Kur'an'da Haber Verilen Modern Keşiflere Misaller

meyve

Asistan
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
762
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Astronomi

  • Kainatın ilk maddesinin nasıl meydana geldiği bugün kesin bir şekilde bilinememektedir. Bu belki de hep böyle devam edecektir. Ancak doğruluk ihtimali olan ve bazı kaynakları bulunan birkaç nazariye geliştirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in bu konu ile alakalı beyanları, bu nazariyelerle daha iyi anlaşılabilmektedir.

  • “İnkarcılar bilmezler mi ki göklerle yer birbirine yapışık idi; onları biz ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. (Bilip de) hala iman etmezler mi? (Enbiya 30)

  • “Sonra (Allah’ın iradesi) göğe yöneldi; o zaman gök duman halinde idi.”(Fussilet 11)

  • Şimdilerde astrofizikçilerde genel olarak hakim olan kanaat da, bu ayetlerin çizdiği çerçevede dönüp dolaşmaktadır.

  • Dünyanın yuvarlak olduğuna müteaddit ayetlerde işaretler vardır. Ezcümle: “Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye doluyor.”(Zümer 5) ayetinde geçen tekvir (yukevviru), baş gibi kürevi bir cismin etrafında, bir şeyi mesela sarığı döndürerek sarmak, Tam Türkçe tabiriyle dolamak demektir.

  • Mahmud es-Savvaf’a göre, dünyanın döndüğüne veya dönmediğine dair Kitab veya sünnette kat’i delil yoktur. Ancak dünyanın döndüğüne işaret eden ayetler vardır. O, “Sen dağları görür, onları hareketsiz sabit sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi geçerler.”(Neml 88) ayetini birçok ayet meyanında, dünyanın döndüğüne işaret eden ayetlerden sayar.


Fizik

  • Göğe doğru yükseldikçe havadaki oksijen miktarı azalıp, hava basıncı her 100 metrede 1derece düştüğünden nefes darlığı, konuşma ve görme bozuklukları, baygınlık halleri meydana gelir. 20000 metreyi geçince özel cihaz olmadığı takdirde nefes alınamayıp ölüm durumu vaki olur. Kur’an şu ayetinde bu gerçeği bildirir: “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslama açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, o kimse gökte yükseliyormuş gibi dar ve tıkanık yapar.” (En’am 125)

Jeoloji

  • Jeoloji dağların yer üstündeki kısmı miktarınca yer altında da temelinin bulunduğunu ortaya koymuştur. Kur’an “Yeryüzünü bir yatak (gibi) yapmadık mı? Dağları da kazıklar (gibi) yapmadık mı?”(Nebe’ 6-7) ayetinde, dağları kazıklara benzetir. Zira çadır kazığının yarısına yakın bir kısmı yere çakılmaktadır. Başka bir ayette: “Dağları da (Allah) sapasağlam çaktı.”(Naziat 32) buyrulmaktadır.

  • Dağların, atmosfer denizinde yüzen yerküresinin dengesini sağladığı da şu ayette gösterilir: “(...)Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sabit dağlar attı.”(Lokman 10). Jeolojide dağların isostasy denilen yer dengesi kanununun mühim bir unsuru olduğu, asrımızda anlaşılmıştır. Jeo-fizikte, “sıcak noktalar”(hot spots) denilen ve dünyada 110 kadar olarak belirlenen büyük dağ kitleleri vardır. Bunlar yerkabuğunun hareketine mani olmakta olup yerin çok derinliklerinden (mantodan) yükselen ve yer kabuğunu deldikten sonra yüzeyde katılaşarak adeta bir perçin şeklinde kabuğu tesbit eden (bazalt bileşiminde) büyük magma kitleleridir. Ayetlerin bildirdiği ile tekvini ayetlerin yorumu durumunda olan bilimin, şimdiki sonuçları arasındaki uygunluk meydandadır.


Botanik

  • Ağaçların aşılanması öteden beri bilinmekte ise de, yakın bir zamana kadar, rüzgarların aşılama ile herhangi bir ilgisi bilinmemekte idi.”Allah her meyveden yine kendilerinin içinde ikişer çift yaratmıştır.”(Ra’d 3) ayetinin bildirdiği hakikat keşfedilip bütün bitkilerin çiçeklerinde erkek ve dişi çifti bulunduğu ve erkeğin dişiyi aşılamasıyla meyvelerin meydana geldiği anlaşıldıktan sonra, döllenmenin ve aşılamanın rüzgarlar vasıtasıyla olduğu tesbit edilmiştir.

