi Mezhebin ile İlmihâl Mezhebini neden ayrı seçtiğine ilişkin bize ilmi bir iki şey söyle de,
babadan atadan taklidi iman mı, seçtiğin mezhebin tüm akıdevi esaslarını bilerek mi iman ediyorsun görelim.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
makaleyi okuma zahmetinde bulunsaydın şu cümleleri görürdün,,,, nedir seni Hadisi Şeriflere düşman ettiren, size selefi bile denmez... neyse, bak makalenin sonunda ne diyoe yazar.....


Tüm örnekleriyle çözüme kavuşan meselenin ayrıntıları için kitaba müracaat edilebilir. Meal sahiplerinin bu iki ifadeye de aynı manayı takdir ederek nasıl bir cinayet işledikleri ise ayrı bir bahis. Son kertede ateistlerin iddiaları neticesinde artan çabalarla parıldayan hakikat muvacehesinde iki-üç ayetle koca bir miras hukuku nasıl dört dörtlük temellendirilmiş şahit oluyoruz. Bizlere ‘Subhanallah’ demek düşüyor.


Güleyim mi ağlayayım mı bunu sen mi söylüyorsun?
Halis Aydemir, Raşid halifelerin bile uygulamadığı bir hükmü Kur'andan (dikkat et) Kur'andan çıkardım diyor,
sen de bunu bana ne demiş dikkatli oku diye mi uyarıyorsun.

Sana bunu biri söylese dümdüz giderdin be adam, güldürme bu adamı?
İşte buradan bu tez çıkıyor zaten, Kur'anı Kur'an açıklar, Kur'an her zaman diridir, açıklandı bitti sizin gibi,
Kıyas-İcma bitti diyip, yangel yat Osman bir karış bostan olmadığını göstetiyor bu, sen kime neyi gösteriyorsun onu anlamadım.
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Güleyim mi ağlayayım mı bunu sen mi söylüyorsun?
Halis Aydemir, Raşid halifelerin bile uygulamadığı bir hükmü Kur'andan (dikkat et) Kur'andan çıkardım diyor,
sen de bunu bana ne demiş dikkatli oku diye mi uyarıyorsun.

Sana bunu biri söylese dümdüz giderdin be adam, güldürme bu adamı?
İşte buradan bu tez çıkıyor zaten, Kur'anı Kur'an açıklar, Kur'an her zaman diridir, açıklandı bitti sizin gibi,
Kıyas-İcma bitti diyip, yangel yat Osman bir karış bostan olmadığını göstetiyor bu, sen kime neyi gösteriyorsun onu anlamadım.

. kırmızı bölümlü paragraf dikkatimi çekmişti... bende mal bulmuş mağribi gibi onu almışım....şu konuyu bir araştırayım bakayım...
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
İslamda Miras


İslamda Miras Hukuku ve Avliyye ve Reddiyye


İslam’ın mirasla ilgili hükümlerini düzenleyen ayetler temel olarak Nisa suresi 11 ve 12. ayetlerdir.

Bu ayetlerde mirasçıların hakları belli oranlar verilmek suretiyle düzenlenir. Aşağıda bu ayetleri veriyorum:

Nisa / 11-12 (Y. Nuri Öztürk)
Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarında
Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan gelen bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.


Bu ayetlerde verilen oranlardan yola çıkan bazıları kendi akıllarınca enteresan miras paylaşımı senaryoları üreterek

İslam’a ve Kuran’a saldırmaktadırlar.

Konuyu bir örnekle açıklayalım: “Bir adam ölür ve geride bir anne, bir baba, üç kız evlat ve bir de eş bırakır.

Miras nasıl paylaşılacak?”. Bu örneği ortaya atan kişiler çözümü de (!) kendileri verirler: “1/6 + 1/6 + 2/3 + 1/8 = 1,125”.

Yani oran 1,0 dan büyük, o halde Kuran'da matematik hatası var!

