Kuran mealini okumak hatim sayılır mı

kebîkec

İhvan Forum Üye
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
8,080
Tepkime puanı
1,922
Puanları
113
Her müslüman gibi bende oruç tutar namaz kılarım :) mübarek ramazanda bile yanlış işliyor kafan beynin :)
Söylemek istediğini alengirli yollardan ima ederek söylemene gerek yok direk diyebilisin :)

İçiniz fesat sizin işiniz görüntü ve algıda münafıklarda namaz kılar oruç tutar çok şükür münafık değilim.

Gayet direk soylediydim. Allah kabul etsin. Namaza başlaman da iyi olmuş bi aralar sanki kavramlar üzerinden gidiyordun . Salat ďuadir namaza gerek yoktur falan diyordun . Hatta o zamanlar herkesten farklı olduğunu özellikle vurguluyordun. Şimdi herkes gibi diyorsun. İyi yani. Coronali günlerden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyorlardı. Adamlar yine bildiler ?
 

uzAyli

İhvan Forum Üye
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
7,903
Tepkime puanı
2,001
Puanları
0
Yaş
123
Konum
Uzay
Kötülükten, kötü düşüncelerden, muamelelerden alıkoymayan namazı neyleyelim (Ankebut 45) iyiliği emretmekle mesul olan insan nefsinin onu nasıl yönlendirdiğini göremiyor ki ,caanim konuyu mahvettiniz yea :D emrolundugu gibi dosdoğru olmadıkça başımıza gelen her musibete mustehakız...
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
İman nicelik olarak artmaz ama nitelik olarak güçlenir
Ayetler okunduğu zaman kalp ürperir iman artar

Sen hala ahkam derdindesin dede
Meal okuyarak müctehid olma gayesi gütmüyoruz yahu
Ne zaman anlayacaksın
Amaç iman tahkimi, ilahi buyruğa muhatap olmadır

Ha demek meal okumazsan, ilahi buyruğa muhatab değilsin ! Meal okuyarak müçtehid olma gayesinde değilsien şu halde meal okumayanlara ne diye salvo atışlar yapıyorsun ? Sen istersen sabahlara kadar meal oku, bundan başkalarına ne, bize ne ?.. Meal okuyarak imanın kuvvetleniyorsa bu forumda en diye en fazla vakit öldüren bir üye olmaktan geri durmuyon ? Var git meallerle kuzu sarması ol, imanın fışkırsın!
 

kebîkec

İhvan Forum Üye
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
8,080
Tepkime puanı
1,922
Puanları
113
Meal

Sözlükte “dönmek, ıslah etmek” vb. anlamlara gelen evl kökünden mimli masdar olan meâl, “ulaşılan hedef, gaye” mânasında masdar-isim olarak da kullanılır (Meḳāyîsü’l-luġa, I, 158-162; Lisânü’l-ʿArab, “evl” md.). Aynı kökten te’vîl tefsir, fıkıh, kelâm gibi ilimlere dair kaynaklarda “naslardaki bir lafza taşıdığı muhtemel mânalardan birini yüklemek, kapalılığı gidermek” anlamında sıkça geçer (bk. TE’VİL). Erken devirlerden itibaren Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli diller yanında Türkçe’ye de çevirileri yapılmakla birlikte bunlara meâl denilmesi Türkçe’ye özgü yeni bir durumdur. Kelime son dönem Osmanlı Türkçesi’nde “mâna ve mefhum” karşılığında kullanılmış, bununla bir sözün lafzan veya harfiyen değil mâna ve mefhum itibariyle başka bir dile aktarılması kastedilmiştir. Buna göre meâl kelimesi sözün aktarım keyfiyetini ifade eden örfî bir anlam kazanmış, daha sonra “Kur’an’ın harfiyen değil mâna ve mefhum bakımından tercümesi” anlamında terimleşmiştir.

