Hakperest
Kıdemli Üye
Kul Ahmet'in Ceketi - Muzaffer Ayvalıoğlu
Halk, iyiyi, doğruyu ve güzeli kendi başına bulamaz, öğrenemez. Bir öğreticiye, bir yol gösterene ihtiyaç duyar. Tarihimizde ve geleneğimizde bu ihtiyacın büyük bir kısmı, âşıklarımız ve ozanlarımız tarafından karşılanıyordu.
Âşıklık ve halk ozanlığı Anadolu'da toplumun öncüsü olmuş bir gelenek, halka mâl olmuş bir kültürdür. Yaşamını halkla birlikte idame ettiren ozan, sazıyla sözüyle halkın sesidir.
Toplumdaki olumlu ya da olumsuz gelişmeler, ozanın sazına, sözüne ve sesine konu olur. Ozanlarımız toplumun sorunlarını dile getirme, olup biteni daha erken görme ve gelecek nesillere mesaj verme özellikleriyle de tanınmıştır. Böylece halka mâl olmuşlardır. Ozanlık genelinde tabiat sevgisi vardır, halk sevgisi vardır, vatan sevgisi vardır, Hakk sevgisi vardır. Halkın bağrından kopar ve temsil ettiği toplumun sorunlarını, mesajlarını sazıyla anlatır. Yaşadıkları dönemlerde her halk ozanının farklı bir yeri vardır; ama tüm halk ozanlarımızın buluştuğu yer, halkın gönlüdür.
Kalıcılık, akılda değil gönülde olmakla mümkündür. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle bugün hâlâ geçerliliğini koruyan, büyük küçük her gönülde yer etmiş bir ozanımız da rahmetli Barış Manço'dur. Şarkılarında gerek lirik, gerek didaktik unsurları çok güzel kullanmış; yeri gelmiş nasihatleri ile bizlere uyarılarda bulunmuştur. Ozanlığın temsiliyetini başarıyla yapmıştır.
Barış Manço'nun bir çok şarkısı derin anlamlar ile yüklüdür ve irdelenmesi gerekir. Bu şarkılardan biri de “Kul Ahmed'in Ceketi”dir. Hikâye tadında bir şarkı olan “Kul Ahmed'in Ceketi”, bizlere eskiden “olanı” şimdi “olmayanı”, gelecekte “olması gerekeni” anlatıyor. Şimdi bu şarkıyı kısım kısım tahlil etmeye çalışacağız.
Tanrı bütün kullara rızkını dağıtırken
Kimi sırtüstü yatar, kimi boşta gezerken
Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi
Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti.
Bu asır, şüphesiz değerlerimizin, anlayışımızın, yaşayışımızın en çok deforme olduğu asırdır. Barış Manço bizlere burada toplumumuzun portresini çiziyor. Değerleri deforme olmuş bu mahallede Kul Ahmet, yaşantısını bir derviş gibi sürdürmeye çalışan ideal bir insandır. Armudun pişip ağızlarına düşmesini bekleyen bu mahalleli, Kul Ahmet'i kendi dar dünyalarında bir dedikodu malzemesi yapıyor. Barış Manço'nun Kul Ahmet üzerinden bizlere aşılamaya çalıştığı idrak edildiğinde, hem ferdi, hem de içtimai sorunlarımızı çözecek iki önemli kavram: Nasip ve kısmet.
O mahallede herkes gömlek giyerdi
Bizim Kul Ahmet bir gün bir ceket diktirdi, diktirir ya
Gömlek ve ceket burada hem maddî hem manevî statü olarak algılanabilir ki ikisi de isabetli olur. Nasip ve kısmet kavramlarına sıkı sıkıya bağlı olan Kul Ahmet, mahallelinin aksine ceket giyiyor. Mahallede herkesin gömlek giymesi de onların tek tipleştiklerini, çabadan, gayretten aciz; rahata alışmış, halihazırdan memnun ve değişime kapalı olduklarını gösteriyor.
Ceketin buradaki bir anlamı da kefendir. Eskiden dervişler, kefenlerini sarık olarak başlarında taşırlardı. Bundan murad ise ölümü her daim hatırlamak ve dünya yaşantısını bu düstura göre hizaya sokmaktı. Barış Manço da bize bu şarkıda ölümü ceket ile sembolize ediyor. Kul Ahmet de ceketi sırtında, bu düstur üzere yaşamaya çalışıyor.