    Genetik
  • “Rabbin, Ademoğularından, onların sulblerinden (bellerinden) zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”(demişti). “Evet (buna) şahidiz dediler. Kıyamet günü “Biz bundan habersizdik” demeyesiniz.”(A'raf 172)

  • Seyyid Kutub bu ayeti açıklarken şu izaha da yer veriyor: “Gerçekten Kur’an-ı Kerim varlığın en derin noktalarından, insan fıtratının derinliklerinde gizlenmiş olan bu son derece derin müthiş hakikati, bu derecede parlak eşsiz ve hayret verici bir sahne içinde sergiliyor. Hem de bunu, içinde yaşadığımız zamandan 14 asır kadar önce insanların menşei ve gerçek tabiatları hakkında vehimlerden başka birşeyin bilinmediği bir ortamda bildiriyor. Bunca asırlar geçtikten sonra insanlık, bu hakikatler ve insan tabiatı hakkında bazı şeyleri öğrenme imkanı buluyor. Bir de görüyoruz ki ilim, genlerin (insanın bütün hayatını içine alan katalog durumunda olan ırsiyeti nakleden hücrelerin) bir sicil (kayıt) defteri olduğunu ve insanlar, daha sulblerde hücreler halinde iken onların bütün hususiyetlerinin o genlerde saklı olduğunu öğretiyor. Ve 3 milyar insanın kaydını muhafaza eden ve onların bütün hususiyetlerini ihtiva eden genlerin hacim itibariyle 1 cm3’ü geçmediğini, yani bir dikiş yüksüğü kadar bir yere sığdığını ifade ediyor. Bu öyle bir iddiadır ki eskiden bunu söyleyen birinin hemen deli olduğu söylenirdi. “Biz onlara hem dış dünyada hem de kendi nefislerinde, Kudretimizin işaretlerini göstereceğiz, ta ki kendileri de onun gerçek olduğunu iyice bilecekler.”(Fussilet 53) buyuran yüce Allah elbette doğru söyler.

Daktiloskopi

  • Bu bilim dalı parmak izlerini inceler. Bütün insanların parmak izleri birbirinden farklıdır. Kur’an, öldükten sonra insanın bütün teferruatı ile diriltileceğini bildirirken, insanın bu en ince özelliğine şöylece işaret eder: “İnsan, Bizim kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanıyor?Evet, toplarız; onun parmak uçlarını bile düzgünce, yerli yerinde yapmaya gücümüz yeter.”(Kıyame 3-4)

Biyoloji

  • İnsanın üremesi konusunda Kur’an’da geçen müteaddit ayetlerden özellikle Hacc 5,ve Mu’minun 12-14 ayetlerini ele alıp, modern biyolojinin bu konudaki tesbitleri ile karşılaştıran bir tıp profesörü, sonunda ikisi arasında tam bir mutabakat bulunduğunu, Kur’an’da bildirilenlerin 19. Asırdan önce dünyanın hiçbir yerinde malum olmadığını ifade edip sözlerini şöyle bitirir: “kur’an insanların keşfetmek için yüzyıllarını harcayacağı, insanın üremesi konusundaki temel gerçekleri, sade bir anlatımla insanlığa açıklıyordu.”

  • Sözü edile ayetler şunlardır: “Ey insanlar!Eğer siz öldükten sonra dirilme hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz, şu muhakkaktır ki biz sizi(n aslınızı) topraktan, sonra (onun zürriyyetini) insan suyundan, sonra pıhtılaşmış bir kandan, daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten (ve bunları) size (kemal-i kudretimizi) apaçık gösterelim diye (yaptık). Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde durduruyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha sonra da kuvvetinize (yiğitlik çağına) ermeniz için (büyütüyoruz). Kiminiz öldürülüyor, kiminiz de (evvelki) bilgi(sin)den sonra (artık) hiçbirşey bilmemek üzere ömrün en fena (devresine) doğru gerisin geri itiliyor. Sen Yer(yüzünü) kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kabarır, her güzel çiftten nice nebat bitirir.” (Hacc 5)