Türkçe’de Kur’an çevirileri için meâl kelimesinin kullanılmaya başlanması Cumhuriyet devrinin ilk yıllarına rastlar. Nisan-Eylül 1924 tarihleri arasında Süleyman Tevfîk el-Hüseynî, Hüseyin Kâzım Kadri ve Albay Cemil Said’e ait üç ayrı Kur’an çevirisi yayımlandı. II. Meşrutiyet döneminde hız kazanan milliyetçilik, Türkçülük gibi cereyanların etkisiyle ortaya çıkan “Türkçe Kur’an” meselesiyle ilgili tartışmaların Cumhuriyet Türkiyesi’ndeki ilk ürünleri olan bu çeviriler, dönemin Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi ile riyâsetin müşavere heyeti âzası Ahmet Hamdi (Akseki) gibi isimlerin eleştirilerine uğradı. Basına da yansıyan çeviri tartışmaları sonunda Diyanet İşleri Reisliği’nin bu işe el atması gerektiğine dair bir kanaat oluştu. 21 Şubat 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Diyanet İşleri Reisliği’nin bütçesi görüşülürken meclis başkanlığına sunulan bir önergede, bazıları tarafından Kur’ân-ı Kerîm’in “hatâ-âlûd” bir surette tercüme ve neşredildiğinin görülmesinden söz edilerek Kur’an’ın Türkçe tercüme ve tefsirinin Diyanet İşleri Reisliği tarafından oluşturulacak bir heyete hazırlatılması, bunun için devlet bütçesinden ödenek ayrılması talep edildi. Önergenin kabul edilmesi üzerine Diyanet İşleri Reisliği tarafından bu işi yürütmekle görevlendirilen Ahmet Hamdi Akseki, Kâmil Miras ile yaptığı istişare sonunda tercüme konusunda Mehmed Âkif’e (Ersoy) bir teklif götürdü. Mehmed Âkif’in Kur’an’ı hakkıyla tercüme etmenin imkânsız olduğu düşüncesiyle bu teklifi uygun bulmaması üzerine kendisini ikna için Muhammed Hamdi (Yazır) ve Babanzâde Ahmed Naim gibi âlimlerin yardımına başvuruldu. Mehmed Âkif’le görüşmelerin birinde Muhammed Hamdi’nin, “Kur’an’ı hakkıyla tercüme etmenin mümkün olmaması tabiidir; ancak bu bir meâl olacaktır” demesi üzerine ve daha sonra yapılan görüşmeler sonunda Mehmed Âkif tercüme işini üstlendi (Eşref Edib, s. 158-160). Bu bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla meâl kelimesinin Kur’an tercümesiyle ilgili ilk kullanımı Muhammed Hamdi’ye ait olup Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsirinin mukaddimesinde kelimeyle ilgili açıklamalarda bulunmuştur (I, 30). Tefsirinin ikinci adı da Yeni Mealli Türkçe Tefsir şeklindedir.

Meâl kavramı, 1949 yılının ilk aylarında başlayan ve giderek şiddetini arttıran Türkçe Kur’an ve Türkçe namaz tartışmalarıyla bir defa daha gündeme geldi. Bu yıllarda Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun Kur’an’ın öz Türkçe’ye, geleneksel halk Türkçe’sine çevrilmesi gerektiğinden söz etmesi, böyle bir çeviriyi dinin temel kaynağını anlama kaygısından ziyade millîleşmenin bir gereği olarak değerlendirmesi, İzmirli İsmail Hakkı, Muhammed Hamdi Yazır ve Ömer Rıza Doğrul’un Kur’an çevirilerini eleştirmesi (Baltacıoğlu, I/2-3 [1952], s. 34-35), muhafazakâr âlimlerde meâl kavramına sahip çıkılması yönünde bir duyarlılık oluşturdu. Aynı zamanda Hasan Basri Çantay’ın da benimsediği meâl kavramı, 1960’ların başından itibaren yayımlanan Kur’an çevirilerinin çoğunda ortak ad olarak kullanıldı.

