dedekorkut1
Doçent
KROMOZOM DÜNYASI
SELİM GÜRBÜZER
Hücrenin temel yapıtaşlarını oluşturan kromozomlar genetik özelliklerini nesiller boyu dölden döle beraberinde taşır hep. Şöyle ki canlının temellerini ovaryum denen yumurta hücresi ile spermatozoon denen erkek üreme hücresinin bir araya gelip diploit (2n) zigot oluşturmasıyla atılmakta. Temeli atılan zigotla birlikte dokuları ve organları oluşturacak olan milyonlarca hücre toplulukları bu kez birbiri ardı sıra bölünmeler eşliğinde embriyolojik bir yapı ortaya çıkarır. Düşünsenize böylesi bir yapı içerisinde milyonlar rakamlarla ifade edilecek sayıda hücre oluşumları milim sapmaksızın adrese teslim bir şekilde kendisinin konumlayacağı mekânlarda doku ve organ oluşumunu gerçekleştirebiliyorlar. Nitekim embriyo oluşumunun ardından fetüs safhasına geçişle birlikte canlı oluşumunun tüm uzuvları tamamlanmış olur.
İşte görüyorsunuz insanoğlu anne rahminde hücre safhasından embriyolojik safhaya, embriyolojik safhasından fetüs ve cenin safhasına geçişler yaptığında tüm bunlardan hiçbir şekilde haberdar olmaksızın dokuz aylık bir sürecin sonunda kendini dünyaya atıvermiş olmakta. Ta ki insanoğlu dünyaya adım atıp sonrasında akil baliğ olur, işte o zaman ya birilerinin anlatımıyla ya da embriyoloji kitaplarında ne olup bittiğini öğrenmek suretiyle ancak anne karnında ki geçirmiş olduğu safhalardan haberdar olabiliyor. Merak bu ya, hele birde insanoğlu embriyolojik safhanın başlangıcı olan hücre âleminin temellerini oluşturan kromozom dünyasının derinliklerine dalıp izini iz sürdükçe vücut azalarının nasıl meydana geldiğinden de haberdar olmuş olur. Madem işin içinde kendi vücut azalarımızı tanıyıp durum vaziyetten haberdar olmak var, o halde daha ne duruyoruz derhal hücre âleminde olan biteni daha iyi kavramak açısından anatomik kaynak taramalara hız verip kromozom dünyasına atacağımız ilk adımda ilk önce hücrenin bölünme safhalarından başlayaraktan kromozom dünyasının izini sürmek gerektir. Hiç kuşkusuz kromozom dünyasının izini sürerken de bizim kendi vücut yapımızı kavramamız açısından metafaz ve anafaz safhaları bu iş için en ideal safhalar olacaktır. Nitekim bu söz konusu safhaların izini sürdüğümüzde adeta bir binayı oluşturan kiriş ve kolonlar gibi birbirlerine kenetlenmiş V şeklinde ki kromozomlarla karşılaşmamız an meselesidir diyebiliriz. Derken V şeklindeki kromozomları birbirine bağlayan sentromer (kinetokor) denen çekme kancasına benzer yuvarlağımsı yapılarla birlikte vücut binasının inşa edildiğini görürüz. Öyle ki söz konusu inşa yapısı 1 ya da 2 boğumlu kollarıyla kendini gösterip bunlardan birincisi primer boğum olarak adından söz ettirirken, diğeri de sekonder boğum olarak adından söz ettirir. Malumunuz primer boğum hemen hemen tüm kromozomlarda çengel kolon görevi ifa ederken sekonder boğumda bazı kromozomlarda uca yakın kısımlarında çengel kolon görevi ifa etmiş olur. Böylece kromozom morfolojisi bir noktada sekonder boğumların uzun veya kısa oluşuna göre anlam kazanmış olur. Hatta bu anlam bütünlüğü içerisinde kromozomların yuvarlak halka şeklindeki bölümleri biyoloji literatüründe uydu yapılar olarak tanımlanırken kromozomların içinde kendine yer edinecek kadar kısalmış ve dahi kalınlaşmış kromatin ipliksi yapılarda kromonema olarak tanımlanır. Bu arada kromozomun birer kromonema içeren yarımları ise kromatid olarak ad alır. Malum iki kromatitin bir araya gelmesiyle de kromozom oluşur.