  • “Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra onu sarp ve metin bir karargahta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık, o bir çiğnem eti de kemik(ler)e kalbettik. (Çevirdik) de o kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu başka yaratılışla inşa ettik. Suret yapanların en güzeli olan Allah’ın şanı (bak) ne yücedir!” (Müminun 12-13-14)

Hıfzı sıhha (Koruyucu Hekimlik)

  • Kur’an-ı Kerim her sahada koyduğu hükümlerle, insan elinin beden ve ruh sağlığının korunmasını sağladığı gibi, inişinden çok sonra anlaşılıp kesinlik kazanmış mükemmel hıfzı sıhha kanunlarını da bildirmiştir.

  • Kur’an’da hıfzı sıhha açısından da önemli olan örtünmeden, elbise temizliğinden, yeteri derecede istirahat etmekten, iyi bir beslenmeden, kötü ve bozulmuş yiyeceklerin yenilmemesinden, içki kullanılmamasından, leş, kan, domuz eti yenilmemesinden, zührevi hastalıkların başlıca sebeplerinden olan zinanın kötülüğünden bahsedilmektedir
 
M

Murat Sâki

Guest
Üstad'ın güzel bir sözü var ''Zaman yaşlandıkca Kuran Gençleşiyor''.

Eşinin benzerinin getirilmemesi,yapılamaması,yazılamaması Kuran-i Kerim'in her asr-a hitap etmesi. Ve üstün icaz-ı ile yukarda yazılanları doğruluyor.Ki bilim dahi Kuran inkar edemiyor aksine bir tutarlılık söz konusu.

Bu tip bilgilerinin hepsinin birarada olduğu bir kitap vardı sanırım ''Kuran'i Kerim Hiç Tükenmeyen Mucize'' adında belki buna benzer değişik isimde eserlerde olabilir.
 

zelal

Asistan
Katılım
13 Haz 2006
Mesajlar
970
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Allah razı olsun meyva kardeşim.
 

karamizi

Üye
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
34
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Deniz (bahr)” kelimesi Kuran’da 32 defa geçer. Kuran’da geçen “bahr” kelimesi deniz-ler gibi, göl, ırmak tipi büyük suları da ifade eder. “Kara (berr, yabas)” ifadesi ise Kuran’da 13 defa geçer. Eğer 32’nin 45’e oranını alırsak karşımıza %71,111 çıkar.

Elinize hangi ansiklopediyi alırsanız alın denizlerin Dünya’nın %71’ini, karaların %29’unu oluşturduklarını göreceksiniz. Dünya’daki kara-deniz oranıyla Kuran’daki kara ve deniz ifadelerinin oranının uyumlu olması çok ilginç bir mucizedir. Peygamber’in yaşadığı dönemde bilinmeyen bu bilgi Kuran’da kelimelerin uyumlu kullanımıyla kodlanmıştır. İnatçılık engelinden kurtulan insanlar, Kuran’ın anlaşılması kolay, taklidi imkansız bu mucizelerini takdir edeceklerdir
alıntıdır...[/I]
 

zeygue

Aktifleşmemiş
Katılım
17 Kas 2006
Mesajlar
1,262
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Ankara
DEMİRDEKİ SIR
Demir, Kuran'da dikkat çekilen elementlerden biridir. Kuran'ın "Hadid", yani "Demir" adlı suresinde şöyle buyrulur:
... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... (Hadid Suresi, 25)
Kelimenin, yağmur ve güneş ışınları için kullanılan "gökten fiziksel olarak indirme" şeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir. Çünkü modern astronomik bulgular, Dünya'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.
Sadece Dünya'daki değil, tüm Güneş Sistemi'ndeki demir, dış uzaydan elde edilmiştir. Çünkü Güneş'in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesi için yeterli değildir. Güneş'in 6000 0C'lık bir yüzey ısısı ve 20 milyon 0C'lik bir çekirdek ısısı vardır. Demir ancak Güneş'ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir. Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar. Demirin uzaya dağılması işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur.
http://www.kuranca.com/fizik.htm
 
Üst