Mahalleye dert oldu Kul Ahmet'in ceketi
Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi
Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti
Herkes gömlek giyerken, Ahmet ceket giyerdi
Konu komşuya dert oldu Kul Ahmet'in ceketi
İşi ile değil de kişi ile uğraşan insanlar her devirde olmuştur. Bu şarkıda Kul Ahmet'in karşısında bu türden insanlar var. Kul Ahmet'in kulluk yapmaya gayret etmesi ve mahallelinin kulluğunu unutması bu ortama zemin hazırlıyor. Toplumun değişmesi şüphesiz ferdin değişmesi ile başlar. Fakat ilk önce bu anlayışın idrak edilmesi gerekir.
Mahalleli kahvede muhabbet peşindeyken
Leylekler lak lak edip, peynir gemisi yüklerken
Kul Ahmet erken yatar, sabaha ya kısmet derdi
Kimseler anlamazdı, ya kısmet ne demekti
Bir işi yapmak, o işi konuşmaktan daha kıymetlidir. Kul Ahmet, bu şarkıda bizlere temsiliyeti ile örnek oluyor. “Mahallelinin Kul Ahmet'i anlayamamasının sebebi de budur.” diyebiliriz. Çünkü mahalleli sadece konuşmakla kalıyor.
Herkes gömlek giyedursun
Bizim Kul Ahmet ceketini bir de astarla kaplatıverdi, kaplatır ya
Kul Ahmet, dünya ve ahiret dengesini sağlamış, kulluğunun bilincinde ve çeşitli aşırılıklardan uzak birisi. Böyle ifrat ve tefritten uzak, vasat bir yol izlemesiyle maddî veya manevî mertebe atlıyor.
Bir gün bir yoksul öldü, üzüldü mahalleli
Ama bir kefen parası bulamadı mahalleli
Kul Ahmet dedi yalan dünya, çıkardı ceketini
Örttü garibin üstüne, kaldırdı cenazeyi
Ceketin ölümü ve kefeni de sembolize ettiğini söylemiştik. Bu şuurla kul olan ve kul kalabilen Kul Ahmet, ölen yoksulun üzerine ceketini örtüyor. Ceketi maddî bir servet olarak düşündüğümüzde de, Kul Ahmet malını mülkünü düşünmeden feda ediyor. Burada mahallelinin kefen parası bulamaması, ölüm düşüncesinden uzak olduklarını ve ölümü nasıl karşılayacaklarını bilmediklerini gösteriyor. Bu noksanlığı da Kul Ahmet gideriyor ve yoksulun cenazesini kaldırıyor.
Sonunda herkes anladı, ya nasip ya kısmeti
Bizim Kul Ahmet birden bire oluverdi Ahmet Bey
Ceket ise Ahmet Bey'in ceketi
İbret-i âlem oldu Ahmet Bey'in ceketi
Sonunda herkes anladı ya nasip ya kısmeti
İbret-i âlem oldu Ahmet Bey'in ceketi
Meğerse tüm keramet ceketteymiş be Ahmet
Barış'a sorar isen sen bu yolda devam et
Kul Ahmet, bu düstur ile yaşamını idame ettirdi. Kulluğunu yaşantısıyla temsil etti ve mahalleliye örnek oldu. Ölen yoksulun üstünü örtmek için ceketini çıkarttığında Ahmet Bey'e dönüştü. Bu, bize kerametin cekette olduğunu gösteriyor.
“Ya nasip, ya kısmet” meselesine gelirsek; kısmet ile nasip arasında şu fark vardır: Kısmet belki olacak belki olmayacak hadiseler için; nasip ise kesinlikle gerçekleşecek olan ama kime veya ne zaman denk düşeceği belli olmayan olaylar için kullanılır. O zamana kadar yatmadan önce “Sabaha ya kısmet” demesinde “Uyuyup da bir daha uyanmamak var.” hikmeti, her sabah kalktığında “Ya nasip” demesinde de, hem gün başlayınca rızkını çıkarmak için çalışmaya başlama besmelesi, hem de “Bakalım ölüm bugün kimin kapısını çalacak?” sorusu vardır.
