Kur’an’a hizmet için yaratıldım!

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
04_Subat_2011_12_25_49_1766473651.jpg

Kur’an’a hizmet için yaratıldım!
04 Şubat 2011 - 12:26:56

Hafız-ı Kurra Harun Soydaş Hocaefendi’yi unutmayacağız…

Son dönemin en önemli isimlerinden Hafız-ı Kurra Harun Soydaş Hocaefendi dar-ı bekaya irtihal etti. Kendisiyle yaptığımız kapsamlı bir röportajı Yeni Dünya Dergisi Kur’an Özel Sayısı'nda yayımlamıştık. Bu uzun görüşme esnasında sorduğumuz sorulardan birine şöyle cevap vermişti Hocaefendi; “Ben hergün bir cüz okurum ve hanımım da dinler. Sonra öğrencilerimi dinlemek için evden çıkarım. Eskisi kadar dinç değilim ama elimden geldiğince öğrencilerimi hakkıyla yetiştirmeye çalışıyorum. Tamamı bayan olan 60 civarında öğrenciyi okutmaya devam ediyorum… Bu bir aşktır evladım. Ama takat ve gençlik de önemli. Emir Sultan Camiine atandığımda 22 yaşındaydım şimdi ise 90’ıma merdiven dayadım. Elbette o eski canlılığım yok. Ama elimden ne geliyorsa Kur’an’a hizmet yolunda harcamaya devam edeceğim inşallah” Yine daha öncesinde bütün sivil toplum örgütlerinin katılımıyla gerçekleştirilen bir istişare toplantısında kendisinin Kur’an eğitiminin önemine dair yaptığı konuşmayı ve orada hazır bulunanlara örnek gösterilebilecek Kur’an sevdasını müşahede etme imkânı bulmuştuk. Elleri titreyerek tuttuğu mikrofondan şu sesler yükseliyordu ;
“Kendimi bildim bileli Kur’an derdiyle yanıyorum ve Rabbim müsaade ederse bu hal üzere son nefesimi vermeyi niyaz ediyorum. Ölüm elbette dilenmez ama Rabbimin bu hal üzere emanetini teslim almasını geçiriyorum hep içimden…”
Kur’an eğitimi ve Kur’an üzere bir yaşam için gösterilecek bir örnek aranıyorsa zannedersem ki gösterilebilecek örnek şahsiyetlerden biri de Hafız ve Kurra Harun Soydaş Hocaefendi’dir.
Bir hayat düşünün ki henüz ayaklarının üstünde durduğu zamandan belinin büküldüğü ve nefesinin daraldığı yaşlılık vaktine kadar adeta bir an dahi durmaksızın Kur’an aşkı ile geçsin. Ülkemizin en yoksul ve yoksun yıllarında Kur’an eğitimine nice kısıtlamalar getirilen bir zamanda bulunduğu köyün diline düşme ve küçük düşürülme bahasına Hafız olma aşkından asla vazgeçmeyen bir Kur’an bülbülünden bahsediyoruz.
“Ben Kur’an’a hizmet üzere yaratıldım. Bunu en başından beri hissediyorum…” diyen bir amel ehlinden bahsediyoruz. Doksan yaşında dahi vasıta kullanmayı reddeden ve öğrencilerine ders vermek üzere o yaşta bir insan için oldukça meşakkatli sayılabilecek mesafelere yayan giden, ders saatlerini asla geçirmeyen ve öğrencilerini ideal bir hal üzere terbiye eden bir maneviyat önderinden bahsediyoruz. Doksan yıllık ömrünü Kur’an tilaveti üzre geçiren ve başta Bursa olmak üzere İstanbul, Denizli ve yurdun dört bir yanından gelen binlerce hafızı yetiştiren;daha binlercesinin yetişmesine vesile olan bir mümin kuldan bahsediyoruz.
Kimleri tanımıyordu ki?
İlgili röportajın yayımlanmasıyla birlikte kendisini aradık ve müsaitse Yeni Dünya Dergimizi hediye etmek üzere kendisiyle buluşmak istediğimizi belirttik. Büyük bir heyecanla ulaştığımız hanelerine çıkarken kendi kendimize şunu soruyorduk; Bir apartman ve bu asansörsüz apartmanın en üst katında oturan doksan yaşında bir insan. Nasıl olur da her gün bu merdivenler inilir ve yine hergün defalarca çıkılır” Cevap bizi kapıda bekliyordu! Hocaefendi gayet zinde bir halde kapıda bizleri karşılıyordu. Heyecanla ve hürmetle elini öperken bizlere on dakika geç kaldığımız için şakayla karışık sitem ediyordu. Kendisinden özür dileyerek haklarını helal etmelerini istedik. Tebessümle sırtımızı sıvazlayarak bizleri salona aldı. Bu kısacık örnek dahi zamanın planlamasını dakika ve hatta saniyeleri gözeterek yapan bir güzel insandan haber veriyor bizlere. Gıpta edilmemesi ne mümkün! Bereketli bir ömür için birbirimize dua ederken her günümüzde ziyan ettiğimiz onca saatin hakkı