Aslında kromozomlar bünyesinde barındırdığı sentromerin aldığı pozisyona göre de kategorize edilmekte. Şöyle ki sentromeri ortada olan kromozomlara ‘metasentrik’ denirken, sentromeri bir uca yakın olan kromozomlara da ‘submetasentrik’ denir. Ve sentromerleri tümüyle bir uçta bulunanlara ise ‘akrosentrik’ (telosentrik) denip böylece kromozomlar sentromerin bulunduğu pozisyona göre bu isimlerle de kategorize edilmiş olurlar. Bu şekilde kategorize edildikleri şundan besbellidir ki mesela kromozomlar metafaz safhasında çekirdek zarının erimesinin akabinde bir yıldız doğmuş gibisine bir sentromer yıldız oluşumuyla birlikte iğ ipliklerine takılıp kutuplarda sentromer sayesinde kollarını açmış iki kromatid kardeş hücre şeklinde, yani 23 kromozom olacak şekilde kutuplara doğru çekilmiş halde pozisyon almış olurlar.
İnsan vücudu yukarıda bahsettiğimiz üzere başlangıçta esasen sperm hücresiyle yumurta hücresinin birleşiminden meydana gelen tek bir zigot hücreden halk olmuştur. Ki; 13 yaşına gelen genç bir kızın yumurtaları yumurta kanallarından ilerleyerekten uterusa doğru geçiş yapar. Hakeza ergenlik yaşına ayak basmış bir erkeğin testisleri (erkek organ) de tıpkı kız çocuğunun yumurtalıklarında olduğu gibi benzer işlev görüp sperma üretmek için seferber olur. Malumunuz döllenme olayı evlenecek çiftlerin izdivacıyla gerçekleştiğinde döllenen dişi yumurta hücresi döl yatağına (rahim duvarına) yapışıp burada embriyonik gelişim safhalarına geçiş yapılır. Böylece zigotun kendi içinde birbiri ardınca bölünmeler eşliğinde embriyolojik gelişimini tamamlayıp doğacak olan nur topu bebeğin taslağı hükmünde fetüs safhasına geçiş yapılır. Düşünsenize nerden nereye diyebileceğimiz noktada, ana rahminde yaklaşık 4 ila 6 milimetre uzunluğunda bir aylık embriyon safhasındaki bir canlı taslağı uzuvlarına kavuşmuş halde fetüs safhasına geçiş yapıp 9 aylık sürecin sonunda dünyaya nur topu bebek olarak gelivermiş olmakta. Öyle ki anne karnında iken embriyo göbek bağı kanalıyla tüm ihtiyaçları giderilecek şekilde muhafaza altına alınıp doğuma ramak kala diyeceğimiz noktada çocuğun vücudu 1 ila 2 trilyon arası hücreye ulaşacak seviyelerde tamamlanmış olur. Derken doğum sonrasında da hücre faaliyetleri hız kesmeyip dünyada yaşadığı sürece beden hücreleri sürekli olarak kendi kendini yenileyip gelişimini devam ettirir de. Nitekim göbek bağı kesilen bir bebeğin artık embriyon ve fetüs safhalarındaki geçirdiği hayat serüveniyle ilişkisi kesilip bu kez konuk olacağı dünyada hem ruhen hem de bedenen ilişkisini devam ettirecek yeni bir gelişim evresi devreye girecektir. Öyle ki Kur’an’ın tâ günümüz 1400 yıl öncesinden müjdelediği insanın bir damla sudan yaratılış mucizesi dünyada son nefesine kadar içeceği ab-ı hayat su ile müsemma bir mucizevi bir hayatla buluşmuş olunur.