Kur’an çevirileri için tercüme yerine meâl kelimesini tercih etmenin ne derecede isabetli olduğu tartışmaya açıktır.
Nitekim tercüme kelimesinin daha nesnel ve denetlenebilir bir faaliyete işaret etmesine karşılık, -tefsir ve kelâm geleneğinde yer yer keyfîlik, kuralsızlık gibi çağrışımları bulunan- te’vil ile aynı kökten türeyen meâlin bir söze veya metne az çok yorum katma anlamı taşıdığı, bu sebeple Kur’an çevirilerinin meâl diye adlandırılmasının isabetli bir tercih olmadığı düşünülebilir. Öte yandan bilhassa Âl-i İmrân (3/7) ve Kehf (18/78, 82) sûrelerindeki âyetler dikkate alındığında te’vilin “bir şeyin iç yüzü, gerçek mahiyeti, bu mahiyetin tesbit ve tayini” gibi anlamlara geldiği, dolayısıyla tercüme veya tefsir edilecek metindeki asıl muradı tayinle eşdeğer bir anlam ifade ettiği de söylenebilir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “evl” md.; Mustafavî, I, 189). Bu anlamda te’vil “bir kelâm üzerinde düşünmek, onun üzerinde tasarrufta bulunmak ve sözü ondan murat edilen asıl mânaya yöneltmek” demek olduğuna göre (Tâcü’l-ʿarûs, “evl” md.) meâl de “te’vilin kazandırdığı yorumun neticesi” anlamına gelir. Ancak meâl kelimesinin terimleşme sürecinde “evl” kökünün “eksilme, eksiltme” şeklindeki anlamının esas alındığı düşünülürse meâl Kur’an’ın harfi harfine değil mâna ve mefhum itibariyle tercümesi, dolayısıyla eksik çeviri olarak değerlendirilebilir. Meâli tefsirî ve mânevî tercüme diye nitelendirmek de mümkündür; çünkü meâlen tercümede mâna ve mefhum esas alındığı için asıl metnin mantûkundan ziyade mefhumu, yani lafızda ne söylendiğinden çok ne söylenmek istendiği yansıtılmaya çalışılır. Bu durumda yorum kaçınılmaz olduğundan meâlde eksiklik kadar fazlalık bulunması da mümkündür. Elmalılı’nın kendi meâlini tefsirin bir hulâsası olarak nitelendirmesi de bunu gösterir (Hak Dini, I, 9). Sonuç olarak -ister tercüme ister meâl denilsin- her Kur’an çevirisi hem dil bilimini (lengüistik) hem yorum bilimini (hermenötik) ilgilendiren çabaların ürünüdür. Çünkü çeviride çok anlamlılık, yan anlamlılık, sentaks bakımından ve semantik açıdan farklı mânalara gelme ihtimali taşıyan Kur’an ifadelerinden tercihe şayan mânayı bulup çıkarmak için takdir ve tayinde bulunmak söz konusudur; böyle olunca çeviri sırasında tefsir ve te’vil kaçınılmazdır.
 

kebîkec

İhvan Forum Üye
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
8,080
Tepkime puanı
1,922
Puanları
113
Meâl, “Kur’an’ın mânasını ve mefhumunu esas alan bir tercüme tarzı” olarak tanımlanmış olmasına rağmen bu tanımın çerçevesini belirleyen ve geliştiren Muhammed Hamdi Yazır, Hasan Basri Çantay gibi isimler başta olmak üzere Kur’an çevirisi yapanların büyük çoğunluğu, imkânsız kabul ettiği harfî/lafzî tercümeye benzer bir çeviri tarzını benimsemiş ve bu durum meâllerdeki dilin bir hukuk metnindeki gibi kuru ve yavan olmasına yol açmıştır. Bu sebeple çevirilerde lafzın düz anlamlarına sadakat prensibi göz önünde bulundurulmakla birlikte Kur’an hitabındaki duygusal etkiler, muhatabın gönül dünyasına nüfuz eden çarpıcı vurgular, dil ve üslûptaki estetik unsurlar zarar görmüştür. Fakat bu önemli kayıp en başından kaçınılmaz kabul edilmiştir. Bu anlayışa göre Kur’an’daki mânanın meâlde eksik ifade edilmesinin sebebi her şeyden önce Kur’an’ın mu‘ciz olması, kendisini anlamak ve anlatmaktan muhatabı âciz bırakan mûcizevî bir özellik taşımasıdır.