adına bu duaları daha da artırmalı değil miyiz? Sessiz ve sade bir ev, dört yanda sayabildiğimiz pek çok Mushaf… Misafir olduğumuz bu evde günün tamamının Kur’an üzre geçtiğini anlamaya bu dahi yetiyor. Sohbetimizin akabinde dergiyi gösterdik ve kendisiyle ilgili sayfaları incelemek üzere önüne koyduk. Sakin bir tonda gözlüklerini taktı ve bizim açtığımız kendisine ait sayfayı kapatarak en baştan itibaren büyük bir dikkatle dergiyi incelemeye başladı. Her sayfada karşısına çıkan Kur’an ile ilgili isimleri gördükçe hepsiyle ilgili bir hatırasını anlatmaya başladı. Hayrettin Karaman Hoca, Fatih Çollak, Abdurrahman Gürses, Addussamed , Mahmud Sami Ramazanoğlu, Ali Ulvi Kurucu ve diğer pek çok isimle ilgili sitayiş dolu cümleler çıktı ağzından. “Kur’an ayında bir mümine verilebilecek en güzel hediyeyi verdiniz bizlere. Bu dergide emeği geçen tüm yüreklere Kur’an şefaatçi olacaktır inşallah” diyerek de heyecanını belirtmiş oluyordu. Hocafendi’nin derdi Kur’an’ın böylesine geniş çaplı şekilde ele alınmış olması ve de böylesine bir çalışmanın yurdun dört yanına dağıtılmış olmasıydı. O Kur’an’a odaklanmış bir yürekti. Kur’an’dan başka bir hakikati hayatına almayan bir anlayışın sahibiydi. Kur’an’dan yükselen o sesin sahibine olan hayranlığı ve bir kul bilinciyle O’na(c.c) yönelmişliği en üst seviyedeydi. Ömrü Kur’an ile geçmiş bir yüreğin dilinden dökülen bu duaları işitmek derdine bile onlarca dergi çıkarası gelir insanın. Müjdeler olsun! …
“İyi bilirdik!”
Cenazenin kaldırıldığı Emir Sultan Camii ikindi namazında doldu taştı. Belediye Başkanlarından milletvekillerine; esnafından memuruna; gencinden yaşlısına; kadınından erkeğine binin üzerinde insan vardı. Bahçeye sığmayan kalabalık saf tutarak namaz kıldılar ve huşu ile kendilerini esen rüzgârın anlattıklarına bıraktılar. Namazdan sonra kimse konuşmuyordu ve neredeyse herkes gıpta ile musalladaki tabuta bakıyordu. Hocafendinin “Hakkınızı helal eder misiniz?” sorusuna yanımdaki hacı amca “Ne hakkımız olabilir ki, asıl o bizlere hakkını helal etse “ diyordu. “Nasıl bilirdiniz” sorusu içten ve gönülden gelen bir ses ile koskoca bir ömre şahitlik eden Bursa’nın sesini barındırıyordu sanki.
Bir şehir düşünün ki Hocafendi’nin deyimiyle Besmeleyi dahi düzgün çekebilen dört kişi olmasın ve siz o şehirde Kur’an hizmetine başlansın ve geçen elli yıl boyunca Kur’an Kursları, eğitim merkezleri ile camiler açarak binlerce Hafız yetişsin ve koskoca bir şehri Kur’an ile tanıştırılsın. Şu an Bursa’da bulunan üç büyük Kur’an Kursu ve bu kurslardan yetişen on binin üzerinde hafız işte bu mübarek insanın aşkı üzere hikmet ve hizmet ile görevlendirilmiştir. Hocaefendi sahibinin emri üzere yaşadı ve yine sahibinin lütfu üzere emanetini teslim etti. Yazımızı yine Hocafendinin söyledikleri ile tamamlamak istiyoruz; “Beni bu yola dâhil eden babamı, daha sonra Mahmud Ezan Hocamı, Hasan Akkuş ve Ömer Aköz Hocamı Rahmetle ve minnetle anıyorum. Burada ismini yazamayacağım sayıda çok kişinin emeği var hayatımda. Rabbim hepsinden razı olsun. Tevfik Kaleli, Hacı Şükrü Efendi, Çolak Mehmed Efendi üzerimde emeği olan diğer isimlerden bazılarıdır. Bir de dostlarımız var elbette. Daha geçenlerde çok değerli bir dostumuzu Rahmeti Rahmana yolcu ettik. İbrahim EKEN Hocaefendi. Kayseri’ye yaptığım ziyaretlerden birinde Hunat Camiinde Hutbeye çıkmıştım ve İbrahim EKEN Hocaefendi de Bursa’ya geldiklerinde lütfedip Ulucamide vaaz etmişlerdi. İlmi ve ahlakı ile örnek olan şahsiyetlerdendi İbrahim EKEN Hocafendi… Allah Rahmet eylesin. Rabbim sizi ve bizleri Kur’an yolundan ayırmasın. Kur’an’a hizmet eden ve onun hizmetinden nasiplenenlerden eylesin.”
04_Subat_2011_12_26_34_7600824237.jpg

Ne mutlu böylesi geçen ömürlere ve ne mutlu böylesi güzel insanların şefaatlerine erenlere. Rabbim mahrum etmesin. Ruhları için El-Fatiha.

Yunus Emre Altuntaş
 
Üst