Benzer bir duruma ilişkin ilk problem Hz. Ömer zamanında ortaya çıkmış ve sahabeler bu problemi “avliyye” dedikleri bir yöntemle çözmüşlerdi.

Bu yöntemin ne olduğunu anlatacak değilim, isteyen internette yöntemle ilgili kaynak bulabilir. Ancak bu yöntem inkârcıları (ve belki de bazı

inananları) ikna etmemektedir. Onlara göre bu yöntem bir hileden başka bir şey değildir. Bu yöntem ilk başlarda benim de aklıma pek

yatmamış ve ciddi bir şekilde Kuran’dan şüphelenmeme neden olmuştu.

Aslında problemin kaynağı Kuran’ın bu ayetlerinde verilen oranları “mutlak” oranlar olarak kabul etmekten kaynaklanıyor.

Yani örneğin 3 kız kardeş için verilen 2/3 oranı “mutlak” bir oran farz ediliyor. İyi de gerçekten öyle mi? Bu oranlar mutlak oranlar mı,

yoksa bir tür “tavan” ya da “taban” değerler mi? Bu oranların “mutlak” olmadığını iddia etsek bile, buna Kuran’dan delil getirmediğimiz

takdirde kimseyi ikna edemeyeceğimiz çok açık…

Bu amaçla öncelikle Nisa/11 ve Nisa/12 ayetlerini incelememiz gerekiyor.

Bu ayetlerin sonunda yer alan ifadeler bu açıdan oldukça önemli: “ferıdatem minellah” ve “vesıyyetem minellah”.

Sadece 2’şer tane Arapça kelime! Bu ifadelerden yola çıkarak bu oranların mutlak olduğu kesinlikle iddia edilemez.

Ancak buna rağmen bazıları örneğin A. Yusuf Ali İngilizce mealinde “bu sabit oranlar Allah tarafından emredilmiş/belirlenmiştir” şeklinde bir çeviri

yapmış. Bu 2 kelimenin neresinde “sabit oranlar” lafzını gördü bilmiyorum, ona sormak lazım! Örneğin M.H. Shakir “ferıdatem minellah” ifadesini “bu

Allah’tan bir buyruk/düzenlemedir” şeklinde çevirmekle yetinmiş. Yukarıya aldığım Nisa/11-12’nin Türkçe çevirileri ise Y. Nuri Öztürk’e aittir. Bu

ifadelerle ilgili bir diğer nokta da şu: Her 2 ifade de verilen oranlardan hemen sonra gelmiyor. İlk ayette araya “Babalarınız var, oğullarınız var …” diye

başlayan 2 cümle giriyor, ikincisinde ise arada “Kimseye zarar verilmemelidir” şeklinde bir ifade mevcut. Şu halde “Allah’tan bir buyruk” ya da “Allah’tan

bir görev” olan şey nedir? Bu oranları sabit kabul edip aynen uygulamak mı? Babalar ve oğullar ve diğer mirasçılar arasında ayırım yapmayıp adaletli bir

dağılım yapılmasına izin vermek mi? Bence ikincisi! Aslında bu “emrin” ne olduğunu anlamak için bu ayetlerin devamına bakmak gerekiyor.

Kuran’da bu oranların “sabit” ya da “mutlak” olmadığına dair delil hemen bu ayetlerin devamında mevcut… Surenin 13 ve 14. ayetleri aynen şöyle:

Nisa / 13-14
İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve onun resulüne itaat ederse Allah onu, altından nehirler akan cennetlere, orada sürekli kalıcılar halinde, sokar. İşte bu, en büyük başarıdır. Kim de Allah'a ve onun resulüne isyan eder, Allah'ın sınırlarını da aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere batırıcı bir azap vardır.


"İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır" şeklinde çevrilen ifadenin Arapçası "Tilke hududu(A)llah". Yani çeviride bir hata/kasıt yok. Hudut kelimesi Türkçe'ye de

geçmiş bir kelimedir. Sınır kelimesinin ise ne anlama geldiği herkesçe malum. “Aşılmaması gereken bir nokta, bir çit, bir değer”… Yani bu oranlar sadece

birer sınır ve asıl olan bu “sınır” değerlerini aşmadan onlara yaklaşmak… Dolayısıyla bu oranların “mutlak” olduğunu iddia etmenin hiçbir temeli yok…

Şimdi sorun şu: Yukarıdaki ayetlerde geçen “emir” kelimesiyle aşağıdaki ayetlerde geçen “sınır” kelimesi birbiriyle nasıl bağdaşır? Aslında yanıt çok

basit: Allah’ın emri olan şey bu sınırlara riayet etmek! Bu sınırlara riayet etmek ise onları aşmamak ve onlara mümkün olduğunca yaklaşmak ile olur.

Yani “emrin” ne olduğunu anlamak için önce aşağıdaki ayetlere bakmak ve sonra dönüp “emri” buna göre değerlendirmek gerekiyor. Kısacası Allah’ın

emri olan şey mirasçılar arasında ayrım yapmayarak verilen oranları birer “sınır” olarak alıp bunlara uymak! (Ama sonuçta bunların “sınır” olduğunu

unutmamak şartıyla!)


Bu “sınır” olgusunun bu şekilde ifade edilmesinin de bazı sebepleri var: Örneğin 2’den fazla kadın ise 2/3 olarak verilen oran, “en fazla 2/3” ya da

“2/3’e kadar” olarak verilebilir ve böylece bunun bir üst limit olduğu açıkça ortaya konabilirdi. Ancak bu durumda neler olacağını tahmin etmek güç

değil. Bu tarz bir ifadeden istifade eden birileri mirasçı 3 kıza 2/3 oranında pay vermek yerine 1/10 ya da belki hiç pay vermeyebilirdi. Dolayısıyla

Nisa/11 ve 12’de “en fazla 2/3” ya da “2/3’e kadar” tarzında ifadelerin kullanılmaması anlamlıdır.

O halde asıl olan bu oranlara mümkün olduğunca uymaya ve yaklaşmaya (!) çalışmaktır. Ancak sonuçta bunlar bir “sınırdır”. Yani mutlak oranlar

değildir. Matematikteki limit kavramının buna çok benzer olduğunu bilenler bilirler. Bilmeyenler bilenlerden sorsun öğrensin!

Bu “sınır” kavramına başka ayetlerde de rastlıyoruz. Örneğin oruçla ilgili bir ayet olan Bakara/187’de de bazı sınırlar konuyor:

Oruç günlerinin gecesi kadınlarınızla ilişkide bulunmanız size helal edildi. Onlar sizin için bir giysi, siz de onlar için bir giysi durumundasınız. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Şimdi onlarla ilişkide bulunun, Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz, mescitlerde itikaf halinde iken onlarla ilişkide bulunmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; sakın onlara yaklaşmayın! Allah böylece, sakınıp korunsunlar diye insanlara ayetlerini iyice açıklıyor


Yukarıdaki ayette yiyip içme için ve cinsel ilişki için bazı sınırlar konulmuş. Bu ayette yiyip içmeyle ilgili sınırın “kadar” denilerek verildiğine dikkat edin.

Çünkü burada “kadar” ifadesinin kullanılmasının miras ayetlerinde olduğu gibi bir risk oluşturmadığı açık…

Bir başka ilginç nokta da Nisa suresi ayet 14 ile yukarıdaki Bakara/187’yi karşılaştırınca ortaya çıkıyor. Bakara187’de Allah’ın sınırlarına “yaklaşılmaması”

emrediliyor. Oysa Nisa/14’te “aşılmaması”. Eğer Nisa/14’te de “yaklaşmayın” denseydi benim yaptığım tüm bu yorumlar geçersiz olurdu! Hele hele

matematikteki limit kavramı ile kurduğumuz benzerlik tamamen geçersiz hale gelirdi. Ne dersiniz? Neden burada “yaklaşmayın” denmiyor da “aşmayın”

deniyor? Şans mı? Hiç sanmam!

