Korku / Hatice Çay

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Ateistlerin sıkça kullandığı bir cümle ile karşılaştım. Hun imparatoru Attila’ya ait olduğu söylenen cümle şu: “Siz soğuğa dayanamadığınız için daima güneşi takip ediyorsunuz, ölümlü olduğunuzu kabul etmek istemediğiniz için kendinize tanrılar ve cennetler yaratıyorsunuz.” Bu cümleyi irdelemekte fayda var. Gelin en başından başlayım. Hz. İbrahim a.s.’ın tanrı arayışından. O arayışı muhakkak ki hepimiz hatırlıyoruz. Peki bu arayışın sebebinin korku olduğunu iddia edebilir miyiz? Korku ise neyin korkusu? Küçücük bir çocuğun ölümden korkmayı bırakın ölümü idraki bile güçken, bir de bu korkuyu edinip üzerine tanrı kılıfı mı aramaya çıkacak? O hâlde onun arayış nedeni neydi?Evreni dikkatle gözlemleyen İbrahim her şeyin bir mükemmeli olduğunu kavramıştı. Gece göklerde parlayan yıldızları muhteşem bulduğunda onları tanrı sandı. Gece sona erince kaybolduklarından vazgeçti bu düşüncesinden. Güneşi tanrı sandı ve gecenin inmesi ile o battığında onun da tanrı olamayacağını anladı. Batıp çıkan şeyler benim Rabbim olamaz dedi. Buradaki düşünce ve idrake baktığımızda korkuya ya da ölüme dair bir ize rastlayamadık.
İnsan öyle aciz bir varlık ki kendisine verilen akılla dünyanın en büyük akılsızlığını yapmayı başarabiliyor. Ölümden ne diye korkalım ki? Bu dünyaya aşkla bağlı mıyız? Ölüm çoğumuz için bu sürgün yurdundan bir kurtuluş kapısıdır. İlginç olan ise şu ki, hücreleri organizmayı en ayrıntılı detayına kadar inceleyen, vücudun makine sistemini en ufak detayına kadar gözlemleyen doktor ve doktor adayları, bu mucizevi yapının bir mimarının olmadığını iddia edebiliyorlar. Binalar da kendi kendine yükseliyor zaten, taşlar kendi aralarında anlaşıp üst üste kuruluyorlar ve güzel yahut çirkin onlarca yapı meydana geliyor. Bu dünyanın buradan ibaret olduğunu ve ölümle yok olunacağını düşünen bu insanlar ne için çalışıyorlar acaba? Madem öte taraf yok, madem ölümle sonlanacak bir şey bu varlık, sen ne için çalışıyorsun?
Kapitalist düzen ve azmış yaşam şartları insana her istediğini elde edebileceği zannını yerleştirdi. Böylece duayı bir formalite olarak görmeye başladılar. Var olan bir şey vardı o da paraydı. İnsan ne istese parayla elde edebiliyordu. Parası olmayanlar açlıktan ölüyordu. Hatta şöyle bir düşünceleri de var, madem tanrı var ne diye Afrika’daki insanlar aç? Oraya yardım etmiyor mu? Bunların hepsi aklın saçmalamalarından başka bir şey değildir. Cevabı ben vereyim, Afrikalıların rızkını sen yediğinden onlar aç. Sen bebeğine pırlanta taşlı biberonlar aldığından Afrikalılar aç. Her gün et yemekleri yediğin için, lüks otomobiller ve son model telefonlara hızla yetiştiğin için, aç. Sen bu kadar bencil ve kendine çalışan bir insana dönüştüğünden görmüyorsun onları. Görsen de sızlamıyor için ve kendi barbarlığını tanrıtanımazlığına kullanıyorsun. Altından yapılmış binbeşyüz kiloluk elbiseni giy sen. Otomobilini pırlanta taşları ile komple kaplat. Evine altından musluklar tak. Beşyüz tane otomobilin olsun, spor araba koleksiyonu yap. Ve tanrı yok de.

Milli gazete
 
Üst