Önemli bir mesele de meâlin bizâtihi sahihliği konusudur. Bu hususta gözetilen temel şart, Kur’an metninden anlaşılan mânanın belli bir yorum (te’vil) anlayışına uygunluğu olmuştur. Burada söz konusu yorum anlayışı ise belli bir kelâm sistemine dayanmalıdır. Sonuçta bir âyetin ne şekilde te’vil ve tercüme edileceğini dilbilimsel kurallardan çok kelâmî kabuller ve prensipler belirlemiştir. Çünkü genel dinî düşünce ve bakış açısı kelâmî sisteme göre şekillenir. Kur’an çevirisi söz konusu olduğunda bir kelâmî muhitte ortaklaşa benimsenmiş ilkelere uygun düşen meâl doğru, ters düşen meâl yanlıştır.
Meselâ Kıyâme sûresindeki (75/23), “... ilâ rabbihâ nâzırah” ifadesinin “rablerine bakacaklar” şeklinde çevrilmesi Ehl-i sünnet’in itikadî kabullerine göre doğru, Mu‘tezile’nin tevhid ilkesi açısından yanlıştır. Şüphesiz burada iki farklı tercümeye dilbilimsel gerekçeler bulunabilirse de bu ayırımı doğuran dil bilimi değil ilâhî kelâm sıfatının mahiyeti, halku’l-Kur’ân meselesi, Kur’an’ın i‘câzı gibi kelâmî konular ve prensiplerdir. Kur’an’ın Arapça oluşu ilk bakışta lisanî bir mesele gibi görünmekle birlikte bilhassa fıkıh usulünde mânanın yanı sıra nazmın da Kur’an’ın aslî bir unsuru kabul edilmesi ilâhî kelâm sıfatının mahiyetiyle ilgili bir kelâmî bakış açısını yansıtır. Buna göre Kur’an’ın Arabîliği mânada değil nazımdadır, Arapça olan mâna değil nazımdır ve Kur’an ancak Arapça metin olarak Kur’an’dır. Elmalılı’nın ifadesiyle, Arabî nazmın diğer bir lisanda muadilini yapmak mümkün olsaydı Kur’an tercüme edilmiş olurdu. Yalnız o tercüme Arabî olmayacağı için Kur’an değil Kur’an’ın tercümesi olurdu (Hak Dini, I, 13). Kur’an’ın tam olarak tercüme edilemeyeceği yönündeki hâkim görüş kelâm-ı nefsî kavramıyla da ilişkilidir. Kelâm-ı nefsî bakımından Kur’an Allah’ın zâtıyla kāim, ses ve harflerden bağımsız ezelî mânalar sayılır. Bu kabul Kur’an’daki mânanın sonsuz olduğuna, dolayısıyla beşer tarafından asla tüketilemeyeceğine işaret eder. Temelde kelâmî kabuller çerçevesinde şekillenen ve ittifakla benimsenen i‘câz anlayışına göre Kur’an bir dil mûcizesidir; nazım ve mâna cihetiyle mu‘cizlik vasfını hâiz olup beşer onu hakkıyla tercümeden âcizdir (Çantay, Kur’ân-ı Hakîm, I, 5-6).

Kur’an çevirisini ifadede meâl kelimesinin tercih edilmesi, son devir Osmanlı modernleşmesinin bir uzantısı şeklinde ortaya çıkan, II. Meşrutiyet döneminde hararetli tartışmalara yol açan, Cumhuriyet’i kuran irade tarafından radikal modernleşme projesinin önemli bir parçası olarak uygulamaya konulmaya çalışılan “dinî Türkçülük”, “Türkçe Kur’an” ve “ana dilde ibadet” gibi reformist düşüncelere İslâmcı kanadın muhalif bir dille mukabelesi olarak görülmelidir. M. Hamdi Yazır’ın, “Cehalette ileri gidenlerden bazılarını duyuyoruz ki Kur’an tercümesi demekle dahi iktifa etmiyor, Türkçe Kur’an demeye kadar gidiyor” şeklindeki ifadeleri bunun bir delilidir. Hamdi Yazır’ın tefsirinin yazma nüshasındaki mukaddimede yer alan bu ifadeler hem Cemîl Saîd’in 1924’te yayımlanan ve Türkiye dışındaki müslüman âlimlerin de ağır eleştirilerine uğrayan (meselâ bk. M. Reşîd Rızâ, IX, 295-297) Türkçe Kur’an-ı Kerîm adlı çevirisine bir gönderme ve aynı yıl gündeme gelip 1926 yılı Ramazan ayında uygulamaya konulan Türkçe Kur’an okuma ve Türkçe namaz kıldırma şeklindeki dinî reform projesine karşı bir reddiyedir. M. Hamdi Yazır’ın tefsirde kullandığı dilin aksine meâlde pek akıcı olmayan bir dil kullanması da meâlinin söz konusu projeye alet edilmesi tehlikesine karşı bilinçli bir tedbir olmalıdır. Çantay’ın bildirdiğine göre Yazır meâllerin tercüme şeklini almasından korktuğunu, bu yola gitmeye bir türlü rıza göstermediğini söylemiştir (Kur’ân-ı Hakîm, I, 7). Mehmed Âkif’in yedi yıllık bir çalışmanın (1926-1932) ürünü olan Kur’an çevirisini Diyanet İşleri Reisliği’ne teslim etmekten vazgeçmesinde, tercümenin kifayeti konusundaki ilmî ve edebî tereddütlerinin yanında siyasî iradenin dini millîleştirme ve ibadet dilini Türkçeleştirme yönündeki niyet ve gayretlerine kendi meâlinin alet edilmesinden duyduğu kaygı da etkili olmuştur.