Ne mutlu kul olabilene…
Aylık Dergisi 180. Sayı
Halk, iyiyi, doğruyu ve güzeli kendi başına bulamaz, öğrenemez. Bir öğreticiye, bir yol gösterene ihtiyaç duyar. Tarihimizde ve geleneğimizde bu ihtiyacın büyük bir kısmı, âşıklarımız ve ozanlarımız tarafından karşılanıyordu.
Âşıklık ve halk ozanlığı Anadolu'da toplumun öncüsü olmuş bir gelenek, halka mâl olmuş bir kültürdür. Yaşamını halkla birlikte idame ettiren ozan, sazıyla sözüyle halkın sesidir.
Toplumdaki olumlu ya da olumsuz gelişmeler, ozanın sazına, sözüne ve sesine konu olur. Ozanlarımız toplumun sorunlarını dile getirme, olup biteni daha erken görme ve gelecek nesillere mesaj verme özellikleriyle de tanınmıştır. Böylece halka mâl olmuşlardır. Ozanlık genelinde tabiat sevgisi vardır, halk sevgisi vardır, vatan sevgisi vardır, Hakk sevgisi vardır. Halkın bağrından kopar ve temsil ettiği toplumun sorunlarını, mesajlarını sazıyla anlatır. Yaşadıkları dönemlerde her halk ozanının farklı bir yeri vardır; ama tüm halk ozanlarımızın buluştuğu yer, halkın gönlüdür.
Kalıcılık, akılda değil gönülde olmakla mümkündür. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle bugün hâlâ geçerliliğini koruyan, büyük küçük her gönülde yer etmiş bir ozanımız da rahmetli Barış Manço'dur. Şarkılarında gerek lirik, gerek didaktik unsurları çok güzel kullanmış; yeri gelmiş nasihatleri ile bizlere uyarılarda bulunmuştur. Ozanlığın temsiliyetini başarıyla yapmıştır.
Barış Manço'nun bir çok şarkısı derin anlamlar ile yüklüdür ve irdelenmesi gerekir. Bu şarkılardan biri de “Kul Ahmed'in Ceketi”dir. Hikâye tadında bir şarkı olan “Kul Ahmed'in Ceketi”, bizlere eskiden “olanı” şimdi “olmayanı”, gelecekte “olması gerekeni” anlatıyor. Şimdi bu şarkıyı kısım kısım tahlil etmeye çalışacağız.
Tanrı bütün kullara rızkını dağıtırken
Kimi sırtüstü yatar, kimi boşta gezerken
Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi
Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti.
Bu asır, şüphesiz değerlerimizin, anlayışımızın, yaşayışımızın en çok deforme olduğu asırdır. Barış Manço bizlere burada toplumumuzun portresini çiziyor. Değerleri deforme olmuş bu mahallede Kul Ahmet, yaşantısını bir derviş gibi sürdürmeye çalışan ideal bir insandır. Armudun pişip ağızlarına düşmesini bekleyen bu mahalleli, Kul Ahmet'i kendi dar dünyalarında bir dedikodu malzemesi yapıyor. Barış Manço'nun Kul Ahmet üzerinden bizlere aşılamaya çalıştığı idrak edildiğinde, hem ferdi, hem de içtimai sorunlarımızı çözecek iki önemli kavram: Nasip ve kısmet.
O mahallede herkes gömlek giyerdi
Bizim Kul Ahmet bir gün bir ceket diktirdi, diktirir ya
Gömlek ve ceket burada hem maddî hem manevî statü olarak algılanabilir ki ikisi de isabetli olur. Nasip ve kısmet kavramlarına sıkı sıkıya bağlı olan Kul Ahmet, mahallelinin aksine ceket giyiyor. Mahallede herkesin gömlek giymesi de onların tek tipleştiklerini, çabadan, gayretten aciz; rahata alışmış, halihazırdan memnun ve değişime kapalı olduklarını gösteriyor.
Ceketin buradaki bir anlamı da kefendir. Eskiden dervişler, kefenlerini sarık olarak başlarında taşırlardı. Bundan murad ise ölümü her daim hatırlamak ve dünya yaşantısını bu düstura göre hizaya sokmaktı. Barış Manço da bize bu şarkıda ölümü ceket ile sembolize ediyor. Kul Ahmet de ceketi sırtında, bu düstur üzere yaşamaya çalışıyor.