Ne ilginçtir ki mirasla ilgili ayetler bize bu oranların “mutlak” olmadığı çıkarımını yaptırabilecek şekilde devam ediyor. Tabii bir inkârcıyı bu bile ikna

etmeye yetmez. O bunu kelime oyunu olarak görecektir. Kuran’ın bu çıkarımı yapabilmemize imkân vermesini ise ya hiç değerlendirmeyecek ya da

sadece “şans” olarak değerlendirecektir. Bunun farkındayız. Ama önemli olan bizim aklımızın huzur bulması...

Bu “sınır” çıkarımı aynı zamanda Hz. Ömer zamanında yapılan “avliyye” uygulamasının da son derece yerinde ve makul bir yöntem olduğunu

göstermektedir. Çünkü her ne kadar Kuran’da verilen oranlar bire bir elde edilmese de, konulan “sınır”lar asla aşılmamaktadır. Avliyye uygulamasında

mirasçılar Kuran’da verilen oranlardan daha düşük bir pay almakta ve Kuran’ın “sınırları” bir tür “tavan (üst limit)” görevi yapmaktadır ve “sınır”

(aşağıdan yukarıya) aşılmamaktadır.

Reddiyye ise bunun tam tersi durumlarda uygulanan bir yöntemdir. Yani mirasçıların Kuran’da verilen paylarının toplamı 1,0 dan daha düşük

çıkmaktadır. Bu durumda da mirastan artan kısım yine mirasçılara Kuran’daki payları ölçüsünde bölüştürülmektedir.

Reddiyye işlemindeki paylaşım oranlarına itiraz etmek için sadece mantıkla düşünme hastalığına yakalanmış olmak ve sağduyudan yoksun olmak

gerekir. İçimize sinmese de biz yine de böyleleri için de bir açıklama yapalım: Reddiyye işleminde Kuran’da verilen “sınır”lar bir tür “taban (alt limit)”

görevi yapmaktadır. Sonuçta da “sınır”lar aşılmamakta (bu defa sınır yukarıdan aşağıya!), kimsenin hakkına tecavüz edilmemektedir.

Bir Açıklama:

Efendim, geçenlerde bir forum sitesinde bu makaledeki "sınır" fikrine itiraz edilerek şöyle denmiş: "Bu nasıl bir sınır ki bazen tam üstünde

duruyorsun bazen sağına geçiyorsun, bazen de soluna...". Yani diyor ki "senin işin Nasreddin Hoca Türbesi gibi olmuş. Kapısı kilitli ama her

tarafı açık!".

Efendim, yaptığı itirazda aslında cevabı da kendisi vermiş ama farkında değil. Cevap "BAZEN" kelimesinde gizli... Evet, bazen

sağında kalırsan sınırı aşmamış oluyorsun, bazen de solunda. Ama sağında kalman gerekirken soluna geçmeye çalışırsan ya da solunda

kalman gerektiğinde sağına göz dikersen, işte o zaman "SINIRI" aşmış oluyorsun! Yani "SINIR" orada ve SINIR olmaktan çıkmış değil! Ama ne tarafında

durursan "SINIR İHLALİ" yapmış/yapmamış olacağın "DURUMA" göre belirleniyor!

Ahh, Nasreddin Hoca ahh! Mekanın cennet olsun!



 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
bir üstteki yayınladığım makalede, mesele izah edilmiş sanırım..tabi anlayana....

şimdi sen söyle bakalım @Yahayy senin adam meseleyi sence nasıl çözmüş,,, hadi ben yazıyı okumadan (ilkbölüm ile kırmızı bölüm hariç) sazan gibi atlamışım, sende bir izah edermisin, halis aydemir, nasıl çözmüş...
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,214
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Öylemi ilmi bir kırıntı paylaştığını görmedik de bu zamana kadar, ancak bir şey konuşuluyorsa baltalama derdindesin,
sana göre konuşan imam-ı Azam yahut bir dengi olmalı. Öyle diye diye koyun sürüsü gibi bir millet olmuş önünde
nerede ne yanlış var onu anlama çaban bile yok.