1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren Türkiye’deki İslâmî hareketler Mustafa es-Sibâî, Seyyid Kutub, Mevdûdî gibi farklı bölgelerde yetişmiş müslüman fikir adamlarına ait dinî-fikrî eserlerin Türkçe tercümelerine yönelmiş, siyasî karakteri ağır basan bu çevirilerin hazırlandığı ortamda 1980’li ve 1990’lı yılların Türkiye’sinde muhaliflerince meâlci, meâlcilik gibi isimlerle anılan bazı eğilimler ortaya çıkmıştır. Meâlcilik adlandırması genelde ana kaynaklara dönüş söylemini, özelde Kur’an merkezli İslâm anlayışını savunan, bu anlayış çerçevesinde dini en saf şekliyle temel kaynağından öğrenmek gerektiğini vurgulayan bir hareketin dinî düşünce çizgisini ifade eder. Söz konusu hareket, Kur’an’ı anlama çabasında İslâmî ilimlerdeki 1400 yıllık birikimi bilinçli olarak ihmal ettiği gerekçesiyle eleştirilere konu olmakla birlikte, özellikle 1980’li yılların sonlarından itibaren Türkiye’de meâl sayısının artmasında ve Kur’an meâli okuma alışkanlığının yaygınlaşmasında etkisi görülmüştür.

Meâl kelimesi Kur’an’ın Türkçe çevirilerini ifade eden teknik bir terim olmanın ötesinde dinî, fikrî, siyasî anlamlar ve îmâlar içeren bir kavrama dönüşmüştür. Bu içeriğiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerine damgasını vuran Garpçı seküler modernleşme projesinin dinî boyutuyla ilgili kısmında olup bitenlerin garip hikâyesine de işaret eder. Bilhassa II. Meşrutiyet döneminde fikrî zemini oluşan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında hıristiyan Batı dünyasındaki Protestanlık tecrübesine benzer şekilde uygulamaya konulan Türkçe Kur’an ve ana dilde ibadet projesine muhafazakâr âlimlerin karşı çıkışıyla kavramlaşan meâl kelimesinin başka bir İslâmî kesimin geliştirdiği meâlcilik denilen çizgide, yakın geçmişte ve günümüzde Protestanlığın “sola scriptura” (sadece kutsal kitap) prensibini hatırlatan “Kur’an İslâmı” söylemini tanımlamak üzere de kullanılması ilginçtir. Böylece kelimenin ıstılahî mânadaki ilk kullanımında gözetilen maksatla meâlcilik çizgisindeki kullanımında kastedilen mâna arasında garip bir aykırılık oluşmuştur.

BİBLİYOGRAFYA :

Meḳāyîsü’l-luġa, I, 158-162; Mustafavî, et-Taḥḳīḳ, I, 189; Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr, Beyrut 1999, IX, 295-297; Mustafa Sabri Efendi, Mesʾeletü tercemeti’l-Ḳurʾân, Kahire 1351, s. 15-19, 20-30, 75-86; Elmalılı, Hak Dini, I, 9, 13, 15, 30; Eşref Edib [Fergan], Mehmed Âkif: Hayatı Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları (I-II, İstanbul 1938-39) (haz. Fahrettin Gün), İstanbul 2011, s. 158-160, 170-172; Türkiye Maarif Tarihi, V, 1606-1607; Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul 1957, I, 5-10; a.mlf., “Türkçe Kur’an mı?”, SR, XI/255 (1957), s. 68; a.mlf., “Baltacıoğlu ve Kur’an”, a.e., XI/257 (1957), s. 100; Turan Koç, “Çeviri ve Kur’an’ın Türkçe Çevirileri”, 2. Kur’an Sempozyumu (haz. Mehmet Akif Ersin v.dğr.), Ankara 1996, s. 249-250; Ömer Özsoy, “Çeviri Kuramı Açısından Kur’an Çevirisi Sorunu”, a.e., s. 253-267; Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, İstanbul 1998, s. 19-121; a.mlf., Bir Siyasi Proje Olarak Türkçe İbadet I, İstanbul 1999, s. 13-111; a.mlf., Bir Kur’an Şâiri Mehmed Âkif ve Kur’an Meâli, İstanbul 2011, s. 123-184, 315-370; Osman Bilen, “Tercüme ve Meâl Farklı mı?: ‘Kur’an Meâli’ Kavramı Üzerine”, Kur’an Meâlleri Sempozyumu: Eleştiriler ve Öneriler (24-26 Nisan 2003, İzmir), Ankara 2007, I, 185-186; Murat Sülün, “Meâller, Kur’an Mesajını Türk Toplumuna İletmede Ne Kadar Başarılıdır?”, a.e., II, 416; Mustafa Öztürk, Meâl Kültürümüz, Ankara 2008, s. 33-52, 77-104; a.mlf., Cumhuriyet Türkiyesinde Meâl ve Tefsirin Serencamı, Ankara 2012, s. 13-38; a.mlf., “İslâmi Kökenciliğin Bir Tezahürü: Meâlcilik”, İslâmiyât, X/1, Ankara 2007, s. 117-138; M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmed Âkif: Mısır Hayatı ve Kur’ân Meâli, İstanbul 2011, s. 163-166, 177-178, 246-247; Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, “Kur’an’ın Ana Dilimize Çevrilmesi: Kur’an Nedir?”, AÜİFD, I/2-3 (1952), s. 33-45; Ali Kemali Aksüt, “Kur’an Tercümesi Oyuncak Haline Getirilemez”, SR, XI/257 (1957), s. 101-104; M. Raif Ogan, “Kur’an-ı Kerim’in Eksik Tercümeleri ve Yanlış Tefsirleri”, a.e., XIV/332 (1962), s. 98-99; Mehmet Akif Ersin, “İslâmi Kökenciliğin Bir Tezahürü: Meâlcilik (mi?)”, İslâmiyât, X/2 (2007), s. 147-160.