Mahalleye dert oldu Kul Ahmet'in ceketi
Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi
Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti
Herkes gömlek giyerken, Ahmet ceket giyerdi
Konu komşuya dert oldu Kul Ahmet'in ceketi
İşi ile değil de kişi ile uğraşan insanlar her devirde olmuştur. Bu şarkıda Kul Ahmet'in karşısında bu türden insanlar var. Kul Ahmet'in kulluk yapmaya gayret etmesi ve mahallelinin kulluğunu unutması bu ortama zemin hazırlıyor. Toplumun değişmesi şüphesiz ferdin değişmesi ile başlar. Fakat ilk önce bu anlayışın idrak edilmesi gerekir.
Mahalleli kahvede muhabbet peşindeyken
Leylekler lak lak edip, peynir gemisi yüklerken
Kul Ahmet erken yatar, sabaha ya kısmet derdi
Kimseler anlamazdı, ya kısmet ne demekti
Bir işi yapmak, o işi konuşmaktan daha kıymetlidir. Kul Ahmet, bu şarkıda bizlere temsiliyeti ile örnek oluyor. “Mahallelinin Kul Ahmet'i anlayamamasının sebebi de budur.” diyebiliriz. Çünkü mahalleli sadece konuşmakla kalıyor.
Herkes gömlek giyedursun
Bizim Kul Ahmet ceketini bir de astarla kaplatıverdi, kaplatır ya
Kul Ahmet, dünya ve ahiret dengesini sağlamış, kulluğunun bilincinde ve çeşitli aşırılıklardan uzak birisi. Böyle ifrat ve tefritten uzak, vasat bir yol izlemesiyle maddî veya manevî mertebe atlıyor.
Bir gün bir yoksul öldü, üzüldü mahalleli
Ama bir kefen parası bulamadı mahalleli
Kul Ahmet dedi yalan dünya, çıkardı ceketini
Örttü garibin üstüne, kaldırdı cenazeyi
Ceketin ölümü ve kefeni de sembolize ettiğini söylemiştik. Bu şuurla kul olan ve kul kalabilen Kul Ahmet, ölen yoksulun üzerine ceketini örtüyor. Ceketi maddî bir servet olarak düşündüğümüzde de, Kul Ahmet malını mülkünü düşünmeden feda ediyor. Burada mahallelinin kefen parası bulamaması, ölüm düşüncesinden uzak olduklarını ve ölümü nasıl karşılayacaklarını bilmediklerini gösteriyor. Bu noksanlığı da Kul Ahmet gideriyor ve yoksulun cenazesini kaldırıyor.
Sonunda herkes anladı, ya nasip ya kısmeti
Bizim Kul Ahmet birden bire oluverdi Ahmet Bey
Ceket ise Ahmet Bey'in ceketi
İbret-i âlem oldu Ahmet Bey'in ceketi
Sonunda herkes anladı ya nasip ya kısmeti
İbret-i âlem oldu Ahmet Bey'in ceketi
Meğerse tüm keramet ceketteymiş be Ahmet
Barış'a sorar isen sen bu yolda devam et
Kul Ahmet, bu düstur ile yaşamını idame ettirdi. Kulluğunu yaşantısıyla temsil etti ve mahalleliye örnek oldu. Ölen yoksulun üstünü örtmek için ceketini çıkarttığında Ahmet Bey'e dönüştü. Bu, bize kerametin cekette olduğunu gösteriyor.
“Ya nasip, ya kısmet” meselesine gelirsek; kısmet ile nasip arasında şu fark vardır: Kısmet belki olacak belki olmayacak hadiseler için; nasip ise kesinlikle gerçekleşecek olan ama kime veya ne zaman denk düşeceği belli olmayan olaylar için kullanılır. O zamana kadar yatmadan önce “Sabaha ya kısmet” demesinde “Uyuyup da bir daha uyanmamak var.” hikmeti, her sabah kalktığında “Ya nasip” demesinde de, hem gün başlayınca rızkını çıkarmak için çalışmaya başlama besmelesi, hem de “Bakalım ölüm bugün kimin kapısını çalacak?” sorusu vardır.
Ne mutlu kul olabilene…
Aylık Dergisi 180. Sayı