Dünyaya bakış bakış açımız, ufkumuz farklı, onun için boş boş konuşup engel yapma,
sürekli sana söylüyorum bana boş boş mesaj yazacağına varsa konu ile ilgili bir görüşün onu yaz.
Burası konuşulanları susturma forumu değil, bilakis herkesin konuşma forumu.

Madem çok akıdeniz ilmi yönden tahlil ettin eminsin bu kadar,
O halde Akıdevi Mezhebin ile İlmihâl Mezhebini neden ayrı seçtiğine ilişkin bize ilmi bir iki şey söyle de,
babadan atadan taklidi iman mı, seçtiğin mezhebin tüm akıdevi esaslarını bilerek mi iman ediyorsun görelim.

tartışma için bazı asgari bilgileri bilmen lazım
mesala buradaki konu miras hukuku
bu konu için
beşeri ve islam hukukunun kaynaklarını biliyor olman lazım
bu asgari bilgiyi öğrenirsen
tartışırız neden olmasın
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,214
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Bu hatayı düzeltmek için Ömer "avl", "avliye" olarak adlandırılan basit bir yöntem geliştirdi. Bu yöntem ALLAH’ın verdiği oranlardan yola çıkıp bir noktada ufak bir değişiklik yaparak oranların tümünü değiştiren ve toplamı %100 olacak yeni oranlar elde eden bir yöntemdir...
Bu, Kur'an'ı MUHAMMED'in uydurduğunun en önemli delili midir?

Bu hata şimdiye kadar izah edilememiş, mantıklı, bilimsel bir yanıt verilememiştir.

Diğer çelişkiler "müphemdi, müteşabihdi " diyerek, kelimeleri çarpıtarak, tahrif ederek, yanlış bilgiler verip demagoji yaparak bir şekilde geçiştirilebilir. Ancak Matematik laf değil, işlem ister. Matematik de mecazilik, müteşabihlik sökmez.

Nitekim Halife Ömer'de sökmediğini görmüş ve Avl denilen aldatma yöntemi uygulamıştır.

*

Bu ayetlerdeki hatayı anlayanlar ve çözüm bulamayanlar ama hala Kur'an'ı MUHAMMED'in uydurmadığını düşünenler aşağıdaki soruları yanıtlamaya çalışmalıdırlar.
*

Sorular:

1- MUHAMMED vahyi mi yanlış anlamıştır?

2- Ortada vahiy diye bir şey yok ilham mıdır hepsi?

İlhamlar da hata içerir mi diyorsunuz?

3- Yoksa Kur'an toparlanırken mi hata yapılmıştır?

4- Ya da Kur'an tahrifata mı uğramıştır?

Halife Osman ayetlerle oynamış olabilir mi?

5- Yoksa ALLAH da hata yapabilir mi diyorsunuz?

6- ALLAH değil de MUHAMMED mi matematikten anlamıyordu?

7- Yoksa bu konudan uzak duralım, ele almayalım,



(Alıntıdır)

hakperest
benim kimsenin mezhepsel fikirlerine hakaret etme gibi bir tarzım hiç olmadı olmazda
benim çabam islama ve ilme saygı
yukarıda alıntı yaptığım cümleleri silmeden benim bu cümleleri her ne sebep olursa olsun alıntı yapılmasına gösterdiğim tepki cümlemi silmen enterasan bir tavırdır.mezhepsel fanatizmle kurnazca araya sıkıştırılan yukarıdaki iğrenç kelimeleri ve niyeti görememeniz benim sorunum değil.
verda dan sonra seninle de sorun yaşayacağız anlaşılan
yöneticiler olarak biraz daha dikkat diyorum önce anlayın sonra harekete geçin
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
tartışma için bazı asgari bilgileri bilmen lazım
mesala buradaki konu miras hukuku
bu konu için
beşeri ve islam hukukunun kaynaklarını biliyor olman lazım
bu asgari bilgiyi öğrenirsen
tartışırız neden olmasın