Kaynak
.............................................................

Konuyla ilgili çok daha ayrıntılı ve tarihi süreci de içine alan bilgi edinmek isteyenler Prof Dr Celal KIRCA nın İlimler ve Yorumlar Açısından Kurana Yönelişler kitabını okuyabilirler.

2338
 
Son düzenleme:

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Ha demek meal okumazsan, ilahi buyruğa muhatab değilsin ! Meal okuyarak müçtehid olma gayesinde değilsien şu halde meal okumayanlara ne diye salvo atışlar yapıyorsun ? Sen istersen sabahlara kadar meal oku, bundan başkalarına ne, bize ne ?.. Meal okuyarak imanın kuvvetleniyorsa bu forumda en diye en fazla vakit öldüren bir üye olmaktan geri durmuyon ? Var git meallerle kuzu sarması ol, imanın fışkırsın!
O zaman kimse ne meal ne hadis ne siyer vs okumasın hatta Geylani, Gazali de okumasın
Fıkıh ve akaid okusun yeter
Öyle mi diyon süper dede
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Gayet direk soylediydim. Allah kabul etsin. Namaza başlaman da iyi olmuş bi aralar sanki kavramlar üzerinden gidiyordun . Salat ďuadir namaza gerek yoktur falan diyordun . Hatta o zamanlar herkesten farklı olduğunu özellikle vurguluyordun. Şimdi herkes gibi diyorsun. İyi yani. Coronali günlerden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyorlardı. Adamlar yine bildiler ?

Ben hiç bir zaman salat duadır demedim halen aynı çizgimde devam ediyorum. Duyumlar ile hareket edilmez bizzat kendin deneyimlemen gerekiyor. Ayrıca ben kendimi farklı olarak vurgulamada yapmadım senin algına göre benim anlayışım uymuyorsa sana göre yanlış olurum. Bu sitede sizinle aynı fikirde olmayan aynı şeyleri yapman çok insan var seni eleştirende var senin eleştirdiğinde var :)

Sana salatı anlatmak isterdim lakin sende bir ışık göremiyorum :) insan zamanla tecrübe ediyor zaten kimseye birşey anlatmak gibi bir görevim yok benim görevim kendim yaşamak :) dediğim gibi münafıklarda namaz kılar oruç tutar :) insanı insan yapan içindeki duygu ve düşünceleridir. Senin kadar art niyetli ve fesat değilim, arkadan işte çevirmem insanları yargılamam fitne fesatta çıkarmam :) ama bu konularda senin maşallahın var sanki islamın şartlarındanmış gibi vakitli vakitli yapıyrosun :) şimdi sen bana namaz dersimi veriyorsun sen önce kendi eğrini düzelt :)
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Muallim hocam
Hangi İslami ilim dalı olursa olsun kuranı %100 olarak ifade edemez.
Fıkıh kelam tefsir akaid
Hatta kendin arapça öğrensen de böyledir; yine beyin yapın ve kültürün vs. devreye girer, kendindin gibi anlarsın

Mesele meal yada arapça değil
Buluşma anlama çabasıdır
Ki birileri meala adeta yasak koymuş
Meal okuma kafan karışır
Tefsir okuma israiliyat dolu
Hadis okuma vs vs
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
İstersen admine şikayet edebilirsin beni yasaklayabilir.
 

kebîkec

İhvan Forum Üye
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
8,080
Tepkime puanı
1,922
Puanları
113
Muallim hocam
Hangi İslami ilim dalı olursa olsun kuranı %100 olarak ifade edemez.
Fıkıh kelam tefsir akaid
Hatta kendin arapça öğrensen de böyledir; yine beyin yapın ve kültürün vs. devreye girer, kendindin gibi anlarsın