Hücre bölünmesi bilindiği üzere mitoz ve mayoz bölünme başlıkları altında iki kategoride cereyan eder. Mitoz esasen bölünen hücrenin yaklaşık 20 ila 30 çeşit atom kullanımı sonucu aynı özellikte iki kardeş hücre verme olayıdır. İşte bu tariften de anlaşıldığı üzere enteresan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu fark ederiz. Düşünebiliyor musunuz mitoz bölünmeyle hem hücre bölünme safhaları gerçekleşir hem de kendisiyle aynı birebir iki hücre üretimi gerçekleşmiş olur. Üstelik iki hücre oluşumu başlangıçtaki 46 kromozomluk sayısını koruyacak şekilde konumlanarak çoğalıp yoluna devam edecektir.
Peki, mayoz bölünme nasıl gerçekleşir? Malum bu bölünme şekli eşeysel yolla çoğalan canlıların somatik hücrelerin bünyesinde değil, gamet hücreleri içerisinde gerçekleşen bir üreme biçimidir. Dahası mitoz bölünme şeklinden en belirgin farkı başlangıçtaki 46 kromozomlu ana hücreden meydana gelen iki yavru hücrenin 23 kromozoma indirgendiği bir bölünmenin vuku bulmasıdır. Derken böylesi bir bölünme sayesinde iki yavru hücrenin birleşmesiyle oluşan zigottan insan soyunun devamı gerçekleşir. Öyle ki homolog (eş) kromozomların aynı lokuslarında sperm ve yumurtadaki genler karşılıklı olarak kendine eş seçip böylece döllenmiş yumurtadan 2n kromozomlu zigot oluşumu vuku bulur. Hatta mayoz bölünmeden beklenen maksat hâsıl olup bu arada yarı anneden yarı babadan gelen allel genlerin vücut bulup bu arada doğacak olan çocuğun cinsini belirleyen cinsiyet geni denen amelogenin geni de sahne almış olur. Nasıl mı? Mesela, eğer yumurtadan gelen X kromozomu spermanın X kromozomu ile birleşirse doğacak bebek kız olacak demektir, yok eğer X kromozomu erkeğin Y kromozomu ile birleşirse doğacak olan bebek erkek olacak demektir. Ayrıca bilimsel çalışmalar sonucu asit ortamda X, bazik ortamda ise Y kromozom ihtiva eden spermaların daha aktif olduğu belirlenmiştir. Zaten ilahi irade ve yaratıcı güç doğacak çocuğun hangi cinsten olmasını murad etmişse o ortamın şartları da beraberinde yaratılmış olmakta. Bu durumda ortam şartlarının tamamlanmasıyla birlikte doğacak olan çocuğun cinsiyet ayırımı yapmaksızın 9 aylık sürecin akabinde ister kız ister erkek doğmuş olsun hiç fark etmez, bu noktada Allah’a hamd edip amenna ve saddakna demek düşer bize. Hem nasıl tasdik etmeyelim ki, sağlıklı doğduğumuza şükretmek yetmez mi? Düşünsenize ortada doğum öncesi anne karnında öyle mükemmel matematik program işlemekte ki dünyaya sağ salim gelebiliyoruz. Ortada böyle mükemmel program olmasa hak getire, kim bilir halimiz nice olurdu, hatta halimizin nice olmasına bile fırsat kalmadan hiç şüphesiz insan ortada ne insan nesli kalırdı ne de yaratık. Gerçekten de insan nesli yaratılışından kıyamete dek öyle mükemmel programlanmış ki; insanın yaratılış fıtratı gereği zaten programsızlığı kabul etmez de. Ki; insanın azalarını oluşturan tüm hücrelerin şifre kodları nesilden nesile muhafaza edilerek devam ettiriliyor. Nitekim bu süreci mayoz bölünmenin safhalarına tek tek baktığımızda net bir şekilde görmek pekâlâ mümkün.