Benim araştırmadan, huccet olmadan konuştuğumu gördüğün örneğin var mı, yokda ne diye konuşuyorsun?
Ben konuyu paylaşan Ahter olduğu için, bu yazıyı tastikler kıvamda yazıyor ise bu sonuç çıkmıyor mu diye yazdım,
ne oldu bir sorun mu var evet bu soru çıkıyor buradan, raşif halifeler dahil miras hukuku yanlış mı uygulanmış bu tez doğru ise?

Benim burada şöyle şöyle olmalı diye bir iddam var mı, olursa söylerim çekinmem de,
sende ki bu tahkik edene, septik düşünene düşmanlık nereden geliyor onu anlamadım.
Millete bedevi diyorsun, kendinin hindistan sufisinden farkın yok, soru sorana düşman oluyorsun,
tahkik insanın fıtratında var arkadaşım, İbrahim A.S tahkik eden sorgulayan bir birey olmasaydı babası Azer gibi
sürüye kapılır giderdi.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
bir üstteki yayınladığım makalede, mesele izah edilmiş sanırım..tabi anlayana....

şimdi sen söyle bakalım @Yahayy senin adam meseleyi sence nasıl çözmüş,,, hadi ben yazıyı okumadan (ilkbölüm ile kırmızı bölüm hariç) sazan gibi atlamışım, sende bir izah edermisin, halis aydemir, nasıl çözmüş...

Sorunun cevabı yukarıda var abi, bu soruyu bana değil, yazıyı asan Ahtere sorman gerek ki,
yazının içinde Avliye ile ilgili husus var zaten.
Bu konuda muhatabın ben değilim,
ben konuşacak olsan miras hukukunu,
enine boyuna öğrenir tahkik eder kendi fikirlerimle konuşurum şu anda bu konuşabilecek kadar detaya hakim değilim.
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,214
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Benim araştırmadan, huccet olmadan konuştuğumu gördüğün örneğin var mı, yokda ne diye konuşuyorsun?
Ben konuyu paylaşan Ahter olduğu için, bu yazıyı tastikler kıvamda yazıyor ise bu sonuç çıkmıyor mu diye yazdım,
ne oldu bir sorun mu var evet bu soru çıkıyor buradan, raşif halifeler dahil miras hukuku yanlış mı uygulanmış bu tez doğru ise?

Benim burada şöyle şöyle olmalı diye bir iddam var mı, olursa söylerim çekinmem de,
sende ki bu tahkik edene, septik düşünene düşmanlık nereden geliyor onu anlamadım.
Millete bedevi diyorsun, kendinin hindistan sufisinden farkın yok, soru sorana düşman oluyorsun,
tahkik insanın fıtratında var arkadaşım, İbrahim A.S tahkik eden sorgulayan bir birey olmasaydı babası Azer gibi
sürüye kapılır giderdi.
ben sadece ilme saygıyı savunuyorum
muhasebeci olduğun için senin kendi dilinden anlatayım en basit vergi hukuku konusunda konuşman için bilmen gereken kaynaklar ;
ASLI (BAGLAYICI) KAYNAKLAR
_ Anayasa
Kanunlar
_ _ Uluslararası anlasmalar
_ Kanun hükmünde kararnameler
_ Yürütme organının özel düzenleyici islemleri
_ Diger düzenleyici islemler
_ Içtihadı birlestirme kararları
TALI (YARDIMCI) KAYNAKLAR
_ Doktrin
Yargı kararları
_ _ Maliye Bakanlıgı tarafından çıkartılan genel
tebligler
_ Genelgeler
_ Izahlar ve görüsler (mukteza
islam hukukuna gelince
ilim yok
kuru meal
öylemi
yok öyle yağma
 
Üst