Mesele meal yada arapça değil
Buluşma anlama çabasıdır
Ki birileri meala adeta yasak koymuş
Meal okuma kafan karışır
Tefsir okuma israiliyat dolu
Hadis okuma vs vs

Ülkemizdeki meallendirme çabalarının çıkış mantığı ırkçılık ve İslamdan koparma olunca insanlar yoğurdu üfleyerek yemeye çalışmışlar. Türkçe Kuran, Türkçe ibadet vb tartışmalar günümüze kadar gelmiş. İnsanlarda bir cesaret oluşmuş Allah ve Peygambere din öğretecek kadar cesur olmuşlar. Kuranı anlayıp tabi olmak yerine kelimelere takla attırarak kendilerini teyid ettirmeye çalışmışlar. Kurana göre yaşamak yerine yaşanılan hayatı Kurana yamamaya çalışmışlar. Rahmetli Kadir Mısıroğlunun çüüş hitabına mazhar olanlar hala bu kafadadırlar. :)

Kurana göre yaşamak için Kuranı anlamak gerekir. Bu niyetle meal okuyanlar, meali tefsir ve hadisle destekleyenler mutlaka istifade ederler.
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
Hatim indirilmez hatmedilir :D bitiyor nihayetinde sevabı kimseyi ilgilendirmemeli hazır yeni bitirmişken benim aklım secde ayetlerinde meal okurken de yapmak gerekir dimi :) Ne diye kavga çıktı onu anlamadım
Kötülükten, kötü düşüncelerden, muamelelerden alıkoymayan namazı neyleyelim (Ankebut 45) iyiliği emretmekle mesul olan insan nefsinin onu nasıl yönlendirdiğini göremiyor ki ,caanim konuyu mahvettiniz yea :D emrolundugu gibi dosdoğru olmadıkça başımıza gelen her musibete mustehakız...
evet konuyu mahvedenlerden biriyim sanırım
Ama şu sözlerin sahibi inanın fazlasını hakediyor
Bir müslümanın günde onlarca saatini sadece lafza ayırması israftır, israf ise günahtır
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Beyler, Kuranın mealini okuyan bu kısacık bilgiyle amel edemez! Ya ne yapar ? İşte okuduğu ayetlerin anlamlarını öğrenir. Bu anlamlardan şer-i şerife dair herhangi bir hüküm veremeyeceğinden çabası meal okuma gibi bir ameliyeyle sınırlı kalır ! Burada amel etmek için neden bir mezhebin gerekli olduğu çok daha kolay anlaşılmış oluyor.
Dikkat edildiğinde bu meal okuma ısrarı hep MEZHEBSİZ ve MODERNİST zümrenin ısrarıyla gündeme tutuluyor ! Yani işi şu demeye getirmek istiyorlar ki, "Arkadaş meal oku Kuranı anla ve anladığın şekilde de kafana göre ibadet et !.. Bir mezheb İmamına bağlı kalarak aklını kiraya verme !" Bu tuzağı gör(e)memek için bir insanın herhalde ördek beyinli olması gerekiyor ! Artık bu kadar hakikatin sergilenmesinden sonra gayrı size bol sarımsaklı meal muhabbeti diliyorum !
 

uzAyli

İhvan Forum Üye
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
7,903
Tepkime puanı
2,001
Puanları
0
Yaş
123
Konum
Uzay
@UBEYDUN hikmet ve güzel sözle olmadıktan sonra kimse sonuca ulaşamaz ki ,ben size gerçek bi olay nakledeyim. Yakın bi akrabamızı kaybetmiştik köye götürdük ev hıncahınç dolu normalde ölülerin arkasından Kuran okumanın yanlış olduğunu düşünürdüm, Yasin süresinde de buyuruluyor. O kalabalık içinde Kuran okumayı bilen çıkmadı ve insanlar ölünün arkasından menfi olarak konuşuyorlardı ben de dayanamadım Kuran okudum. Hangisine üzüleyim bilemedim Ruh Allah a teslim olmuş kalanların akıbeti daha kötü. Sanırım @Hakperest bunu anlatmaya çalıştı. Yoksa Kuran şifadır. Sakinlik dinginlik verir . Insan bunu belki zihnine kodlar onun için böyle tesir eder , yalnızca Ramazan ayına has okunmaz ayrıca Rasul ayaklı Kuran dı. Kimse ne meal-i çöpe attirabilir ne de orjinal metni. Cennet küçük bi metrekareden ibaret değil müslümanlar bir-birlerine böyle davranmamalı. Hoş tarihte daha fena birbirlerini katletmişler Allah bize onun için nusret vermiyor zaten birbirimizi katledeceğiz Allah korusun ..
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Beyler, Kuranın mealini okuyan bu kısacık bilgiyle amel edemez! Ya ne yapar ? İşte okuduğu ayetlerin anlamlarını öğrenir. Bu anlamlardan şer-i şerife dair herhangi bir hüküm veremeyeceğinden çabası meal okuma gibi bir ameliyeyle sınırlı kalır ! Burada amel etmek için neden bir mezhebin gerekli olduğu çok daha kolay anlaşılmış oluyor.
Dikkat edildiğinde bu meal okuma ısrarı hep MEZHEBSİZ ve MODERNİST zümrenin ısrarıyla gündeme tutuluyor ! Yani işi şu demeye getirmek istiyorlar ki, "Arkadaş meal oku Kuranı anla ve anladığın şekilde de kafana göre ibadet et !.. Bir mezheb İmamına bağlı kalarak aklını kiraya verme !" Bu tuzağı gör(e)memek için bir insanın herhalde ördek beyinli olması gerekiyor ! Artık bu kadar hakikatin sergilenmesinden sonra gayrı size bol sarımsaklı meal muhabbeti diliyorum !
İslam'ı fıkıhtan ibaret sanan tekfirci yobaz seni
Biraz aş kendini
Fıkıhtan hikmet öğrenemezsin yahu
Hikmet eksikliği ümmeti mahveden en önemli eksikliktir

Senin dört mezhep imamına 1000
Müctehid eklense
Bir ayet ve hikmeti etmez taam mı dede
Bastonunu al da yaylan
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
@UBEYDUN hikmet ve güzel sözle olmadıktan sonra kimse sonuca ulaşamaz ki ,ben size gerçek bi olay nakledeyim. Yakın bi akrabamızı kaybetmiştik köye götürdük ev hıncahınç dolu normalde ölülerin arkasından Kuran okumanın yanlış olduğunu düşünürdüm, Yasin süresinde de buyuruluyor. O kalabalık içinde Kuran okumayı bilen çıkmadı ve insanlar ölünün arkasından menfi olarak konuşuyorlardı ben de dayanamadım Kuran okudum. Hangisine üzüleyim bilemedim Ruh Allah a teslim olmuş kalanların akıbeti daha kötü. Sanırım @Hakperest bunu anlatmaya çalıştı. Yoksa Kuran şifadır. Sakinlik dinginlik verir . Insan bunu belki zihnine kodlar onun için böyle tesir eder , yalnızca Ramazan ayına has okunmaz ayrıca Rasul ayaklı Kuran dı. Kimse ne meal-i çöpe attirabilir ne de orjinal metni. Cennet küçük bi metrekareden ibaret değil müslümanlar bir-birlerine böyle davranmamalı. Hoş tarihte daha fena birbirlerini katletmişler Allah bize onun için nusret vermiyor zaten birbirimizi katledeceğiz Allah korusun ..
Güzel kardeşim Ramazanı şerifide bilirim kavli leyyimide. Evet normalde tam da sizin dediğiniz gibidir .
Fakat ahir ömrümüzde bu ve bunun gibileri çok gördük
Bakınız bu adam ilk mesajımızdan sonra böyle demiş hastalıklı ruh

Bunu geçtim, Allah sana kuranı kerim gönderecek sense anlamını bilmek gerekmez diyeceksin
Sen ne biçim utanmazsın!

Her gün iki sayfa okunsa bir yılda biter mealini okumak
Haftada bir roman bitiren gençlik bir meal neden okumuyor biliyor musun
İşte senin gibi yobaz müminler sayesinde
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
İslam'ı fıkıhtan ibaret sanan tekfirci yobaz seni
Biraz aş kendini
Fıkıhtan hikmet öğrenemezsin yahu
Hikmet eksikliği ümmeti mahveden en önemli eksikliktir

Senin dört mezhep imamına 1000
Müctehid eklense
Bir ayet ve hikmeti etmez taam mı dede
Bastonunu al da yaylan


Senin bu üslûbuna kimse şaşırmıyor tabi !.. Çünkü,sen müslümanlıktan içeri alınmayan nasipsizlerden birisisin ! Böyle olunca da elbetteki ilme ve başkalarına saygı gibi bir şey beklemek senden Kutup Ayılarından tavuk yumurtası bekemek gibi bir şey olur ! Seni mezhebsiz, mulhid seni ! Bu forumda devamlı boy göstermekle san kimsenin bir şey demeyeceğini mi bekliyordun?
 
Üst